Bu Sese Kulak Verelim: Otizmli Yurttaşlar Ne İstiyor?

Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi’ni bundan 17 yıl önce onayladı. İmzacısı olduğumuz, vatandaşlara uluslararası standartlarda temel hak ve özgürlükler sağlayan beyannamede yer alan maddeleri uygulama noktasında notumuz zayıf… İnsan hakları ihlallerinde dezavantajlı gruplar içerisinde bulunan otizmli bireyler ve aileleri ilk sıralarda yer alıyor. Otizmli bireyler ve aileleri, sivil toplum örgütleri, konuya duyarlı yurttaşlar; hükümete, Anayasa ve beyannameyle garanti altına alınan haklarının uluslararası standartlara uygun şekilde sağlanması çağrısında bulunuyor.  

Fikir Gazetesi olarak bu hafta otizmli bireylere yönelik hak ihlallerinin en çok hangi alanlarda gerçekleştiğine ilişkin haber dosyası hazırladık. Otizmlilerin maruz kaldığı hak ihlalleri konusunda otizmli bir kız çocuk annesi olan İzmir Barosu Engelli Hakları Komisyonu üyesi Avukat Suna Ağı ile konuştuk.

Otizmli bireylerin mahallelerinden başlayarak kentlerde iyi yaşam koşullarına kavuşmaları için ne yapılabilir konusunda KEDİ (Kabul, Eşitlik, Dâhil Olma, İstihdam) Otizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serap Dikmen Ahmetoğlu ile görüşerek bu konuda ülke genelindeki belediyelerden taleplerini dinledik.

Haberimizde son olarak otizmli çocuğa sahip ailelere söz verdik. Adıyaman’da 6 Şubat Depremlerinden sağ kurtulan ancak çok sayıda akraba ve dostunu kaybeden otizmli bir erkek çocuk babası Nusret Cömert ve İzmir’de yaşayan otizmli bir erkek çocuk babası İsmail Çeltikci ile görüştük. 

SÖZEL İLETİŞİMİ ZAYIF OLAN OTİZMLİLER İÇİN ADALET ARAYIŞI!

İzmir Barosu Engelli Hakları Komisyonu Üyesi Avukat Suna Ağı, otizmli bireylerin yaşam içerisinde karşılaştıkları hak ihlalleri ile ilgili bilgiler verdi. Otizm tanılı bireylerin nöroçeşitli grubunda yer aldığını söyleyen Suna Ağı, “Yasalardan kaynaklanan hakların uygulayıcısı durumunda olan kurumların eksik bilgi ve uygulamaları sebebiyle otizmli bireylerin en temel haklara ulaşmaları dahi mücadele gerektirmektedir. Maddi ya da manevi bu gücü kendisinde bulamayan aileler yalnızlaştırılmaktadır. Ülkemizde otizm konusunda bir kere tanı aldıktan sonra kesinlikle yol gösteren hiçbir kurum bulunmuyor. Tıbbi raporu ellerine alan aileler el yordamıyla ulaşabildikleri daha deneyimli ebeveynler aracılığıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Özel eğitim adı altında tanımlanan bireysel destekleyici terapi ve rehabilitasyon hizmeti almaları gereken çocuklara devlet, seans süresi 40 dakikadan, haftada sadece 3 saat terapi ücreti ödüyor. Gelişmiş ülkelerde bu süre, haftada 40 saattir. Dolayısıyla çocuğun gelişiminde yol almak isteyen aileler, kendi imkânları doğrultusunda çocuklarına ek ders aldırmak zorunda kalıyor. Ancak bu, maddi olarak çok külfetli bir süreç.” şeklinde konuştu. 

Eğitim alanında yaşanan haksızlıklara değinen Ağı, okul çağı gelen çocukların ise rehberlik araştırma merkezlerinden alınan kaynaştırma sınıfında okuyabilir raporuna istinaden okullara yönlendirildiklerini ancak raporları olmasına rağmen ya tipik çocuklara sahip aileler ya da sınıf öğretmenleri istemediği için okullardan kovulduklarının altını çizdi. 

