Türkiye’de hekimlik mesleği, ikinci yüzyılda hangi noktada? Hekim göçü ve sağlıkta şiddet çerçevesinden hekimlik mesleği ve kamuda sağlık hizmetinin sunumunu ele aldığımız haber dosyamızda; Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Nergis Erdoğan, Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Mehmet Yılmaz ve TTB Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı ile konuştuk.
Hekim göçü ve sağlıkta şiddet ilişkisinin değerlendirildiği haberimizde ayrıca Türkiye’den yurt dışına göç etmiş hekimlere de söz verdik.
14 MART’IN İKİNCİ YÜZYILINDA HEKİMLER
Hekimlik meslek örgütlerinin son 20 yılda yaşanan sorunların çözümünde kamu otoritesi açısından muhatap bulamadığı bir süreç yaşanıyor. Ve yine bir 14 Mart Tıp Bayramı daha geldi.
Bu günün ortaya çıkışı neredeyse 200 yıla dayanıyor. II. Mahmut döneminde kurulan Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart 1827 tarihinde açılıyor ve ülkemizde modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul ediliyor.
1919 yılında İstanbul düşman işgalindeyken bir savunma hareketi olarak ilk kez kutlanmaya başlayan 14 Mart’tan günümüze gelinen süreçte, hekimler hâlâ mesleklerini savunuyor, haklarını arıyor, sorunlarını, taleplerini alanlarda dillendiriyor, eylemlilik hâlinden vazgeçmiyor.
14 Mart Tıp Bayramı’nın ilan edilişinin 197’inci yılında, Fikir Gazetesi olarak Türkiye’nin ikinci yüzyılında hekimlik mesleğinde son 20 yılda yaşanan göç gerçeğini ve bu göçün başlıca sebeplerinden biri olan sağlıkta şiddeti, hekim katliamlarını mercek altına aldık.
Hekimlik mesleğinde örgütlü mücadelenin öncüleri; Türk Tabipleri Birliği, tabip odaları başkanları ve yurt dışına göç eden hekimlerle görüşerek bu yıl Tıp Bayramı’nda mesleğin öncelikli sorunları arasında ilk sırada yer alan, hekim göçü ve sağlıkta şiddet arasındaki ilişkiye ışık tuttuk.
HEKİMLER HİÇBİR ALANDA GÜVENDE HİSSETMİYOR!
Türkiye’de hekimlere son yıllarda hissettirilen en birincil duygunun değersizlik, itibarsızlaştırma olduğu ve hekimlerin de bu nedenle yoğun tükenmişlik ruh hâliyle mücadele ettiği belirtiliyor.
Kentlerde de kırsalda da hekimlerin mutsuz olduğunu ortaya koyan meslek örgütü başkanları, hekimlerin bu 14 Mart’ta da değersizlik hissiyle çalışırken bir yandan da şiddetle burun buruna kaldığına işaret ediyor. Tükenen ve bir yolunu bulanlar göç ediyor, göç edemeyenler derinleşen bir depresyonla baş etmeye çalışıyor.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, öncelikle hekimlerin Türkiye’den neden göç ettiğini, TTB olarak yurt dışına giden hekimlere verdikleri iyi hâl belgeleri verileri ışığında hekim göçü sayılarını ortaya koydu.
TTB, hekimleri 16 Mart’ta İstanbul’da yapılacak ‘14 Mart’ta 14 Talep’ yürüyüşüne davet ederken hekim göçünde son yıllarda gözledikleri artışın kaygı verici olduğunu da her fırsatta belirtiyor. Fikir’e konuşan Prof. Dr. Fincancı, “Bu kaygı nedeniyle hem toplumu uyarmak hem de göçün nedenlerini tartışarak bu nedenleri ortadan kaldıracak adımların atılmasını sağlamak amacıyla kamuoyuyla veri paylaşımı yapıyoruz. Bizim paylaştığımız veri hekim göçü değil, TTB’den iyi hâl belgesi talep edenlerin sayısı; 2023 yılında 3 bini aşmış ve 3025 olmuştu. Tabii aldıkları iyi hâl belgelerini kullanıyorlar mı bilmiyoruz ancak gözlemsel olarak da, genç meslektaşlarımızın uzmanlık sınavına hazırlanmak yerine yabancı dil kurslarına gittikleri, pek çok hekimlik ortamında paylaşılıyor. Biz TTB iyi hâl belgesi verilerini 2010 yılı sonrası gözlediğimiz değişim üzerinden grafiklerle paylaşmaya başlamıştık. Örneğin 2012’de yalnızca 59 olan iyi hâl belgesi başvuru sayısı geçen yıl sonunda 3025’e ulaştı.” dedi.
