Yapay Zeka Sanatın Neresinde?

Yapay zekadaki gelişmeler inanılmaz boyutlarda. Öyle görünüyor ki bu süreç tahmin ettiğimizin de ötesinde çok önemli dönüşümlerin şafağında olduğumuz gerçeğini ortaya döküyor. Gelişmelerin hızı da bugüne kadar tanık olduğumuz tüm gelişmelerden daha hızlı. Günlük hayatın her noktasına sızan yapay zekânın sanatla kurduğu ilişki de son zamanlarda sıklıkla gündemde. Özellikle de sanatçıların bu konum karşısında aldıkları tavır tartışılıyor. 

Bu dosyamızda kültür endüstrisi içinde yapay zekânın yerine bakmak istedik. Sanatçıların yapay zekâyla kurduğu ilişkinin boyutlarını irdeledik.

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi  Öğretim görevlisi Dr. Ezgi Bakçay’a göre yapay zekanın giderek gelişen üretimi ve kapasitesi karşısında sanatçılar ikiye bölünmüş durumda. “Sanatçıların bir kısmı yapay zekayı reddediyor ve onu sanatın başına gelmiş en büyük felaket gibi algılıyor. Diğer bir kısım yapay zekâ destekli algoritmaları keşfetmek, onları nasıl kullanacağını öğrenmek konusunda oldukça istekli ve heyecanlı. Bu sanatçılar yapay zekayı araç olarak kullanıyor, sürmekte olan üretimlerine dahil ediyorlar.” diye açıklıyor Bakçay. “Çok daha dar bir kesim ise kodlamayı bizzat bir sanat pratiği olarak icra ediyor ya da yapay zekanın imkanlarını ve sınırlarını sanatsal üretimin kavramsal çerçevesi haline getiriyor. Bence bu sanatçılar, sanat tarihinde bir dönüşümün taşıyıcısı olmaya adaylar. Çünkü yapay zekanın sanat alanında giderek artan biçimde kullanımı başta sanatçı özne ve yaratıcılık olmak üzere pek çok konuyu yeniden düşünmek için bir fırsat. Diğer yandan tıpkı tasarımcılar ve yazarlar gibi sanatçılar da yapay zeka kullanımının kültür alanında yaratacağı ekonomik krizin kapıda olduğunun bilincinde.”  

Bu noktada sanatçıların ve kültür endüstrisinde ürün verenlerin yapay zekayla kurduğu ilişki önem kazanıyor. Bu ilişkide sanatçıların direnç göstermesi, mevcut gelişmelere uyumlanmakta güçlük çekmesi de önemli bir tartışma konusu.  Dr. Ezgi Bakçay yapay zekanın günlük hayatta zaten yerleşik duruma geçtiğini  vurgularken tartışmanın sanatsal üretimlerde alevlenmesini çelişkili bulduğunu aktarıyor: “Kabul etmek gerekir ki algoritmalar gündelik hayatın her anında zaten işbaşında. Gören, duyan, hareket eden algoritmalarla birlikte yaşıyoruz. Konu sanata gelince birden bir yazılımla kavgaya tutuşmak bana garip geliyor. Bunun nedeni insanlık tarihinde sanatın dinin yerini dolduran bir kutsallık alanı haline geldiği ve peygamberlik mertebesine sanatçının layık görüldüğü modernist gelenek olmalı. Yapay zeka savaş teknolojisinde kullanılırken çıkmayan tartışma resim yapınca çıkıyor. Çünkü insan merkezli dünyanın ruhani önderi olan sanatçının aracısız yaratıcılığı miti çöküyor. Bugün insan merkezli dünya görüşünün meşruiyetini yitirmesiyle birlikte yaratıcılığın yegane sahibi sanatçı öznenin de diğer tüm özneler gibi algoritmalarla çevrili bir yaşam sürmesine, onlarla ortaklık yapmasına ve hatta onlara yerini bırakmasına şaşmamak gerek. Yapay zeka-sanatçı ilişkisi hala uzmanların bile kafasını karıştıran öznellik ve faillik tartışması için zemin hazırlıyor. Algoritmaların özne olarak düşünülemeyeceğine, yalnızca insan kodlayıcıların talimatlarını takip eden kod parçaları olarak düşünülebileceğine inanmak ise giderek güçleşiyor. Bugün kullanılan basit algoritmalar gelecekte yerini düşünebilen “genel yapay zekaya” bırakabilir. Bu öngörülemeyen süreç ise insanın politik kararlarının yaşamsal olacağı bir eşiğe doğru ilerliyor.” 