Avukat Ağı şunları söyledi: “Bu istenmeme sebebiyle mücadele etmeye gücü olmayan ailelerin çocukları eğitim alamıyor. Okula devam edemiyor. Yalnızlaşma başlıyor. Otizm zaten sosyal hayata katılımla ilgili bir güçlük. Dolayısıyla okula gidemeyen ya da sosyal hayata katılamayan otistik bireyin kişisel tablosu daha da ağırlaşabiliyor.”

Eğitim, sağlık alanında da hak ihlalleriyle karşılaşan otistik bireylere yönelik adliyeye yansıyan başvuruların genellikle şiddet, fiziki ve cinsel istismar konularında olduğuna dikkat çeken Ağı şunları söyledi: “Hak ihlalleri otizmli bireyler için eğitim başta olmak üzere sağlık ve pek çok alanda yaşanmaktadır. Ancak işin adli boyutu genellikle, takipte olduğumuz davalara ve gelen ihbarlar neticesinde şiddet olayları, cinsel ve fiziki istismar olayları karşımıza çıkıyor. Bu davalarda sözel iletişimleri zayıf olan otizmli çocuklar, bireyler maruz kaldıkları şiddeti ifade edemedikleri için cezasızlıkla sonuçlanabiliyor.”

O KONSERVATUVARDA ARTIK OTİZMLİLER DE VAR!

Kızı da otizmli bir birey olan Avukat Ağı, piyano solisti ve şan eğitimi alan kızlarının Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat dalında 2017-2018 eğitim öğretim yılında engelli öğrenciler için açılan yetenek sınavına girdiğini ancak 35 puan verilerek sınavdan geçirilmemesi üzerine bir hak arayışına girdikleri süreçten bahsetti. Ağı son olarak şunları söyledi: “Mücadelemiz sonucunda mahkeme, yapılan sınavın engel durumuna uygun olmadığına karar verdi. Karar kesinleşti. Bilgi edinme çerçevesinde rektörlüğe başvurularımız oldu. Ve bu süreç sonunda DEÜ, engelli özel yetenek sınav yönergesinde değişiklik yaptı. Kızımı bir daha DEÜ’de sınava sokmadım, mahkeme kararı kesinleşmeden önce Celal Bayar Üniversitesi müzik bölümünü kazanmıştı. Dava açmamızın en önemli kazanımı DEÜ Konservatuarı’nda artık otizmli öğrenciler de var.” 

HAKSIZLIĞA UĞRAMADIKÇA HABER OLMUYORLAR! 

Otizm konusunda toplum bilincinin, farkındalığının oluşması noktasında en etkili unsurun medya olduğuna dikkat çeken Ağı, Türkiye’de basının bile otistik bireylere yaklaşımının mağduriyet ya da üstün başarı çerçevesinde olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Basının dahi otistik bir birey hakkında haber yapması için ya üstün bir başarı/yetenek göstermiş olması ya da bir bakımevinde darp edilmiş olması gerekmektedir. Toplumun bu mağduriyet, acıma ya da tam tersi kahramanlaştırma görüsünü terk etmesi gerekmektedir. Okullar, çocuk parkları, sinemalar, kısacası dünya bütün insanlar içindir. Tipik gelişim gösteren çocukların aileleri, otizmli bireyleri buralarda istememelerine sebep olan sağlamcı bakış açısının son bulmasını diliyor.”

KEDİ OTİZM: YEREL YÖNETİMLER ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI!

KEDİ Otizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serap Dikmen Ahmetoğlu, otizmli bireylere BM Engelli Hakları Sözleşmesi ile tanınan hakların hayata geçirilmesini talep ettiklerini belirtti. 

