Yeniden Refah Partisi İzmir İl Başkanı: Devletin Dini Adalettir

31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin başarısı ciddi anlamda bir sürprizdi ancak dikkatleri asıl üzerine çeken parti Yeniden Refah oldu. Katıldıkları ilk yerel seçimde yüzde 5,5’lik oy oranı yakalayan ve şu an üçüncü büyük parti konumuna gelen Yeniden Refah son günlerde yoğunlukla tartışılıyor. Sonraki genel seçimlerde nasıl sonuçlar alacağına dair tahminler yürütülüyor. Yeniden Refah Partisi İzmir İl Başkanı Cemal Arıkan’la hem seçim değerlendirmesi yaptık hem de parti hedeflerini ve politikalarını konuştuk.

Siz bu seçimlerde başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Bize göre çok büyük bir başarı yok ama insanlar çok memnun olmuşlar sonuçta. Arayanlar, soranlar, hayırlı olsun diyenler vs. Böyle yoğun gidiyor yani, enteresan. Şimdi konjonktür önemli burada. Bir kutuplaşmaya ayırıyorlar. Bunu Tayyip Bey bugüne kadar yaptı. Zaten İzmir için mevcudu muhafazamız bile bizim açımızdan güzel. Evet 28.500’den 32.000 küsura getirmişiz. Şimdi mali güç belli. Ulusal medyada zor. Ama gençlerde hiçbir sorunumuz yok. 30 yaş altı kiminle karşılaşsam, ‘başkanım’ diye geliyorlar. Öyle meşhur biri değilim yani normalde. Demin ayakkabımı tamire bıraktım. Genç bir arkadaş geldi. Başkanım hayırlı olsun tebrik ederiz, diyor. Çok garip bir duygu. Çok güzel çıkış oldu, diyor. Vatandaşın bakışı böyle. Gençler sosyal medya takip ediyorlar. Haber seyretmiyorlar zaten. Yani televizyon seyretmeyi aptallık olarak görüyorlar. Gençlerde çok iyiyiz ama gençler yüzde 25. Geri kalan %75-80 belli bir yaş üstü. Koşuşturma var, telaşe var. Akşam gidiyor eve, haberlere bakıyor. Haberde biz yokuz. Varsak da nasıl varız?

Erbakan Hoca döneminde bir televizyon, bir radyo, beş gazete vardı. Yalan yazarlardı. İşte bunlar şeriatçı, bilmem ne. Halbuki hoca bin tane proje anlatıyor. Ağır sanayi hamleleri anlatıyor. G8 anlatıyor. Diyelim bir siyasetçi bira, rakı içiyor. İşte hemen ‘bunlar alkolik’ diye yazarlardı. Tamam da o onun özel hayatı. Böyle yaptılar yıllarca. Şimdi 400 kanal var. Bazı yerel kanallar hariç yine biz yokmuşuz gibi davranıyorlar. Şimdi bu seçimin sürpriz partisi biz miyiz? Biziz. Bütün anketlerde bu görünüyor muydu? Görünüyordu. AK Parti’nin anketleri bile 5 ila 9 bandında gösterdi bizi. Ama son hafta İzmir’de n’oldu? Hamza yakaladı geçiyor, dediler. Hani, nereye yakaladı kardeşim? 

Mesela daha önce CHP’li olup da bize oy veren çok var. Yaşlılar özellikle. AK Parti’den ve CHP’den bize geçmiş, 60 yaş üstü. Ama tabii yeni bir siyasi fikri oluşan gençler de var. Tabii her seçimin kendi dinamikleri var. Ama şimdi bu havaya bakınca ilk yerel seçimimiz bu ama gerçekten başarı yani. Nasıl? İşte bizim gibi samimi insanların sahada koşması, sosyal medyaya reklam vermesiyle. Ben mesela İzmir’in bazı temel dinamiklerinden klip yaptım. Sadece benim konuştuğum değil daha özel bir çalışma. O milyon tıklama aldı. Daha önce paralı reklam da verdim sosyal medyada ama hiçbir videom milyon tıklanmamıştı. Ahmet Hakan televizyonda “rock yıldızı gibi adayı var.” demiş. CNN’deki bu bir cümle bile faydalı oluyor. Çünkü derdimiz ne? İdeolojik kamplaşmadan çıkılması lazım. İşte “Ölümüne CHP’liyiz.” demekle olmuyor. Yani hizmet ediyor mu? Etmiyor. Olsun gene de CHP. Neden? Çünkü insanları korkutuyorlar “İşte senin yaşam tarzına müdahale edecekler” filan diyerek.

