₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

İzmir grevi tarihsel bir boşluğa dayanıyor

Türk siyasi kültürünün en belirgin özelliklerinden birisi işlerin iyiye gittiği belirli bir düzlem içinde ilk çatışma dinamiğinin “bir bit yeniği” olarak kodlanmasında saklıdır. Açıklamayan bir dizi gelişme, sahayı okuyamama, olguları değerlendirme zahmetinden kaçınma siyasi iktidarların ömrünü uzatan açıklamalara çıkar. Ancak siyasetin doğası siyasi odaklara daima ve kesintisiz şekilde avantajlar sağlamaz. Siyasetin dehlizleri potansiyel krizlere gebedir. 

İzmir grevini ve çatışma dinamiği okuyabilecek pek çok düzlem var. CHP’nin seçim öncelikli siyaseti, DİSK’in içine bırakıldığı konformizm, Türkiye’deki sendikal hareketlerin partilerle sorunlu ilişkisi vb. pek çok problemli alan var. Ancak İzmir’le ilgili sorun çok daha köklü ve CHP’nin projeksiyonuyla doğrudan ilişkili görülmeli.

AKP sert düşüşte ama parçalanmıyor

İzmir’in Türkiye iktidarına her dönem muhalefeti çok bilindik bir başlık. Bu tarihsel perspektif AKP döneminde Atatürkçülük ve laiklik üzerinden kitleleri doğrudan doğruya CHP’ye yönlendirmişti. O kadar ki İzmir’in baskın tutumu sayesinde kentli ve orta sınıf ANAP seçmeni CHP’ye yönelmişti. İzmir yerelinde bunu DYP’liler de takip etmişti. “Rakı içen sağcı” tipolojisi Cumhuriyetle ilişkisi bağlamında CHP’li olmuştu esasen.

2002 kırılmasını büyüten esas olgunun AKP’nin siyaseti bir toplumsal dönüşüm projesi perspektifinden okuması olduğunu sıklıkla deneyimledik. AKP iktidarı oy kaybetme pahasına, hem de defalarca kez inandığı projeleri uygulamaya soktu. Toplumun belirli sabitler üzerinden okunduğu bir dönemde onu dönüştürmek için bütün gücüyle mücadele etti. Bu belirli bir seçmen bloğunun bir daha geri dönülemeyecek şekilde AKP’nin gelecek tasavvurunun bir parçası olmasını getirdi. Kanımca AKP sert şekilde düşüşte olmasına rağmen bu seçmen bloğunun, hatta toplumsal kesimin (çünkü saikleriyle toplumsallaştı) büyüdüğüne şahit olmalıyız. Eğer bu yaşanmasaydı AKP’nin sert düşüşünün bir şekilde parçalanmaya varması beklenirdi. Ancak bu her şeye rağmen asla yaşanmıyor, açıkçası yaşanmayacak gibi görünüyor.

İki kimlik: Seçmen ve toplum olma halleri

CHP ise Baykal döneminde belirli operasyonel nedenlerle başlayan, Kılıçdaroğlu döneminde doktriner hale gelen, Özel döneminde demokratlar mahallesine dönmesi planlanan bir Cumhuriyet siyasetinin hali hazırda bir toplumsal dönüşüm projesine dönüşmesi aşamasına geçemiyor. Yöntemsel hatalar halen toplumu belirli sabitler üzerinden okuyor, onun dönüşüm ve değişim süreçlerini gözardı ediyor. Bunun yerine seçmen bloklarını birleştirmekle, yüzdeleri toplamakla ilgileniyor. Ancak bu seçmen bloklarının ikincil kimliği olan “toplumsal” olma hali hemen hemen her eksende yaşanan sorunla yeniden yüzeye çıkıyor. İzmir grevi bunun en belirgin örneklerinden biri olmaya aday.

Grevle birlikte anakent belediye başkanının dünyayı kavrama şekli emekçi sınıflar ile emekçi sınıfları karşı karşıya getirdi. Bunu hem sınıf içi hem de sınıfın siyasetle ilişkisi açısından birer tartışma dinamiği olarak görmek gerekiyor. Çünkü tartışmanın başladığı yer pratik yanıyla bizatihi aynı sınıfı karşı karşıya getirmesinden, teorik yanıyla ise İzmir’i yöneten CHP programının iki maddesine dayanmasından kaynaklanıyor. O iki maddeye İzmir kent siyasetinin tarihsel çelişkileri de belirli bir düzlemde eklemleniyor. Maddeler halinde açmak gerekirse;

