Çocuk tiyatrosu son derece önemli ancak yeterli özenin gösterilmediği bir alan. Kültür sanatın bu alanında akla gelen ilk imajlar hep yetişkinlere yönelik. Oysa küçükler için yılmadan çalışan, kendini çocuk tiyatrosuna adamış isimler de var. Tiyatro Ege’nin kurucusu ve yönetmeni Kemal Aygen o isimlerden biri. 50 yıldır çocuklarla çocuk olan sahne tozunun sihirbazı Kemal Aygen’le keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Çocuk tiyatrosu ile 50 yıla yakın bir süredir bu kentte çocukların yaşamına dokunuyorsunuz. Bu yolculuğunuzu bize kısaca kendinizden bahsedererek anlatır mısınız?
Ben alaylıyım, okullu değilim. 1967’de mahalledeki arkadaşlarımla beraber dedik ki kahveye gitmektense bir arada bir şeyler yapalım. Ne yaparız, ne ederiz? Çünkü en son ilkokulda mezun olurken oynadığımız bir oyun vardı. Tadı damağımızda kalmıştı. Tiyatro yapalım dedik. Ama nasıl yapacağız? Elimizde ne metin var, ne bir şey. Yerimiz bile yok. Bir arkadaşımızın bir pastanesi vardı. Orada bir masayı ayırdı arkadaşımız. Zaten tiyatro bilincinin de çok olmadığı zamanlar. Önce oyun bulalım dedik. Yardımseverler derneğinde filan da dekorlarımızı yaptırırız. Oyunumuzu da sergileriz mantığıyla yola çıktık. Ama tabii ki olmadı öyle. Oyun bulmakta zorlandık. Milli Kütüphane’ye gidip oyun seçmeye başladık. Bir de şöyle bir durum var. Hepimiz erkeğiz. Kız oyuncu bulmamız lazım. Ama bulamıyoruz. Dedik ki o zaman kız olmayan oyunları seçelim. Başladık araştırmaya. 1969’a kadar yani iki senelik durum bizi hiçbir şekilde bir adım ileri götürmedi. Tabii ki o zamanlar hepimizin belli meslekleri var, bir yerlerde çalışıyoruz. O zaman şöyle yapacağız haftalıklarımızdan biriktirip yer tutacağız. Ve sonuçta çok küçük bir yer bulduk. İki buçuk metre genişliğinde, beş metre uzunluğunda bir dükkan. İstiklal Savaşında geçmiş üç kişilik bir oyun bulduk çok kısa bir oyun. Ne yapalım derken yanına pantomim ekleyelim dedik… Ben yaparım dedim.
Yaklaşık bir saat kotarırız dedik. Ama tabii dekorlarımız kontrplaktan. O küçücük dükkanda prova yaptık.1969’un 23 Nisan akşamı mahalledeki ilkokulun salonunda sergiledik.
23 Nisan olması da anlamlı bu arada.
Tabii. Çocuk tiyatrosu açısından da anlamlı oldu. Okul müdürü çok beğendi. Birkaç kez daha oynamamızı istedi. Havalara uçtuk. Bunu devam ettirme kararı aldık. Ama benim askerlik geldi. Çocukları tembihledim sürdürmeleri konusunda. Askerden gelince bizim ekip büyümüş, genişlemiş, çok mutlu oldum. Oyunlara devam ettik. 1972’de İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Cengiz Yılmaz bizi duymuş, yavaş yavaş fark ediliyoruz. Bir arkadaşın çalıştığı demir atölyesinin sahibi tiyatro severmiş, o da bize sacdan spot yaptırdı. Artık oyunlarımız spotla sergiliyoruz. Bizden iyisi yok. Oyun çıkarıyoruz. Yine okullarda. Kadifekale’de Topaltı İlkokulu’nda temsil yapıyoruz.
Ama daha çocuk oyunlarına başlamadınız değil mi?
Bunlar hep yetişkin oyunu. Cengiz Yılmaz Devlet Tiyatrosunda çocuk oyunları yönetmeye başladı. Bizi de çağırdı. 1973’te İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Küçük Kristof Kolomb diye bir oyunda oynadık böylece.
O zaman çocuk tiyatroları çok fazla var mıydı?
