Dijital Dünyanın Tatlı Zehri: Manipülasyon 

Dijital dünya hızla büyümeye ve hayatlarımızın merkezine doğru seyahat etmeye devam ederken manipülasyon ve dezenformasyon gibi tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Dijital medyanın karanlıkta kalmış bu yüzü bireylere fiziksel ve mental sağlıklarını kaybettirecek kadar güçlüyken, manipülatif oyunlarına alet olmamak oldukça zor. 

Dijital dünyanın etkileri hayatımızda her geçen gün daha büyük izler bırakıyor. Günden güne artan sosyal medya kullanımı, hayatlarımızdan on beş saniyelik kesitlerle saatleri, günleri hatta haftaları götürüyor. Dijital dünyanın ucu bucağı olmayan sınırsız cazibesi insanın bugünü için büyük bir cevher olsa da kendi zıtlıklarını da bünyesinde barındırıyor. Sanal ortamda kırmızı elma misali cazip görünen her bilgi, beraberinde kendi kurtlarını da taşıyor. Dijital dünyanın zehri olan manipülasyon bugün her yaş grubunu elimizin altında bulunan telefonlarımızdan, her gün kontrol ettiğimiz sosyal medya hesaplarımızdan etkilemeye devam ediyor. “Algorithms of Resistance: The Everyday Fight against Platform Power” bugün yaşam pratiklerimizde sosyal medyanın bizi nereden ele geçirdiğine ve nasıl bir kalkan oluşturabileceğimize dikkati çekiyor. 

We Are Social 2023 Global-Türkiye Raporu’na göre, 2023 yılı itibariyle dünya genelinde internet kullanıcı sayısı 5.16 milyara ulaştı. Bu rakam, 2022 yılına göre yüzde 1.9’luk bir artış gösteriyor ve internet kullanıcılarının dünya nüfusunun yüzde 64.4’ünü oluşturduğunu ortaya koyuyor. Yine aynı rapor, sosyal medya kullanımında yaşanan önemli artışla beraber 2023 yılında dünya genelinde 4.76 milyar kişinin sosyal medya platformlarını kullandığını ortaya koyuyor. Türkiye, 2023 yılında internet kullanım oranını yüzde 83,4 seviyesine çıkararak dünya sıralamasında 37. sırada yer alıyor. Bugün Türkiye’nin neredeyse yüzde 85’i dijital medya ve onun manipülatif etkileriyle karşı karşıya.

Biz de sosyal medya ve internet kullanımındaki yaygınlaşmayı, nedenlerini, toplumsal etkilerini ve muhtelif olumsuz çıktılarını sosyolog Dr. Selahattin Çankal, gazetecilik bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tolga Çelik ve psikiyarist Doç. Dr. Dursun Hakan Delibaş ile konuştuk.

“ÖNEMLİ SÜREÇLERİ ETKİLİYOR”

Sosyolog Dr. Selahattin Çankal, dijital platformların manipülatif açıdan toplum üzerinde önemli etkiler yarattığının altını çiziyor. Bu etkilerin bireyin davranışlarından toplumsal normlara kadar geniş bir yelpazeye yayıldığını vurgulayan Çankal, bilgi manipülasyonu ve dezenformasyon açısından dijital platformların bilgilerin hızla yayılmasında aktif rol oynadığına değiniyor. Bu durumun doğru bilgilerin yanında yanlış ve yanıltıcı bilgilerin de hızla yayılmasına sebep olduğunu vurgulayan Çankal, “Dezenformasyon kampanyaları, toplumda yanlış inanışlar oluşturabilir, kutuplaşmayı artırabilir ve hatta seçimler gibi önemli süreçleri etkileyebildiğini biliyoruz.  Sosyal medya algoritmaları, kullanıcının ilgi alanlarına göre içerik sumakta. Bu durum, insanların sadece kendi görüşlerini destekleyen bilgileri görmelerine neden olur. Bu da, bireylerin dünya görüşünü daraltabilir ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir. Dijital platformlar, kullanıcı verilerini toplayarak kişiselleştirilmiş reklamlar sunmaya devam ediyor. Bu reklamlar, tüketici davranışlarını manipüle edebilir ve bireylerin satın alma kararlarını etkileyebilir. Ayrıca, sosyal medya influencerlarının ve sponsorlu içeriklerin de tüketici eğilimlerini yönlendirme konusunda büyük bir rol oynadığı görülüyor.” diye konuştu. 