Devletten beklentilerinin yanında yerel yönetimlerden de talepleri olduğuna işaret eden Ahmetoğlu, otizmli çocukların terapi ihtiyaçları arasında psikoterapinin yanı sıra hareket eğitimi, spor, yüzme eğitimlerinin de olduğuna işaret ederek belediyelerden bu konuda ellerini taşın altına koymalarını beklediklerini belirtti. Otizmli çocuklara özel bir programla hizmet üretilmesi çağrısında bulunan Ahmetoğlu ayrıca tipik çocuklarla otizmli çocukların da bir arada olabilecekleri aktivitelerin hayata geçirilmesini beklediklerini söyledi.

OTİZM FARKINDALIĞI MAHALLE MUHTARLIKLARINDAN KENTE YAYILMALI!

Belediyelerin sivil toplumla birlikte planlanan işler yapmalarının önemine işaret eden Serap Ahmetoğlu, “Belediyelerle bu dönem İzmir’de ve ülke genelinde daha doğru hizmetlerin yürütülebilmesi noktasında umutluyuz. Önümüzdeki süreçte taleplerimizin karşılık bulup bulmayacağını göreceğiz. Her projenin de takipçisi olacağız. Yerel yönetim tarafından sunulacak hizmetlerin otizmli çocukları kapsaması önemlidir. Toplumu otizmle ilgili bilinçlendirme konusunda belediyelere büyük görev düşmektedir. Mahalle muhtarlıklarından başlayarak, örümcek ağı şeklinde ilerleyerek otizmli bireylere yönelik projeler üretilmelidir. Çok büyük bütçe harcamadan çok büyük dokunuşlar yapılabilir. Engelli ve otizmli bireylere yönelik afet öncesi ve sonrası planlamaları yapmakla ilgili ayrıca belediyelerin projeler geliştirmesi talebimiz de var.” şeklinde konuştu. 

OTİZMLİLER EĞİTİMDEN DIŞLANIYOR, YILDIRILMAYA ÇALIŞILIYOR!

Türkiye’nin sözleşmeye imza attığını ancak uygulamada büyük sorunların yaşandığına dikkat çeken Ahmetoğlu, “Sözleşmede devletlere çeşitli yükümlülükler veriliyor ancak sözleşmenin uygulanması noktasında yapılan ara bir rapora göre, Türkiye birçok konuda sınıfta kalmış durumda. Eğitimde, sağlıkta otizmli bireyler dışlanıyor, büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Özel eğitim yönetmeliği ile her şey düzenlenmiş gibi görünse de bireyselleştirilmiş eğitim planları ve destek odaları gibi meseleler uygulamada işlevsellik kazanmış değil. Şu anda ülkemizde hiçbir okul, bu çocuk bizim okulumuza uygun değil başka okula götürün diyemez. Buna hakları aslında yok ama rahatlıkla diyorlar. Velileri RAM’a tekrar gönderiyorlar. Çocuğunuzun bu okula uygun olmadığına ilişkin tekrar rapor aldırtırız şeklinde baskılarla tehdit ederek yıldırmaya çalışıyorlar. O çocukları o okullarda okutup bireyselleştirilmiş eğitim planlarını hazırlamak ve bu planlara göre eğitimlerini vermek zaten onların asli görevi ancak gerek kendi bilgisizlikleri gerekse iş yükünden kaçmak için daha kısa yoldan velileri sindirmeye çalışıyorlar.” vurgusunda bulundu. 

AKRAN ZORBALIĞINA UĞRAYAN İLK GRUP OTİZMLİ ÇOCUKLAR!