Hayır. Çocuk tiyatroları vardı ama daha farklı. Cambazhanelerde tiyatro yapmaya çalışmış üç beş kişi bir araya gelip, şimdi biz onlara bavul tiyatrosu diyoruz, okullara gider, oradaki kısıtlı imkanlarla oyun sergilerlerdi. Biz d 73 yılında çocuk tiyatrosunun nasıl olabileceğini Devlet Tiyatrosu’nda gördük ve bu bende büyük bir ışık yaktı. O kadar güzeldi ki iki sene üst üste oynadık biz o oyunu. Arkasından bir çocuk oyunu daha… Leylek Sultan adlı… Ben kendimi bulmuş gibi oldum. 1978’de Devlet Tiyatrosu sanatçı almak için sınav açtı. İlk defa alaylı olarak alacak. Sınavı kazanıp Devlet Tiyatrosu’na girdim. Tabii başlarda yine yetişkin oyunlarda oynadık. Teneke, Tırpan, Murtaza gibi… Ama sonra sınav kazandığımız hâlde kadrolu olmamız gerekirken bizi kapı önüne koydular.
Neden öyle oldu?
Genel müdür değişmişti. Ecevit’in koalisyon hükümeti sırasında Cüneyt Gökçer görevden alınmış yerine Engin Orbey getirilmişti. Engin hoca, alaylılara son derece sıcak bakan bir genel müdürdü. Ben üç sene orada çalıştım. Fakat sonra Cüneyt Gökçer tekrar göreve getirildi. ve ilk iş “Ben bu sınavı kazananları kabul etmiyorum” dedi. Bizi kapının önüne koydular. Eğitimli olmadığımız için. Müthiş üzüldük. Ama devam etmemiz lazım. Ben tiyatrosuz yapamam. Başka meslek vardı ama olmuyordu zaten. İçimdeki tiyatro ateşini söküp atamam ya. Ne yapayım? Sene 81. O zaman Hisseli Harikalar Kumpanyası var ya. Orada oynamaya başladım. 1982’de dedim ki, bu böyle olmayacak. Kendi tiyatromu kurmam lazım. Ege Sanat Tiyatrosu’nu o zaman kurdum.
Ve bu tiyatro, o günden beri aktif. Özellikle çocuk tiyatrosuna nasıl yöneldiniz?
Devlet tiyatrosundan bir abimiz, bölge temsilcisini tanıyormuş, beni Hürriyet gazetesine önerdi. O zaman bir çocuk kulübü var Hürriyet’in ve çocuk tiyatrosu yapmak istiyorlar. Ve ben de yeni kurmuşum tiyatroyu ve hedefim çocuk tiyatrosu. Ve böylece 30 yıllık bir serüven başladı Hürriyet Çocuk Kulübü için oyunlar yapmaya başladık. Ama tabii yazılan oyun pek yok, bulmakta zorlanıyoruz. Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki oyun yazarı arkadaşlarla temas hâlindeyim. Önder Paker, Haluk Işık…O zamanın en parlak öğrencileri, onlardan oyun istiyoruz.
Oyunlar nerede sahneleniyordu?
İlk zamanlar Hürriyet Çocuk Kulübü’nün küçük bir salonu vardı ve orada başladık. Epey bir Üç dört sene sürdü. Sonra o bina yıkılınca Hürriyet büyük bir çadır satın aldı. Çadır tiyatrosu. Üçyol, Bahçelievler’de kocaman bir sirk çadırı. 3500 kişilik. Tiyatromuzu oraya taşıdık.
Haftasonları çocuk tiyatrosu yapmaya başladık. Tabi bu arada yapa yapa öğreniyorsunuz. Ben doğrusu öyle öğrendim. Bir de Haluk Işık, bize artık özel oyun yazmaya başladı. Bu da bir avantaj, bizim ekibe özel yazıyor. Oyunlarımızı ona göre oynamaya başladık. Ve bu bizi çok iyi yerlere getirdi diyebilirim.
“ÇOCUK TİYATROSUNDAKİ IŞIK”
Çocuk tiyatrosunda gördüğünüz ışık nedir? Yetişkin tiyatrosunu bırakıp neden çocuk tiyatrosuna yöneldiniz?