KÖYDEN KENTE DERİNLEŞEN BİR TÜKENMİŞLİK HÂLİ
Türkiye’de pek çok meslek grubunda beyin göçü yaşanıyor, bu göçün bir ayağı da hekimlik mesleğinde cereyan ediyor. Türkiye’de kentlerin en ücra köşelerinde (köy/ mahalle) ve en merkezi noktalarında da hekimler mutsuz, kendilerini değersiz hissediyor. En öne çıkan konu ise her iki kent alanında da hekimler kendilerini güvende hissetmiyor.
TTB Başkanı Fincancı, hekim göçüne neden olan pek çok etkene dikkat çekerek şunları söyledi: “Ülke genelinde demokrasiden tümüyle uzaklaşmış olmamız, adalet duygusunu derinden sarsacak hukuki süreçler, ekonomik yıkım, devlet ve toplum arasındaki dolayımı sağlayan kurumların ortadan kaldırılması, özgürlükten yoksun baskıcı çalışma ortamları, liyakatten uzaklaşan çalışma koşullarıyla gelecekten umudu kesmeleri diyebiliriz tüm gençlerdeki bu gitme arzusunun etkeni olarak. Hekimleri en çok etkileyen ise mesleki itibarın ortadan kaldırılması, değersizlik duygusu ve her gün şiddetle baş başa bırakılmaları denebilir.”
“HEKİM GÖÇÜNÜN BİRİNCİL NEDENİ SAĞLIKTA ŞİDDET!”
Hekim göçünün nedenleri sıralamasında ilk sırada sağlıkta şiddet var. Fincancı, hekimlerin Türkiye’den başta Avrupa ülkeleri olmak üzere göç etmeleri ile ilgili birinci nedenin sağlıkta şiddet olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Değersizleştirilme duygusunu çok yoğun hissettirdiği ve çok yaşamsal olduğu için sağlıkta şiddet ilk sırada diyebilirim. Doğrudan şiddet görenlerin tıbbi belgelemesi ile uğraşan bir hekim olarak şunu ifade etmek isterim. Şiddet görenlerin onarım süreçlerinde adalet duygusu çok önemli bir yer tutar. Her konuda olduğu gibi bu alanda da cezasızlık, şiddete uğrayan meslektaşlarımızı ciddi ölçüde tekrarlayan örselenmelere maruz bırakıyor. Üstelik hukuki süreçlerin şiddet göreni koruyacak kolaylıklardan ve mekanizmalardan yoksun olması da bu süreci yarım bırakmalarına yol açacak kadar zorlayıcı.”
“SAĞLIKTA ŞİDDETE ÇÖZÜM ADIMLARIMIZA KAMU OTORİTESİ KULAK TIKIYOR!”
Sağlıkta şiddete yönelik TTB’nin çözüm önerilerinin muhatap bulamadığını ifade eden Şebnem Korur Fincancı şunları kaydetti: “Yasal düzenlemeler ve uygulama ile ilgili kolaylaştırıcı, adalet duygusunu pekiştirici önerilerimize de kamu otoritesi kulak tıkıyor maalesef. Elbette şiddetin önlenmesinde ceza caydırıcı olsa da yeterli değil, ülkedeki düşmanlaştırıcı atmosferin, siyasi otoritenin şiddet dilinin artışta önemli bir etkisi var, medyanın bu sorunu ele alış biçimi de bir o kadar sorunlu. Öncelikle de hekimi, sağlık emekçilerini değersizleştirici sağlık politikaları ve söylemlerden vazgeçmeleri gerekiyor. AKP’nin iktidara gelmesinin ardından adım adım hayatın her alanına sızan politikalar, ayrıca sağlık alanında dönüşüm, reform adını verdikleri ve sağlığı bir tüketim nesnesi, hastayı müşteri gören anlayışın ve kışkırtılmış sağlık talebinin yerleşik hâle gelmesiyle hem toplumsal alanda hem de sağlıkta şiddet inanılmaz bir tırmanış gösterdi. Hekimler arasında yaptığımız anketlerde şiddet bildirimi yapan hekimlerin ancak üçte bir oranında olduğu düşünüldüğünde, üstelik bunun da ancak fiziksel şiddet durumunda gerçekleştiği dikkate alındığında her gün defalarca şiddet davranışıyla karşılaşıyor hekimler.”
“80’Lİ YILLARDA ‘AĞACA BAĞLAYIN, KAÇMASINLAR’ DİYORLARDI!”
Türkiye’de hekimlik mesleğinde mecburi hizmetin ilk başladığı yıllardan bugüne sağlıkta şiddetin tarihsel süreci hakkındaki sorumuzu yanıtlayan Fincancı, “Mecburi hizmetin başladığı 80’li yıllarda hekimler için, ‘Ağaca bağlayın, kaçmasınlar’ diyen siyasi otorite değersizleştirme bağlamında henüz karşılık bulmamıştı. Ama adım adım sürdürülen politikalar özellikle son on yılda şiddet ivmesinin inanılmaz artışına sahne oldu.” ifadelerini kullandı.