Hep anlatırım, annemin bir arkadaşı vardı. Yalova’da. Kadınların pasta börek günü oluyor. Ben de evin anahtarını almamışım. Onda anahtar var, istemeye gittim. Gönül teyzemiz, gel herkes gitti, pasta börek var, dedi. Girdik, yiyoruz. Ama Gönül teyze üzgün.  N’oldu dedim, hayır olsun. Yıllardır tanıyoruz, elinde büyümüşüz, anlıyoruz. Cemal, dedi. “Erbakan gelecekmiş. Bize çarşaf giydirecekmiş.”  Aman, Gönül teyze rahat ol sen” dedim. “Çarşaflarınız geldi. Siyah giymek zorunda değilsiniz. Pembesi var, mavisi var. Hepsini paketledik, hazırladık, adına da etiketi yazdık.” dedim. Kadıncağızın dudağı uçukladı. Felç olacak neredeyse. Neyse uzatmayayım, aman teyzem, ben makara yapıyorum, farkındasın değil mi? dedim. Sene 93-94. Sen falan yoksun muhtemelen. Gül teyze durup, Ne bileyim oğlum, öyle diyorlar. dedi.  Aman Gönül Teyze dedim, hiç açıp dinlemiyor musun, bak hoca ağır sanayi diyor, teknoloji diyor. Ya roket fabrikası açmaya çalışmış adam 69’da.”

Konu böyle olunca ne oluyor? İnsanlar o kutupta kalıyorlar. Bu zamana kadar o siyasi kutuplaşma AK Parti’ye yarıyordu. Şimdi sosyoloji değişti. Metal yorgunluğu oldu AK Parti’de. Aynı yüzlerden bıkkınlık var insanlarda. Ayrıca AK Parti bekleneni veremedi. O ilk dönemki rüzgâr yok. Tayyip Erdoğan koltuğa oturduğunda bu ülkenin 40 milyar dolar borcu vardı. Şu an 540 milyar dolar. Artı bizim şahsi borçlarımız var, kredi borçlarımız. Artı şirketlerin yurt dışı ve yurt içi borçları var. 

Bu seçimde ne oldu peki? CHP seçmeni bir kısım küskün olmasına rağmen daha fazla bir oranla her tür başarısızlığa rağmen karşı tarafa kızgınlığından dolayı sandığa gitti. AK Parti seçmeni bıktı, kendini bir yere ait hissedemedi veya böyle mesaj vermek istedi. 

Biz geçen seçimlerde 28.500 oy almışız. 0.8 oy oranımız. Bu seçimlerde 32.000, yani çok az bir artış var. 1.2’lere gelmişiz. Neden? Çünkü 600.000 kişi sandığa gitmediği için bizim oransal bir artışımız var. Şimdi biz o küskün seçmene kendimize anlatacağız. Bu süreçler en çok bize yaradı. Habertürk’te, CNN’de yani ulusal medyada 45 dakika o meşhur 5 kişinin hep konuştuğu programlarda 45 dakika 1 saat bizi konuştular. Yeniden Refah İstanbul’a şöyle etki eder, buna böyle etki eder. İnsanlar merak ediyor, biz ne diyoruz. Ben de her tanıştığım kişiye söylüyorum yeni yönetim toplantımıza gelin diyorum.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi aslında vatandaş da tebrik ediyor. Çünkü belli bir başarı var ortada. Bu başarı nasıl mümkün oldu? 

