“Sizi
Unutulmuş çaylıklarda çay toplarken görmüştüm
Hep mutluydunuz.
Sizi
Bir çocukla çay toplarken görmüştüm
Umutluydunuz.
Sizi gün doğumlarında gülerken
Gün batımlarında ağlarken görmüştüm
Coşkuluydunuz.
Sizi
Yaşamın bir yanı kanarken
Böyle suskun görmeye dayanamam
Hep konuşurken görmüştüm.
Ey yorgun ellerini nadasa bırakanlar
Şöyle ışık altında durun.. Görebileyim gözlerinizi
Bakın arı kuşları geçiyor güneşli çaylıklarımızda
İçtiğimiz demli çaylardan
Acı bir burukluktur dilimizde kalan
Alın terimizdir toplarken çaya karışan
Şekersiz içilmez acılarımızı taşıdığından.”
RİHAB-DER
Canlar Tiyatrosu
Ülkemizde çay içme alışkanlığı 1600 yıllarına kadar geri gitmekte olup Anadolu’da çay üretimine ilişkin bilinen ilk girişim 1886 yılarına Çin’den getirilen çay tohumlarının Bursa’ya ekilmesidir. Bursa’nın çay yetiştirilmeye uygun olmayan ekolojik koşulları nedeniyle bu girişimden olumlu bir sonuç alınamaz. Çay tarımına ilişkin 1917 yıllarında Batum ve civarının tekrar imparatorluk sınırları içine alınmasından sonra bu bölgelerde incelemeler yapmak üzere bir heyet görevlendirilir ve 1892 yılında Çin’den getirilen fidelerle yapılan üretim denemelerinin Batum civarında olumlu sonuç verdiği, bu nedenle benzer iklim koşullarına sahip olan Rize’de de denemeler yapılmasının uygun olacağını düşünülür.
Cumhuriyetle birlikte 16 Şubat 1924 tarih ve 407 Sayılı Rize ve yakın bölgelerde fındık, portakal, mandalina, limon ve çay yetiştirilmesi kanunu çıkarılır ve kanun çerçevesinde çay üretimi ve anılan işleri yürütmek üzere Zihni Derin yetkilendirilerek Rize ili ve Borçka ilçesinde çay fidanı yetiştirilmeye başlanır. Deneme sahalarında yetiştirilen fidanlar yakın köylere dağıtılarak deneme çay üretimi yaygınlaştırılmış, 1938 yılına kadar süren bu denemeler sonrasında bölgenin çay üretmeye elverişli olduğu ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde çay tarımı diğer ülkelerde olduğu gibi büyük çiftlikler şeklinde yürütülmemiş, bölgenin coğrafi özelliğinin de etkisi ile küçük aile çiftçiliği esas alınmıştır. Atalarımız kendi toprağını işleyip elde ettiği kazançla geçinmesi sağlanmış, çocuklarının eğitimi ve geleceği için gelir elde etmişti. Aile tarımı olarak devam eden yıllarda çay tarımı istihdam olanağı da sağlamış olup yetiştirdiği çaylarını çay fabrikalarında işlenmesinde yöre insanın çalışması da başka bir istihdam sağlamış oldu. Üretimin sürekliliği, pazarının garanti olması, fabrikalardaki çalışma olanağı ile fabrikalardaki emeklilerin yerine yine yöre insanının istihdamı göç sorununa da ir kısmı çözüm biler olmuştur.
Günümüzde ise çay tarımı, aile tarımı olmaktan çıkmaya başlamıştır. İlk dönemlerde yaş çay yaprağı fiyatları her yıl nisan ayında Rize’de toplanan bir komisyon tarafından belirlenir, ilan edilen fiyatın üreticilerin emeğini koruyacak ve masraflarını karşılayacak düzeyde olması önemsenirdi. Örneğin, 1947 yılında yaprak fiyatı 180 kuruş olup yaklaşık 16 kilogram yaş çay parasıyla bir Cumhuriyet altını (o yıllarda bir cumhuriyet altını 30 TL) alınabiliyor. Bugün ise 1.012 kg yaş çay bedeli ile bir cumhuriyet altını alınabilmektedir. 80’li yıllarda esen neoliberal rüzgârla birlikte 5-7 dönüm çay bahçesi olan bir aile, bu bahçenin tüm işlerini kendisi yapmış olsa bile, gübre ve diğer giderleri düştükten sonra ele geçen parayla şu an geçinemez duruma gelmiştir.