HEKİM GÖÇÜ VE SAĞLIKTA ŞİDDET KARŞISINDA ÖRGÜTLÜ MÜCADELENİN ÖNEMİ
“Örgütlü mücadele, dayanışma umudunu diri tutarak birlikte tutum almayı ve değiştirme iradesinin güçlenmesini sağlıyor. Değiştirmek için burada kalma ısrarı, mücadele azmi önemli, zira tüm bu sorunları birlikte mücadele ederek aşıp göçe yol açan etkenleri ortadan kaldırmak mümkün.” diyen Fincancı’ya, son olarak Türkiye’de son 10 yılda büyük kentlerde, kent merkezinden kilometrelerce uzakta açılan, yurttaşların sağlık alanlarına erişim konusunda büyük zorluklar yaşadığı, hastalıkla mücadele ederken kentin bir ucundan diğer ucuna gitmeye zorlandığı, mahallesindeki hastanesinin kapandığı ya da doktorsuz kaldığı, yine pek çok hekimin çalışma koşullarında tahribatlara neden olan şehir hastanelerinin kentlerde yarattığı sağlık krizi meselesine yönelik düşüncelerini sorduk.
KENTLERDE YURTTAŞLAR, HEKİMLER VE SAĞLIKÇILAR ŞEHİR HASTANELERİ KISKACINDA!
TTB Başkanı Fincancı, kentlerde yurttaşlar, hekimler, sağlık çalışanları arasındaki sağlık hizmeti sunumu ve kabulü noktasında krizlerin yaşandığını doğrulayarak, “Elbette şehirlerin dışındaki bu hastanelere ulaşabilmek hastalar için çok zor, ekonomik olarak da insanlar zorlanıyorlar. Bu zorlukları aşıp ulaştıklarında ise devasa yapılarda aradıklarını bulabilmek için de ayrı bir çaba sarf etmeleri gerekiyor. Randevu sorununu aşıp, yollar kat ederek hekimin karşısına gelebildiklerinde ise artık hiçbir soruna tahammülü kalmamış öfkeli bir insanlar topluluğu olarak şiddete çok meyilli oluyorlar. Hele ki şiddetin bir sorun çözme yöntemi olarak benimsetildiği koşullarda.” vurgusunda bulundu.
KENTLERİN EN UZAK NOKTASINDAKİ HASTANELERDE HEKİMLER KOLEKTİF ÜRETİM OLANAKLARINDAN YOKSUN!
“Çalışma ortamı da hekimler için uygun değil, sağlık bir ekip çalışmasını gerektirir ama küçük poliklinik odalarına kapatılmış, diğer meslektaşlarını, çalışma arkadaşlarını görmeden birkaç dakikada bir değişen hastalarla, o da ekran arkasından karşılaşan ama inanılmaz yalnızlaştırılmış hekimler dayanışmadan, kolektif üretim olanaklarından yoksun kaldıkça umutsuz ve tükenmeye doğru giden bir süreç işliyor.” diyen Fincancı, “Bu da mesleği bırakmaktan başka bir ülkeye gitmeye kadar pek çok çözüm arayışını beraberinde getiriyor.” diyerek değerlendirmelerine son verdi.
İSTANBUL TABİP ODASI BAŞKANI ERDOĞAN: SAĞLIK HİZMETİ PİYASALAŞTI!
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Nergis Erdoğan, Türkiye’nin en büyük ilinde yaşanan sağlık hizmetlerinin sunumuna, şehir hastanelerinin kentte ve hekimlik mesleği üzerindeki etkilerine, hekim göçünde İstanbul’un verilerine ve sağlıkta şiddete neden olan etkenlere ve sorunun çözümüne yönelik genel bir değerlendirmede bulundu.
Erdoğan, hekim göçünde yıllar içindeki artışın çok çarpıcı olduğunu 2023 itibariyle TTB tarafından bildirilen Türkiye geneli iyi hâl belgesi alan hekim sayısının üç bini bulduğunu, bu rakamın da üçte birinin İstanbul Tabip Odası’ndan verildiğini belirtti.
