₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Sevda Karaca ile gençlik, üniversitelerdeki “özel aygıtlar” ve Teknofest üzerine

EMEP Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, İzmir’de gençlerle buluşmasında 19 Mart deneyimini, kampüslerde rektör gözetiminde sahneye çıkan “özel aygıtlar”ı ve Teknofest’i “modern bir faşizm inşası”nın parçası olarak değerlendirdi; çıkış yolunu işçi sınıfıyla birleşen örgütlü gençlikte gördüğünü anlattı.

19 Mart’tan sonra: “Olsa iyi olur” değil, “olmayınca ne olduğunu gördük”

EMEP Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, İzmir’de gençlerle bir araya geldi. “Türkiye Nereye Gidiyor?”, “EMEP Gidişata Ne Diyor?” ve “Gençlik Ne Yapmalı?” başlıklarının tartışıldığı buluşmada, gençlerin ve işçilerin derinleşen sorunları konferans atmosferinden çok bir sohbet halkası içinde masaya yatırıldı.

Buluşmanın ardından soruları FİKİR adına Mert Keskin yöneltirken, Karaca 19 Mart sürecinin gençlik açısından açtığı siyasal imkânları, Evrensel gazetesine yönelik silahlı saldırının anlamını ve Teknofest’i “modern bir faşizm inşası” olarak okuduğu çerçeveyi anlattı.

19 Mart deneyimi sorulduğunda Karaca, gençliğin bu süreçten ciddi bir siyasal kazanımla çıktığını vurguluyor. Ona göre AKP iktidarı dışında hiçbir iktidar görmemiş, mücadele deneyimi açısından umutsuzluk sarmalına hapsedilmiş genç kesimler açısından temel sorular daha somut hale geldi:

Gençler artık kendi kendilerine, “Ne yaparsak harekete geçeriz? Ne yaparsak hareketimiz büyür, neyi oluşturursak gerçekten bir şey kazanırız?” sorularına daha net yanıt arıyor. Karaca Demir, bu dönüşümü şöyle tarif ediyor:

“Eskiden işçi sınıfının neden toplumsal kalkışmaların ana öznesi olduğuna dair tartışmalarımız daha soyut kalıyordu. Sanki bir temenni, ‘olsa iyi olur’ lafı gibiydi. Şimdi ‘olmadığında ne olduğunu gördük’. Bunu, gençlerin kendi deneyimiyle, üç cümlede anlatmak mümkün hale geldi.”

Bu çerçeve, onun gözünde yalnızca teorik bir doğrulama değil, gençliğin siyasete bakışının yer değiştirmesi. Devrimci siyaset, somut deneyim üzerinden yeniden kuruluyor; “bizim memleketten olmaz” duygusu kırılırken “demek ki olabiliyormuş” iklimi güçleniyor.

Gençlik kitle örgütleri ve “üç beş zeki öğrenci” tartışması

Karaca Demir, 19 Mart’la birlikte gençlik örgütlenmesi tartışmasının da daha elle tutulur hale geldiğini anlatıyor. Emek Gençliği’nin kuruluşundan bu yana savunduğu stratejik hat, ona göre, bugün çok daha görünür: Gençliğin kitle örgütleri olmadan, kitlesel ve kalıcı bir mücadele zemini kurulamaz.

Bu hattı yıllardır savunduklarını, ama çoğu zaman “kitabın ortasından ideolojik tartışma” gibi algılandığını hatırlatıyor. Üniversite yıllarından bu yana süren tartışmalar, 19 Mart sonrasında bambaşka bir zemine taşınmış durumda:

“Öğrencilerin kendi öz örgütlenmeleri olarak yeniden sahip çıkacağı ÖTK’ları kurmadan, bölümler ve fakülteler düzeyinde ana gövdenin ortak taleplerini mücadele gündemi yapacak dayanakları yaratmadan olmuyor bu iş. Üç beş tane çok zeki, çok cesur, sloganı iyi atan grubun yetmediği görüldü.”

Karaca Demir’e göre bugün gençlik hareketi için esas mesele, “ana gövde”yi harekete geçirecek örgütsel formları yeniden kurabilmek. ÖTK’ların, öğrenci kitle örgütlerinin ve emekçi gençliğin ortak talepler etrafında bir araya geldiği yapılar, yalnızca birer araç değil, aynı zamanda siyasal ufku genişleten bir okul işlevi görüyor.