İki şey var: Ulusal medyada biz çok konuşulduk. Vatandaş oradan bizi takip etti. Sosyal medya ağırlıklı. İkinci olarak gençlerde zaten patlama hâlindeyiz. Bizim böyle artacağımızı üye sayımız zaten gösteriyor. Parametreler var. 530.000’de en son. Şimdi ne oldu bilmiyorum. 6 ayda 230 – 260 bin civarı artış var. Yani bir parti geçen seçim öncesinden bu seçime ikiye katlıyor, %100 artış yapıyor. Belli işte bu partinin oyu artacak.

Peki şimdi yeni belediyeler kazandınız. Her ne kadar genel seçim havası barındırsa da bu yerel seçim sonuçta ve kentlerin nasıl yönetileceğine dair adaylar projelerini, yaklaşımlarını sundular. Siz mevcut belediye yönetim biçimlerinin dışında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz? Görev aldığınız, kazandığınız belediyelerde hangi anlayışı göreceğiz?

Biz onu Milli Görüş diye tarif ediyoruz, biliyorsunuz. O nereden başlıyor? Belediyenin giriş kapısından başlıyor. ‘Rüşvet alan da veren de melundur’ tabelası asılıyor. Bu tabela tabii bir şey ifade etmez, bunu uygulamak gerek ama yine de o bir mesaj. Bu zihniyetle yönettiğiniz anda, ihaleleri, mal alımlarını doğru yaptığınız anda, lüzumsuz personel almadığınızda… İzmir özelinde biliyoruz mesela seçim öncesinde 3, 4 bin kişiyi alma sözü veren belediye var. Kazandılar da. Şimdi o 4 bin kişiyi çıkarsa ayrı dert, çıkarmasa bütçe sürekli personel maaşlarına gidecek. AK Parti de böyle yapıyor, CHP de böyle yapıyor. 

Peki siz nasıl yapacaksınız? 

Şimdi önce işi ehline vereceksiniz. Bu ana kural. Burada siyasi angajman, siyasi zihniyet göstermeyeceksiniz. Bu belediyede bu işten anlayan kim var? Bu arkadaş neci? Solcu. O duracak orada. Bu benim adamım değil, benim dayı oğlu var. E dayı oğlu ne iş yapıyor? Kabzımal. İmardan ne anlar? Ben dayımın oğlunu koyayım, sen dayının oğlunu koy. O zaman zihniyetini belirtiyorsun. Veya partili arkadaşını koyuyorsun. Bu ne demek? Bizi bul demek. Biz bu işin doğrusu neyse onu yapacağız. Rüşvet yok, adam kayırma, torpil olmayacak ve iş ehline verilecek. Mesela yaşlıları evinde bakımdan tut, beyaz masaya kadar bunların hepsi zaten bizim icat ettiğimiz şeyler. 1994’te biz 400 belediyeyi alana kadar yaşlıları evde bakım diye bir şey yoktu. Belediye üç şey yapardı: kanalizasyon, su, kaldırım. 

Belediyecilik tarzınız nasıl?

Bizim merkezimizde insan var. Biz kimin için varız? Erbakan Hoca şöyle tarif ederdi: garson devlet. Biz buranın efendisi değiliz. Belediye koltuğu, bir üstünlük değil. Bizim için ne deniyor, vekil, yani asil değil. Sen şimdi buraya devletin sahibiymiş gibi oturduğun zaman insanları kölen gibi görüyor, bunlar bana hizmet etmek için var diyorsun. Bizde bu yok. Bizim kökümüz, peygamber efendimizin bir olayına dayanıyor. Peygamberimiz bir ordu gönderiyor. Birine de komutanlık vermiş. Olay bitiyor, dönüyorlar. Soruyor, nasıl gittin, nasıl geldin? O komutan diyor ki, Mescid-i Nebevi’den çıkarken ordudaki herkesi kardeşim gibi görüyordum. İş bitti, talimat verdim, emrettim, komutan benim ya, kapıdan tekrar girerken diyor, hepsini kölem gibi görüyordum. Bu zihniyet önemli. O yüzden Erbakan Hoca doktrinini kurarken ana konu nefis terbiyesi. Yani havaya girmeyeceksin. Bir güzellik olduysa ben yaptım demeyeceksin. Ben yaptım diyen kaybeder. Bunu devlete uygula, bakanlığa uygula, ana şablon elinde olduğu sürece doğrusun. Ben belediye olarak vatandaşın ne ihtiyacı varsa bu hizmeti üretmekle görevliyim. 

