1968’de dünyada olduğu gibi İstanbul’da da sol/sosyalist hareket yükselme eğilimindeydi. Bu süreçte adından en çok söz ettiren ise TİP idi. Öyle ki muhalefette olduğu halde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bile “bizim en büyük rakibimiz politikalarımızın tamamen farklı olduğu TİP’dir” demişti. Dolayısıyla TİP türlü saldırıların hedefiydi. TİP daha 1965 seçim kampanyaları sırasında Adalet Partisi (AP) ve Komünizmle Mücadele Derneği mensupları tarafından ağır saldırılara uğramıştı. 4 Temmuz günü Bursa’daki TİP toplantısında parti üyesi Adnan Cemgil yaralı olarak sokaklarda sürüklenmiş, canını zor kurtarmıştı. Aslında bunda şaşılacak şey yoktu, çünkü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Komünizmle Mücadele Derneği’nin fahri başkanlığını üstlendiği günlerdeydik. Olayı Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulu’na taşıyan Suphi Karaman şöyle demişti: ”31 Mart irtica olaylarından beri Bursa sokakları böyle bir vahşet yaşamadı. Hükümetin kılı bile kıpırdamadı. Yoksa hükümet Selanik’ten bir Hareket Ordusu’nun gelmesini mi bekliyor?”
Bütün bu baskılara rağmen TİP, 1965 genel seçimlerinde, “milli bakiye” sisteminin de yardımıyla, 54 ilde, 370 bin oyla 15 milletvekili çıkararak bir grup kurmayı başardı. Bu grubun mecliste yaptığı etkili muhalefet, siyasi tarihimizde ‘TİP muhalefeti’ olarak geçecekti. 1966 seçimlerinde ise Fatma Hikmet İşmen’i senatör olmasıyla Meclis’teki üye sayısı 16’ya çıkması, yerleşik partilerin TİP’e sözlü ve fiziki saldırılarını arttırmıştı. TİP milletvekillerinin Meclis’teki konuşmaları AP’liler tarafından laf atmalar, küfürlerle kesiliyordu. Bu saldırıların en ünlüsü 10 Şubat 1968 gece yarısı 02.00’de kürsüde konuşan TİP milletvekili Çetin Altan’a İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın laf atmasıyla başladı. Altan yanıt verince AP’li milletvekilleri kürsüye saldırdılar, çıkan olaylarda Kemal Nebioğlu, Sadun Aren ve Yunus Koçak yaralandı. Çetin Altan’ın bir gözü bir daha iyileşmemek üzere zarar gördü.
Aslında Eylül1967’de yapılması gerekirken Haziran 1968’e ertelenen yerel seçimlerinden kısa süre önce de partinin Fatih ilçe kongresini basan bir grup “kahrolsun komünistler” diye slogan atmış, TİP Şişli İlçe Başkanı Nurettin Çavdarlıgil bıçaklanmıştı. Parti bu şartlarda seçime hazırlanmıştı. TİP, örgütü bulunan yerlerde belediye seçimlerine girmeye karar vermiş ve Ant Dergisi de partinin aday adayları listesini yayınlamıştı. TİP’in seçim afişinde “Ezildiğin Yeter, Davran Artık, Gün Seçim Günüdür” yazıyordu.
Seçimin galibi AP
Buna karşın AP en faal ve seçimi kazanmaya en yakın partiydi. AP’den İstanbul Belediye Başkanlığına aday olmak isteyenlerin çokluğu ve bunun yarattığı gerilim İstanbul teşkilatını bölmüştü. Parti içinde İstanbul Belediye ve Meclisi üyelikleri için rekabete dair haberler sıklıkla gazetelerde yer alıyordu. Partinin il-ilçe belediye başkan adayları ön seçimle belirlense de Celal Bayar ve parti yöneticilerinin sonuçlara tesir eden tutumları eleştirilmiş ve parti adeta karışmıştı.