HEKİM GÖÇÜ, KIŞKIRTILMIŞ SAĞLIK POLİTİKALARI VE SAĞLIKTA ŞİDDET SARMALI
“Hem dünyadaki hem de ülkedeki koşullardan kaynaklanan hekim göçünün nedenleri çok çeşitli. Dünya ölçeğinde teknolojinin gelişimi, sermayenin merkezileşmesi, dünyanın tek kutuplu hâle gelmesi gibi birçok neden, neoliberal politikaların ortaya çıkışına ve diğer birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da bir paradigma değişimine yol açtı. Bu değişimle devletler sağlık, eğitim gibi alanlardan çekilmek, bu alanları özel sektöre devretmek eğilimine girdiler. Sosyal devlet kavramının ortadan kalkmasıyla sağlık, sosyal bir sorun olmaktan çıkıp bir gereksinim ve bireysel bir sorun hâline getirildi. Özel sektörün desteklenmesi, kamu hizmetlerinin desteklenmemesi ve çökertilmesi yoluna gidildi. Bu gelişmeler 1980’li yıllarda başladı, uluslararası programların dayatması, onlarla yapılan anlaşmalarla oluşturuldu. 2000’li yıllardan itibaren başlayan neoliberal sağlık reformları 2006 yılında aile hekimliği pilot uygulamasıyla hayatımıza girdi. Özel sektörün desteklenmesi sağlığın piyasalaşmasının önünü açtı. Sağlık hizmetinde yoğun bir taşeronlaşma ortaya çıktı; hâlen radyoloji, laboratuvar, temizlik, yemek vb. birçok hizmet taşeronlar tarafından verilmekte.” diyen Prof. Dr. Erdoğan, “Özel sektörün temel amacı kar maksimizasyonu olduğu için sağlıkta siyasi idarenin de teşvikiyle hızla pazar oluşturma/ talep yaratma gayreti ön plana çıktı. Kışkırtılmış sağlık talebi, bakanlar tarafından “Artık insanlar kız bakmaya hastaneye gidecek.” denecek kadar ileri götürüldü. Sağlığın güzellik, zayıflıkla özdeşleştirilmesi gibi çarpıtılmış sağlık algısı yaratıldı. Nitelikli insan gücünün değersizleşmesi ile sağlık sistemi hekimin kontrolünden çıktı, hasta “müşteri”, hekim de hizmet sunan yerine “satıcı, pazarlamacı” hâline getirildi.” diyerek önemli tespitler sundu.
SAĞLIKTA ŞİDDET HEKİM GÖÇÜNÜN İLK NEDENLERİ ARASINDA!
“Sağlıkta şiddet, uygulanan sağlık politikalarının bir sonucu olmakla birlikte hekim göçünün ilk nedenleri arasındadır.” şeklinde konuşan İstanbul Tabip Odası Başkanı Erdoğan şöyle devam etti: “Bu gelişmelere teknolojinin ve iletişim araçlarının gelişmesi, bilgi kirliliği, kontrolsüz göçler eklendiğinde sağlık talebi çok arttı ve bu; hekimlere uzayan çalışma süreleri, artan iş yükü şeklinde yansıdı. Performansa dayalı sağlık sistemi, sağlık hizmeti niteliğinde düşme, artan iş yükü yanı sıra hekimlerin mesleki doyumlarını da engelledi. Bu koşullar yeterli sağlık hizmeti alamayan hastaların tekrar tekrar başvurularıyla, acillerdeki yığılmalarla bir kısır döngüye, sağlıkta şiddete yol açtı. Ücretlerdeki yetersizlik, güvencesizlik, korku iklimi, hukuksuzluk, liyakatsizlik, akademide erozyon, etik ihlaller, örgütsüzlük, hak kayıplarına ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı ortak mücadele yetersizliği gibi sorunlar hekim göçünün nedenleri arasında sayılabilir.”
“ŞEHİR HASTANELERİ NAZİLERİN MEGA PROJELERİ GİBİ!”
Kamu otoritesinin sağlık politikaları neticesinde büyükşehirlerde kent merkezlerinden uzak, sağlık hizmetine erişimde sorunlara neden olan şehir hastanelerinin hekim göçü ve sağlıkta şiddet vakaları arasındaki ilişki hakkında değerlendirme yapan Prof. Dr. Erdoğan son olarak şunları söyledi: “Evet, geleneksel sağlık kurumlarının yok edilmesi, bu şehir dışı hastanelere yeterli ulaşımın olmayışı, hastanelerin insani boyutlarda olmayışı bir kaosa ve hizmet alımında aksamalara yol açmaktadır. Hekim ve diğer sağlık çalışanları da bu koşullardan nasibini almakta, hastane içindeki ulaşım sorunları hizmette, konsültasyonlarda aksamalara yol açmakta. Şehir hastaneleri büyük bir soygun projesidir. İngiltere’de terkedilmiş bir modelin daha geri ülkelere transferi ve uluslararası sermayenin devletle birlikte halkın sefaleti pahasına servet artırımı planıdır. ‘Nazilerin mega projeleri’ gibi ele alınabilir. Hem mekân karşısında insanı küçültmek hem de devasa sermayenin işbirliği anlamında mega projelerdir. Tek başına olmasa da hekim göçünün önemli nedenleri arasında sayılabilir.”