Ben çocukları çok seviyorum. Çocukların gözündeki o ışık var ya, çok önemli. Çocuk aldığını direkt alıyor yani büyüğe oyun oynarsınız, oyunu seyreder, tepki vermez ama çocuğa oynadığınız zaman çocuk hemen isyanını bile söyler. Bğenmediyse başka şeyle ilgilenmeye başlar, konuşmaya başlar, gürültü olur, sesinizi duyuramazsınız. Yani onun ilgisini hep canlı tutmanız gerekir. Reaksiyonu hemen alırsınız. Bu da tiyatronun en güzel tarafı bana göre. Ben çocuk tiyatrosunu bu yüzden çok seviyorum.
Kent ve kültür üretimi açısından çocuk tiyatrosuna yeterince özen gösteriliyor mu? Ne olmalı eğer bu konuda eksiklik varsa?
Eksiklik var tabii. Mesela o bavul tiyatrosu meselesi var, okullarda hâlâ bu tür kötü tiyatro yapıp çocukları olumsuz etkileyen gruplar var. Tabii Güzel Sanatlardan mezun olmuş arkadaşlarım var. Çok nitelikli işler yapıyorlar. Erçin Sıcakkan örneğin. Onun yaptığı çocuk tiyatrosu İzmir’de sayılı tiyatrolardan biridir. O da özel. O hem kendisi de yazabildiği için çok daha özgün. Bizler masalları değerlendirip veya işte tanıdık arkadaşların yazdıkları oyunları değerlendirip o şekilde sürdürdük. Bu alanda nitelikli iş az. Gerçi çok tiyatro kuruluyor ama amaç hemen tiyatro kurup büyük oyun yapmak, oyunu satmak şu anda. Çocuk oyununda ise özen göstermek gerekir. Ama maalesef şu anda İzmir’de yeterli görmüyorum.
Türkiye için de aynı durum geçerli mi?
Evet, Türkiye için de aynı şeyi söyleyebilirim. Yani çocuk tiyatrosu için yeterince çaba gösterilmiyor.
İyi bir çocuk oyunu nasıl olur? Hangi ölçütlerle bakmak lazım? Nasıl değerlendirilir?
Bir kere oyun çok önemli. Dramaturjiyi çok iyi yapmak lazım. Dramaturg ile çalışmak lazım. Oyunun anlattığı mesele çocuğa geçer mi, geçmez mi? Bu çok önemli. Bundan dramaturg sorumlu biraz. Benim avantajım, Haluk Işık aynı zamanda dramaturg olarak çok titiz çalışırdı. Yani oyunu sadece yazmak değil onu çocuğa ulaştırmayı bilmeniz de gerek. Mesela yazdığı bir oyun, Kırmızı Telefon’du adı, bu oyunu 13-14 yıl oynadık. Tek kişilik bir oyun. Bugün oynasanız çocuğun ilgisini yine çekecek güçte. Aynı şekilde sağlığı ilgilendiren Düşüne Taşına diye bir oyun yazdım, senelerce oynadık. Harikalar Mutfağı vardı, o da hâlâ oynanıyor. Yani dramaturg ile çalışmak çok önemli. Haluk bize yazıyordu ama bazı eksikleri varsa onu çok iyi görüyor, düzenliyordu. Örneğin Kurşun Askerinin Düşü diye bir oyunumuz vardır. Biz Epey oynadık. Haluk geldi bir gün, bizi seyretti. Sonra oyunun dramaturjisini yaptı. Dedi ki bazı hatalar var. Kurşun Askerinin Utancı olarak revize etti. Ve o oyun şu anda ödül alan oyunlarımzdan biri. Kitaba da dönüştü.
Pedagoglarla çalışmak da gerekmiyor mu?
Evet tabii, onu atlamayalım. Çok önemli. Pedagog çocuğun yapısını, düşüncesini, duygusunu çok iyi bildiği için hazırlanan oyunun çocuğa uygunluğunu denetler. Örneğin hayvanları konu alan bir oyunda hassas noktalar olabilir, bunu çocuk açısından ele almanız gerek. Pedagogun işlevi çok değerli. Çocuğa yanlış mesaj verebilecek cümleleri, eylemleri böylece belirlersiniz.
Çocuk tiyatrosunda mesaj verme kaygısı olmalı mı?