“ALGILAR MANİPÜLE EDİLEBİLİR”

“Sosyal medya, insanların beğeni ve takipçi sayısı gibi durumlara olan ilgisini artırır. Bu durum bireylerin kendilerini sosyal medyada daha olumlu veya popüler göstermek için davranışlarını değiştirmelerine neden olabilir” diyerek sözlerine devam eden Çankal, “Gençler arasında özgüven sorunları, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik sorunlar bu tür manipülasyonların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Dijital platformlar, toplumsal hareketlerin ve aktivizmin organize edilmesinde güçlü bir araç olabilir. Ancak bu, aynı zamanda manipülasyon için de bir zemin sağlar. Yanlış bilgilerin yayılması veya belirli grupların sesini daha fazla duyurması, toplumsal hareketlerin yönünü ve etkisini manipüle edebilir. Sosyal medya, popüler kültürü ve sosyal normları şekillendirmede büyük bir rol oynar. Bu platformlar, hangi davranışların, görünümlerin ve yaşam tarzlarının kabul edilebilir veya arzu edilir olduğunu belirlemede etkili olabilir. Bu da bireylerin kendilerini nasıl görmesi gerektiğine ve toplumda nasıl davranmaları gerektiğine dair algılarını manipüle eder” açıklamalarında bulundu.  

“SOSYAL ONAY ARAYIŞINI TETİKLİYOR”

Dijital platformların çeşitli mekanizmalar ve stratejiler aracılığıyla bireyler üzerinde önemli bir kontrol mekanizması olarak işlev görebildiğine dikkati çeken Çankal, bu kontrol mekanizmasının kullanıcıların davranışlarını, düşüncelerini ve kararlarını etkileyebildiğini ve yönlendirdiğini belirtti. Dijital platformların, kullanıcıların ilgi alanlarına ve davranışlarına göre içerik sunan algoritmalar kullandığını vurgulayan Çankal, “Bu algoritmalar, kullanıcının dikkatini çekmek ve platformda daha fazla zaman geçirmesini sağlamak için tasarlanıyor. Ancak bu, aynı zamanda, kullanıcıların dünya görüşünü daraltabilir ve onları belirli bilgi balonlarında tutarak manipüle edebilir. Sosyal medya platformları, kullanıcıların her hareketini izleyerek, dijital panaptikon oluşturarak büyük miktarda veri toplar. Bu da ‘big data’ (büyük veri) dediğimiz realiteyi karşımıza çıkarmakta. Yani kullanıcıların alışkanlıklarını, ilgi alanlarını ve davranışlarını anlamak için büyük veri kullanılarak analiz edilir. Elde edilen bilgiler, reklamcılara ve üçüncü taraflara satılabilir, böylece kullanıcılar üzerinde daha hedeflenmiş ve etkili reklamlar sunulur. Dijital platformlar, kullanıcıların psikolojik eğilimlerinden yararlanarak etkileşimi artırmaya çalışmakta. ‘Beğeni’ ve ‘paylaşım’ gibi geri bildirim seçenekleri sayesinde kullanıcıların sosyal onay arayışını tetiklemekte. Bu ise bireylerin platformda daha fazla vakit geçirmesini ve belirli davranışları sergilemesini sağlar” ifadelerini kullandı. 