Bir de ana konulardan biri; İzmir’de CHP devlet bize para vermediği için hizmet edemiyoruz diyor. Peki kaynak üretiyor musunuz? İller Bankası’ndan yatan paranın toplam bütçeye oranını biliyor musunuz? İnanamazsınız. Ya 94 ya da 96. Çok rakam okuduğum için karışıyor bazen hatlar. Yani %95’i diyelim, ortalamasını alalım. E sen bunları yapmazsan nasıl hizmet vermeyi düşünüyorsun? Bizim mesela Milli Kaynak Paketleri kitabımız var. Web sitemizde halka açık. Tayyip Erdoğan’dan, Kemal Kılıçdaroğlu’na, herkese de verilmiş bir proje. Böyle incecik bir kitap. 150 milyar dolar 1 lira ek vergi koymadan, 1 lira faizli borç almadan bütçeye artı para sağlayabiliriz. Hedefimiz bu: Yani Fatih Erbakan Cumhurbaşkanı oldu, projeler yapıldı. 5 yılda 750 milyar dolar artı kaynak üretiyoruz. İsraftan da 250 milyar dolar.  On ayrı yerden maaş alan liyakatsiz insanlardan da en az 100 milyar. Bizim devlet borcumuz ne kadar? 500 milyar dolar. 2,5 yılda bütün borç bitecek. Cumhuriyet tarihinde olmamış bir şey yani. Devlet sıfır borçla devam edecek. Biz Osmanlı’dan bile borç devraldık biliyorsunuz. 1947’ye kadar ödendi o para. Yani bu devlet hep borçlu, hep faize bütçe ayırmak zorunda kalan bir devlet kuruluşundan itibaren. 

Erbakan Hoca AK Parti ile CHP’nin farkı yok diyordu. Vatandaş tabii olur mu diyor biri solcu, öbürü sağcı. Fatih Erbakan’sa şimdi “Söylemler Hazreti Ömer gibi, eylemler Turist Ömer gibi.” diyor. Çok veciz ifade aslında. Hepsine de oturuyor. Çünkü hepsi faizci, AB’ci, ABD’ci. Amerika’ya rağmen hiçbir şey yapamazlar. Ve bütün darbeciler de böyledir bakın bizim ülkemizde. 

İzmir’i siz kazansaydınız ve yönetmeye başlasaydınız somut olarak neler yapardınız?  Ya da şöyle de sorabiliriz, örneğin buradan kalkıp Yerinden Refah’ın iktidar olduğu bir ile gittiğimizde somut olarak nasıl farklar görecek? 