“Otizmli çocukların okullarda akranlarıyla birlikte olmasının desteklenmesi büyük önem taşıyor.” diyerek çağın problemi şiddet ve bunun getirisi olan akran zorbalığı meselesine dikkat çeken KEDİ Otizm Derneği Başkanı Ahmetoğlu, “Otizmli çocuklarımızın sınıflardaki akranları bu konuda hiç eğitilmiyor. Buradaki asıl mesele tipik gelişen çocuklar ile otizmli çocukları bir sınıfın içerisine koymak değil. Hep birlikte yaşamayı öğrenmelerine dair çaba sarf edilmesi gerekiyor. Farklılıklarla birlikte yaşama kültürünün hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı için akran zorbalığı ile karşılaşan ilk grup da bizim çocuklarımız oluyor. Akran zorbalığı nedeniyle de birçok çocuğu veli okula göndermiyor. Açıköğretim yoluyla öğretime devam edenler olabiliyor.” şeklinde bilgiler verdi. 

Otizmli bireylerin ne devlet okullarında ne özel kolejlerde ne de özel eğitim uygulama okullarında hak ettikleri şekilde eğitim alamadıklarına parmak basan Ahmetoğlu, özel eğitim okullarında alanında uzman eğitmenlerin istihdam oranının çok az olduğunu, çocukların bu merkezlerde de almaları gereken eğitimi alamadıklarını kaydetti. Özel eğitimde asıl amacın çocukların okulda vakit doldurması değil onları yaşama hazırlamak olması gerektiğine işaret eden Dernek Başkanı Ahmetoğlu şöyle konuştu: “Birçok çocuğun hayatı, özel eğitim okullarına gitme durumları sonlanınca evde geçmeye başlıyor. Aile ve çocuk yalnızlaştırılıyor.” diyerek eğitim alanındaki sorunları anlattı. 

Otizmli bireylerin sağlık alanında da haksız ve eksik uygulamalarla karşılaştıklarını ifade eden Ahmetoğlu, tanı alma, rapor alma, sağlık hizmetinden yararlanma ve pek çok konuda bilgilendirmede bulundu. Çocukları için rapor almaları gereken durumların tekrarlanmasının aileler üzerinde fazladan yüke neden olduğunun altını çizdi. 

Çocuklar İçin Özel Gereksinim Raporu (ÇÖZGER) konusunda 18 yaş altındaki otizmlilerin ‘destekleme ihtiyacı en üst düzey olan grup’ olarak gösterildiğini ancak 18 yaş üstü yetişkinlerde ise durumun birdenbire değiştiğini ifade eden Ahmetoğlu şunları söyledi: “Raporlandırmada tam bağımlı ya da kısmi bağımlı ayrımı var. Bizim yetişkin grubumuzdaki çocuklarımızın çoğu, kısmi bağımlı oluyor. Aldıkları destekler azalıyor. Sahip oldukları birçok hakkı kaybediyorlar. Örneğin çocuğun ailesi memur ise çocuğunun tam bağımlı raporu varken rotasyon uygulanmıyor ancak kısmi bağımlı olunca memur olan ebeveyn rotasyona girebiliyor. Bu da büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Yetişkinler için de raporlandırmanın ÇÖZGER’deki gibi olması gerekmektedir.”

ERGENLİKTEN İTİBAREN ÜCRETSİZ PSİKOLOJİK DESTEK SAĞLANMALI!

Ergenlikten itibaren otizmli bireylere ücretsiz psikolojik desteğin devlet eliyle sağlanmasını talep ettiklerini belirten Ahmetoğlu, Türkiye’de bunun olmadığını, ailelerin çocuklarını hastanelerin psikiyatri servislerine götürdüklerini ancak burada da doğru ilaç uygulamalarının yapılamadığını ve krizin daha da büyüdüğünü ifade etti. 

OTİZMLİ ERKEK ÇOCUKLAR ASKERLİĞE ÇAĞRILIYOR!

“Acil servislerde otizmli bireylerin geçirdiği ağır krizlere müdahale edecek bir birim yok, çoğunlukla ilaçla uyuşturularak müdahale ediliyor.” diyen Ahmetoğlu otizmli erkek bireylere askerlik celplerinin geldiğini, ailelerin tekrar tekrar çocuklarının durumunu ispat etmek zorunda kaldıklarını belirtti. 