YARATICI ÖZNELİĞİN NİTELİĞİNİ SORGULAMAK

Peki Yapay zekayla üretilen eserler kime ait sayılmalı? Bu sorun da sanat gündemini meşgul eden konuların başında geliyor. Bakçay’a göre “Günümüz sanatında zaten el becerisi, yetenek, zanaatkarlık değil fikir ve kavramsal çerçeve eserin değerini oluşturmakta. Sanatçı seçtiği tüm araçları kullanarak, gerektiğinde insanlardan ya da makinelerden de destek alarak yeni bir anlam dünyası inşa eden faildir. İşin aslı, bu başından beri kolektif ve teknik bir süreçti. Bu bağlamda yapay zekayı araç olarak kullanan bir sanatçının eseri elbette sanatçıya aittir. Ya da bir sanatçı, bir yaratıcı özne olarak yapay zekanın eylemde bulunduğu bir süreci de tasarlayabilir. Böylece yaratıcı öznelliğin ne olduğunu sorgulayan bir eserin oluşmasına aracı olabilir. Zaten sanatsal üretim her seferinde verili ve sınırlı olan öznelliklerin yerinden edildiği bir deneydir.” 

Üretilen yapıtların kime ait olduğu sorunsalı beraberinde telif meselesini de akla getiriyor. Peki bu noktada piyasa nasıl bir tutum geliştiriyor? Sanatçı için bu durum ne tür sorunlar doğuruyor?  Bakçay, son dönemde yayımlanan bir reklamla aktarıyor durumu: “Geçtiğimiz günlerde Apple, 2024 model iPad Pro’nun ne kadar üstün bir cihaz olduğunu vurgulamak için “Crush!” adlı başlıklı bir reklam filmi yayınladı. Reklamda dev bir pres, boyalar, notalar, enstrümanlar, heykeller, plaklar gibi sanat malzemelerinden oluşan dev bir yığını eziyor ve incecik bir iPad’e dönüştürüyordu. “Herşeyi yapabilecek tek cihaz” sloganlı reklam dünya çapındaki sanatçıların büyük tepkisini çekti ve yayından kaldırıldı. Sanatçılar reklamı sinik bir metafor olarak yorumladılar. Gerçekten de teknoloji firmaları yaratıcıları sonuna kadar sömürüyor, haklarını yok sayıyor, ezip yok ediyordu. Bugün hukuk yapay teknolojinin gelişim hızına yetişemiyor. Ama bununla birlikte zaten sanatçı haklarını korumayı bırakın sanatçıyı yasal olarak tanımayan bir  sistem içinde yaşıyoruz. Küresel şirketler kendi telif haklarını ekonomik güçlerini kullanarak korurken kültür sanat emekçilerinin haklarının yok sayıldığı ilişkiler ağı her tıkla yeniden üretiliyor. Distopik ve ütopik iki ucu olan bir tartışma bu. Konuya başka bir açıdan bakarsak aslında sanat, tarih boyunca üretilmiş tüm eserlerin ve insanlığın ortak bilincinin bir toplamıdır.  Teknolojinin gelişiminde müşterekleştirici ve demokratikleştirici bir ufuk da var.”

“YAPAY ZEKA DÜNYAYI YÖNETEN AZINLIĞIN YIĞINLARI AHMAKLAŞTIRMAKTA KULLANACAĞI BİR ARAÇ DA OLABİLİR”

Mevcut koşullarda yapay zekAnın hem olumlu hem olumsuz tarafları olabilir. Bu konudaki görüşler de çeşitli.  Bakçay bu teknolojinin sanata olan olumlu olumsuz etkilerini anlatmak için önceki yüzyılın en büyük şairlerinden birine gönderme yapıyor: “Baudelaire fotoğrafın icadına dair şu yorumu yapmıştı: “Eğer sanatın işlevlerinden herhangi birini üstlenmede fotografiye izin varsa, yığınların ahmaklığında bulacağı doğal ittifak sayesinde çok geçmeden sanatın yerini alacak ya da onu tümüyle yozlaştıracaktır.” Fotoğraf ne sanatın yerini aldı ne de onu tümüyle yozlaştırdı. Ama üretim ve paylaşım ilişkilerini değiştirdi. Yapay zeka hakkında da aynı şeyi söylemek mümkün. İnsan zaten teknik bir varlık. İnsan kendini ve kültürü teknik protezleri yardımıyla yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Fakat teknik, teknolojik hale geldiğinde yani sadece ona yatırım yapan büyük sermaye birikimine hizmet etmeye başladığında dünyayı tekno bir felakete sürükledi. İnsan sanat, felsefe ve hukuk gibi disiplinlerin eşliğinde kendi ürettiği tekniği ortak yarar için kullanmanın bir yolunu bulmak zorunda. Yapay zeka dünyayı yöneten azınlığın yığınları ahmaklaştırmakta kullanacağı bir araç da olabilir, yaratıcılığın müşterekleştiği bir ufuk da.”