Umutsuzluk sarmalını kırmak: Halkı küçümseyen değil, deneyimden öğrenen siyaset

19 Mart’la birlikte, “bizim halkımızdan bir şey olmaz” diyen, toplumu bütünüyle AKP’nin betonuna gömülmüş gören yaklaşımın iç tutarsızlığı da daha fazla tartışılır hale gelmiş durumda. Karaca Demir, bu umutsuzluğun devrimci hareket açısından ne kadar yıkıcı olduğuna işaret ediyor:

“Sürekli halkı kötüleyen, ‘bizim memleketten olmaz’ diyen bir yerden değil; ‘demek ki olabiliyormuş’ ikliminin mümkün olduğu bir düzlemi yaşıyoruz. Bu zemin, devrimci güçlerin ayağını daha sağlam bastığı bir zemin.”

Ancak Karaca’ya göre, onun için burada temel eksiklik hâlâ aynı: İşçi sınıfının kendi sınıf örgütleriyle sahneye çıkmadığı hiçbir toplumsal kalkışma, menziline ulaşamıyor. Bu nedenle, 19 Mart deneyimi yalnızca gençlik hareketinin ufkunu genişletmedi; aynı zamanda işçi sınıfı ile gençlik arasındaki bağın, somut bir siyasal stratejiye dönüşmesi gerektiğini gösterdi.

Karaca Demir’in cümlesi keskin:

“İşçi sınıfının sınıf olarak dahil olmadığı hiçbir toplumsal kalkışma, mevzi kazanamıyor. Menziline varamıyor. Bu kadar basit.”

Kampüslerde palalı saldırılar ve Evrensel’e kurşun: Kitle hareketini marjinalleştirme stratejisi

Evrensel gazetesine yönelik silahlı saldırı sorulduğunda Karaca Demir, yanıtına kampüslerdeki palalı çete saldırılarını hatırlatarak başlıyor. Son dönemde altı ayrı kentte, altı ayrı üniversite kampüsüne maskeli, palalı grupların girdiğini, bazen “geleneksel” olarak bilinen gerici yapılanmaların, bazen de ODTÜ ve Hacettepe gibi bu geçmişin olmadığı yerlerde “birden peyda olduklarını” söylüyor.

Onun yorumuna göre bu gruplar, basit bir “sağ-sol çatışması”nın tarafı değil; rektör gözetiminde, özel güvenlik eşliğinde korunan “özel aygıtlar”:

“Bu saldırılar, kampüste büyüyen mücadelenin marjinalleştirilmesine yarıyor. Yemek zammına karşı kitleselleşen mücadeleyi, sanki 68-78 dönemindeki gibi bir sağ-sol kavgasına indirgemeye çalışıyorlar. Ailelerin ‘kızım sakın ha, oğlum sakın ha’ dediği iklimi yeniden üretmek istiyorlar.”

Bu tabloyu, Evrensel’e yönelik silahlı saldırıyla aynı politik mantığın parçası olarak görüyor. Karaca Demir’e göre Evrensel, Türkiye’de işçi sınıfının yalnızca yenilgilerle, yalnızca “ekmek kavgası”yla anılmasına itiraz eden, her gün “işçi sınıfı var ve şunu yapıyor” diyerek sınıfa hem özneleşme hem de anti-faşist mücadele çağrısı yapan bir gazete:

“Evrensel, ‘Sen sınıfsın, kendine gel. Dünyada şu deneyimler var, bundan bunu öğren’ diyen bir yayın. Bir de şunu söylüyor: İşçi sınıfı ortaya koyduğu mücadeleyle bütün mücadele kesimlerine bir şey öğretebilecek ana sınıf. Faşizmin inşasına çomak sokan da tam olarak bu.”

Sendikal bürokrasinin güçlenmesini de faşizmin inşasının bir parçası olarak okuyan Karaca Demir, Evrensel’e yönelik saldırının üç boyutu olduğunu düşünüyor: Faşist inşayı görünür kılma çabasına saldırı, işçi sınıfını anti-faşist mücadelenin öznesi olmaya çağıran çizgiye saldırı ve sınıfın kendi deneyimini gençlik ve kadın hareketleriyle buluşturma kanallarına saldırı.

Bu nedenle, özellikle gençlerin Evrensel’e sahip çıkmasını, faşizm inşasına karşı irade göstermenin somut bir adımı olarak değerlendiriyor.

Teknofest, savaş ekonomisi ve “modern faşizm” tartışması

Sohbetin en sert bölümlerinden biri, Teknofest üzerine. Karaca Demir Teknofest’i, “akıllıca” kurgulanmış, gençlere gerçek bir ufuk vadeden ama aynı zamanda “çok modern bir faşizm inşası”nın merkezi unsuru olarak okuyor.