TACİZ VE ŞİDDETE KARŞI KAMERA KONULSUN MESELESİ YARGIDA!

Otizmli çocukların eğitim alanlarında uğradıkları fiziki, sözlü şiddet, cinsel, fiziki taciz olaylarına karşı da harekete geçerek eğitim alanlarına, sınıflara kamera konulması konusunda bir yargı süreci başlattıklarını söyleyen Ahmetoğlu, “otizmli çocuklar uğradıkları taciz şiddeti sözel olarak ifade edemeyebiliyor. Bu nedenle sınıflara kamera konulmasını önemsiyoruz. Bu hem eğitimciler hem de öğrencilerin yararına bir uygulama olacaktır. Okullar kamusal alanlardır, bu nedenle kamera konulabilir. Hastanelerde, bankalarda nasıl kamera varsa sınıflarda da kamera olmalıdır.” dedi. 

KEDİ Otizm, eğitim alanlarındaki çocukların her türlü şiddetten korunması amacıyla Mart 2023’te Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) sınıflara kamera konulması ile ilgili CİMER üzerinden başvuruda bulundu. Ancak bu başvuru MEB tarafından öğrencilerin özgürlüğüne müdahale ve diğer öğrencilerin deşifre edilmesi söz konusu olduğu gerekçesiyle kabul edilmedi. MEB’den ret alan dernek, konuyla ilgili taleplerini bu kez Nisan 2023’te Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK) ileterek başvuruda bulundu. Başvuru KDK tarafından kabul edildi. KDK, MEB’e güven ilişkisinin kurulması, çalışması yapması önerisinde bulundu. MEB, KDK’nin tavsiye kararına olumsuz yanıt verdi. 

KEDİ Otizm ve Gölge Eğitimciler Dernekleri, 2024 Ocak ayında MEB Özel Öğretim Kurumları ve Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliklerinde yer alan ilgili maddelerde yürütmenin durdurulması ve yargılama sonucunun iptal edilmesi istemiyle Danıştay 8. Dairesi’ne dava açtı.

ÇELTİKCİ: “AVRUPA’DAKİ STANDART BİZE DAHA UĞRAYAMADI”

12 yaşındaki otizmli Emir Çeltikci’nin hikâyesini babası İsmail Çeltikci’den dinledik. Emir şu anda devlette kaynaştırma öğrencisi olarak ortaokul eğitimine devam ediyor. Müziğe ilgisi olan Emir, öğretmeninin fark etmesiyle org çalmaya başlamış. Yaklaşık 1 yıldır org çalıyor.

Oğlu Emir’e otizm tanısının 18 aylıkken konulduğunu, özel eğitime başlama konusunda geç kaldıklarını ifade eden Çeltikci, ailelere çocuklarında bir farklılık gördükleri anda özel eğitim uzmanına danışıp, tanı ve rapor almayı beklemeden eğitime başlamalarını tavsiye ediyor. 

Toplumun otizmlilere bakış açısının değişmesi noktasında da sıkıntılar yaşadıklarını ifade eden Çeltikci, “Oğlumuz Emir, 4 yaşında özel eğitime başladı. Eğitime başladığı andan itibaren anaokulu, ilkokul, ortaokul da dâhil oğlumuzun özel bir çocuk olduğunu okul idaresi, öğretmenler ve velilerle paylaştık. Bu hem bizim üzerimizdeki baskıyı azalttı hem de bir farkındalık yarattı. Normal kabul edilmeyen davranışlarına karşı hem velilerde hem de çocuklarda bir empati ve alttan alma yaklaşımı oluştu.” diyerek ailelere uyguladıkları yöntemi önerdi. 