Kısacası uzun zamandır sermaye ve temsilcileri tarafından tarım politikalarında örgütlenen üretimsizliğin bizler için de kaçınılmaz olduğu ortaya çıktı. Yaş çaya biçilen değer üreticiyi ayakta tutacak değerde olmayıp emeklerimizi karşılamamaya başladı. Bunun etkisi ile aile bireyleri göç veya farklı alanlarda yaşamını sürdürmeye başlamasına neden olmuş ve çay tarımının aile tarımı olmasını bitirmiştir. Ayrıca çaylık alanlarının miras yoluyla giderek küçülmesi ve yukarıda da sayılan politikaların meydana getirdiği ekonomik koşullar nedeniyle yeşil çay yetiştiricisi ailelerde köyden-kente ve/veya kentten–büyük kentlere doğru göç olayı başlamıştır.
Çay tarımının kamucu bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmasına ve doğal tarımın geliştirilmesine ihtiyaç var günümüzde. Özellikle çayda kullanılan gübre ile topraklarımız verimsizleşmiş, narenciye memleketi olan ilçemizde/ilimizde meyve yetişmez duruma gelmiştir. Çay sektöründeki özelleştirmelerle birlikte üretici sermayenin insafsızlığına terk edilmesi de ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Olumsuz tüm koşullara rağmen kentimizin sakini değil sahibi olacağız, üretimden koparılan bireyler değil tam da üreterek, paylaşarak yönetmeyi hedefleyeceğiz. Belediyemizin öncülüğünde oluşturulan MECİ Tarımsal Kalkınma Kooperatifi bünyesinde çay tarımına ilişkin çalışmalarımızın zenginleştirilmesine çalışacağız. Dönem içerisinde Ekoloji Tarım ve Çay Sempozyumu’nun bilim insanlarının katılımıyla üreticilerimizin sorunlarının çözümüne ilişkin adımlar atacak geleneksel/ doğal tarımımızın yeniden kazanılabilmesi ile kadim kültürümüzün yarınlara taşınabilmesi için adımlarımızı atmaya devam edeceğiz. Sosyal Toplumcu belediyecilik anlayışıyla yönetimlerimize halkımızın katılımını önemsemekteyiz. Bu kapsamda tüm çalışmalarımızı MECİ (İMECE) anlayışıyla sürdürmekteyiz.
Bilindiği gibi çay sezonu genellikle mayıs ayında başlar ekim ayına kadar sürer. Bu süre içerisinde üç kez ürün alınır. Aslında tarım ürünleri arasında şanslı üreticiler arasında yer almaktayız ve süreklilik arz eden bir ücret girişi olur üreticilerimize. Çay tarımına ilişkin yürütülen ücret / ücretsizlik politikaları ile işçilik sorunu yaşanmaya başlayan bölgemizde yeniden aile tarımına dönüşün sağlanmasının yollarını aramak gerekmektedir. Geçmişte atalarımızın yaptığı gibi tüm üreticilerimizin tarlalarında üretime katılmasını arzulamaktayız ancak tarımdan geçinemeyen toprak sahipleri özellikle kentlere göç etmektedir. Bu nedenle de çay hasadı için işçi veya yarıcı (ortakçı – ürünü toplayarak gelirin yarısını alan kişi) ihtiyacı doğmaktadır.
Ayrıca gençlerimizin iş bulma umuduyla metropollere göç etmeleri de ayrı bir sorun. Göç etmeyen gençlerimizin veya yurttaşlarımızın sosyal güvenlikten de yoksun kalmaları ile işsizlik sorunu başka bir dert. Belediye başkanı seçildiğinizden günümüze en çok zorlandığınız konu nedir diye sorsanız hiç tereddüt etmeden iş taleplerine cevap verememek diye yanıtlarım.