ÖZÇEKİM: SOSYO-KÜLTÜREL BİR DEVRİM

Çankal, sosyal medya platformlarının kimlik inşa sürecinde önemli bir yer tuttuğuna değindi. Fotoğraf albümlerinin artık fiziksel baskı yerine cep telefonları ve dijital platformlar aracılığıyla şekillendiğini ve sosyal medya platformlarına her an yüklenebilen fotoğrafların sayısız insan tarafından görüldüğünü vurgulayan Çankal, “Toplum kavramı, sosyal ağlar üzerinden yeniden anlam kazanmaktadır çünkü toplum, bireyleri birbirine bağlayan ilişkilerin toplamını ifade eder. World Wide Web (Dünya Çapında Ağ) ve internetin sürekli artan etkisi, insanları bir araya getiren çevrimiçi sosyal ağlar olarak adlandırılan yeni bir tür sanal toplum yarattı.  Dünyanın en büyük sosyal medya platformu olan Facebook’un 2,4 milyar kullanıcısı var ve YouTube ile WhatsApp gibi diğer sosyal medya platformları da yaklaşık aynı sayıda kullanıcıya sahip. Sosyal medya siteleri, aplikasyonlar, forumlar ve bloglar gibi tüm dijital medya platformları sosyallik unsurlarını içermekte. Sosyal olan, bu platformlar aracılığıyla dönüşüme uğramış ve etkileşim adı verilen yeni bir boyut kazandı. Günümüzde etkileşim, hiç olmadığı kadar değişti. Sosyal yapılar dijital ortamlara taşındıkça, medya kullanıcıları bu etkileşimi dijital ortamlarda üretilen yazı, görsel, resim ve konuşma gibi sosyal süreçlerle gerçekleştirir hâle geldi. Artık iletişim fiziksel ortamdan sanal ortama kaydı, bu da çevrimdışı ve çevrimiçi olmak üzere ikili bir ayrımın ortaya çıkmasına neden oldu. Sosyal medya platformları, günümüzde dijitalleşmenin etkisiyle bireylerin kendilerini ifade etme, toplumsal normlarla etkileşimde bulunma ve başkalarıyla ilişkiler kurma şekillerini büyük ölçüde değiştirdi. Bu sebeplerle sosyal medya platformları, bireylerin kimlik inşa etme süreçlerine çeşitli yollarla derinlemesine etkilerde bulunuyor. Sosyal medya bireylere kendilerini istedikleri şekilde sunma imkanı tanımakta. Kullanıcılar, seçtikleri fotoğraflar, gönderiler ve hikâyeler aracılığıyla belirli bir imaj yaratabilme fırsatı buluyor. Bu da bireylerin sosyal kabul görmek veya belirli sosyal gruplara dâhil olma isteği doğrultusunda kimliklerini stratejik olarak yönetmelerine olanak sunuyor. İnternet ve sosyal medyayı kullanan insanlar; Instagram, YouTube, Facebook, Twitter gibi araçlarla hem içerik hem de görsellik açısından çevrelerine daha farklı bakmaya başladılar. Dijital platformlar, insanların kendilerini ifade etme biçimlerini yazılı ve sözlü iletişimden görsel iletişime dönüştürdü. Bu ifade biçimlerinden biri de özçekim (selfie) olarak karşımıza çıktı. Özçekim, benliğin hızlı bir şekilde belgelenmesiyle sosyal medyada kimliğin onaylanmasına yönelik sosyo-kültürel bir devrim olarak değerlendirilebilir” diye konuştu. 

Çankal, beğeniler, yorumlar ve paylaşımlar gibi geri bildirim seçeneklerinin bireylerin sosyal medya üzerindeki etkileşimlerini sürekli olarak değerlendirmelerine sebep olduğunu belirtti. Bu geri bildirimlerin bireylerin kimlik algılarını ve kendilik değerlerini de etkilediğini belirten Çankal, “Olumlu geri bildirimler, bireylerin belirli davranışlarını pekiştirirken, olumsuz geri bildirimler kimliklerini yeniden gözden geçirmelerine neden olabilir. Sosyal medya, benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla bağlantı kurarak destekleyici sosyal çevreler oluşturma fırsatı sunmakta. Bu da belirli topluluklara katılma ve aidiyet hissetme süreçlerini kolaylaştırır. Bireyler, bu topluluklar içinde kimliklerini daha rahat ifade etmekte ve destek alabilmekteler. Aynı zamanda sosyal medya, bireylere farklı kimlik rollerini deneme fırsatı vermekte. Örneğin, bir kişi aynı anda hem profesyonel kimliğini hem de kişisel ve eğlence odaklı kimliğini Instagram veya TikTok gibi platformlar aracılığıyla sergileyebilmekte. Bu çoklu kimlikler, bireylerin farklı ortamlarda farklı yönlerini ifade etmelerine ve kimliklerini çeşitlendirmelerine imkân tanımakta. Bazı sosyal medya platformları, anonim hesaplar aracılığıyla kullanılıyor. Anonimlik, bireylerin daha özgürce ve gerçek düşüncelerini ifade etmelerini sağlıyor. Aynı zamanda anonimlik, bireyleri kimliksizleşerek kendilerini farklı kimliklerle deneyimlemelerine zemin hazırlarken sosyal risklerin azaltılmasında önemli bir rol oynuyor. Kısacası anonim hesaplar, bireylerin kimliklerini keşfetmelerine ve çevrimiçi ortamlarda daha güvenli bir şekilde ifade etmelerine yardımcı oluyor.” ifadelerini kullandı. 