Yapay zeka üzerine öncü çalışmalarıyla bilinen eğitimci, tasarımcı Bager Akbay da yapay zekâ gelişmelerine olumlu bakan, süreci içeriden takip etmiş bir isim. Akbay sorularımızı yanıtlarken önemli detayların altını çizdi. Özellikle yapay zekânın sanatın geleceği konusundaki rolünü ayrıntıyla açıkladı. 

“Yapay zeka sonuçta bazı şeyleri kolaylaştırırken bazı şeyleri zorlaştıran bir araç. Mesela toplumsal olarak kabul edilen ‘güzele ulaşma’yı kolaylaştırıyor. Teknik bazı işleri yapmamızı kolaylaştırıyor. Bunları yaparken  istediğimiz bir şeye ulaşmak için yaşanacak yolculuğu yok ediyor. İstemediğimiz bir şeyi kabullenmemize, uyumlanmamıza sebep oluyor farkında olmadan. Yani ‘toplumsal güzel’i istediğimiz şeye tercih edebiliyoruz orada. Dolayısıyla orada bir zorlaştırma var. Yani çok klasik bir şekilde üretimi artırıyor.

Bunu şöyle düşünelim, şu an mesela çok daha fazla fotoğraf çekiliyor. Eskiden çekilemiyordu. Üretim artıyor ama İstediğimiz üretime ulaşmamız zorlaşmaya başlıyor. Tesadüf yollu deneyimlerimizi, kendimize bakmamızı, düşünmemizi ya da farklı çözümler bulma kısmını zorlaştırıyor. Bir anlamda şöyle: Teknik olarak ‘estetik olan’a ulaşmayı kolaylaştırırken şu soruyu sorduruyor: ‘Biz ne istiyoruz?’ Çünkü çoğu zaman iyi bir şey yapmak uğruna, yani toplumsal kabulde olmak uğruna kendimizi yok ediyoruz, uyarlanıyoruz başkaları beğensin diye. O beğeniyi kazanmak artık kolay çünkü estetik bir şey öğretebiliyoruz artık. O zaman ne istiyoruz sorusu daha önemli olmaya başlıyor ve bizi kavramsal bir yere çekiyor. O yüzden kavramsal sanat üretimi artacak gibi görünüyor. Yani yapay zeka ile güzel bir şey yapabiliyorsun, o zaman niye onu yaptın? Hani başka bir şeyi niye yapmadın? Niye bunu yaptın sorusu artacak. Dolayısıyla daha felsefi bir yere doğru gideceğiz gibi duruyor.

YAPAY ZEKA VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ İLİŞKİLERİ

Peki böyle bir ortamda endüstri kendini nasıl düzenler, yapay zekâ etkisiyle ne tür değişimler olabilir. Akbay, bu konudaki görüşlerini şöyle aktarıyor:

“Endüstri deyince de şu aklıma geliyor; yani  öyle daha popüler kültürde ne olacak şu olacak kabaca tahminen profesyoneller alandan çekilmeye başlayacak yani ne demek bu Çok fazla Büyük bütçeli film kalmayacak var olanlar daha da büyüyecek ama Orta bütçeliler yok olacak en azından onu söyleyeyim 20. yüzyılda en iyi film tırnak içerisinde en iyiden basıyorum ama En kaliteli kabul edilen film 100 puansa En kalitesiz film 0 puansa Ve burada bir dağılım çana erisi gibi ise çana erisinin ortası yukarı kayacak yani Çok kötü bir şey yapmak neredeyse imkansız olacak Minimum 0’dan belki 60’a çekilecek Ortalama 50’den belki 70-80’e çekilecek ama üst tarafta çekilecek yani en kaliteli işler de azalacak Çünkü o kadar uğraşmayacağız artık o kadar Şey gibi düşün İyi bir filmde belki 300 tane sanatçı çalışıyor aslında. Yani sanatını 20 yıldır yapan 300 kişi çalışıyor. Oyuncular, makyaj yapanlar, kıyafet seçenler, işte repliklerin üzerine çalışanlar, metinlerin üzerine çalışanlar, dekor yapanlar, kurgu yapanlar, efekt yapanlar, hepsi 20 yıl, 30 yıllık profesyoneller. E şimdi 300 tane profesyonellerin elinden çıkan bir şey tabii başka bir kalitede oluyor.