Sayım bittiğinde seçime katılım oranı yüzde 65,9 olmuş, AP adaylarının İstanbul, Ankara ve İzmir dahil olmak üzere 35 ilin belediye başkanlığını kazandığı, onu 21 ille. CHP’nin, onu da üç ille Güven Partisi’nin izlediği görülecekti. Sekiz ilde ise bağımsız adaylar belediye başkanlığını kazanmıştı. TİP’in 1963 İl Genel Meclisi seçimlerinde aldığı binde üç olan oy oranı, 1968’de % 1.7 olmuştu. Bu büyük bir artıştı. TİP’in en başarılı olduğu il de yüzde 7 oy oranıyla İstanbul idi.
Fakat İstanbul’daki seçim sonuçlarına CHP evrakta tahrifat gerekçesiyle itiraz etti. YSK seçimlerden yaklaşık kırk gün sonra aldığı kararla itirazı haklı buldu ve 14 ilçede AP’nin listelerini iptal etmişti. Üstelik bu durum AP’nin iktidarda olduğu bir dönemde cereyan etmişti. Başbakan Süleyman Demirel YSK’ya sert tepki göstermiş ve bunun kabul edilemez olduğunu belirtmişti ama sonuç değişmemişti. Böylece Belediye Meclisinde AP’nin hiç üyesi kalmamış; CHP birinci parti, TİP de ikinci parti olmuştu. Bu meclisle çalışan İstanbul Belediye Başkanı Fahri Atabey, beş yıllık görev süresi bittiğinde iktidar partisi mensubu olarak CHP ve TİP’li meclis üyelerine “uyumlu çalışma imkanı ve ortamı sağladıkları için” teşekkür etmişti.
Milli Görüş sahnede
Milli Görüş’ün sahneye çıktığı ilk seçim 9 Aralık 1973 yılında yapılan yerel seçimdi. 1960’ların ortasında, Türk-İslam sentezcisi gazeteci ve Adalet Partisi (AP) Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti’nin Cebeci’deki evinde toplanan bir grup, Cumhuriyet’le birlikte yeraltına itilmiş olan İslamcı hareketin siyasal hayata girmesinin yollarını tartışmıştı. Önce hepsi de Türk-İslam sentezcisi olan Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Millet Partisi’nin (MP) birleştirilmesini planlamışlar, ancak MP’nin buna olumlu yaklaşmaması üzerine yeni bir parti kurmaya karar vermişlerdi. Kendi adlandırmalarıyla bu ‘Bağımsızlar Hareketi’nin arkasında esas olarak Nakşibendiler (İskender Paşa Dergahı) vardı. Gruba daha sonra, Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanı, Profesör Necmettin Erbakan da dahil olmuştu. Erbakan ve arkadaşları, 26 Ocak 1970’de Milli Nizam Partisi’ni (MNP) resmen kurdular.
Partiyi ortaya çıkaran o yıllarda sert biçimde ilerleyen kapitalistleşme süreci idi. Taşrada ekonomik durumları her geçen gün bozulan küçük sermaye grupları, küçük toprak sahipleri, küçük esnaf ve zanaatkârlar; büyük kentlerde her geçen gün daha da yoksullaşan muhafazakâr emekçi kesimler ile çıkar çatışması yaşayan sermaye kesimlerinin bir bölümü, nihayet Cumhuriyet’in katı laikleştirme politikalarından rahatsız dindar kesimler MNP’nin kitle tabanını oluşturdular. Bu kesimler çıkarları ve beklentileri çoğu zaman birbirine zıt olsa da kurtuluşlarını Erbakan’ın “İslam kardeşliği” sosuyla süslenmiş millileşme (sanayileşme) hamlesinde gördüler.