“YANILTICI BİLGİLERİ TANIMA YETENEĞİ”

Medya okuryazarlığının günümüz toplumunun “post-truth (doğruluk ötesi)” olarak tanımlandığı bu çağda önemli bir yer tuttuğuna değinen Çankal, “Medya okuryazarlığı, bireylerin medya mesajlarını eleştirel bir şekilde analiz etme, değerlendirme ve yaratma becerisini artırmaları gerektiğini vurgulayan bir ifade. Medya okuryazarlığı, hem bireysel düzeyde hem de toplumsal düzeyde önemli etkiler yaratabilir. Medya okuryazarlığı, bireylerin medyayı eleştirel bir gözle değerlendirme becerisini artırır. İnsanların medya içeriklerini sorgulamalarına, bilgi kaynaklarını değerlendirmelerine ve manipülatif içeriklerden kaçınmalarına yardımcı olur. Eleştirel düşünme, bireylerin daha bilinçli kararlar almasını sağlar ve toplum genelinde daha rasyonel ve bilinçli bir kamuoyu bilinci oluşturabilir. Medya okuryazarlığı, bireylerin sahte haberleri ve yanıltıcı bilgileri tanıma yeteneğini geliştirir. Toplumun yanlış bilgiye karşı daha dirençli olmasını sağlar ve bilgi kirliliğinin azaltılmasına yardımcı olur. Böylece toplumsal güven ve bilgiye dayalı tartışmalar artar. Medya okuryazarlığı, bireylerin reklam ve pazarlama stratejilerini daha iyi anlamalarını sağlar. Tüketicilerin bilinçli tüketim kararları almasına ve yanıltıcı reklam kampanyalarına karşı daha duyarlı olmalarına yardımcı olur. Sonuç olarak, toplumsal düzeyde daha sürdürülebilir ve etik tüketim alışkanlıkları gelişir” ifadelerini kullandı. 

“DİJİTAL GÖÇMENLER VE DİJİTAL YERLİLER”

Çankal, kuşak kavramının toplumdaki yaş grupları arasındaki farklılıkları anlamlandırmak ve her bir grubu sahip oldukları benlik özelliklerine göre tarihsel zaman içinde konumlandırmak amacıyla kullanıldığının altını çiziyor. Son yüzyılda, kuşakların giderek daha fazla sosyolojik yaklaşımlarla tarif edilmeye başladığını vurgulayan Çankal, “Örneğin, 1950’lerde ‘sessiz kuşak’ ve ‘asi kuşak’ gibi terimler, 1960’larda ise ‘hippiler’, ‘çiçek çocukları’ ve ‘genç radikaller’ gibi ifadeler kullanılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise X, Y ve Z kuşakları gibi kasten açıklayıcı olmayan adlandırmalarla bu anlamlandırmalar devam etmiştir. Her bir kuşak, kendi benlik özelliklerine, değerlerine ve dünya görüşüne sahip olabilir ve bu özellikler tarihsel bağlamda konumlandırılarak incelenir. Bu kuşak kavramları, belirli yaş grupları arasındaki farklılıkları ve toplumsal değişimlerin etkilerini anlamak için önemli bir araç olarak kullanılmakta. Dijital platformlar ve sosyal medya kullanımı, farklı kuşaklar arasında önemli farklılıklar gösterir ve bu farklılıklar kuşaklar arasındaki iletişimi çeşitli şekillerde etkiler. Kuşaklar arası farklılıkları ‘dijital göçmenler’ ve ‘dijital yerliler’ perspektifinden de değerlendirebiliriz. 