‘ÖRGÜTLÜ MÜCADELE’ VURGUSU
“Koruyucu hekimliğin, kamuya daha fazla destek veren, nitelikli iş gücünü çeşitli yollarla destekleyen, koruyan önlemler alınabilir.” diyen Erdoğan örgütlü mücadelenin altını çizdi ve şöyle konuştu: “Örgütlü mücadelenin önemi çok büyük ve asıl amacı karar vericiler arasında hekim örgütlerinin yer almasını sağlamak şeklinde olmalıdır. Bu amaç ise ancak çok geniş bir örgütlenme yoluyla olabilir. 1980 anayasası ile kamuda çalışanların tabip odalarına üye olma zorunluluğu kaldırılmış, hekim örgütlenmesine ağır bir darbe vurulmuştur. Ardından işyeri hekimliği sertifika yetkileri ellerinden alınmıştır. Hâlen ülkemizde iki yüz bin üzerinde hekim bulunmasına rağmen Türk Tabipleri Birliğine üye hekim sayısı bunun yarısı kadardır. Ayrıca ülkenin siyasi ortamı, örgütlenmeyi adeta suç ile özdeşleştirmiş, bir korku iklimi yaratmış, bu yolda hekim örgütlerini suç odakları gibi sunan söylemlerle, karalamalarla, elinde tuttuğu medya ile büyük bir saldırı tavrı almıştır. Bütün bunlar meslektaşların örgütlerinden uzak durmalarına, hekim örgütlerinin zayıflamasına yol açmıştır.”
GAZİANTEP TABİP ODASI BAŞKANI YILMAZ: HEKİMLİK HAK ARAMA MÜCADELESİDİR!
Gaziantep-Kilis Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Mehmet Yılmaz da 14 Mart Tıp Bayramı’nda Türkiye’de hekimlik mesleğinde yaşanan sorunları aktarırken TTB’nin “14 Mart’ta 14 Talep”lerine değinerek: “TTB’nin sağlıkta şiddet yasa teklifi, şiddetsiz, güvenli çalışma ortamları için mekânsal önlem önerileri kabul edilmelidir. Güvenli çalışma ortamlarının sağlanması idarecilerin sorumluluğundadır. Şiddet olaylarında idarecilerin sorumluluğu öncelikli olarak dikkate alınmalıdır.” maddesini paylaştı.
Yılmaz; sağlık alanında hekimlerin yaşadığı sorunların hiçbirinin birbirinden bağımsız olmadığını, hekim göçüne neden olan değersizlik hissinin temelinde sağlıkta şiddetin tırmanmasının da olduğunun altını çizdi.
Prof. Dr. Yılmaz, “Hekimler neden göç ediyor? İtibarsızlaştırma, değersizleştirme, kaliteden kayıp, niteliksizleştirme ve toplumun değer yargıları karşısında aşağılanması hekim göçünün en önemli nedenlerinden birkaçı. Hekimlik Türkiye’de bir hak arama mücadelesidir. Sağlık Bakanlığı, TTB ile diyalog hâline girmiyor. Hekimlerin sorunlarını anlatabileceği, hekimlerin dinlenebileceği bir mercimiz yok. Bir eylem gerçekleştirildiğinde, bir talepte bulunulduğunda yanıt verilmiyor. Alanın sorunları, birinci, ikinci ve üçüncü basamağın sorunları, üniversite hastanelerinin sorunları bakanlık ve YÖK tarafından sağlıklı bir şekilde dinlenemiyor. Dolayısıyla da hekimler bu değersizlik, itibarsızlaştırılma karşısında hak arama mücadelesine giriyor. Bu noktada ‘benim bu ülkede işim yok’ diyor ve gidiyor. Bunun sonucunda da sağlıkta şiddet artıyor. İtibarsızlaştırılan ve değersizleştirilen bir meslek grubu, toplumun gözünde de değersiz görülür. Toplum, hekimi kendisi için değersiz ve şiddet uygulanabilir bir kimlik olarak görüyor. Hekimlerin çalışma ortamı güvenli değil. Bunu sağlamak, kamu otoritesinin görevidir. Bu da hekim göçüne neden oluyor. ‘Giderlerse gitsinler’ cümleleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Hekimlerimiz her ülkede kendilerine çalışma alanı bulabilecek bir meslek grubudur. Nitelikli bir meslek grubudur. ‘Doktor, elini hastanın cebinden çek’ gibi yaklaşımlar da şiddete davetiye çıkarıyor.” şeklinde değerlendirme yaptı.