Kapitalizmi, ahlaksızlık, namussuzluk ve rüşvetle özdeşleştiren MNP’nin, kapitalist tekellerin partisi diye nitelediği AP için çok ciddi bir tehlike haline gelmesi ile Kemalist rejimin laiklik ilkesine meydan okuması birleşince, MNP’nin sonu geldi. 12 Mart 1971 Muhtırası’nın etki alanındaki Anayasa Mahkemesi jet hızıyla karar verdi ve 20 Mayıs 1971’te partiyi kapattı. İlginçtir, MNP yöneticileri hakkında herhangi bir ceza davası açılmadı ve Necmettin Erbakan, “sağlık nedenleri” ile İsviçre’ye gitti (kendi deyimiyle “Hicret etti”) ve 2,5 ay ortalığın yatışmasını bekledi.
Ancak Erbakan’ın gidişi değil dönüşü çok tartışıldı. Çünkü iddialara göre 12 Mart darbesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ile Orgeneral Turgut Sunalp İsviçre’ye giderek, Erbakan’ı Türkiye’ye dönüp parti kurması için her türlü güvenceyi vermişlerdi. Amaçlarının AP’yi durdurmak olduğu da söylendi, dini komünizme ve sola karşı dalgakıran olarak kullanmak olduğu da söylendi. Nitekim MNP’nin kadroları, benzer bir tüzükle, 11 Ekim 1972’de, Milli Selamet Partisi (MSP) adıyla yeni bir parti kurdular. Yine 1971’de kapatılan TİP’in yöneticilerinin siyasi yasağı sürerken, MNP’lilerin siyasi yasaklarına son verilmesi hakikaten ilginç bir durumdu.
MSP’nin Genel Başkanlığı’na MNP’nin de kurucusu olan Süleyman Arif Emre getirilmişti. Kuruluş çalışmaları içinde yer alan Erbakan, partiye resmen 1973’ün Mayıs ayında katıldı. 20 Ekim 1973 seçimlerinde ağırlıklı olarak kentlerden oy alan parti yüzde 11,8 oyla 48 milletvekilini Meclis’e sokmayı başardı. Bundan iki ay sonra yapılan yerel seçimlerde ise MSP 32 belediye başkanlığı kazanmıştı. Bunların üçü (Muş, Tokat, Adıyaman) il belediyesi, 11’i ilçe, 18’i de belde belediyesi idi. MSP bazı seçim bölgelerinde seçimleri çok az farkla kaybetmiştir. Dahası, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana olmak üzere 33 ilde belediyeleri CHP kazandığı halde Türkiye genelinde 760 belediyeyi sağ partiler, 551 belediyeyi sol partiler, 333 belediyeyi bağımsızlar yönecekti…
1977 krizler ve farklı sesler
1977’deki yerel seçimler üç (AP, MSP, MHP) partiden oluşan İkinci MC Hükümeti döneminde yapıldı. Dönemin karakteristiği “toplumsal değişimde hızlanma (göçler, televizyon), siyasal ve ekonomik bunalım (ithal ikameci sistemde tıkanıklık, artan dış borç, enflasyon, karaborsa, banker faciaları, grevler….) “sağ-sol çatışması” şeklinde kendini gösterdi. Sadece üç partinin (CHP, AP, MSP) tüm illerde aday gösterdiği, diğer partilerin bazı illerde katıldığı seçim kampanyasının ana aksını “kolej çocuğu” Bülent ile “köylü çocuğu” Süleyman söylemi oluşturdu. CHP yüzde 45,7 oy oranı ile 707, AP yüzde 37,8 oy oranıyla 708, MSP yüzde 4,8 oy oranıyla 51, MHP yüzde 4,1 oy oranıyla 55 belediye başkanlığını kazandı. TİP, TSİP, SDP olarak seçimlere katılan “sol” partiler yüzde 0’a yakın oy alırken sadece Alevileri temsil eden Türkiye Birlik Partisi bir belediye başkanlığı kazanabilmişti.
O seçimin ayrıksı olayı eski TİP’li, Kürt siyasetçisi Mehdi Zana’nın yüzde 54 oy alarak bağımsız belediye başkanı seçilmesiydi.