Dijital göçmenler, dijital teknolojilerin yaygınlaşmasından önce doğmuş ve büyümüş olan kuşaktır. Bu kuşağa dâhil olanlar, teknolojiyi yetişkinliklerinde öğrenmiş ve adapte olmuşlardır. Genellikle Baby Boomers ve X Kuşağı, dijital göçmenler olarak kabul edilir. Dijital teknolojilere adaptasyon süreçleri daha yavaştır ve bu teknolojileri öğrenmek için daha fazla çaba sarf etmeleri gerekebilir. Yüz yüze iletişim, telefon görüşmeleri ve e-posta gibi daha geleneksel iletişim araçlarını tercih ederler. Dijital dünyaya daha temkinli yaklaşırlar ve güvenlik, gizlilik gibi konularda daha fazla endişe duyarlar. 

Dijital yerliler, dijital teknolojilerle doğrudan etkileşime girerek dijital çağın içerisine doğmuş ve onunla büyümüş olan kişilerdir. Bu kuşak, dijital dünyada doğal olarak hareket eder. Genellikle Y Kuşağı, Z Kuşağı ve Alfa Kuşağı dijital yerliler olarak kabul edilir. Dijital yerliler, dijital teknolojileri içgüdüsel olarak kullanabilir ve yeni teknolojilere hızlıca adapte olabilirler. Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanır, iletişimlerini bu platformlar üzerinden sürdürürler.  Anlık mesajlaşma, sosyal medya paylaşımları ve video içerikleri gibi hızlı iletişim yöntemlerini tercih ederler.  Kuşaklar arasındaki farklılıklara sebep olan tarihsel süreç içinde meydana gelen toplumsal değişimler, çeşitli dönüşüm ve yenilikleri de beraberinde getirdi. Dijital yerliler olarak nitelendirilen, 2000’li yıllarda doğmuş ve zamanın ruhunu temsil eden özellikle Z kuşağı, sahip oldukları imkânlar ve toplumsal reflekslerle geleneğe, siyasete, eğitime, eğlenceye vb. toplumsal süreçlere karşı ortak bir tutum sergilemekte. Kuşaklar arası iletişimi sağlayan geleneksel ve kültürel kodlar varlığını sürdürmekle birlikte, kuşaklar arası değer farklılıklarının bir gerilim ve çatışma doğurduğu görülmekte. Dijital yerlilerin temel özelliği; postmodern çoğul kimlik örüntülerine sahip olmaları, bireyci ve özgürlüğüne düşkün olmalarına rağmen ailelerine bağlı kalmaları. Hem küresel kültürü hem de yerel kültürü yaşamaları. Dijital yerlilerin gündelik hayatta sekiz temel özelliği olduğu söylenebilir: özgürlük, özelleştirme, inceleme, bütünlük, işbirliği, eğlence, hız ve yenilik. Bu sekiz özellik, günümüz gençliğinin özellikle dijital medya kullanımlarıyla ilgili olarak farklı deneyimlerine dayanmakta. Onlar; aktörler, öncüler, yaratıcılar, oyuncular ve işbirliği yapanlar olarak büyümüş bir nesil. Bu çağ, onları ebeveynleri ve büyükanne ve büyükbabalarından birçok yönden farklı kılan gençler hâline getiriyor. İnternet, bu açıdan onlar için olumlu bir etkide bulundu denebilir” açıklamalarında bulundu. 

“PARTİLER SEÇİM DÖNEMİNDE KULLANIYOR”

Veri analiz şirketi Cambridge Analytica Donald Trump’ın 2016 ABD başkanlık seçim kampanyasında kilit bir rol oynadı. Şirket, Trump kampanyasına seçmen verilerini analiz ederek hedefli reklam kampanyaları yürütme konusunda yardımcı oldu. Bu kampanyalar, seçmenlerin belirli konulara olan tepkilerini manipüle etmek amacıyla tasarlandı. 

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü İnternet Gazeteciliği Anabilim Dalı Başkanı öğretim üyesi Doç. Dr. Tolga Çelik, Trump’ın seçim kampanyasının sosyal medyanın manipülatif açıdan toplumsal etkileri konusunda çok büyük bir örnek olduğunu vurguladı. Trump’ın kazanma ihtimalinin olduğu eyaletler için sosyal medyada manipülatif paylaşımlar yapıldığının altını çizen Çelik, “Değişim yaratabilecekleri yerlerde yaptılar bu çalışmayı ve sonuç aldılar. Trump seçimleri kazandı. Dolayısıyla sosyal medyanın toplum üzerinde manipülatif etkilerinin olduğu kesinlikle söylenebilir. Partiler seçim dönemlerinde bunu kullanıyorlar” dedi. 