Tanı alan ailelerin gidebilecekleri bir yer olmaması sorununa değinen Çeltikci, “kıdemli aile” vurgusunda bulunarak şunları söyledi: “Otizm farkındalığının oluşması konusunda belediyelere de görevler düşüyor. Belediyelerin kişilerden ve partilerden bağımsız olarak otizmli bireylere verilen ve verilebilecek konuşma terapisi, fizyoterapi, evde sağlık hizmeti gibi hizmetleri sürdürebilir hâle getirmeleri gereklidir. Tanı alan ailelerin doğru yönlendirilmeleri, izleyecekleri yol konusunda birimlerin oluşturulması sağlanmalıdır. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla haklarımızın farkına varıyoruz, bilinçlenmeye çalışıyoruz ancak otizmli çocuğu olan ailelerin birçoğunda sivil toplumla iletişime geçme eğilimi yok denecek kadar az. Öncelikle ailelerin bunun bir kader olmadığı gerçeğini kabul edip harekete geçmeleri gerekmektedir. Devletin de bu duruma böyle bakması gerekir. Bu çocuklar eğitilmezse şiddete eğilimleri tırmanışa geçebilir. Bu konuda da devletin sorumluluğunu yerine getirmesi çok önemli.”

“Avrupa ülkelerinde otizmli bireylerin sahip oldukları haklara bizler de sahip olmak istiyoruz.” diyerek sözlerine son veren İsmail Çeltikci, “Katıldığım bir Zoom toplantısında İngiltere’den bir katılımcı vardı. Orada nasıl ve devlet ne yapıyor diye sordum. Sağlık ve özel eğitimin ücretsiz olduğunu, toplumsal tepkilerin bize göre daha az ama var olduğunu belirtti. Ayrıca kişisel pedagog, evde doktor kontrolü gibi imkânları olduğunu söyledi. Türkiye’den çok daha ilerideler. Orada insanların derdi, var olan standardı yükseltmek ama biz burada daha standart bile oluşturamadık.” şeklinde tepkisini dile getirdi. 

DEPREMZEDE AİLE: OTİZMLİLERE ÖZEL AFET EYLEM PLANI OLMALI!

6 Şubat Depremleri’ni Adıyaman’da yaşayan ve evleri az hasarlı olarak raporlandırılan Cömert ailesi, depremlerin üzerinden 4 ay geçtikten sonra 9 yaşındaki otizmli oğulları Berk’le İzmir’e gelmiş, Adnan Menderes Havaalanı’na ait misafirhanede tek bir odada yaşam sürmüşlerdi. Bu süreçte tanıştığımız Cömert ailesi şu anda Adıyaman’daki az hasarlı evlerinde yaşıyor. 

İzmir’de tek göz odada “evimiz nerede” diye soran Berk’in babası kaynak ustası Nusret ve annesi Şehriban’la görüştük. İzmir’den Adıyaman’a giderek az hasarlı evlerine yerleşmek zorunda kaldıklarını ifade ettiler. Baba Nusret Cömert, Berk’in Adıyaman’da eğitimine devam ettiğini ancak zor süreçlerden geçtiklerini belirterek şunları söyledi: “Berk depremler sonrası alışkın olduğu düzenin değişmesi nedeniyle çok zorlanıyor. Bir süre İzmir’de kaldık. Örneğin orada parklarda trambolin görüyordu. Burada o yok ve sürekli onu istediğini söylüyor. Belediyeden ayrıca gıda talebinde bulunduk ancak hâlâ bir yanıt alamadık.” 

Otizmli aileler için deprem gibi afetlerde kentlerde acil eylem planları yapılması gerektiğini aktaran baba Cömert, otizmli çocukların yer değişikliği gibi düzen bozulmalarından çok etkilendiklerini vurgulayarak: “Şu an Adıyaman’da evimizdeyiz ancak her an deprem olacakmış korkusu içerisindeyiz. Engelli ve otizmli bireyler ve aileleri için deprem öncesi ve sonrası yaşanan yıkımlarda belediyelerin eylem planları olmalıdır. Buradan yerel yönetimlerden, bir depremzede olarak öncelikli beklentimin bu olduğunu ifade etmek isterim.” diyerek taleplerini iletti.