Güncel sorun olan bu konuda da Fındıklı Ziraat Odası, MECİ Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Fındıklı Kent Konseyi ve belediye olarak çözüm üretmeye çalışmaktayız. Öncelikle çay tarımının sürdürülebilmesi için verilen ücretin yetersizliğini bir kez daha ifade ederek alın terinin karşılığını alacağımız bir seviyeye getirilmesini talep etmekteyiz. Ülkemiz için önem sırası en önlerde olan tarımsal ürün olarak gördüğümüz çay tarımının sürdürülebilir olması ve çiftçilerimizin çıkarları gözetilerek kamucu bir politikanın oluşturulması gerekmektedir.
Bizler öncelikle kooperatif mantığı ve MECİ anlayışıyla çaylarımızın tarlada kalmamasını sağlamak, kaliteli çay üretiminin desteklenmesini önemsemek gerektiğin biliyor ve bu amaçla Toplumcu yerel yönetim anlayışıyla yurttaşlarımıza katkıda bulunmaya çalışmaktayız.
Çay tarımında yaşanan işçilik sorununa çözüm üretebilmek için ise yukarda ifade ettiğimiz kurumlarla birlikte çözüm üretmeye çalışıyoruz. Yapmaya çalıştığımız çözümün mevsimlik işçi pazarı olmasına karşı çıkarak, tam aksine ilçemizdeki işsiz genç, kadın, erkek yurttaşlarımıza altı aylığına istihdam olanağı sağlama ve çayın bahçede kalmasını önleme amacını taşımaktadır. Bu kapsamda köy basıznda MECİ anlayışıyla çayların tarlada kalmasının önüne geçmeye çalışırken bir yandan da işsizlik sorununa geçici olarak bile olsa sağlanan istihdamla karşılık aramaya çalışıyoruz.
Tüm bunların yanında çay tarımına ilişkin olarak halkımızın talepleri olarak özetleyebileceğimiz taleplerin bizim de ortak talebimiz olduğunu bir yerel yönetici olarak şahsen ben de benimsiyor, sosyal devlet olma anlayışıyla birlikte toplumcu yerel yönetim anlayışıyla çay taban fiyatının çiftçimizin yaşam koşullarını karşılayacak düzeyde olmasının sağlanması ve fiyat belirlemelerinde çiftçinin mutlaka gözetilerek ve taraf olarak görülerek belirlenmesi sağlanmalıdır.
Yaş çay alım fiyatlarındaki artışlarının enflasyondaki artışın gerisinde kalması, işçilik ücretinin artmasını göz önünde tuttuğumuzda bugün maliyetinin altında alınan yaş çay fiyatın en az 25 TL/kg olması sağlanmalıdır.
Taban fiyatın altında simsarların ve özel firmaların çay almasının önüne geçilmeli, bu tür girişimlerin cezai yaptırımı caydırıcı düzeyde olmalıdır.
Çay tarımında gübre ve iş gücü kullanımı en önemli girdilerdir. Geleneksel doğal tarımın geliştirilmesi ve gübreler bilinçsiz olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bakım koşulları iklim faktörü ile yaş çayın kalitesini doğrudan etkilemekte olup yaşlanan çay tarlalarının yenilenmesi konusunda üretici desteklenmeli, budama konusunda çiftçinin kaybının karşılanması sağlanmalıdır.
Çözümsüz değiliz mutlaka çözüm vardır. Çözüm; siyasal iktidarların sermaye lehine değil üretici işçi ve çiftçilerimiz lehine politikaları hayata geçirerek, sosyal devlet anlayışıyla yurtseverlik, iç dinamiklere olan güven değerlerini yeniden öne çıkarılması ve sorumluluk duyulmasından geçmektedir. Bunun için ülkesini sevmek, işçisini, çiftçisini kısacası insanını sevmek, insanlarına güvenmek, çiftçilerin birlik ve beraberliklerini oluşturmak, örgütlenmelerinin önünü açıcı yasal düzenlemeleri yapmak gerekmektedir.
Üretenin yönetimde söz sahibi olmasını sağlayarak, tüm karar süreçlerinin demokratikleştirilmesidir sömürünün önüne geçecek olan.
Çayda tarımda sömürüye son!
İçindeki Ötekinin Peşinde Bir Görsel Sosyolog: Gülbin Özdamar Akarçay