Nedim abi Bakkal Seyfettin’i saç tıraşı yapıyor. Elimde faraş süpürge bekliyorum. Seyfettin abi ile aynadan göz göze geldik. Dalga geçer ses tonuyla:
“Efe, sen ne zaman keseceksin saçımı?” dedi. Nedim abi durur mu, hemen patlattı espriyi:
“Balık kavağa çıkınca.” dedi. Ben durur muyum, hemen yapıştırdım cevabı:
“Başka berberlerde çıraklık yapanlara ustaları işin kabasını üç ayda öğretmiş, Nedim abi sayesinde daha elimiz makas görmedi. Bu eller dört aydır süpürge, faraş ve bezden başka bir şey görmedi.”
Dedim mi? Tabii ki hayır. Ben saygı ve terbiyeyi baba ocağında almış naçizane bir kulunuz olarak sadece:
“Nedim abi en kısa sürede öğretecektir. O çok iyi bir usta.” dedim. Bunu sakin bir ciddiyetle söyledim. Gülüşmeler kesildi. Herkes kendini toparladı, konu bir anda değişti. Bakkal Seyfettin eliyle başının üstünü göstererek:
“Buralardan biraz daha mı kessen?” dedi. Nedim abi olur anlamında aynadan kendisini onayladı. Mıstık her zamanki gibi koşarak içeri daldı.
“Deden yine kavga ediyor, koş!” dedi. Nedim abiye baktım. Eliyle git anlamında işaret yaptı. Koşarken “Of dede of, yine neden kavga ediyorsun, adımız kavgacıya çıkacak.” diye söyleniyordum.
Dedem bu defa elindeki maydanozu sallayarak birilerine bağırıyordu. Her tarafta belediye araçları vardı.
“Kimse bu ağaçları kesemez.” diyordu. Halk toplanmaya başladı. “Neler oluyor, nedir sorun?” gibi sesler yükselmeye, olay herkesin ilgisini çekmeye başlamıştı. Dedemin çocukluk arkadaşı muhtar geldi.
“Musa, bunlara dur demeyecek misin?” diye çıkıştı dedem. Musa amca önce dedeme sonra kalabalığa baktı.
“Keseceklerinden haberim yoktu. Sadece budanacak diye biliyordum.” dedi. Görevlilerden biri elindeki kâğıdı muhtara uzattı. Muhtar okuduktan sonra:
“Ama bu kesim emri.” dedi. Dedem:
“Bu ağaçları kestirmem!” dedi. Manava girip elinde üç beş kitapla çıktı. Kalabalığın arasına göz gezdirdi. Bizi gördü.
“Efe, Mıstık buraya gelin.” dedi. Koşarak yanına gittik. Bana İlahi Komedya/Dante, Mıstık’a Böyle Bir Sevmek/Attila İlhan, kendisi de Denemeler/Montaigne kitabını aldı.
“Ben yıllarca bu ağaçların gölgesinde kitap okudum, dinlendim. Bu iğde ağaçlarını kestirmem.” dedi. Berber Nedim, kalabalığın içinden çıktı, elini uzattı. Dedem ona Nutuk kitabını verdi. Tüm mahalle artık oradaydı. Dedem onlara dönüp;
“Manavın içinde kitaplık var. İsteyen oradan kitap alarak bize katılabilir.” dedi.
İnsanlar birer birer bize katılıyordu. İğde ağaçları herhalde hayatları boyunca bu kadar insanı, daha doğrusu bu kadar çok kitap okuyan insanı birlikte görmemiştir.
Görevliler gitti. Uzun süre bu konu gündeme gelmedi. Yıllar sonra dedem öldükten sonra babam bu durumla karşı karşıya gelecekti.
Tüm mahalle bu olaydan çok Berber Nedim’i konuştu. O kadar polis ve görevlinin olduğu bir alanda hiç tereddüt etmeden kalabalığın içinden ilk o çıkmıştı.
Nedim Abi ‘Korkak Tavuk’ değilmiş.*
O günden sonra lakabı unutuldu.
İlahi Komedya’yı okuyorum on gündür. Hiçbir şey anlamadım. Daha çocuğum sayın okur.
Mıstık mı? En son Ayrılık Sevdaya Dahil kitabını okuyordu. Durup durup bu şair çok iyi, bu adam harika diyerek elinde kitapla iğde ağacının dibinde kendi kendine söyleniyor.
Ne diyelim; Mevla’m hepimize akıl fikir ve Nedim abi gibi cesaret versin.