Bir yandan “dindar ve kindar nesil” söyleminin yalnızca din öğretisi ve klasik milliyetçilikle inşa edildiğini düşünen muhalefeti “büyük yanılgı”yla eleştiriyor; diğer yandan bugünün ideolojik aygıtlarının çok daha sofistike olduğunu vurguluyor:

“Çok modern bir faşizm inşasıyla karşı karşıyayız. Teknofest, dünyaya ve kendi hayatına dair ufuk kurmak isteyen geniş gençlik kesimlerine alan açan bir proje. Ama bu alan, savunma ve savaş sanayi üzerine kuruluyor.”

Teknofest’in ana ekseninin İHA’lar, SİHA’lar, robotlar ve savaş teknolojileri olması, Karaca Demir’e göre tesadüf değil. Bugün teknoloji alanındaki birçok “ilerleme”, savaş ekonomisinin ihtiyaçları üzerinden şekilleniyor ve Teknofest tam da bu savaş ekonomisinin, gençlerin hayal dünyasına çağdaş bir dille taşınması anlamına geliyor.

Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçe görüşmelerinde Teknofest’in “3 milyon 400 bin çocuğa savaş uçağına dokundurtan” bir başarı projesi olarak övülmesini hatırlatıyor ve bu sayıya dikkat çekiyor:

“Bu, boş bir övgü değil. Yavuzeli’nin köyünden bir çocuk düşünün; Antep’teki Teknofest’e götürülüyor, savaş uçağına dokunuyor, sonra öğretmeni sınıfta ‘Sen savaş uçağı dizayn etsen ne yapardın?’ diye proje veriyor. Çocuk bununla büyüyor, bununla ufuk kuruyor.”

Bu tabloyu, emperyalizmin yeni pazar arayışlarıyla ilintili bir “toplumsal yeniden inşa projesi” olarak tarif ediyor. “Güçlü ülke olma”, “yurtseverlik”, “ülkeyi savaştan koruma” gibi kavramların, savaş ekonomisi ve emperyalist ilhak politikalarıyla iç içe geçirilerek gençliğin duygusal dünyasına yerleştirildiğini söylüyor.

Buradan vardığı sonuç net:

“Teknofest tartışmasını emperyalizm tartışmasından, NATO tartışmasından, ‘yurtsever olmak ne demek kardeşim?’ sorusundan koparırsak, 19 Mart’ta yan yana yürüdüğünüz arkadaşlarınız bile ‘siz de her şeye karşısınız, bu kadarı da fazla’ demeye devam eder.”

Karaca Demir’e göre NATO’ya göbekten bağlı, yazılım altyapısı Amerikan tekellerine bağımlı bir ülkenin “yerli ve milli teknoloji hamlesi” iddiası, gençlik içinde politik olarak tartışılmadıkça Teknofest’in cazibesi kırılmayacak; gençler iş ve gelecek arayışları nedeniyle bu projelere yedeklenmeye devam edecek.

“Bu düzeni yıkacak olan: Ayağa kalkan işçi sınıfının gerçek sahibi örgütlü gençlik”

Sohbetin sonunda Karaca Demir, hem gençlik hareketinin rolünü büyüten hem de sınırlarını hatırlatan bir cümle kuruyor:

“Tek başına hiçbir gençlik hareketi bu düzeni yıkamaz ama işçi sınıfının ayağa kalktığı her anın gerçek sahibi, örgütlü gençlik olabilir.”

Bu cümlenin arkasında, tüm konuşma boyunca altını çizdiği üç temel vurgu var: İşçi sınıfının sınıf olarak sahneye çıkmadığı hiçbir kalkışmanın kalıcı olamayacağı; gençliğin kitlesel öz örgütlerini yaratmadan siyasetin yalnızca “üç beş zeki öğrencinin” omzuna bırakılamayacağı; Teknofest’ten kampüs saldırılarına uzanan modern faşizm inşasının, ancak bu iki dinamiğin buluşmasıyla durdurulabileceği.

Bayetav İzmir Barometresi Güz 2025: Krizle yaşayan kentte kadınların sessiz verileri ve ötesi

Adil geçişin sofrası: Alejandro Colás ile kentler, emek ve gıda egemenliği üzerine

Sosyolog Prof. Dr. Neşe Özgen: “Artık hepimiz sınır insanlarıyız”

EMEP, Sevda Karaca Demir, 19 Mart, gençlik hareketi, işçi sınıfı, Evrensel gazetesi, Teknofest, modern faşizm, NATO, savunma sanayi, gençlik örgütlenmesi, ÖTK, kampüs saldırıları, faşizm inşası, Türkiye siyaseti, İzmir gençlik buluşması