Çelik, medyanın insanların “ne üzerine” düşüneceklerine de yoğunlaştığının altını çizdi. Sosyal medyadaki içeriklerin üretim süresince trol ordularıyla insanların ilgisini ve algısını istedikleri yöne doğru kaydırmayı hedeflediğini belirten Çelik, “Bazen gerçekleri çarpıtarak manipülatif paylaşımlar yapıldığını görüyoruz. Toplumsal olaylar sırasında, insanların hangi konulara odaklanacaklarını belirlemek ve ne düşüneceklerini tasarlamak için bu konular hakkında yoğun içerik üretildiğini ve insanların yönlendirilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Medya okuryazarlığı konusunda küçük yaştan itibaren eğitimler verilmesi gerekiyor. Bu konuda bilinçli ailelerin oluşması gerekiyor. Şu an Türkiye’deki örnekler üzerinden düşünecek olursak ailelerin medya okuryazarlığı hakkında çok da bilinçli olmadığını söyleyebiliriz. Çocukların da çok bilinçli olarak büyümediklerini gözlemliyoruz. Burada en önemli şey:  Aile içerisinde ve sonrasında, okullarda,  medyayı bilinçli bir şekilde kullanmalarının öğretilmesi. Bu eğitimle internet ortamında pek çok yalan ve yanlış bilginin dolaştığını, bu ortamda görülen her şeye inanılmaması gerektiğinin anlatılması da oldukça önemli” diye konuştu. 

“MANİPÜLE OLMAYAN YAŞ ARALIĞI YOK”

Sosyal medya kullanma pratikleri açısından kuşakların farklı yönelimleri olduğunu belirten Çelik, medyanın manipülatif etkilerinden yaş aralığı ne olursa olsun herkesin etkilendiğinin altını çizdi. Çelik konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Sosyal medyada manipülasyon yaş aralığına baktığımızda; yaşı biraz daha ilerlemiş olan X kuşağının sosyal medyayla sonradan tanışmasıyla, Y ve Z kuşaklarının ise bu teknolojinin içine doğmasıyla X kuşağına göre daha zor manipüle olduğunu söyleyebiliriz. Z ve Y medyayı biraz daha akıllı kullanıyor ve dönen oyunları anlayabiliyor. Yaşı ilerleyen kesim ise daha kolay etkileniyor. Bu yaş aralığının daha çok Facebook kullandığını görüyoruz. Facebook’ta hâlâ sosyal medyanın ilk kullanılmaya başlandığı dönemlerdeki yöntemlerle insanların kandırılabildiğini görüyoruz. 18-25 yaş arasının biraz daha akıllıca davrandığını söyleyebiliriz fakat herkes manipüle oluyor. Manipüle olmayan bir yaş aralığı yok. Yalnızca gençler bu konuda biraz daha bilinçliler.”

“DİKKAT GEREKTİREN GÖREVLERDE ZORLANMA”

Dijital dünyada geçirilen uzun zamanlar yalnızca bireyin vaktinden çalınmış zaman dilimleri olarak değil aynı zamanda büyük sağlık sorunları olarak da karşımıza çıkmaya devam ediyor. Psikiyatrist ve Psikoterapist Doç. Dr. Hakan Delibaş, bu sorunların bireyin mental ve fiziksel sağlığına etki edeceğine değindi. Delibaş, dijital platformlarda geçirilen uzun zamanların, uyku kalitesinde bozulmanın aracılık ettiği kötü ruh sağlığı ile ilişkisi olduğunun yakın zamanda yayımlanan bir metaanaliz ile ortaya konduğunu vurguladı. Bireyin başka bireylerin hayatını sosyal medyadan takip ediyor olmasının etkilerine değinen Delibaş, “Bu durum, yetersizlik düşünceleri, kıskançlık, düşük benlik saygısı gibi düşünce içeriklerinin gelişimine, aynı zamanda depresyon ve anksiyete gibi ruhsal bozuklukların gelişiminde etkili olabiliyor. Ayrıca sosyal izolasyon, siber zorbalığa maruz kalma gibi deneyimler bu süreçte ruhsal sağlığının olumsuz etkilenmesine neden olabilir” diye konuştu. 