1979 yılındaki ara seçimlerde Ağrı’da da Urfan Alpaslan, Batman’da Edip Solmaz, Hilvan’da Nadir Temel “devrimcilerin” adayı olarak seçilirken, Hilvan Belediye Meclisi’ne Saadet Yavuz, Emine Hacıyusufoğlu ve Durre Kaya adlı üç de kadın siyasetçi girmişti. Bunlardan Durre Kaya Nadir Temel’le birlikte başkanlık görevini ifa ederek günümüze dek Kürt siyasetinin ayrıksı bir yanı olan “eş başkanlık” uygulamasının ilk örneğini vermişti. Edip Solmaz ise başkanlığının 28. gününde 12 Kasım 1979 günü kurşunlara hedef olarak ölecekti.
“Terzi Fikri” olayı
O yılın bir başka ayrıksı olayı ise Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde “Terzi Fikri” lakaplı Fikri Sönmez’in 1979 yılında Belediye Başkanı Nazmiye Komitoğlu’nun vefatı nedeniyle yapılan ara seçimde AP- CHP ve MSP adaylarının iki katı oyu alarak bağımsız olarak seçilmesiydi. Seçildikten sonra Fatsa’yı özelliklerine göre 11 bölgeye ayırarak halk komitelerini oluşturan ve iki ayda bir halk toplantıları düzenleyen Fikri Sönmez’in ilk çalışmalarından biri Fatsa’yı felç eden “Çamura Son” kampanyası idi. Geniş köylü kitlesinin katıldığı fındık mitingleri hayata geçirildi. Çorak araziler tarıma kazandırıldı, yol ve altyapı çalışmaları yapıldı, halka ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetleri sunuldu. Depolara yapılan baskınlarla ele geçirilen temel ihtiyaç ürünleri halka ulaştırıldı. Fatsa köylüsünün belini büken tefecilere karşı da mücadele edildi. Belediyede daha önce özelleştirilmiş olan su ve un dağıtımı da tekrar belediye bünyesinde alındı.
İlçe kısa bir süre içinde sosyalist siyasetin simgesi olurken sağcı basın organları, politikacılar, emniyet ve askerler tarafından da eleştirilere hedef oldu. Öyle ki, 11 Temmuz 1980’de sabaha karşı 04.15’te ilçeye “Nokta Operasyonu” diye tabir edilen bir askeri operasyon düzenlendi. Operasyonu Ordu Jandarma Alay Komutanı yönetti. İlçede sokağa çıkma yasağı kondu, silah araması yapıldı. Bu harekât sırasında maskeli kişilerin ihbar ettiği 300 kişi tutuklandı. 2000 sanıklı Dev-Yol davası açıldı. Ancak çoğu beraat etti. O gün gözaltına alınan Fikri Sönmez, devletin anayasal düzenini değiştirmeye yönelik suçtan dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi gereğince ağır hapis cezasına çarptırıldı ve 4 Mayıs 1985 günü cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu öldü.
27 Mayıs-4 Temmuz 1980 günleri arasında 50’nin üzerinde kişinin katledildiği, 100’den fazla kişinin yaralandığı Çorum Katliamı sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel “Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın” diye hedef gösterince, Vali Reşat Akkaya’nın Ordu’ya atanmasıyla birlikte 11 Temmuz 1980’de ilçeye hücumbotlarla denizden baskın gerçekleştirdi. Harekata bir mekanize piyade taburu, üç jandarma komando birliği, il alay komutanlığı takviye birlikler, polis ve Vali Akkaya’nın kontrolündeki ülkücü militanlar katılmıştı. O gün gözaltına alınan Fikri Sönmez, devletin anayasal düzenini değiştirmeye yönelik suçtan dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi gereğince ağır hapis cezasına çarptırıldı ve 4 Mayıs 1985 günü cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu 47 yaşındayken öldü.