Şimdi biz yüz proje yaptık, bununla ilgili lansman toplantısı yaptık. Biz bu seçimde imkânımız nispetince konuyu bu kutuplaşma ve ideolojiden proje ve aday konusuna getirdik sürekli. Çünkü daha öncekiler başarılı olmamış. Biz 100 proje yaptık. Mesela ben şu an Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydım elektrikli otobüs ihalesi açacaktım. İzmir Büyükşehir Belediyesi mazota sadece bir yılda 1.2 milyar TL para veriyor. 46 milyar TL var. Yani milyar deyince az gibi geliyor. Katrilyon bu eski parayla. Bunun 39’u, İller Bankası’ndan yatıyor. 1 milyar küsuru Büyükşehir’in kendi ürettiği. 5,5 milyar da faizli borç alıyorlar. Yani bütçeyi biraz daha borca batırma üzerine. 46 milyarda 5, 9’da 1 yapar. Yani bütçenin %10’unu borç alıyor. Faizli borç. Döndüremiyor belediyeyi yani. Bunun 46’da 1’ini mazota veriyor. Ben bütün otobüsleri elektrikliye dönüştürecektim. Böylece 200 milyona elektrikli şarjı yapacağız. 1 milyar TL cebimize kalacak. Bu parayı da kart fiyatında %50 indirim yapacaktım. Vatandaşın kesesine dokunacaktım. Geri kalan 500 milyon tl’yi de otobüslerin taksitlerine yatıracaktım. Birinci dönemimin sonunda İzmir’deki bütün otobüsler sıfır emisyon olacaktı. Gürültüsüz bir şehir hâline gelecekti. Bu da biliyorsunuz gelişmişlikte bir ölçüdür. Karbondioksit salınımı olmayacaktı. Artı bu otobüslerin tamir masrafları var biliyorsunuz. Eski otobüsler  sürekli bozuluyorlar. Tamirden de  diyelim ki 400 milyon cebimize para kalacaktı. Belediyede 50-60 bin liraya çalışan dizel motor tamircisi ustalara gerek kalmayacaktı. bunlar Zaten dünya elektriğe dönüyor. Ayrıca  şanzıman, difransiyel vb tamir eden ustalara da gerek kalmayacaktı. 500 kişi de oradan kâr kalacaktı bana. Böylece İzmirli sıfır, sessiz, elektrikli bir otobüsle 5 yıl boyunca seyahat yapacak. Bakın sadece bir zihniyet değişikliği bu işte.

Kazanılan illerde böyle mi yapılacak?

Elbette her şehrin kendi dinamikleri vardır. Biz İzmir’deki sorunları 8 aydır çalışıyoruz. Soruyoruz, not alıyoruz. Arşivcilik çok önemli. Biz buna 2 yıl önce başladık. İlk toplantımızda liste yapmaya başladık. yaptık. 28 maddeyle başladık, 140’a geldik.  Hepsine çözüm önerisi arıyoruz. Örneğin çöp sorunu, Manisa’da geri dönüşüm tesisi var. Büyükşehir’in çöpleri oraya satılıyor şu anda. Çöp bile bir kaynak, bir değer. Ve dünyada geri dönüşüm çok önemli. Biz de hem kompost hem dönüşüm fabrikamızı açacaktık. Çöpümüzü satmayacaktık. Bir bilet verecektik vatandaşımıza. Tekrar Tansaş açacaktık. Biliyorsunuz sattılar. Anlaşılır şey değil. Hiç zarar eden zincir market olur mu? Biz mesela Ödemiş’te çiftçinin 3 liradan verdiği ürünü şimdi çok pahalıya alıyoruz. Tansaş’ın satış merkezi olacak, çiftçiden 10 liraya alacak, yerel üretime destek olacak. Cebi para görecek çiftçimin. Biz de o ürünü 25’e değil 15’e ulaştıracağız. Ecevit Halkçı Belediyesi gibi. Bizim de zihniyet öyle. Sonuçta biz belediye olarak kazanmak zorunda değiliz. Bu arada İzmir’de Halk Ekmek açtıran da biziz. Biz seçim vaadi olarak söylemiştik. Bir gazeteci duyup Aziz Kocaoğlu’na yetiştirmiş. Aziz Bey tecrübeli tabii. Düşünmüş, kent ekmek yapıyoruz demiş. Ve Çiğli’de yaptılar.  Şimdi 2 lira ekmekten ne olacak? Tabii her bölge için bir değil ama Toros’a, Gültepe’ye, Gediz’e gittiğinizde sekiz nüfusa bakan biri için o 2 lira öyle önemli ki. Tabii bir de beyaz undan değil diğer undan yapılacak. Alıştırmışlar herkesi beyaz ekmeğe. Yani hem halkımızın sağlığına, hem gençliğimize, hem 65 yaş üstüne, hem de bütçeye, ekonomiye fayda üretmek gerek. 