Çocuk tiyatrosunun mesajı hep olmalı. Bana göre olmazsa olmazıdır. Çünkü doğru aktarılan mesaj ulaşıyor çocuğa. Yanlış mesaj ulaşmaması için de dikkat etmek gerek tabii. Mesela Haluk’un yazdığı Düşüne Taşına oyununda anne-babanın sigara içtiği bir epizod vardı. Mesela o kısmı olduğu gibi kaldırdık. Mesajı tutarlı biçimde denetlemek ve ona göre şekillendirmek gerekli. Çünkü çocuk gördüğünü alır. Oyunda göstereceklerinizi iyice ölçüp biçmelisiniz bu sebeple.
“ASIL EKSİKLİK: SAHNE YOK”
Çocuk tiyatroları için yeterli sahne var mı? Eksikler neler bu konuda?
Esas eksiklik de bu. Maalesef sahne yok. Aslında çocuklara yönelik çocuk tiyatrosu olması gerekir. Mekânı kast ediyorum. Yani büyük koltuklarda değil çocuğun rahatlıkla oturabileceği uygun koltuklar, ona göre görüş açısı…Sahne yapısı buna uygun düzenlenmeli.
Hiç böyle bir sahne yok mu?
Hayır, İzmir’de yok. Olanlar da hep büyükler için, yetişkin oyunlarına özel. İstanbul’da çocuk sahneleri var. Ama yeterli değil. Bunun çoğalması gerekir. Yani her ilçede olması gerekir. Hatta her mahallede olması gerekir. İşte bu bavul tiyatrosundan böyle kurtuluruz diye düşünüyorum.
Peki tiyatro kumpanyası gibi ilçelere, köylere gittiğiniz oluyor mu?
Hürriyet Çocuk Kulübü’nün çocuk tiyatrosunu yaparken bu arada Büyükşehir Belediyesi’nden bizi gördüler, dediler ki biz bir sanat otobüsü yapıyoruz. Oyunları çocukların ayağına götüreceğiz. Teklifi kabul ettik. Haftada iki gün Büyükşehir Belediyesi’nin Gezici Sanat Otobüsüyle belki 9-10 sene okullara gidip otobüsün önüne sahne kurup çocuk tiyatrosu oynadık. Bizden sonra senfoni gibi konserler de oluyordu küçük ekiplerle. Ben orada bazı aksaklıklar da gördüm. Bunu ben başka türlü yapmalıyım dedim. Bir otobüs satın aldım. Otobüsün altına sahne yaptım. Otobüsün içindeki koltukları söktüm. Otobüsün içinde giyinip sahneyi altından çıkarıp oyunu sergiliyoruz. Böylece hem belediyeyle hem kendimiz köylere gitmeye başladık. Köylerde çocuklara çocuk tiyatrosu yapmak çok başka bir duygu. Karşıyaka Belediyesi ile yaklaşık 6-7 sene mahallelerde otobüsle çocuk tiyatrosu sergiledik. Çünkü o zamanki belediye çok iyi yaklaşıyordu bu tür çalışmalara. Tabii bir süre sonra otobüs eskidi. Satmak zorunda kaldım. Kapalı kasa bir kamyon aldım. Altına yine sahne yaptık. 6-7 sene de onunla dolaştık. ve şunu da ekleyeyim bence en güzel seyirci köylerde var. En hazır ve aç seyirci onlar. Oradaki çocuk hiç tiyatro görmemiş. Tiyatroyu çocuğun ayağına götürmek mutluluk verici bir şey.
Köylerde nasıl karşılanıyordunuz, mesela ilk kez oyun izleyen çocuklarla ilgili anekdotlar paylaşır mısınız?
Bir yerde oyun oynuyoruz. Yaşlı bir kadın geldi. Çocuklarını getirdi. İzlediler. Oyun bitti. Toplanıyoruz artık. O yaşlı kadın geldi, dedi ki “Yavrum, tiyatro demek böyle bir şeymiş ha dedi, sağ olun buraya geldiniz sayenizde gördük.” dedi. “Ben bundan sonra” dedi hep tiyatro seyredeceğim” dedi. Bu beni o kadar duygulandırdı ki. Orada o kadının çocukluğunu yaşadığını gördüm. Düşünün kaç yaşına gelmiş, tiyatro görmemiş, torununu getirmiş. Oyundan sonra torunuyla beraber gelip teşekkür ediyor. Yani bana trilyon versen o anda benim için hiç değeri olmaz bu kadar.
Çocuklardan nasıl tepkiler geliyor?
