Sanat üretimleri üzerinden bireyin ortaya çıkışına bakarken farklı coğrafyalarda farklı kırılma noktalarıyla karşılaşırız. Todorov “Resimde Birey’in Gösterimi’” adlı yazısında birey gösterimiyle ilgili kısaca “Onu tüm ötekiler arasında tanımayı da, bir değer olarak belirlemeyi de olanaklı kılar’’(*) diye belirtir ve ilerleyen kısımlarda bu tanım üzerinden tarihsel olarak sanat yapıtlarında bireyin gösterimini arar. Burada peşine düştüğü birey, gündelik hayatta karşılaşılan sıradan insanlardır. Uzun yıllar boyunca resim sanatında yaygın olarak betimlenen ve idealize edilerek tuvale aktarılan güçlü ve önemli kişiler yerine sıradan insanların, sıradan işler yaparken gösterildiği eserler, bu anlamda bireyin ortaya çıkışına dair ilk örnekler olarak kabul edilir.
Günümüzde ise birey kavramına yalnızca bu perspektiften bakmak oldukça zordur. Ekonomik krizlere, savaşlara, kitlesel katliamlara tanık olduğumuz bir çağda, kişisel çıkarların ön plana alınarak tek başına bir kurtuluş vaadinin pompalandığı, bireyden ziyade bireyselliğe dönüşen kavramın kendisi, dayanışmanın temel bir ihtiyaç hâline geldiği bir dönemde olumsuz çağrışımları da beraberinde getirmektedir. Dünya ölçeğinde etkisini gördüğümüz bu durumla baş edebilmek ancak yan yana gelişlerle mümkündür. Sanat özelinde ise bu yan yana gelişlerin pratik karşılığını sanat kolektifleri üzerinden görebilmekteyiz. Piyasayı domine eden büyük sanat kurumlarının dışında alternatif alanlar yaratan kolektifler, bireysel yaratıcılığın ve dayanışmanın güçlü bir sentezi olarak karşımızda durmaktadır.
Sanat kolektiflerinin ortaya çıkma tarihi oldukça çeşitlidir ve birçok farklı faktöre dayanır. Fakat, 20. yüzyılın ortalarından itibaren daha belirgin bir şekilde görüldüğünü söylemek mümkündür. Bununla birlikte yüzyıl başında ortaya çıkan sanat akımları içinde kolektif pratikleri olan Dada Hareketi gibi önemli örneklerle de karşılaşırız. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bu hareket geleneksel sanat normlarını reddederek sanatsal üretimlerini toplumsal ve politik mesajlar iletmek için kullanır. Farklı disiplinlerden sanatçıların ve entelektüellerin içinde olduğu bu hareket, sanatı kolektif bir eylem olarak algılar ve yayınladıkları çok sayıda manifestoyla da bu iletilerini güçlendirir. 1960’lar ve 1970’lere baktığımızda ise dünyayı etkisi altına alan toplumsal değişim dalgalarının sanatçılar üzerinde de oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde özellikle ABD’de birçok sanat kolektifi ortaya çıkmıştır. Irkçılığa karşı ABD’de yükselen politik hareketler, sanatsal üretimlerin de bu perspektifle kurgulandığı bir ortam yaratmıştır. Bir sanat kolektifi olarak adlandıramasak da sanatsal üretimleri kolektif bir akla işaret eden ve hâkim kalıpları kırarak yeni ve protest bir estetik anlayışını ortaya çıkartan Kara Panterler Partisi’ni hem fikri düzeyde, hem eylemleriyle hem de ürettikleri görsellerle bu döneme damgasını vuran ve çeşitli sanat kolektiflerini de etkileyen bir yerde anmak çok da yanlış olmayacaktır. Bu noktada toplumsal hareketlerin, güncel siyasetin ve direniş pratiklerinin sanat üzerindeki etkisi, sanatın bir amaç mı yoksa araç mı olduğu tartışmasını aşan bir noktada dururken, iç içe geçen bu faktörleri birbirinden ayırmaya çalışmaktansa, gündelik hayat içindeki etkisine ve hem biçimsel olarak hem de üretim sürecine dair ortaya çıkan yeni dinamiklere odaklanmak ufuk açıcı olmaktadır.
Benzer durum yine aynı coğrafyada, feminist hareketin yükselişiyle birlikte karşımıza çıkmaktadır. “Esas olarak, odak noktasının kişiliklerimiz ya da kendi çalışmalarımız değil, konular olmasını istedik” diyen Guerilla Girls (Gerilla Kızlar), feminist sanatçılardan oluşan ve 1985’te kurulan bir kolektiftir. Kamusal alanlara izinsiz olarak yerleştirdikleri posterleriyle sanat piyasası içindeki cinsiyet ayrımcı tutumları ifşa ederler.
Günümüzde, sanat kolektifleri hem Türkiye’de hem de dünya genelinde çeşitli amaçlar doğrultusunda faaliyet göstermektedir. Bazıları sanatçılar için alternatif bir alan oluşturan bir çatı işlevine sahipken bazıları üretim sürecini de ortaklaştırmaktadır. Eserlerini sergilemeyi seçtikleri yerler de farklılaşmaktadır. Sokak, kimi kolektiflerin üretimleri için temel motivasyonu oluşturmaktadır. Bununla birlikte farklı disiplinlerden insanlarla yan yana gelmeleri, kolektiflerin ortak noktalarından biri olarak değerlendirilebilir. Ve diğer bir ortak nokta da elbette dayanışma üzerinden kurdukları ilişkilerle hem sanatsal hem de mekânsal olarak alternatif alanlar yaratarak üretimlerini en geniş çepere ulaştırma çabalarıdır.
Sanatın barındırdığı dönüştürücü potansiyel sıklıkla vurgulanan bir konudur. Bu potansiyel üzerinden birçok sanatçı tarihin çeşitli dönemlerinde üretimlerini gerçekleştirmiştir. Sanatın ne olması neye hizmet etmesi gerektiğine ilişkin tartışmalar bir yana, toplumsal dönüşüme katkı sunacak bir sanat üretimi bugünün sanat kolektiflerini işaret etmektedir. Artması dileğiyle.
____________
(*) Todorov, T., Foccroulle, B., & Legros, R. (2014). Sanatta bireyin doğuşu. Esra Özdoğan, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.