Darbe sonrasının ilk seçimi
12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle kesintiye uğrayan yerel seçimler yeniden 1984 yılında yapılmaya başladı. Bir yıl önce 6 Kasım 1983’te yapılacak olan genel seçimlere 10 gün kala, 27 Ekim 1983 günü Milliyet gazetesinde yayımlanan SİAR anket sonuçlarında kararsızlar dağıtıldığında Turgut Özal’ın Anavatan Partisi (ANAP) yüzde 48.8, Necdet Calp’in Halkçı Parti’si yüzde 32.9, Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) yüzde 18.3 oy alcak tahmini yapılmıştı. Seçim sonuçları şöyleydi: ANAP yüzde 45,1, HP yüzde 30,1, MDP, yüzde 23,3… İşte bu zaferin etkisiyle, 25 Mart 1984 günü yapılan yerel seçimlerde ANAP il genel meclisinde yüzde 41,5 oy alırken, 67 ilden İstanbul, Ankara ve İzmir’le birlikte 55’inde belediye başkanlıklarını kazanmıştı. Onu sekiz ille Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), iki ilde MDP, iki ilde ise 1980 darbesiyle kapatılan MSP’nin devamı olarak 21 Eylül 1983’de kurulan Refah Partisi (RP) izliyordu. Parti kurucular listesinin Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından veto edilmesi üzerine 1983 Genel Seçimlerine katılamamıştı ancak, 1984 yerel seçimlerinde yüzde 4,4 oy almayı başarmıştı.
Bu yerel seçimlerin ayrıksı bir olayı da Ağrı’da ANAP ve MDP adaylarının eşit sayıda (2083’er) oy alması üzerine kur’a çekimini müteakip MDP adayı Baki Erarslan belediye başkanlığını kazanmasıydı. Ancak seçimler itiraz sonucu 5 Ağustos 1984 günü tekrarlanacak ve ANAP lehine kesinleşecekti.
1989’un sürprizi: Nurettin Sözen
27 Mart 1989’da yapılan yerel seçimlerin galibi yüzde 28,7 oy oranıyla, 1985’te Erdal İnönü’nün liderdliğinde kurulan Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) oldu. Bir önceki seçime göre yüzde 20 oy kaybeden ANAP, 1983 yılında Süleyman Demirel’in liderliğinde kurulan Doğru Yol Partisi’nin ardından üçüncü sıraya düşmüştü.
O yılın en büyük sürprizi İstanbul’da CHP Nurettin Sözen’in seçilmesi oldu. O seçim öncesi o dönemin bütün araştırma kurumları Bedrettin Dalan’ın açık ara önde olduğunu ortaya koyan araştırmalar yayınlanıyordu. Yabancı önemli bir araştırma şirketinin Türkiye’de aynı adı taşıyan kuruluşunun araştırma sonuçlarına göre ANAP adayı Bedrettin Dalan, SHP adayı Nurettin Sözen’in 19 puan önünde gösteriliyordu. Birçok araştırma kurumunun anketleri de benzer sonuçları yayınlıyordu. Sadece Yönelim Araştırma yüzde 2 puan farkla Sözen’in kazanacağını gösteren bir anket sonucuna ulaşmıştı. Seçim sonuçları şöyle oldu: SHP adayı Nurettin Sözen yüzde 35.95 oyla seçimi kazanırken, ANAP adayı Dalan yüzde 26.12 DYP adayı Vural Arıkan yüzde 13.86, DSP adayı Mukbil Zırtıloğlu yüzde 12,22 ve Refah adayı Bahri Zengin yüzde 10.48 oy aldı. Sözen’in kazanması basında sürpriz olarak değerlendirildi.
1994’ün sürprizi
26 Mart 1994 yerel seçimlerine aynı siyasi kulvardaki SHP, DSP ve CHP ayrı ayrı girdi. Sonuç tek kelimeyle hüsrandı. Çünkü üç sol parti toplam ancak yüzde 25 oy alabilmişti. Seçimin galibi ise İstanbul başta 76 il merkezi belediyesinden 28’ini kazanan RP oldu. Onu 14 il merkezi ile ANAP, 12 il merkeziyle DYP, 10 il merkeziyle, yedi il merkezinde MHP ve beş il merkezinde de yeniden faaliyete geçen CHP izliyordu.