Çocuklar bildiğiniz gibi değil. Yani nasıl anlatayım. Bizi böyle nasıl karşılıyorlar biliyor musunuz? Oyun bittiği zaman gidene kadar peşimizde oluyorlar, çok hoşlarına gidiyor. Ve mutlaka bir daha istiyoruz, diyorlar. Biz de bir daha geliriz, her zaman geliriz yeter ki siz isteyin diyoruz. Okul müdürlerinize söyleyin, tanışalım, konuşalım, hep gelelim. O dönemlerdeki oyunlarımız çok güzeldi. İzmir’in birçok köyünde ben çocuk tiyatrosunu sergiledim. Ve çok şey öğrendim. Ama işte maalesef hem kamyonu hem de otobüsü sonradan satmak zorunda kaldık.
Tam da şimdi yerel seçimler yaklaşırken yerel yönetimlerin tiyatro konusundaki politikaları yeterli mi diye sorsam?
Yok. Biliyorsunuz. Hani başkan adayları dolaşıyorlar değil mi? Bir tanesini yakaladım. Dedim ki çocuk tiyatroları kültürü için ne düşünüyorsunuz dedim. Kaldı. Hiçbir şey demedi. Şunu planladık, şunu düşünüyoruz diyemedi. Böyle mi olması gerekir?
Olumlu örnekler olmadı mı hiç?
Mesela Konak Belediye Başkan Adayı, İzmir’deki tiyatroları topladı. Fikirlerimizi aldı ve sağlıklı yaklaşacağı sözünü verdi. Biz de bakın buraya tarih olarak yazıyoruz. Bu olmadığı takdirde gelip sizden soracağız dedik. Bilemiyorum ne olacak. Bu seçimden sonra göreceğiz neyin ne olacağını.
Peki sizin talepleriniz neler aslında? Yöneticiler ne yapmalılar, nasıl destek olmalılar?
Mesela Aziz Kocaoğlu zamanında o gezici sanat otobüsüyle bütün okullara gidip oyun oynadık. O bittikten sonra da ne yapıldı? Hiç. Gençlik Tiyatrosu’nda İzmir’de kaç tane tiyatro var? Mesela şimdi gidiyorsunuz belediyeye diyorsunuz ki şöyle bir projem var. Gidelim köylerde oynayalım. Yanıt, bizim paramız yok. Her şey para değil ya. Yani tabii ki para önemli anlıyorum ama ben kendi imkânlarımla otobüs alıp gitmişim, imkânsızlıkta desteklemek lazım sanatçıları. Seneler senesi mi parası olmayacak bu belediyenin yani. Böyle bir şey olabilir mi?
Peki kentteki tiyatrolarda durum nasıl?
Bir tiyatromuz var. İsmini vermeyeceğim. Bir belediyemize gidiyor, adını vermeyeceğim. O belediye, o tiyatroya salonunu vermiyor. Adam ne yaptıysa, ne ettiyse salonu vermedi.
İdeolojik sebeplerle mi?
Bilemiyoruz. Neden vermediğini de söylemiyor. Yok diyor, özel tiyatroya vermiyorum diyor. Düşünebiliyor musun? Bir ilçe belediyesi. İsteyen tiyatro da İzmir’in bütün belediyeleriyle çalışan düzgün bir tiyatro. Ama maalesef o alamıyor. Yani bakış açısı böyle. Nasıl bakış açısıysa bu?
Çocuk tiyatrosunun kent hakkı bağlamında barınma hakkı gibi, su hakkı gibi temel bir hak olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Bakın, ne iş yaparsanız yapın. Eğer çocukla ilgili bir şeyiniz yoksa o kurumun, çocukla bir şeyiniz yoksa Sıfırdır bence. Geleceği de kuramıyoruz. Hürriyet Çocuk Kulübü’nün bu kadar büyümesinin sebebi de buydu. Bugün orta yaşı geçkin kişilerle karşılaşıyorum. Ben diyor Hürriyet Çocuk Kulübü’nün üyesiydim diyor. Ve tiyatroya gidiyorum şu anda diyor. Çünkü çocuk tiyatrosunu orada gördüm, orada öğrendim diyor.
Peki devlet tiyatrolarında durum nasıl?
Devlet tiyatroları yapmış olmak için çocuk tiyatrosu yapıyor. Bu kadar açık ve net.
Biraz açabilir misiniz?
