Kentler, günlük yaşamlarımız üzerinde doğrudan çevresel, mekânsal, ekonomik ve sosyal açıdan önemli etkilere sahipler. Yaşamlarımızı sürdürdüğümüz yerler kaderimizi şekillendiriyor. Oturduğumuz konutun sağlamlığı depreme karşı canımızı koruyor. İşe veya okula gittiğimiz güzergâhtaki trafik, ömrümüzden zaman alıyor. İçtiğimiz suyun kalitesi sağlığımızı etkiliyor. Bunun gibi sıradan görünen gündelik gerçeklerin arkasında ise kentlerin yapısı ve niteliği duruyor. Kısacası, kentler yaşam kalitemiz ve deneyimlerimizi şekillendiriyor.
Belediyeler ise sahip oldukları yetki ve kaynaklarla kentlerin yapısı ve niteliğine etki ediyor. Ayrıca, hemşehrilere sunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel hizmetlerle doğrudan bireylerin yaşam kalitesine dokunuyor. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde siyasi partiler ve belediye başkan adayları birçok alanda vaatte bulunarak geleceğimizi şekillendirmek için yetki talep ediyor. Vadettikleri projeler ve hizmetler ise seçmenlerin beklentilerini karşılamak ve memnun etmek için sunulan beş yıllık sözleşme niteliği taşıyor. Buna ilaveten, sözleşmenin niteliğini güvenilir kılmak adına şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılım gibi kavramları dile getiriyorlar. Başka bir açıdan bakıldığında, güven veren vaatler sözleşmesi karşılığında oylarımızı talep ediyorlar. Ancak deneyimlerimizden biliyoruz ki, güven zor kazanılır ve kolayca kırılır. Tutarlı, somut ve sahici pratikler olmadan kazanılamaz ve sürekli kılınamaz. Bir kez kırıldı mı, tekrar tesis etmesi çok daha zor olur. Bu nedenle kamu yetki ve kaynaklarını beş yıllığına ‘emaneten’ talep eden belediye başkanları ve temsil ettikleri siyasi partilerin güven tesis edecek yönetim kültürüne dair somut politika ve vaatlerini daha çok irdelemeliyiz.
Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), 2023 verilerine göre, Türkiye’de toplumun genel olarak kamu kurumlarına güven düzeyini yüzde 42.6 olarak ölçmüş. Bu gerçeklik, güven düzeyini artırmak için hem merkezi yönetim hem de belediye karar alıcılarının daha fazla çaba göstermesi gerektiğine işaret ediyor. Seçen-seçilen, asil-vekil veya yönetilen-yöneten arasında hukuka dayalı kurulan ‘güven ilişkisi’ aynı zamanda kültür ve davranışlarla desteklendiğinde sahici ve sürekli olabilir. Herkesi memnun etmek, çoğu zaman mümkün olmayabilir. Kısıtlı yetkiler ve kaynaklar buna izin vermeyebilir ya da kurumsal kapasite yetersiz kalabilir. Ancak güven veren bir yönetim kültürü işliyorsa ve alınan kararlar için uygun (anlaşılır, adil, yerinde vb.) gerekçeler sunuluyorsa, seçmenlerin görüşü ve bağlılığı olumlu yönde tutulabilir.
Bu doğrultuda, çoğunlukla farklı kombinasyonlar ile ifade edilen şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, adillik, duyarlılık, tutarlılık, etkililik ve verimlilik gibi ilkeleri kapsayan iyi yönetişim kültürünü daha fazla önemsemekte fayda var. Belediyelerde iyi yönetişim kültürü kurumsal işleyişte, yönetimin her süreç ve adımda uygulanmasıyla tesis edilebilir veya güçlendirilebilir. Belediyelerin vatandaşlar açısından daha güvenilir hâle gelmesi, daha etkili hizmet vermesi ve sürekli memnuniyet sağlaması bu kültürünün yaygınlaşması ve kurumsallaşarak içselleşmesiyle sağlanabilir.
