Bu yıl altıncı kez düzenlenen Mardin Bienali, 10 Mayıs’tan 10 Haziran’a kadar Mardin halkıyla buluşmaya devam edecek. Direktörlüğünü Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın yaptığı, Mardin Sinema Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen Bienalin küratörlüğünde ise Ali Akay bulunuyor. Peki nedir Mardin Bienali? Neden açılışından bu yana sosyal medyanın tüm eleştiri oklarını biricik bünyesinde topluyor?
Bienal’in internet sitesinde yazan konsept açıklamasına bakılırsa Ali Akay’ın yolculuğu; doğaya, kültüre, bitkilere, hayvanlara ve başka insanlara, etnisitelere, milletlere, sınıflara, bölgelere, post-kolonyal, feminist, kesişimsel ve de-kolonyal yapıbozum bağlamında ırkçılığa karşı sürdürülen mücadelenin birlikte var olma hâline nasıl getirilebileceği düşüncesiyle başlıyor. Ayrıca Alman Karargâhı’nda yaptığı konuşmada “Karşımızdaki ova tüm zorlukları ortadan kaldırıyor. Bizi uzaklara, hatta geleceğe götürüyor.” diyerek şehrin kültürel yapısına da vurguda bulunuyor.
Gelgelelim Mardinli sanatçılar için yolun hayaliyle kendisi pek uyuşmuyor, hâl böyle olunca da Bienal adeta çelişkiler silsilesine dönüşüyor. Kim ister kendi kimliğinin yok sayıldığı bir gelecek? “Birlikte var olma” gayesiyle çıkılan yolda herhangi bir afişte, broşürde veya katalogda şehrin sosyo-kültürel yapısını oluşturan etnik kökenlerin diline yer verilmeyince Hayvan Çiftliği’nin meşhur cümlesi akıllara geliyor: “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.”
Bu durumu protesto eden sanatçılardan Enver Basravi “Gözardı Edenlerin Hatırası” adlı çalışmasıyla bienalin ilk gününden beri gayrıresmi olan çok dilli kartpostallar dağıtıyor ve afişler asıyor. Performans sanatçısı Adem Bulut ise ‘“9. Mardin Bienali” adıyla bir kamusal alan performansı sergiliyor. Performans metninde durumu “Bienalin Mardin’in kültürel çoğulculuğuna sanatsal bir vurgu yapması beklenirken, dillere küçük tanıtıcı metinlerinde ve broşürlerinde bile yer verilmemesi kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Kültürel zenginliğin sanatla buluşmasının engellenmesi üzüntü vericidir. Sanatın doğasına ve sanatçının hassasiyetine uymayan bu tektipleştirici tavır, halktan kopuk bir bakış açısının bir yansıması olarak görülebilir.’’ cümleleriyle açıklıyor. Bu durum bazı sanatçılar ve sanat eleştirmenleri tarafından Mardin’in turistik ögelerine öncelik verilirken şehrin bütününe dokunulamıyor oluşu yönünde eleştirileri de doğuruyor.
Görünen o ki bu tartışmalar bienal bitene kadar devam edecek. O hâlde şimdilik eleştirilere kısa bir ara vererek ilk sorumuza dönelim: “Nedir Mardin Bienali?’’
İlk kez 2010 yılında, Mardin’i çağdaş sanatın merkezlerinden birine dönüştürmek amacıyla yola çıkan bienal, süreç içerisinde bünyesine farklı tarihi mekânları da katarak uluslararası nitelik taşıyan bir konuma geliyor. İki senede bir farklı bir tema ile hazırlanan sergiler bu sene 40’a yakın uluslararası sanatçının eserini “Daha Uzaklara’’ teması altında topluyor.
En dikkat çeken çalışmalardan biri, bu yıl ikincisi düzenlenen ‘“Invited / Davet Edilen’’ adlı etkinlik oluyor. Davet edilenin bir başka sanatçıyı davet ettiği etkinliğin “Müşterek’’ adlı sergisinde koordinatörlüğü Ebru Nalan Sülün üstlenirken; Cansu Sönmez, Hakan Sorar, Ahmet Rüstem Ekici ve Mehmet Çimen’in eserleri izleyiciyle buluşuyor. Sergi; ışık-ses-mekân enstalasyonları, yapay zeka ile tasarlanan video enstalasyonlar, 3B modelleme, 3B kil baskı, seramik çalışmalar, hologram fan üzerinde izlenebilen yapay zeka tekniği ile üretilmiş video animasyonlardan oluşuyor.
Bienalin sergileri kadar mekânları da ilgi çekiyor. En rağbet gören yerlerin başında, Mardinli Ermeni Atamyar ailesinin konağı olan fakat I. Dünya Savaşı sürecinde Almanya tarafından karargâh olarak kullanılan Alman Karargâhı geliyor. Karargâh, hem Türkiye’den hem de yurt dışından gelen birçok sanatçının eserine ev sahipliği yaparak ulusal ve uluslararası hafızaya kucak açıyor.
Bir diğer gözde mekân ise Neda Saeed’in “Camları Sadece En Yüksekten Uçan Kuşlar Paramparça Edebilir’’ çalışmasının vitraylarıyla renklenen Develi Han. Burası tarihinde ilk kez bienal mekânı olarak kullanıma açılmış olmasının yanı sıra, Mardin Kalesi’nin hemen altında bulunan konumu ve geleneksel mimarisiyle göz dolduruyor. Ayırca Mardin Kent Müzesi, Tasarım Vakfı Galeri, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, Dabbakoğlu Evi, Kervansaray ve Marangozlar Kahvesi olmak üzere toplamda sekiz ayrı mekâna yayılan sergiler Mardin’in taş sokakları ve eşsiz mimarisi arasında görsel, işitsel ve düşünsel bir etki yaratıyor.
Sanat Kolektifleri: Dayanışma ve Yaratıcılığın Buluşma Noktası