Yani elbette bu işe emek vermiş, çok özel kimseler de var. Ama esasında bir “mış gibi” geleneği var. Örneğin İzmir Devlet Tiyatrosu bu sezon iki çocuk oyunu yaptı. Çok güzel. Ama
yarı yıl tatilinde insanlar ne yapıyor? Çocuk tiyatrosu arıyorlar çocuklarını götürmek için. Devlet Tiyatrosu sadece hafta sonu oyun koyuyor, o da iki oyun. Yani planlamada eksikler var. Gerçekten önemsemiyorlar.
“ÇOCUK TİYATROSUNA ÖZEL BİRİM KURULMALI”
Çocuk tiyatrosuyla ilgili özel bir alan açılmadı mı?
Açıldı, Engin Orbey zamanında çocuk tiyatrosu birimi açıldı ama sonra giderek kayboldu. Bölge tiyatroları yapılacaktı. Şu anda var. Ama sadece adı var, gerisi boş maalesef.
Peki yani o zaman bir devlet politikası olarak nasıl bir süreç yürütülmeli çocuk tiyatrolarıyla ilgili?
Konu geliyor geliyor, genel müdürün bakış açısına varıyor. Yani yukarıdan bu işi yürütmek gerekiyor. Doğru kadro ayarlanmalı. Çocuk tiyatrosu kadroları var mı? Yok. Yetişkin oyunları oynayanlar çocuk tiyatrosu da yönetiyorlar hem de oynuyorlar. Ciddiye alınacak bir konu değil diye bakıyorlar. Özellikle kadrolu sanatçılar.
Peki çocuk oyunu yazarı yetişiyor mu? Onunla ilgili eğitim var mı?
Şimdi Güzel Sanatlar Fakültesi fakülteleri bu konuya ağırlık veriyorlar. Ama çocuk oyunu yazan pek yok. Bunu geliştirmek gerek. Bunun için Güzel Sanatlar Fakültelerinin eğilim göstermesi gerek. Ama önce bir çocuk tiyatrosu sahnesi şart.
Peki yazılan oyunlar bugünün çocuklarına hitap ediyor mu? Bugünün koşullarında çocuğa hitap eden oyunlar yazılamıyor sanki. Çocuk kendini o oyunda görebiliyor mu, yaşamın sorunlarıyla, kendi sorunlarıyla?
Pek görebildiğini zannetmiyorum. Benim oyunlarım da dâhil olmak üzere. Biz mesela masallardan yola çıkıyoruz. Oradan bugüne bağlar kurmaya çalışıyoruz.Ama oyunlarda ekolojik sorunlara, dünyanın yaşadığı dertlere değinmek çocukları da bu konuda ciddiye almak, onlara ulaşmak için içinde bulundukları ortamı algılamak gerek. Bizim bir oyunumuz var. Bebeklikten başlayıp büyüme sürecini inceliyor. Oyun Dünyası diye. Orada mesela çocukken yemek yemiyor. Ama sonra paketli tüketimden dolayı şişmanlıyor ve okulda sorunlar oluyor. Arkadaşlarından çekiniyor vb. Bir korku geliyor çocuğa. Bu korkuyu yenebilmesi için ne yapması gerek? Yani bu şekilde onun psikolojisine hitap etmeli oyunlar.
Oyunlara ailelerin ilgisi nasıl? Onlardan dönüşler oluyor mu?
Ailelerin ilgisi çok. Ben mesela şu anda hipodromda çocuk tiyatrosu yapıyorum. Oranın seyircisi ayrı. Normalde at yarışı oynamaya geliyorlar. Ama biz orada çocuklara oyun oynayalı beri bunun için gelenlerin sayısı çok arttı. Bunu şehre yaydığımız zaman çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Peki tiyatro öğrenmek isteyen her yaştan çocuk için özelde devlette yeterince eğitim veren kurum var mı?
Yok.
Neden?
Gene aynı yere geliyoruz. Çocuğa değer verilmiyor ki? Tabii nitelikli, yetişmiş eleman da yok. Biraz maddiyat özelinde de bakılıyor, çok getirisi yok diye sanırım yönelmiyorlar.
Tiyatro kursu veriliyor ama çocuk oyunu üzerine kurs yok. Çocuk tiyatrosu oyunculuğu çok hassas bir iş. Hep yetişkin oyunu oynayanlar bu alanda çok zorlanıyor. Onun ilgisini yakalamak için gerçekten özel bir eğitim ve çaba gerekiyor. Ben alaylıyım ama elli yılın getirdiği deneyimlerin de bana bu konuda öğrettiği çok şey var.
