Her bir güncel sorun siyaseten doldurulması gereken birtakım boşluklar oluşturuyor. Bazıları siyasetçi tarafından keşfediliyor, bazıları büyük bir siyasi projeksiyona malzeme ediliyor. Göçmen konusu bunlardan biri. Suriye’deki savaş bitmeye yaklaşırken kendini ırkçılık saflarında tutmaya özen gösteren bir parti bütün bir siyasi söylemini göçmenler üzerinden kurmayı tercih etmişti. Özellikle genç, kentli ve yönünü kaybetmiş bir tipolojiye “fast” içerikler sunan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ netliğiyle birlikte bir sosyoloji yakalamayı başarmıştı. Bunu “ne sağdan ne soldan, Atatürk’ün yolundan” sloganıyla Muharrem İnce takip etmişti. Evin sert babası görüntüsüyle göçmenlere “bu misafirlik fazla uzadı” demişti. Bu iki partinin siyaseti özellikle ekonomik toplumda karşılık buluyor, sesler seslere karışıyordu. Alanı domine edenler kısa süre içinde Türkiye’nin sosyal demokrat partisini bu kıskacın içine almayı başardılar.
23 NİSAN’IN YABANCI ÇOCUKLARINI SEVERİZ, PASAKLI DEĞİLLERSE
Sosyal demokrat hareketin belirli konulardaki naifliği kendini göçmenler konusunda da belli edebilirdi. Bu “riskin” bertaraf edilmesi için CHP’nin önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da etkilenmesi gerekti. Kendi deyimiyle “CHP ülkücüleri” kısa süre içerisinde sosyal demokrat partinin politikasını belirlediler. Göçmenler “paket yapılıp” gönderilmeliydi. Ahlaki, vicdani ve hukuki ölçüler sorunun çözümünde gözardı edilme eğilimi taşıyordu. Suriye’nin meşru yönetimiyle konuşmaktan Türkiye’de büyüyen göçmen çocukların eğitimine kadar bir dizi aşamadaki sorunlar bütünü tek bir kalıba indirildi. 23 Nisan’da Türkiye’yi ziyaret eden her çocuk değerliyken başka bir ülkede büyümek zorunda kalan çocuklar baş belası olarak görüldüler.
Sosyal demokrat partinin göçmen konusunda en önde bayrak taşıması yönünde sistemli bir çaba verildi. Bu olduğunda onun sağında duran partilerin geçireceği olası bir cinnet hali meşrulaşmış olacaktı. CHP belirli ölçüde suçu örten bir emniyet sübabı olacaktı.
POZİSYON DEĞİŞİKLİĞİ GELİYOR
CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ümit Özdağ’la yaptığı protokol yürürlükte olsaydı az önce sözünü ettiğim olası cinnet halini bugün yarın yaşayabilirdik. Üstelik bunun toplumsal travmasıyla uğraşarak organizasyon yine ülkenin sosyal demokrat partisi olurdu. Ancak CHP’deki genel başkan değişimi Özgür Özel’i ahlaki ve vicdani bir pozisyon değişikliğine itti. Bu pozisyon değişikliği ise ideolojik bağlamı henüz oturmamış bir anlatıyı getirdi. Göze batan bölümleriyle göçmen sorununun sosyal demokrat bakışı şöyle özetlenebilir:
- CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in soruna yaklaşımı bir dizi ahlaki ve vicdani pozisyon alışa dayanıyor. Ancak anlatısının içerisinde bir sosyal demokrasi referansı yok. Dolayısıyla Bolu ve Afyon belediye başkanlarını durdurmak veya hizaya sokmak için bir genel başkan diskuru dışında içerik göremiyoruz. Bu anlatı parti İçi hukuka sığınabileceği durakları pas geçiyor.
- Özel belediye başkanlarına uyarıda bulunurken bir tartışma başlığı açıyor. Kuran’ın dilinin Arapça olması gibi başlıklar tartışmayı büyütür, üstelik ideolojik bağlamdan uzaklaşmayı da getirir.
- Özel’in beklentisi seçmenlerin kalbinin kırılmaması olarak özetlenebilir. Ancak bunu partinin kurulları yerine kamuoyu önünde seslendirdiğinizde son derece gereksiz bir biçimde seçmenin partiye maliyetini yükseltmiş olursunuz. Bu gözardı ediliyor.
- CHP’nin konuyla ilgili uzun vadeli bir projeksiyonu görünmüyor. Dolayısıyla bugün siyaseti yapılan göçmen sorunu hukuki bir zemine dayandırılamıyor. Göçmenlerin evlerine dönebilmeleri için Türkiye ile Suriye’nin meşru hükümeti arasında temas sağlanması gerekiyor. Bunun siyasetini yapmak konusunda bir yetersizlik var.
- En önemlisi CHP, kendini halen bütünülüklü bir şekilde bir sosyal demokrat parti olarak konumlandırmıyor. Kamuoyuna bu konuda “makul” bir görüntü sunmayı kamuoyunun beklentisini karşılamak olarak anlıyor. Halbuki temel referans noktası beklentiler yerine CHP’nin programında yazan sosyal demokrasinin evrensel değerleri olsa iki kutbun arasında bir makulluk kendiliğinden oluşmuş olacak.
KAMUOYUNUN BEKLENTİSİ
Sosyal demokratlar göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi elbette talep ederler. Ancak bunun aşamalarını örgütlemek ve uygun şartları yaratmak için politika yapmak yerine kışkırtıcı/sağcı-milliyetçi politikaların önünü açacak bir bayrağı sallayamazlar. Sosyal demokratların politikaları partinin genel başkanının iki dudağı arasına sıkıştırılamaz, çünkü bu pozisyon bu kadar kamuoyu manipülasyonu karşısında içselleştirilemez. Bu nedenlerden dolayı sabit olarak görülmesi gereken şey kamuoyunun beklentisi değil, ideolojinin bizzati kendisi olmalıdır.