1994’ün sürprizi ise İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’nı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanmasıydı. Bütün partilerin iddialı girdiği 1994 seçiminde merkez sağ ve sol partiler birbirleriyle yarışan ikişer adayla seçime girmişlerdi. ANAP’ın adayı İlhan Kesici, DYP’nin adayı Bedrettin Dalan’dı. SHP’nin adayı Zülfü Livaneli, DSP’nin adayı Necdet Özkan’dı. Yeniden kurulan CHP adayı Ertuğrul Günay, MHP’nin adayı Ahmet Vefik Alp ve RP adayı Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Anket sonuçları ve haberler yarışın İlhan Kesici, Bedrettin Dalan ve Zülfü Livaneli arasında geçeceğini gösteriyordu. Recep Tayyip Erdoğan ise favoriler arasında yer almıyordu. Seçimler sonuçlandığında Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25.19 oyla ilk sırada yer aldı. Onu yüzde 22.14 ile İlhan Kesici yüzde 20.30 oyla Zülfü Livaneli, yüzde 15.45 ile Bedrettin Dalan, yüzde 12.38 ile Necdet Özkan izliyordu. Yani Erdoğan, “sol” ve “sosyal demokrat” eğilimli oyların üç aday arasında bölünmesinden yararlanarak aradan sıyrılmıştı.
O yıl Ankara’da ilginç şeyler oldu. Yarışı SHP’nin Ankara adayı Korel Görmen ipi göğüslemişti. RP adayı Melih Gökçek ise ikinci olmuştu. RP sonuçlara itiraz etti, Korel Görmen seçim zaferini kutlarken oylar yeniden sayıldı ve ertesi gün seçimin galibi değişti. Gökçek’in oy oranı yüzde 21.7, Görmen oy oranı ise yüzde 21.38 olarak açıklanmıştı. Aradaki binde 9’luk farkla Gökçek 24 yıl sürecek “saltanatı”na başlayacaktı.
Kürt partilerinin başarısı ve kayyım uygulamaları
1994’te “Şark Vilayetleri’nde de “bir şeyler” oluyordu. Kürt siyasetinin ilk partisi HEP’in 3 Temmuz 1992’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma amacını taşımak” ve “yasaya aykırı siyasi faaliyetlerin mihrakı olmak” iddiasıyla kapatılması istendiğinde kapatılma ihtimaline karşı Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) kurulmuş, aynı yıl içinde ÖZDEP, HEP’e katılmıştı. 1 Kasım 1992 Yerel Ara Seçimleri’ne HEP adayları Devrimci Seçim Bloku ile katıldı. Anayasa Mahkemesi 14 Temmuz 1993’te HEP’in kapatılmasına karar verince içlerinde ANAP, SHP ve bağımsız adayların da olduğu toplam 14 belediye bir basın açıklaması ile yine HEP’in kapatılması ihtimaline karşı 1991’de kurulmuş olan Demokrasi Partisi’ne (DEP) geçtiklerini ilan ettiler. Bunun arkasından 29 Eylül 1993 günü, Hakkâri il merkezi tarandı, yüze yakın ev ve işyeri tahrip edildi. 30 Eylül 1993 günü, DEP üyesi Yüksekova Belediye Başkanı Necdet Buldan’ın evi tahrip edildi. 2 Ekim 1993 günü, Çukurca ilçesi ve belediye binası tarandı. 13 Ekim 1993 günü, DEP’li Kozluk Belediye Başkanı Abdullah Kaya hakkında soruşturma açıldı ve tutuklandı.