Bir yapay zeka bunu Pareto prensibinde yapıyor yani Çok daha ucuza O kalitenin %80’ini yapıyor. Dolayısıyla ne oluyor? Kalite düşüyor. Tabii şu olmayacak değil yani yapay zeka araçlarını kendi istediği yöne gitmek için kullanan çok iyi sanatçılar da kalacak ama Çok fazla film üretilecek ve çoğunun kalitesi o kadar yüksek olmayacak. Ama minimum kaliteleri de İyi olacak gibi.

Sanatçı böyle bir ortamda Yapay Zekâyla kurduğu ilişki büyük önem taşıyor. Endüstri içinde üretim biçimleri değişebiliyor, sanat içerikleri yeni biçim ve boyutlar kazanıyor. Bager Akbay bu konuda “Yine aynı yere geliyoruz, Sanatçı kime diyoruz? Daha çok işte günlük hayatındaki ana kendini tanımlamalı, çevresi tarafından tanımlanma şekli sanat yapmayla uğraşan kişiyi ise sanatçı diyoruz. Ama bu biraz zor bir konu” diyor ve devam ediyor: “çünkü para kazanmak sanat üzerinden karışık bir konu. Tasarımcılarla ilgili bir şey var orada. Yani tasarım kolaylaşıyor, tasarım artıyor ama sanatçılık için hakimiyet yine önemli. Ne istediğini bilmek, kendinin farkında olmak yine önemli. Sanat piyasası üzerindeki etkisini düşünüyorum. Bence yine bir sürü klişe iyiler çıkar. Biraz orası tükenir. Çünkü bir doyma gerçekleşir orada. Ondan sanatçı başka şeye gider. Yapay zekanın yapamadığı bir ton şey var. Yani performans vesaire  ya da süreç işleri. Yani neyi yaptın, niye yaptın sorusu olduğu için yine. Dolayısıyla çoğu sanatçı böyle bir ortamda sürece, kavrama  doğru ilerleyecek gibi duruyor.”

SANATÇI YAPAY ZEKADAN NASIL ETKİLENİR?

Peki sanatçının yapay zekâdan olumlu etkilendiği noktalar neler? Akbay bu noktada sanat eğitimine  bakarak açıklıyor. “ Mesela sanat eğitimini düşünelim orada. Sanat eğitiminde genelde zamanın çoğu, pratikteki zamanın çoğu, eğitimin çoğu teknik ve tarih bilgisi üzerine veriliyor. Bu azalacak yani zorundayız. Azalmak zorunda. Neden sanat yaptığımız? Yaptığımız şey ne oldu? Kendimizle ilişkisi belki psikoloji, sosyoloji, felsefe kısmı artabilir sanat eğitiminde ki zaten artması lazımdı bu arada. Okullar tabii bu konularda konuşulan hocaları tutamadıkları için alanlarında bunların konuşulması gerekiyor. Eğitimin gitgide farkındalık üzerine, işte kolektif çalışma üzerine, iletişim üzerine becerileri artıracak şekilde dönüşmesi lazım. Bunlar dönüşürse daha ne yaptığının farkında Çünkü sanatçı biraz şey gibi 20. yüzyılda tanımı yani fabrikadan yetişiyor gibi davranılmaz sanatçı yani. Mühendiste de öyle yapılıyor ya. Türkiye’de özellikle bu çok var. Sanki bir fabrikadan çıkacaksın sanatçı diye birilerine hizmet edeceksin falan gibi bir şey var. Sanatçılık öyle bir şey değil. Ki mühendislik bile öyle bir şey değil aslında bu arada ama… O tip otomasyon şeyleri zaten yapay zeka devre olacağı için her alanın kreatifi, her alanın düşüneni, her alanın kafayı oranı değerli olmaya başlayacak bence.”