Bu koltuğa iyi niyetle oturmak gerek. Siyaseti ticaret olarak görmeyeceksin. Hepimiz duyuyoruz Örneğin CHP Bornova 3. sıra meclis üyesi adayı 50 milyon lira harcıyor. Bir başkası 80 harcıyor. Neden? Vatan millet aşkından mı? Belediyeyi kazanınca üç katını tahsil etmeyi düşündüklerinden mi? Biz diyoruz ki böyle bir zihniyetin varsa gelme. Kazansak da yedirmeyeceğiz. Yani o ümitle harcıyorsan boşuna harcama ama vatana millete hizmet olarak düşünüyorsan buyur gel, beraber hizmet edelim. Birisi bize bir Allah razı olsun demesin mi ya? Yani milli görüşçü belediyeleri çok net göreceğiz. 

Kehanette bulunmuş gibi oluyoruz ama 1994’te de böyle oldu. 1989’da beş belediye kazandık. Beş yıl sonra 450 belediye aldık. Şimdi de aynısı olacak. Niye? Siyaset gösterme sanatıdır. Biz şimdi bunu uygulamamızla göstereceğiz. 2028’e geldiğimizde Ekrem İmamoğlu milyarlık seçim bütçeleriyle, o çok güzel demagog üslubuyla, artistlik konuşmaları, kolları sıvamasıyla karşınıza gelecek. Ama İstanbul’da gene önemli hiçbir hizmet yapamayacak. Ama biz Urfa’da, Yozgat’ta, 40 küsur ilçemize, beldemize artı değer katmış insanlar olarak konuşuluyor olacağız. 

Sonuçta bir bakmak lazım. Ülkenin %80’ini yoksul hâle getirmişsin. %40’ı açlık sınırının altında yaşıyor. Bu sürdürülebilir bir şey değil. 17 bin lirayla geçin kardeşim diyorsan sen bir insana, milleti düşünmüyorsun demektir. Biz teorimizi tekrar anlatacağız. Faizsiz modeli zaten anlatıyoruz. Uygulamalarımızı net ortaya koyacağız. Mesela büyükşehir başkanını sürekli takip edeceğiz. Bizim 100 projemiz var kardeşim. Yap, sana kalsın. Sen başarmış ol, diyeceğiz. Ama CHP hep aynı. Vatan, millet, Sakarya, Atatürkçüyüz ile olmuyor. Bak önceki başkanları değiştirdiler. Cemil Bey de beş yıl sonra değişecek. Toplum mutsuz diyecekler.  Ama halk arkandaysa tabii kimse önüne geçemez. Çalışırsan millet de bunu görür.

Peki, son olarak Van’da yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi devletin dini adalettir diye bir söz var. Devlet adil olacak bir kere. Adayların evraklarını veriyorsunuz. Alınıyor, inceleniyor. Bunların hep süreleri var. Bize bunları Yüksek Seçim Kurulu gönderiyor. Tamam demişsin sen aday olabilirsin. Seçime girmiş, çalışmış, kazanmış. Şimdi diyorsun “Bir dakika, senin evrağında eksiklik varmış.”

Oradaki Kürt kardeşlerimiz kesinlikle HDP tabanı değil. Milli Görüş’ten. AK Parti’nin aslında en büyük veballerinden biri burası: Güneydoğu ve Doğu, Erbakan Hoca’nın sağlığında Refah Partisi’nin birinci olduğu bölgeydi. AK Parti döneminde Diyarbakır’da 11 milletvekili var. Birini AK Parti alıyor, onunu HDP alıyor. Bütün bölgeyi bu enteresan hareketlerden dolayı oranın kucağına itmiş oldular. Şimdi oradaki insanlar da hakkımızı yediler diyor. Olaylar tabii çok kötü. Kavga, dövüş, belediye araçlarını yakmışlar. Bunlar PKK’lılar. PKK’lılara hiçbir primimiz yok bizim. Onlar bu ülkeyi bölmek istiyor. Ama oradaki Kürt vatandaş başkan için bu beni temsil ediyor diyor. Ya evraklarını almayacaktın, kabul etmeyecektin, kabul ettinse ve bir şey de varsa itiraz yolu açık. Yüksek Seçim Kuruluna kadar itirazlarını yapabilirsin. Konu kapanır. Daha süreç devam ederken niye mazbata vermekte acele ediyorsunuz? O zaman karşı tarafın size atfettiği şeyleri kabul ediyorsunuz demektir. Evet, biz böyle katakulli yapıyoruz diyorsunuz.