Prof. Dr. Yılmaz, sağlık alanlarının tırnak içerisinde modernleşmesi şeklinde kamuoyuna sunulan şehir hastanelerine yönelik de eleştirilerde bulundu: “Gaziantep’te yeni açılan şehir hastanesinden örnek verecek olursam, tamamen göç yolda dizilir mantığı ile çalışan bir hastane. Alt yapı eksiklikleri, personel eksiklikleri söz konusu. Kentteki diğer hastanelerde çalışan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının şehir hastanesine çekildiğini gözlemliyoruz. Tıbbi malzeme eksiklikleri, randevularda ciddi sorunlar yaşanıyor. Neoliberal sisteme uygun olarak yapılan bu şehir hastaneleri kamudan çok ciddi bir para alıyor. Dünyada denenmiş ve başarılı olmamış bir sistem Türkiye’de hayata geçirildi. Ve bu hastanelerin iyi yönetilememesi, randevularda, hizmetteki aksaklıklar, alt yapıdaki eksiklikler de beraberinde tabii ki sağlıkta şiddete davetiye çıkaracaktır kanaatindeyim.”
MALPRAKTİS DE HEKİM GÖÇÜ NEDENLERİ ARASINDA!
Prof. Dr. Mehmet Yılmaz hekimlerin mesleki anlamda Türkiye’den göç etmelerine neden olan bir diğer başlığa da değindi. Yılmaz şöyle konuştu: “Malpraktis (doktor hatası, komplikasyon) vakalarında da hekimler mağduriyet yaşamaktadır. Bakanlık bu konuda bir komisyon kurdu. Malpraktis konusunda hekimlerin yaşadıkları mağduriyetler, meslekten men, meslek terki ve tıp fakültesinden mezun olan hekimlerin cerrahi branşları tercih etmemesi gibi sonuçları da beraberinde getirmektedir.”
SAĞLIKTA ŞİDDET KONUSUNDA EN SAVUNMASIZ HEKİM GRUBU: AİLE HEKİMLERİ!
Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı ile kamuda sağlık hizmeti sunumunun can damarı, kalbi olan birinci basamağı, yani aile sağlığı merkezlerini konuştuk. Kırımlı, 14 Mart Tıp Bayramı’nda 14 taleple yola çıktıklarını, bu talepler içerisinde sağlıkta şiddete yönelik çözüm önerileri de olduğunu, ayrıca yaklaşık iki haftadır kamu çalışanı statüsünden çıkarılarak sözleşmeli duruma getirilen aile hekimlerinin vergide adalet eylemlerinden bahsetti.
Kırımlı, hekim göçü ve sağlıkta şiddet arasındaki ilişki değerlendirmesinde en savunmasız grubun aile hekimleri olduğunu belirtirken, Anadolu’nun en ücra köşelerine sağlık hizmeti sunmak, mesleklerini yapmak üzere giden hekimlerin karşılaştığı zorluklara değindi.
Kırımlı şunları söyledi: “Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın geçtiğimiz günlerde Pendik’in yüzde 80’ine bir ayda baktık açıklaması Türkiye’nin sağlık hizmeti sunumunun bir özeti niteliğindedir. Yurttaşlar sağlık kurumlarına başvuruyor ama kimse sağlıklı değil. Yurttaşlar ciddi sağlık problemleri yaşadıkları zaman sağlık hizmeti alamaz hâle geldi. ASM’lerdeki hekimlerin ise ciddi bir gelir kaybı oldu. Sağlık Bakanlığı, gelir kaybını düzeltmek için performans sistemi getirdi. Daha çok hasta bak, daha çok para kazan. Bu sistem Sağlık Bakanı’nın açıklamasını destekliyor ancak birinci basamağın, koruyucu sağlık uygulamasının gerçeğine aykırıdır. Bu sistem aile hekimlerini, tekrar tekrar gelen hastalara ilaç yazma, tetkik isteme, ciddi bir sağlık sorunu yaşayanı yönlendirme görevlerinde sıkıştırdı. Bu da yaptığımız işin aile hekimleri olarak ne bize ne de topluma yaradığı düşüncesine itilmemize neden oldu. Yaptığımız iş verimsiz, bize de topluma da bir faydası yok hissiyatındayız. Sadece sağlıktan para kazananların işine yarayan bir sistem olduğu kanaatine varmamıza neden olan bir uygulama. Koruyucu hekimliğin en önemli uygulaması nedir? Aşıdır. Ancak aşıyla ilgili tereddütlere davetiye çıkarıldı. Aile hekimleri olarak arada kaldık. Yoğun bir tükenmişlik yaşıyoruz.”
GÖÇ EDEMEYEN, ŞEHİR HASTANELERİNDE ASİSTANLIĞA GİDİYOR!