Bütün bu gelişmelerden sanatçı psikolojik düzeyde de etkileniyor elbette. Hatta bu geniş sorunsal içinde belki de en çok geride kalacak ama en çok etki bırakacak kısım burası olabilir. Akbay burada kimi sanatçılar için sürecin zor olacağını vurguluyor. “Şu tip sanatçılar için hayat zor tabii yani. Hayata oturmuş, yaptığı iş oturmuş, kabul edilmiş sanatçıların sarsılması söz konusu ama yeni başlayanlar Aslında büyük bir fırsatla karşı karşıya. Sadece ne yapmak istediklerini bulmaları lazım. Bu da kolay bir soru değil. Mentöre ihtiyaçları var. Onu da işte internetten ulaşmaya çalışıyoruz. Çünkü bu kadar kaotik bir dünyada nereye gitmemiz gerektiği konusunda bize mentörlük yapabilecek çok insan yok. Tercih var. Çok olasılık var sanatçıların önünde ve kafa karışıyor. Yani önceliklendiremiyorlar.

Şu yazılımı mı öğrensem? Bu tekniği mi öğrensem? Falan diye bakıyorlar. Öyle değil. Şöyle bakmaları lazım. Hangi sanatçıyla yan yana dursam? Hangi sanatçılarla otursam? Kendi okullarında benzer düşünen, benzer üreten insanlarla topluluk kurmaları, üretmeleri, denemeleri, başaramamaları, Bununla yüzleşmeleri, tekrar denemeleri vs. lazım. Yani kırılganlığı kabul etmeden gerçek bir üretim mümkün değil. Hele sanatta imkansız bir şey. Dolayısıyla oralara bakmaları lazım. Tekniğe vs. bakmamaları gerekiyor gibi. Bir de kendilerini anlamak, kendini anlamak da kolay değil bu kadar hızlı değişen bir dünyada. O yüzden temel değerlere döneceğiz galiba. Yani etik neydi, niye vardı, ne yapıyoruz, ne istiyoruz? Gerçekten İnsanlar bizi sevsin diye mi sanat yapıyoruz? İnsanlar bize para versin diye mi sanat yapıyoruz? İnsanlar bize değer versin diye mi sanat yapıyoruz? Bunlarla yüzleşmek zorunda herkes. Zaten birçok iyi sanatçı bunlarla yüzleşiyor bu arada. İyi derken yani samimi sanatçı demek istiyorum. Ve ben o tip sanatçıları seviyorum. O kırılganlıkla yüzleşenleri seviyorum. Yoksa kabul görmek başka bir şey. Pop’un olayı başka. Ama sanatta buradan… O tasarıma dönüyor orası. Pop’la ilgilenince.

“BELKİ BÖYLE BİR SOSYAL MEDYA YARATILABİLİR YAPAY ZEKA ÜZERİNDEN”

Yapay zekâ sanatın sunumunda ve yayılmasında nasıl kullanılabilir sorumuza ise şöyle yanıt veriyor Bager Akbay: “Yapay zekadan ziyade sosyal medyanın etkisi var burada. Yapay zekanın henüz yayılmasıyla ilgili bir stratejisi yok, üretilmesiyle ilgili bir strateji var. Yayılmayla ilgili stratejiyi de yapay zeka bulamaz, bu platform geliştirmeyle ilgili. Mesela bir sürü iyi sanatçı, ilginç konular çelen sanatçı var. O konularda sanat işi isteyen insanlar var ama bunların birbirine haberi yok. Mesela bu tip iletişim alanlarını bulabilir belki yapay zeka, bu tip ara platformlar yaratabilir. Mesela seveceğiniz sanatçıları size göstermesi, sevdiğiniz demiyorum bakın, sevdiğiniz alanları demiyorum, sevme olasılığınızın yüksek olduğu sanatçıları gösteren bir platform olsa çok mutlu oluruz aslında. Müzikte bu deneniyor en çok, baktığımızda işte videoda deneniyor, kısa videoda TikTok ve Spotify’dan bahsediyorum. ya da YouTube’daki şeylerden bahsediyorum. Ama bir sanat eseri babında bu çok bir platform yok.  Belki öyle bir sosyal medya yaratılabilir yapay zeka üzerinden.