İyi yönetişim, en temelde yöneten ve yönetilen ilişkisinde güvenin sağlanması ve artırılmasını hedefler. Bu kültür vatandaşlar tarafından seçilmiş temsilciler ve atanmış bürokratlara emanet edilen yetki ve kaynakların toplumun değişen beklenti ve taleplerine en uygun şekilde kullanılmasıyla sağlanır. Belediyelerde iyi yönetişim, topluma hizmet etmek için kurulmuş olan bu kurumların;
- Duyarlı şekilde farklı risk, fırsat ve beklentilere yönelik sorumluluk üstlenmesini,
- Bu sorumluluğu yerine getirirken atılan adımların tutarlı ve adil olmasını,
- Kararların paydaşların katılımı ve katkısıyla alınmasını,
- Faaliyetlerin etik, etkin ve verimli şekilde yürütülmesini,
- Elde edilen sonuçların ve yaratılan etkilerin düzenli ölçülmesini,
- Tüm bunların şeffaf şekilde yapılmasını,
- Aktif şekilde kamuoyuna hesap verilmesini ve
- Geçmişten elde edilen derslerle sürekli gelişim sağlanmasını tanımlar.
İyi yönetişim kültürü sunduğu güven ortamı ve iş birliği imkanlarıyla daha bütünsel, kapsayıcı ve etkin şekilde kamu hizmeti üretilmesini ve sunulmasını sağlar. Böylece, kısa, orta ve uzun vade dengesi gözetilerek, mevcut kaynaklar ile farklı ihtiyaç ve beklentiler yönetilir. Çeşitli toplumsal kesimlere azami kamusal fayda sunulur. Bu sayede belediyelere duyulan güven ve memnuniyet düzeyi artar. İyi yönetişimin belediyelerde güçlenmesi ise bir bütün olarak demokrasi, sürdürülebilir kalkınma ve insan refahının artmasına hizmet eder.
Belediyelerde iyi yönetişimi sağlamak ve güçlendirmek için asgari hukuki ve kurumsal altyapı mevcut. Belediye Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu gibi temel mevzuat ile Kent Konseyi Yönetmeliği, Bilgi Edinme Kanunu gibi tamamlayıcı düzenlemeler mevcut. Ancak, asıl mesele bu mevzuatın kurumsal yapı ve işleyişte etkin biçimde hayata geçirilmesi. Bu nedenle, iyi yönetişim kültürü, mevzuatın uygulanması kadar tamamlayıcı ve zenginleştirici adımlar ile ilerletilebilir. Bunun için seçimler öncesinden başlayarak siyasi liderler ve karar alıcıların iyi yönetişimi bir öncelik olarak görmesi yerinde olacaktır. Benzer şekilde toplumun da adaylardan kurumsal yönetim kültürü ve güven sağlayıcı tedbirler hakkında daha talepkâr olması, bu kültürün gelişmesi için teşvik edici olacaktır.
Bu açıdan uluslararası ve ulusal yaklaşımlar ile iyi uygulama örnekleri yol gösterici olabilir.