Çocuk oyunları biraz yaşa göre de değişiyor değil mi? Sizin hitap ettiğiniz yaş aşağı aralığı nedir?
Biz olabildiğince 3 yaşından 13 yaşına kadar tüm gruplara hitap eden oyunlar seçmeye çalışıyoruz. Çünkü bizde belli bir yaş seviyesine yaptığınız zaman sadece belli o yaş grubu ilgilenebiliyor. Kapsayıcı olması gerekiyor.
Ama işte 5 yaşında bir çocukla, 13 yaşında bir çocuk aynı oyunu aynı dikkatle izleyebilir mu?
Devreye sahneleme giriyor burada. Mizansene yerleştirdiğiniz parçalar hem büyüğe hem küçüğe hitap edecek.ikisi de bir şeyler alacak.
Dünyada çocuk tiyatrosu nasıl yürütülüyor? Hem teknik açıdan hem de izleyici kültürü anlamında soruyorum.
Orada çok daha farklı bakılıyor. Çocuk müzikali yapılıyor örneğin. Yani düşünebiliyor musunuz çocuk müzikali. Bizde var mı? Bir iki ithal, biraz deneme var ama orada çok başka bir özen var. Senelerce Cats müzikali kapalı gişe oynuyor örneğin. Bilirsiniz hem büyüğe hem çocuğa hitap eden örneklerdendir. Bizde biraz mesaj kaygısı da engelliyor bu durumu. Eğlencenin de kendine has bir eğitim olduğu akıllardan çıkıyor çoğunlukla.
Peki neler önerirsiniz iyi, nitelikli tiyatro için?
Mesela şimdi İzmir Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği bir çocuk oyunu var. Otobüs Durağında Üç Bencil adı. Üç bencilin otobüs durağında otobüs beklemesini anlatan bir oyun.Gönül ister ki her sahnede bu tür bir oyun sahnelensin. Siz bir büyük olarak bile gitseniz korkunç zevk alıyorsunuz. Diyalog son derece az. Her şey hareketle. Yıllar sonra ilk kez İzmir Devlet Tiyatrosu’nda böyle iyi bir çocuk oyunu izlemek tabii çok mutlu etti beni. Yazarı da arkadaşım. Böyle çabalarla tiyatro daha iyiye gidecek bence. Yerel yöneticiler değil sadece Türkiye’deki yöneticilerin hepsinin bu tür şeylere dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Peki taleplerle ilgili dayanışma yok mu tiyatro grupları arasında, dertlerimiz şunlar demek için kolektif olarak hareket ettiğiniz?
Aslında kooperatif kurmayı denedik biz. İzmir tiyatro kooperatifi. Ama maalesef yedi tiyatroyuz, sekizi bulamadık.
Yedi tiyatro yeterli değil mi?
Yeterli değil. Kooperatif için bu sayı gerekiyor. Ve toplu bir şey üretemedik. Yani olmadı. Ama bakın şey İstanbul öyle değil. Bunu önce İstanbul’da kurdular. Orası güzel çalışıyor.
Biz bunu kurduğumuz zaman 60-70 tiyatro bir araya geldik. Ama herkes bir tarafından çekmeye çalıştı. Yedi tiyatro kalakaldık. Anlatabildim mi? Birlik yok yani. Bunu aşmak lazım yılmadan.
Yakın dönemde planlarınız neler?
Şimdi bir kuklam var. Vantrolog eğitimi alıyorum.Masal anlatıyorum, anlatırken de kukla karışıyor, yavaş yavaş ilerliyorum. Bu kuklayı geliştirerek çocuk tiyatrosunda biraz daha etkili adım atmayı düşünüyorum. Yaşım 74. Yani belki 10 sene çalışırım ya da çalışmam. O yüzden yapmam lazım.
Maşallah 60’tan fazla göstermiyorsunuz Kemal Bey.
(gülüyor) Çocuk tiyatrosu ile ilgilenmek dinçleştiriyor bence insanı.
Son olarak çocuk tiyatrosunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bu konuya yönetim kadroları ilgi gösterir, alan açılırsa, daha çok oyun yazarı ve oyuncu yetişirse bu işin çok güzel yerlere geleceğini umuyorum.