YAPAY ZEKA VE TELİF SORUNU

Özellikle ütopya, distopya kavramlarına eğilen bilimkurguya ilişkin kültürel mirası inceleyen ve Yapay zekâdaki gelişmeleri yakından takip eden araştırmacı yazar Hayri Yetik’e de sorularımızı ilettik. Yetik özellikle telif sorununa dair dikkat çekici tespitlerde bulundu. Yetik’e göre “Bu soru da soru da yeni. Çünkü resim yapan, tez, öykü, şiir yazan, video çeken, reklam metni oluşturan yapay zekâlar, örneğin GPT-4 bu konudaki telif tartışmalarını kızıştırdı. GPT-5’in eli kulağında. Telif genellikle, bilim, sanat ve teknoloji alanlarındaki özgün yaratımların başkalarınca kullanılması hâlinde yaratıcısına ödenmesi gereken parasal değeri akla getirir. Yapay zekâyla üretilen eselerin özgünlüğü de mülkiyet hakkı da şimdilik tartışmalıdır. Ama henüz YZ’nin yazılımcısının hak sahibi sayılacağı süreçteyiz.”

Yetik konuyu özellikle mülkiyet üzerinden ele aldığımızda kavramsal bir karışıklık oluşturacağını da vurguluyor: “Aslında mülkiyet bir yanılsamadır.” diyor. “Gerçekte kullanım hakkından başka bir şey değil. Kişi öldüğünde öbür dünyaya götürmeyeceğine göre. Ancak toplumsal ilişkiler açısından da bir şeylerin, sözgelimi emeğin göstergesidir. Şimdilik yazılımcıların yaratıma katkısı yüksek ama teknoloji geliştiğinde beşer katkısı azalacak, daha ilerde hiç olmayacak. Yapay Zekâ yazma yazılım araçlarından Jasper AI gibi kendisi de algoritmalar oluşturabilecek. Asıl sorun o zaman başlayacak işte. İnsandan daha zeki olacağı söylenen tekillik sürecinde Üretken yapay zekânın (Generative AI) hakkını teslim etmek gerekir. Artık kişi özelliği kazanmıştır, hatta beşerden/kişiden daha fazlası olabilir.

YASAL DÜZENLEMELERDE DURUM NE?

Peki bu gelişmelerle ilgili yasal düzenlemeler mevcut mu? Dünyada yapay zekâ gelişmelerine karşı yasal süreçler nasıl işliyor? Bu noktada Hayri Yetik özellikle Japonya, Almanya, ABD vb ülkelerde bu konunun yoğun biçime tartışıldığını aktarıyor ve açıklıyor: “Şimdilik muhatap yazılımcı veya yazılım firmasıdır. İhtimal ki GPT-5’ten sonra hükümetler önlemler alacak, hazırlıklar yapacaktır. Ancak bu büyük bir devrimdir ve kökten değişikliği gerektirir. Mevcut hukuklar da yasalar da geçersizleşecek. Yapay zekâyı da kişi gibi tanımlayan bir hukuk felsefesi ve onun koşutunda yasal düzenlemeler yapılması gerekecek. TC Medeni Kanunu’nun 335. Maddesine göre reşit olmayanların hakkını vasi tayin edilen kişiler takip eder. Veya yakınlarından birine velayet verilir, hakkını da o takip eder. Bunu sanat alanına tahvil edeceksek telif hakkı kime ait olabilir? YZ’nin yazılımcısına, mı şirkete mi, YZ’ye mi? YZ idrâk sahibi sayılır mı sayılmaz mı? Sayılırsa ki önümüzdeki süreçte YZ öyle böyle persone/kişi sayılabilir. Çünkü, insan kadar düşünme yetisi kazanmış olacaktır. O zaman ya mülkiyet hakkı tanınacak veya telif hakkı kölektif mülkiyet olarak toplumun sayılacak. Türkiye devleti ve akademileri henüz YZ teknolojisine kıyıdan bakıyor. Dolayısıyla etiğini, hukukunu da telif ve mülkiyet hakkını da düşünecek aşamada değil. 

Peki yapay zekâyla üretilen ürünlerin pazarlama stratejileri hakkında neler söyleyebiliriz? Şeklindeki sorumuza Yetik şöyle yanıt veriyor: “Örneğin artık YZ mankenler var. Bunlarla hem de canlısından daha pratik, daha sorunsuz defileler yapılmakta. YZ manken ajansları var. Bu mecralarda eskiler kaybederken yeniler kazanıyor. Geleneksel ajanslar ve çalışanları bu nedenle işsiz kalıyor. Örneğin New York Senaristler Loncası’nın YZ’nın senaryo yazması dolayısıyla işsiz kalmaya karşı greve gitmeleri. Bildik işçinin yerini robotlar alırken yeni bir sınıf doğuyor: Prekarya. Bunların çoğunluğu büro çalışanlarıdır. Öte yandan işsizler en kalabalık nüfusu oluşturmaya başladı. Bu da emek-sermaye çelişkisini de yeniden tanımlamayı gerektiriyor. Çünkü işsizler nerdeyse bize iş verin sömürürseniz sömürün diyecek noktadadır.