  1. Anakent belediye başkanı iki gündür süregelen açıklamalarında İzmir halkının menfaatlerinden sıklıkla söz ediyor. Partisinin halkçılık ilkesini önceleyen alt metinler mevcut. Halkçılığın CHP programında karşılık bulduğu en belirgin alan ise “demokratik sol.” Demokratik sol, Bülent Ecevit’in tabiriyle imtiyazsız bir toplum tasavvuru demek. Retoriğin çok ötesine geçmeyen doktrinin sac ayaklarından birini şöyle açıklıyor Ecevit: “Bu terimi sosyal demokrasiye tercih ettim. Çünkü sosyal demokrasi Marksist kökenlidir genellikle. Bizim kökenimiz değişik olduğuna göre, o eleştirilere kendimizi muhatap tutmamızın gereği yoktu.” 
  2. Ancak CHP programının tarihi tezlerinden bir diğeri doğrudan sosyal demokrasi. Ecevit’in de tahlil ettiği gibi sosyal demokrasi doğrudan Marksizme ve sınıf siyasetinin merkezine düşüyor. Zaman zaman CHP Parti Okulu’nda ders veren Fatih Yaşlı “Halkçı Ecevit” kitabında demokratik solu ve onun tarif ettiği halkçılığı-imtiyazsız toplum retoriğini şöyle tarif ediyor: “Çünkü sol popülizmin (Ecevit’ten ve demokratik soldan söz ediyor) açtığı kapılardan sosyalist solun geçmesi ve kitlelerle buluşması çok kolay olacaktır. Ancak bu yokluk, sosyalist solun etkileme potansiyelinin olduğu kitleleri sol bir söylem kullanarak düzen içine çekecek, ehlileştirecek, pasifize edecek bir aktörün olmaması anlamına gelmektedir ki, fırsat da tam olarak buradadır.”

Sınıf siyaseti ve halkçılık 

  1. Bu bağlamlarda sosyal demokrasi ile demokratik sol; sınıfsal çelişkiler ve halkçılık kesin olarak ayrılırlar. Sadece CHP programında bir arada durmaktadırlar. Durmakta olmaları da Cumhuriyetçiliğin “birleşme” siyasetinin öngörülmüş sonuçlarından biridir.
  2. CHP İzmir kent siyaseti ise iki ana eksene ayrılmaktadır. Bunlardan biri 2002 kırılması sonrasında kendini AKP’nin antitezi olarak konumlandıran Cumhuriyetçi kitlelerin sosyal demokrasi alanına doğru dönüştürülmesi uğrunda ter dökmek yerine sahilde rakı içmek olan bir siyasetin varlığı nedeniyledir. CHP’nin uzun vadeli siyaseti AKP’nin ideolojik saldırılarına rağmen hiçbir fırsatı değerlendirmeye yeltenmemiştir. 28 Şubat’tan dahi kendine rejim çıkaran AKP’nin karşısında mevcudu korumakla ilgilenen CHP yönetimleri, örneğin Cumhuriyet Mitingleri sırasında dahi, DSP ve 10 Aralık Hareketi gibi kendine alternatif olacak ihtimalleri ortadan kaldırmakla yetinmiş, popüler tabirle “büyük resimle” pek ilgilenmemiştir.
  3. CHP örgüt siyaseti ise dışlanan kesimlerin, kent yoksullarının ve iç göçün yansımalarının biriktiği; öfkenin şekillendiği ve İzmir’in insan malzemesine “uygun olmayan bir solla” şekillenmiştir. Yılmaz Özdil ve ulusalcı tepkinin ırkçılığa varan söylemlerinin altında “sınıfsal bir dahil olma” isteği yatar. İzmir grevi sırasında yaşananlar bu bağlamda imtiyazlarını koruma derdinde olanlar tarafından emekçi sınıfların bir bölümünün diğer emekçi sınıflara karşı kışkırtılma isteğidir.

Teorik bir çelişki İzmir grevinde dımdızlak bir gerçekliğe dönüşmüştür esasen. Kısa süre önce sendikal bir harekete başlayacaklarını, önümüzdeki günlerde CHP programını duyuracaklarını açıklayan CHP lideri Özgür Özel bu tarihsel çelişkiyi ortadan kaldırmaya; yeni bir toplumsal dönüşüm projesi başlatmaya hazır olmalıdır kanımca. Sosyal demokrat hareketin güncel sorunu bu olmalıdır.

Grevler elbette sona erer. Ancak çelişkileri ortadan kaldırılmanın getirisi daha yüksek olacaktır.

Belediyeler kıskaçta: Emek mi, siyasi duruşlar mı silkeleniyor?

Belediyesine ortak hemşehriler