TTB AHEK Başkanı Kırımlı, “Geçtiğimiz hafta Çanakkale’de bir hekim arkadaşımız intihar etti. Geçen ay deprem bölgesine gittik. Sadece 1 ilçesinde 10’a yakın sağlık çalışanının 1 ay içinde intihar girişiminde bulunduğu bilgisine ulaştık. Herkes tükendi ve kaçmaya çalışıyor. Göç ederek, hayatına son vererek, istifa ederek veda edenler var. Birinci basamaklarda kısıtlı bir iş gücü var. Şehir hastaneleri odaklı bir sistem yaratıldığı ve buralarda çok fazla asistan kadrosu açıldığı için birinci basamaktaki arkadaşlarımız asistanlığa gidiyor. Çok sayıda arkadaşımız, hekim göçüne dâhil oluyor. Kalanlarda da tükenmişlik hâli var. Almanya’dan Türkiye’ye giden 3 bine yakın hekim var. Bu, 10’dan fazla tıp fakültesinin mezun ettiği hekim sayısına denk geliyor.” diyerek vahim tabloyu gözler önüne serdi.
Ve şöyle devam etti: “Bu durum geride kalanların tükenmişliğini daha da artırıyor. Vatandaş da tükenen hekimlerden sağlık hizmeti alırken bu durumun farkına varıyor. Bakan biz herkesi tedavi ettik diyor, yurttaş da diyor ki bir yerde bir sağlık hizmeti var ama biz bunu alamıyoruz. Bunun faturasını da hekime kesiyor. Aile hekimliğinde bir hekime ulaşmak çok kolay. Yılda 1 milyar karşılaşmada şiddet olması kaçınılmaz. Bu durum ne kadar sürdürülebilir?”
“KIRSALDA MOBİL HİZMET VEREN EKİP TACİZE UĞRADI”
İki yıl önce Sağlık Bakanı’nın 14 Mart için verdiği sözleri hatırlatan Kırımlı sağlıkta şiddet konusunda aile hekimleri ve sağlık çalışanlarını yaşadıkları vahim tabloyu şöyle gözler önüne serdi: “Biri şiddeti azaltmaktı ama ne yazık ki azalmadı. Birinci basamak sağlık kurumlarında yaşanan şiddetin seviyesi hakkında konuşmam gerekirse şöyle bir örnek verebilirim. ASM’ler bina olarak çok sayıda eksikliklerle hizmet veriyor. Sağlıkta şiddetin önlenmesi noktasında binalar fiziki açıdan oldukça korunmasız. Bir de mobil hizmet sunuyoruz. Bundan iki ay önce Denizli’de bir hekim arkadaşımız, bir de sağlık çalışanımız olmak üzere iki kadın mobil hizmet vermek için yola çıkıyor. Ve orada bulundukları bölgede tacize uğruyorlar. Kendilerini bir odaya kilitliyorlar. Jandarmaya zorla ulaşarak durumdan kurtulabiliyorlar. Tek başımızayız, gelip mahallenin ortasında, köyde, kasabada ya da kentte katledilebiliyorsunuz. Kars’ta örneğin bir hekim arkadaşımız kalabalık bir grup tarafından dövülüyor. Ve kalabalık çıkıp gidiyor. ASM’lerde hiçbir güvenlik unsuru yok. Hastanelere kıyasla daha kötü koşullarda çalışıyoruz. Saldırı anında yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Acil durumda, emniyet güçlerini aradığımızda ne kadar sürede müdahale edilebilir, yapabileceğimiz hiçbir şey yok.”
AİLE HEKİMLERİ VE VERGİ MUAMMASI!
“Sözleşmeli çalışıyoruz. Maaş almayıp ücret alıyoruz. Gelir getiren bir işte çalışıyormuş gibiyiz. Devlet memurlarının maaşlarının tamamı vergiye dâhil değilken biz aile hekimlerinin gelirlerinin tamamı vergiye tabi. Vergi dilimleri de enflasyon kadar artmadığı için bir eylemlilik süreci başlattık. Talebimiz vergi yüzde 15’te sabitlensin, vergi açığı aile hekimlerinden kapatılmasın.” diyen Kırımlı şöyle devam etti: “Bu durum da hekim göçüne neden olan etkenlerden biri. Bir gelir adaletsizliği söz konusu. Verginin geneli zaten adaletsiz, aile hekimliğinde ayrı bir adaletsizlik var. Şimdi hastanelerdeki arkadaşlarımızı da sözleşmeli çalıştırmanın adımını attılar. Bunu müjde gibi kamuoyuna yansıtıyorlar. Yüksek performansla ve yüksek vergiye tabi olarak çalıştırılacaklar. Bu adaletsizliğin çözülmesini talep ediyoruz.”
GÖÇ EDEN HEKİMLER: “ŞİDDET DEMOKLES’İN KILICI GİBİ BAŞIMIZDA SALLANIYORDU!”
Fikir Gazetesi, Türkiye’den Avrupa’ya göç eden hekimlere sordu: “Neden göç ettiniz?” sorusunun yanıtlarında ilk olarak; değersizlik hissi, sağlıkta şiddet ve yönetici mobbingi cevabı geldi.
Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde doğan 34 yaşındaki Op. Dr. Emrah Yıldırım, 2018 yılında eşiyle birlikte Almanya’ya göç eden doktorlardan biri. Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun. Dr. Yıldırım, Muş’ta mecburi hizmetini tamamladıktan sonra İnönü Üniversitesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji uzmanlığı eğitimine başladı. 4 yıllık asistanlık döneminde yaşadıklarının onu yurt dışına göç etmeye iten en önemli etkenlerin başında geldiğini söylüyor.
Dr. Yıldırım, ilk görev yeri olan Muş’ta, bir hasta yakınının elinde bıçakla acil servise girerek kendisine “haddini bildirmek” istediğini anlattı. Asistanlık döneminde de İnönü Üniversitesi’nde benzer olaylarla sık sık karşılaştığını vurguladı.
HİYERARŞİ VE MESLEKTAŞ MOBBİNGİ!
Sağlıkta hasta ve hasta yakını şiddetinin yanında yönetici şiddetine de vurguda bulunan Yıldırım sadece kamu otoritesinin değil, aslında tıp camiasının da bir özeleştiride bulunması gerektiğine ışık tuttu: “Cerrahi branşlardaki sert hiyerarşi, etik olmayan istekler, hasta ve hasta yakınlarının agresif ve tehditkâr davranışları, hocalarımızın ve diğer meslektaşlarımızın mobbingi, Cimer’e ve Başhekimliğe yapılan şikayetlere karşı koruma eksikliği ve en önemlisi şiddete maruz kaldığımızda yanımızda duran kimse olmaması. Şiddet Demokles’in kılıcı gibi başımızda sallanıyordu. Poliklinikte günde 100-120 hastaya bakmak, sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalmak… Artık nefes alamıyordum. Türkiye’den ayrılmanın kaçınılmaz bir son olduğunu biliyordum.”
SÜRGÜNLER, MOBBİNG VE ETNİK AYRIMCILIK HİKÂYESİ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Mehmet Eşref Encan, 2 yıl önce Almanya’ya göç etti.
Dr. Encan meslek hayatına 1999 yılında başladı. Pratisyen hekim olarak atandığı Tunceli Merkez 3 Nolu Sağlık Ocağı’nın var olmadığını öğrendiğinde ilk şoku yaşadı.
Encan şöyle konuştu: “Asıl görev yerim Tunceli Merkez 1 Nolu Sağlık Ocağı’nda başladı. İki hafta sonra ise Mazgirt İlçesi Sağlık Merkezi’ne tayinim gerçekleşti. O dönemde bölgede OHAL ve sokağa çıkma yasağı vardı. Memur olmanın getirdiği kısıtlamalar nedeniyle şehirden dışarı çıkamıyordum. Üç aylık geçici görev süresini tamamladıktan sonra Tunceli Merkez Sağlık Ocağı’na geri döndüm. Sağlık Müdürlüğüne geçici görev yolluğumu bağışlamadığım için bir hafta sonra Ovacık’a sürgün edildim. Asistan hekimliğin ağır çalışma koşullarının yanında yine etnik kimliğimden ötürü sık sık mobbinge uğradım ve 1 yıl sonra istifa ettim. İstifa sonrası İstanbul’da çeşitli özel hastanelerde çalıştım. 2012 yılında çıkan af ile bu kez Yeditepe Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda asistan hekim olarak çalışmaya başladım. Bu süreçte de yine Kürt kimliğimden dolayı sık sık mobbinge uğradım ve 2015 yılında İnönü Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalına yatay geçiş yaptım. Askerlik dönüşü birçok farklı şehirde görev yaptım. 2022 yılında göç etmeye karar verdim ve gerçekleştirdim.”
TUS’TA TÜRKİYE ALTINCISIYDI, UZMANLIĞI VERİLMEDİ, GÖÇ ETTİ
Türkiye’den 1988 yılında Almanya’ya göç eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Fikret Zengin Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda (TUS) Türkiye 6’ncısı olduktan sonra güvenlik soruşturması sonucunda Sağlık Bakanlığı tarafından uzmanlığı verilmemiş bir hekim…
35 yıl önceki Avrupa’ya göç hikâyesini anlattı. 2017 yılına kadar Almanya’da bulunan, artık İsviçre’nin Zürih şehrinde olan 67 yaşındaki Psikiyatri Uzmanı Dr. Zengin, “Türkiye’de hekim göçü hâlâ devam ediyor. Kişiler gelecek kaygısıyla hekim ihtiyacı olan, değer görebilecekleri başka ülkelere gidiyorlar. Tıpkı 35 yıl önce bizim gittiğimiz gibi.” dedi.