Avrupa Konseyi tarafından iyi yönetişimi belirli standarda bağlamak ve yayarak güçlendirmek için Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (European Label of Governance Excellence-ELoGE) adlı bir araç geliştirdi. Söz konusu marka, yine Avrupa Konseyi tarafından belirlenen 12 iyi yönetişim ilkesine göre hareket eden, bunu 97 kriter üzerinden ortaya koyan belediyelere verilen bir markadır. Bu marka; temsiliyet ve katılım, adillik, duyarlılık, etkililik ve verimlilik, açıklık ve şeffaflık, hukukun üstünlüğü, etik davranış, yetkinlik ve kapasite, yenilik ve değişime açık olma, sürdürülebilirlik ve uzun dönemli yönelim, sağlam mali yönetim, insan hakları, kültürel çeşitlilik ve sosyal kaynaşma ve hesap verebilirliği gibi değer ve ilkeleri içeriyor. Marka kapsamında bu ilkelerin her birinin ne anlama geldiğini açıklayan bir dizi kriter ve göstergeler bulunuyor. Bu sayede yönetişim kalitesini haritalamak, ölçmek ve değerlendirmek mümkün oluyor. En temelde, bu marka ile bir belediyenin elinde bulunan yeki ve kaynakları nasıl bir işleyiş içinde kullandığını değerlendirmek imkanı doğuyor. Türkiye’de ilk olarak 2022 yılında Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri tarafından alınan bu markanın yerel seçimler sonrasında yayılması büyük kazanımlara yol açabilir. Bu tür bütünsel çerçevelere ek olarak katılımcı bütçe, vatandaş karnesi veya dijital demokrasi araçları da iyi yönetişim kültürünün hayata geçirilmesi ve güçlendirilmesinde değerlendirilebilir. Katılımcı bütçe komşu veya hemşerilerin yan yana gelerek belediye bütçesi üzerinde belirleyici olmasını sağlıyor. Böylece, katılımcı demokrasi ile belediye bütçesi ve hizmetleri arasında bağ kuruluyor. Kent sakinlerini ilgili, aktif ve sorumlu olmaya teşvik ediyor. Vatandaş bütçesi ise belediyenin kullandığı kaynaklar hakkında hedef, faaliyet ve başarı temelli olarak hesap vermesini sağlıyor. Bu da güven veren ve artıran bir uygulama olarak iyi yönetişim kültürünün güçlenmesi ve topluma yayılmasına hizmet ediyor. Benzer şekilde, başka diğer uygulamalar birer kültürel araç olarak toplumsal gelişim ile kentsel kalkınmayı birlikte güçlendiriyor.
İyi yönetişim kültürünün bir standart hâline gelmesi ve markalaşarak yerel düzeyde yayılması ülkemizde güven veren belediyecilik anlayışının güçlenmesine hizmet edecektir. Güven verme sorumluluğu ise en başta yetki ve kaynakları emanet alan karar alıcıların sorumluluğunda. Vatandaşların belediyelere karşı duyduğu güven düzeyinin artmasına, bu kurumların daha bütünsel, kapsayıcı ve etkin şekilde çalışmasına destek olacaktır. Yerel seçimler sonrasında görev üstlenecek belediye başkanları ve meclis üyelerinin gündemine vatandaş memnuniyetini sağlamak kadar bunu güven veren bir kültür ve işleyiş düzeni içinde yapmaları beklenmelidir. Olumlu yönde olan söylemler, niyetler, vaatler ve çabalar güveni sağlayan ve koruyan bir ortamda gerçeklik kazanabilir. Sürdürülebilir yönetim başarısı ancak sürekli güçlendirilen iyi yönetişim kültürü ile garanti altına alınabilir. Aynı zamanda, birçok sorun ve risklerle yüz yüze olan şehirler daha yaşanabilir hale getirilebilir. Zaten kentlerde demokrasi, kalkınma ve insan refahı ancak güveninin egemen olduğu bir ortamda sağlanabilir ve güçlenebilir.
Özet olarak, günümüz koşullarında belediyecilik anlayışı projecilik, halkla ilişkiler yönetimi veya diğer memnuniyet sağlayıcı yaklaşımları aşarak daha fazla güvene dayalı olursa başarı sağlanabilir. Güveni sağlamak ise iyi yönetişim kültürünü yansıtan ilkeleri kurumsal işleyişten başlayarak günlük işlere kadar tüm süreçlere yaymakla mümkün olabilir. Herkesi memnun etmek mümkün olmayabilir. Ancak, herkesin güvenini ve saygısını kazanacak bir kültürü hayata geçirmek başarının sürdürülebilir olmasına hizmet edecektir.