Sanat akımlarını bir domino taşı dizisine benzetirsek; sıraları değişse de itici gücün etkisiyle sonradan gelenin, bir önceki taşın üzerine kapanmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Kimi zaman üzerine ekleyerek kimi zaman keskin bir zıtlık göstererek ilerleyen akımlar, daima sanatın sınırlarını genişletmiştir. 17. yüzyıl Flemenk sanatını da bu çerçevede değerlendirebiliriz.
Büyük çoğunluğu protestan olan 17. yüzyıl Hollanda’sında işveren sınıfın Katolik kilisesinden burjuva sınıfına ve hatta orta sınıfa geçmesi, sanatta köklü bir değişiklik yaratmıştır. Artık varlıklı tüccarların yanı sıra fırıncı, kasap, demirci gibi orta sınıfa mensup esnafların da resimleri satın almaya başlaması yepyeni bir müşteri profilini doğurmuştur. Zamanla kendi evleri için eser sipariş vermeye başlayan bu profil, farklı bir beğeninin ön plana çıkmasını sağlayarak sanatta kilise baskısının üzerini örtmüştür. Böylece kiliseden sipariş almayan sanatçılar portrelerin yanı sıra manzara, natürmort gibi yeni türlere yönelerek Flemenk sanatında temaların değişmesinin yolunu açmıştır. Başka bir deyişle Hollanda Altın Çağı’nda domino taşları Katolik Kilisesi’nin üzerine kapanmıştır.
Yine bu dönemde sanatçılarının büyük kısmı, 18. yüzyılda Endüstri Devrimi’nin başlamasıyla etkisini yitirecek olan Aziz Luka loncasına üye olmuştur. (Bir meslekte çalışmak için lonca üyesi olunması önem taşıyordu, bu durumu bir çeşit mesleki örgütlenme olarak da adlandırmak mümkündür.) Ortaçağ’dan beri çeşitli sanatçıları temsil eden loncalar; üyelerini rakiplere karşı koruyor, toplumsal destek sağlıyor ve dolayısıyla yerel piyasaları denetim altında tutuyordu. Kaliteli çalışma koşullarına ilişkin standartları korumaya yönelik koyduğu kurallarla ise mesleki çalışmaların eşit bir çerçevede sürdürülmesine katkıda bulunuyordu.
Rembrandt, Frans Hals, Vermeer gibi dönemin büyük ressamları loncaların sipariş verdikleri portreler, grup portreleri, iç mekân resimleri ve natürmortlar konusunda oldukça ustalaşmıştır. Dönemin en ünlü resimlerinden biri, herkesin en az bir kere karşılaşmış olması muhtemel olan İnci Küpeli Kız portresidir. Işık-gölge oyunlarını ustalıkla kullanan Vermeer’in bu tabloda hizmetçisini betimlemiş olduğu düşünülmektedir. Ancak resimdeki kadının kim olduğundan ziyade yapılış tarzı ve teknik özellikleri dikkat çekmektedir. Koyu fon üzerinde omzunun üzerinden bize bakan kadının yüzüne eğik biçimde düşen ışık, odağın yüzde toplanmasını sağlamıştır. Ayrıyeten donuk yüz ifadesinin içinde samimiyetle bakan gözleri, pembe yanakları ve kompozisyonun bütünüyle ‘’Kuzey’in Mona Lisa’sı’’ olarak adlandırılmıştır.
Mart 2023’te Mauritshuis Müzesi, bu resmi sanatçılardan kendilerine has yöntemlerle yeniden canlandırmalarını istemiş ve ‘My Girl with a Pearl‘ isimli yarışmada sergilemiştir. Eser aynı zamanda günlük kullanım eşyalarının birçoğunda yer alarak popüler kültürün parçası hâline gelmiştir. Bugün ise Amsterdam’daki Rijksmuseum’da sergilenmeye devam etmektedir.