Kayyum süreci ayrı bir süreç. Bir belediye başkanı terör örgütüne destek oluyorsa, dağ kadrosundan talimat alıyorsa, devletin dozerini, kepçesini, belediyenin imkanlarını PKK’lı teröristlere gönderiyorsa, tabii ki o belediyeye kayyuma atanır. O ayrı. Biz mesela parti kapatmaya da karşıyız. Siz terör destekleyen bir açıklama yapıyorsunuz. Sizin hakkınızda dava açılır, sizin parti üyeliğiniz düşürülür, yargılanırsınız. Benim partimi niye kapatıyorsun? Ben suçluysam ben suçluyum. Suçu parti işlemez. Parti bir gerçek kişilik değil, tüzel kişilik. İşte bu hukuksuz uygulamalardan dolayı insanlar ne oluyor? O kamplaşma kırılmıyor asla. Aynı devam ediyor. Demek ki kayyum döneminde de millete mesaj doğru verilememiş, hizmetler güzel yapılamamış ki sen bütün kayyumla yönetiyorsun. Herhalde iki dönemdir böyle gidiyor diye biliyorum. 10 yıldır bölgeyi kayyumla yönetiyorsun ve finalde gelen %55 mi? %55’le karşı taraf kazanıyor. Demek ki senin oraya atadığın kayyumların hizmetinde de bir sorun var. Onu da yanlış belirlemişsin. O bölgenin insanından bunu seçmezsen Bu bölgenin insanı olacak. Sen şimdi Bolu’dan oraya kayyum atıyorsun. Ne bilir? 

Bakanlık istemiyle soruşturma açılmış. Yeni bir soruşturma. Gereken kararı var mı? Yok, o soruşturma açılır, soruşturma dosya hazırlık süreci var, savcılar bunu hazırlar, mahkemeye sunar, mahkeme bunu kabul eder, dava açılır, görülür, hüküm giyer, o zaman belediye başkanlığı düşer. Nasıl olsa biz buna ceza vereceğiz. Hani bir dönem böyle istiklal mahkemeleri millete asmış ya, sonra bunun suçu neydi onu yazalım demişler. O zaman adalet olmaz. İnsanlar onu unutmaz. Böyle bizim meşhur padişah kıssamız var. Hocası padişahın çocukken sopayla böyle çat diye bir tane vuruyor. Tabii o sırada şehzade. Niye vurdun bana diyor. Yürü git diyor konuşma. Sonra o padişah oluyor. Padişah olunca güç ona geliyor. Çağırıyor hocayı. Gel bakalım diyor. Sen diyor o gün bana diyor vurmuştun haksız yere. Niye vurdun diyor. ”Hâlâ unutmadın mı?” diyor. ”Unutmadım.” diyor. ”30 sene oldu.” diyor. ”Evet.” diyor. ”Bak gördün mü?” diyor. ”Böyle bir zulüm yaparsan hiç kimse onu unutmaz.” diyor. ”Bu ders için vurdum sana.” diyor. Bu iş böyle. Adaleti yani sistemi uygulayacaksın her zaman. Uygulamadığın anda insanların, halkın teveccühünü kazanamazsın. Daha çok tepki alırsın. 

Yani AK Parti’nin böyle hırçın hareketler yapmaması lazım. Hele şimdi artık düşüş dönemine geçtiği bir dönemde bu ülkeye yapacakları en büyük iyilik sakin olmaktır. Ve hukuku işleteceksin. Soruşturma açılması gerekiyorsa açarsın, bir suç varsa. Mahkemeye verirsin, hakim karar verir, gereğini yaparsın. Eskilerden sözümüz var. Şeriatın kestiği parmak acımaz derler. Yani devletin verdiği karar. Herkes uyacak. Hakimin verdiği karar. Ama tabii o da hukuki olacak işte. Hukuksuz olursa o da olmuyor.