Buna rağmen 18 Nisan 1999’da erken genel seçimler ile aynı gün yapılan yerel seçimlerde 1994 yılında kurulmuş olan HADEP yedisi il merkezi olmak üzere 37 belediye başkanlığını kazanmayı başardı. Seçimlerin galibi ise 21 ilde kazanan MHP, 16 ilde kazanan (RP geleneğinden) Fazilet Partisi (FP) idi. Onları 13 ilde ANAP, 11 ilde CHP, 9 ilde Bülent Ecevit’in lideri olduğu Demokratik Sol Parti (DSP) izliyordu. 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) üyesi belediye eşbaşkanlarının görevlerinden alınmasına kadar geçen 17 yılın muhasebesini yapmak bir başka yazının konusu.
AKP’nin yüzde 40’lık oy oranı ile kendisinden sonra gelen yüzde 20 oy alan CHP’ye ciddi bir fark attığı 1999’dan sonra genel ve yerel seçimler beş yılda bir yapılmaya başladı. 2014’e kadarki dönemde hatırlanması gereken yeniliklerden biri, 2014 yerel seçimlerine, 2012’de yeni kurulan 14 yeni büyük şehir belediyesi ile 27 ilçe belediyesi ile girilmesi oldu. Aynı düzenlemeyle büyükşehir belediyeleri sınırları içine giren ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katıldı. Bu illerdeki il özel idarelerinin tüzel kişiliği ile bucakları ve bucak teşkilatları kaldırıldı.
2014 yılının ayrıksı olayı, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) adlı hareketin üyesi olan ama seçimlere Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) adayı olarak katılan Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu önemli rakibi CHP Adayı Mustafa Sarıgül’e karşı yüzde 36,1’lik oy oranı ile Tunceli Belediye Başkanı seçilerek, “Terzi Fikri”den sonra “sol belediyecilik” anlayışının bir kez daha pratiğe geçmesine olanak sağlamasıydı.
O yıl ayrıca Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) 11 il merkezinde başarılı olmuştu. BDP adayı Gültan Kışanak Diyarbakır Belediye Başkanı seçilmişti. 2015’te çözüm sürecinin sona ermesinin ardından birçok HDP belediyesinde şehirde de çatışmalar yaşanmış, bunun üzerine “terörle ilişkili oldukları gerekçesiyle” Iğdır dışındaki tüm HDP’li il belediye başkanlarının yerine kayyum atanmıştı.
19 Ağustos 2019 tarihinde üç büyükşehir belediyesiyle başlayan kayyum atamaları, günümüze kadar devam etti ve İçişler Bakanlığının kararıyla 3’ü büyükşehir, 5’i il, 33’ü ilçe ve 7’si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 HDP belediyesine kayyum atandı. Görevden alınan belediye başkanlarından 19’una ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası’ suçlarından toplam 140 yılı aşan hapis cezaları verildi. Üçü kadın belediye eş başkanı olmak üzere HDP’li 7 belediye eş başkanının tutukluluğu ise hala devam ediyor.
Ekrem İmamoğlu “sendromu”
Elbette 31 Mart 2019 seçimlerinin en önemli olayı Türkiye çapında yüzde 44 oy oranı ile 24’ü il, 535’i ilçe, 202’si belde olmak üzere toplam 761 belediyeyi kazan AKP’nin, Milli Görüş geleneği için sembolik öönemi olan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’nı CHP’li Ekrem İmamoğlu’na 13 bin 729 oyla “kaptırması” idi. AKP ve MHP’nin İstanbul seçimlerindeki itirazlarını değerlendiren YSK, “kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkan ve üyelerinin seçimde görevlendirilmesi” gerekçesiyle 4’e karşı 7 oyla İstanbul seçimlerini iptal etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin 23 Haziran 2019’da yapılmasına karar verildi. O gün yapılan seçimlerde Ekrem İmamoğlu bu sefer 806.415 oy farkıyla zaferini ilan etti. O günden beri de AKP İstanbul hezimetinin rövanşını almaya çalışıyor. Bu açıdan 31 Mart 2024 seçimleri sembolik bir öneme sahip.
1946’dan 1963’e: Çok Partili ve Darbeli Yıllarda Yerel Seçimler