İŞTE YENİ BİR KRİZ: YAPAY ZEKAYLA ÜRETİLEN ESER KİME AİT?

Yapay zeka sanat eserlerinin üretiminde ve kime ait olduğuna ilişkin bir tür etik krizi de beraberinde getirebilir. Böyle bir durumda nasıl sonuçlar doğabilir? Yetik bu noktada da emek süreçlerinin değişebileceğini öngörüyor: “Etik, kanımca iki boyutta ele alınacaktır: 1. Yazılımcı-YZ hakkı. 2. Tür olarak beşerin ikincil duruma düşmesi. Çünkü insanlık emek değeriyle belli olur. Ama insan üretim dışı kalmaktadır. Dolayısıyla bir nüfus fazlalığı, hatta “gereksizliği” doğabilir. Bu durumda ne yapılacağı meçhul. Google robotu Sophia gibi nüfusun yarısını dünyadan atalım denebilir. Ya da artan emek ve üretim dışı nüfusun “gereksizliği” durumunda gündeme gelecek bu ihtiyaca karşı çıkılabilir. Ama ölçüt ne olacaktır, kim buna yetkili olabilir? Seçim olsa bile adalet tesis edilmiş olur mu? Üretmeden yaşamak mümkün mü? Nerdeyse yanıtsız sorular dolayısıyla vicdan ve etiğin ölçütlerini yeniden belirlemek gerek.

Ne var ki Yaşamın Geleceği(Future for Life) ve Britanya Bilgisayar Topluluğu Yetkili Bilişim Teknolojileri Enstitüsü vb kurumlar da önlem için bildiriler yayınlamakta, önlemler önermekte. ABD kongresinde de bu yönde bilgisayar şirketleriyle toplantılar yapmıyor. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği uluslararası sempozyum düzenliyor. BM sözcüsü de geleceğimizin güvenceye alınması için önlemler öneriyor vs… Ancak, şirketler en iyisi olmak için yarışırken felaketi önlemek nasıl mümkün olacak, bu da bilinmiyor.

Böyle bir ortamda sanatçının psikolojik etkilere upraması konusunda Hayri yetik de Bager Akbay’ın bahsettiği noktaları vurguluyor: “Tüketici için pek de sorun oluşturacağa benzemiyor. Ama sanatçı işsiz kalmış olması bir yana binlerce yıldır toplumun en saygın kişisi olarak itibar gören bir kimliğin statü kaybı pek de kolay olmasa gerek. Ne ki sanatın ne olduğu tartışması da gündemde. Sanat modern düşüncenin bir kuruntusu mudur? Sanat denilen şey aslında zanaat(crafts) mıdır? İşin aslı zanaatsa, sanatın yüceliği bir abartı ve hüsnü kuruntu ise, izleyicinin/alıcının psikolojisi iyi olabilir mi? O zaman sanatçı kendini kötü hissetmez mi?”

Yapay zeka karşısında sanatçı kendini nasıl konumlandırır? Yakın zamanda çok önemli bir yapay zeka okurluğu projesi yürüten, İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümünde Medya ve Gazetecilik Çalışmaları profesörü Erkan Saka, bu noktada sanatçıların farklı tepkiler göstereceğini aktardı. Saka’ya göre tek bir konumlanma yok. “Farklı biçimler var. Bazı sanatçılar daha tepkisel yaklaşabiliyor.” diyen Saka,  konum meselesine dair görüşlerini “Yapay zekayı kullanmaya başlayıp onun üzerine eser yapanlar da var  aslında. Şu dönemde gerçekten bir çıkış noktasındayız ve süreç ilerledikçe farklı derecelerde konumlanmış sanatçılar göreceğiz.” şeklinde açıkladı.

Telif sorunu Saka’nın da dikkat çektiği bir nokta. Ona göre temelde çok paydaşlı bir durum var. “Bazı kurumlar tam bir telif hakkı tanımlamıyor çünkü bazı istemler, komutlar giriyor sanatçı. Belki yapay zekayı kullandıktan sonra da aslında üstüne farklı uygulamalarla da eserini geliştirmeye devam ediyor.  Onun için hangi noktadan itibaren sanatçı tamamen bu eserin sahibi olacak konusu biraz daha ileride belli olacak. Ama şu aşamada telif hakkı isteme durumu mümkün değil.” diyor.

Konuyla ilgili Türkiye’de henüz yeterli çalışma olmadığını aktaran Saka “Yapay zekanın üretildiği veri setlerinde bence telif ödemesi gerekebilir. Bazı şirketler ödemeye başladı. Ama tabii yapay zeka modelleri, veri setlerinde herhangi bir sanatçının eserlerini ne düzeyde kullanmış, bunun daha şeffaf belirlenmesi gerek, yazarlar ya da sanatçılar bu anlamda talepte bulunabilir.” diye açıklıyor. Saka’ya göre veri setleri için telif ödenmeli. “Şimdi bu ödendikten sonra o eser artık yapay zeka modelinin içinde başka eserlerin üretimine fayda sağlarken ne düzeyde telif hakkı olarak geçer. Buna bakmak gerek. Ama şunu unutmayalım aslında sanat serlerini üretirken sanat tarihinden ilham alma ya da belli ekollerden gelme durumu nasıl varsa herhalde zamanla yapay zekayla üretilmiş ama özgünlük atfedilen eserler  de olacak ve ona göre de telif tekrar düşünülecek.”

Peki yapay zeka paydaşları sanatsal üretimi desteklemek, yaymak ya da geliştirmek için ne tür pazarlama stratejileri sürdürüyor? Erkan Saka burada esas sorunun “Bu stratejileri kim geliştiriyor?” olduğunu söylüyor. “Yani gerçekten kültür sanat alanının aktörleri mi yoksa yapay zeka teknolojilerini üretenler mi? buna bir bakmak lazım önce. Yani teknolojistlerin ürettiği stratejilerle kültür sanatçıların ortak olmayabilir ve dertler başka olacağı için sonuçlar da başka olacaktır. Ayrıca kültür sanat ürünlerini pazarlama konusunda şu anda kararlar alınmaya çalışıyor. Mesela yapay zeka ne kadar katkıda bulunuyor, ne düzeyde belirteceğiz bu pazarlamayı yaparken. Kültür sanata damgasını vuran yaratıcılık ya da özgünlük boyutunun burada nerede yer alacağını göreceğiz. Şu anda bence kütür sanat dünyası yeni yeni strateji geliştirmeye başlıyor. Ama bir taraftan da bu, büyük teknoloji devlerinin reklam kampanyalarıyla karışıyor, bunu ayırt etmek daha iyi olacak.”

Bu ortamda sanatçı psikolojik olarak nasıl etkileniyor diye sorduğumuzda Erkan Saka şöyle açıklıyor: “Farklı psikolojik durumlarla karşı karşıyayız ancak tüketicinin durumu daha rahat gibi. Tüketici istediğine bir şekilde kavuşuyor ve öyle ya da böyle daha geniş sklada ürünlerle karşı karşıya. Tüketiciler ilk etapta belki daha az düşünülebilir ama sanatçılar bu durumu tehdit olarak algılayabilirler ve bu haklı da bir durum. Ama dediğim gibi yine de farklı şekillerde adapte olunacak. Bazıları tepki gösterecek. Bazıları yapay zekayla sanatına yeni bir boyut katacak.”

Bütün bu konuştuklarımız ışığında son olarak yapay zekanın sanat üretimini nihayetinde nasıl etkileyeceğine de bakmak istiyoruz. Erkan Saka, “İlk etapta yapay zeka belli veri setlerine dayandığı için  aslında yoktan bir şey var etmiyor, insanlık mirasından sanat eserlerini alıyor, çeşitli kombinler yapıyor. Bunu aslında sanatçılar da manuel olarak, geleneksel yöntemle yapıyorlardı. Artık yeni teknolojilerle yapay zeka alıyor, harmanlıyor yeni kompozisyonlarla bize sunuyor. Aslında böyle bakınca yapay zekanın sanat anlayışı ile postmodernizmin sanat anlayışının epey benzediğini görüyoruz. Kolaj yapma, remix yapma gibi. Yani ilk etapta şu süreçte yapay zeka yaratıcı olmaktan çok insanlık mirasını dönüştürerek sunuyor.”

 

Refik Anadol: Yapay Zekayla Sanatın Gizemine Doğru

Sanat Kolektifleri: Dayanışma ve Yaratıcılığın Buluşma Noktası

AI Destekli Sanat Üretimi: Yeni Bir Çağ mı?