Dijital ekranların, sürekli değişen içerikler ve bildirimlerle beynimizi aşırı uyardığına dikkati çeken Delibaş, “Bu durum, beynin doğal olarak sakinleşmesini ve odaklanmasını zorlaştırır. Beyin, sürekli olarak yeni bilgilere maruz kaldığında, derin düşünme ve odaklanma için gereken sakinliği sağlayamaz. Ekranlardaki içerikler, beynimizde dopamin salgılanmasına neden olur. Dopamin, bizi ödüllendiren ve motive eden bir hormondur. Ancak sürekli olarak dopamin salgılandığında, beynimiz bu duruma alışır ve daha az dopamin ile aynı tatmini elde etmek ister. Bu durum, odaklanma ve dikkat gerektiren görevlerde zorlanmamıza neden olur. Dijital ekranlar, aynı anda birden fazla işle uğraşmamıza olanak tanır. Ancak araştırmalar, çoklu görevin aslında verimliliği düşürdüğünü ve odaklanmayı zorlaştırdığını göstermektedir. Beynimiz, birden fazla görevi aynı anda yerine getirmekte zorlanır ve bu durum dikkat dağınıklığına yol açar. Aşırı ekran kullanımı, özellikle gece geç saatlerde, uyku düzenimizi bozar. Uyku eksikliği ise odaklanma, konsantrasyon ve dikkat sürelerini olumsuz etkiler. Dijital ekranlar, sürekli olarak yeni bilgilerle karşılaşmamıza neden olur. Bu bilgi bombardımanı, beynimizin bilgiyi işlemesini ve anlamlı bir şekilde organize etmesini zorlaştırır. Bu durum, odaklanmayı ve konsantrasyonu olumsuz etkiler” açıklamalarında bulundu. 

“EKRAN SÜRESİ ARTTIKÇA DURUM KÖTÜLEŞİYOR”

COVID-19 pandemisi döneminde genç neslin internet ve sosyal medya platformlarını daha sık kullanmaya başladığını hatırlatan Delibaş, bu dönemde sosyal medyanın çocukların ve ergenlerin hayatında önemli bir yer edindiğini vurguladı. Bu durumun, sosyal medya kullanımının çocuklar ve ergenler üzerindeki potansiyel risklerini de gündeme getirdiğine değinen Delibaş, “Yapılan araştırmalar çocuklar ve ergenlerde kontrolsüz sosyal medya kullanımının; depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları, bağımlılık, yeme bozuklukları, cinsiyetle ilgili sorunlar, davranış sorunları, vücut imajı sorunları, fiziksel aktivite azlığı, siber zorbalık, görme sorunları, baş ağrısı ve hatta diş çürümesi gibi çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkili olabileceğini bildiriyor.” ifadelerini kullandı.  Delibaş ayrıca, yapılan araştırmalara göre, ekran kullanımının dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan çocuk-ergen yaş aralığında bu semptomlarını olumsuz etkilediğine değindi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmanın;  çocukların çok fazla ekran karşısında zaman geçirmesinin özellikle okul öncesi çocuklar ve erkeklerde davranış problemleri, gelişimsel gecikmeler ve dikkat eksikliği gibi sorunlara yol açabileceğini ortaya koyduğunu dile getiren Delibaş, “Bu sorunların ekran süresi arttıkça daha da kötüleştiği görüldü. Bu nedenle, çocukların ekran süresini kontrol altına almak ve erken yaşta dijital medya kullanımına müdahale edilmesi önerilmekte. Bu bulgular ışığında, kamuoyunun ve sağlık profesyonellerinin sosyal medya kullanımının potansiyel riskleri konusunda farkındalığının artırılması ve çocukların ve ergenlerin sosyal medya kullanımını daha güvenli hâle getirmek için önleyici tedbirlerin alınması önerilmekte. Özellikle çocuk doktorları, aile hekimleri ve ebeveynler gençlerin sosyal medya kullanım alışkanlıklarını takip etmeli, sorunlu kullanım belirtilerini erken teşhis etmeli ve bu konuda rehberlik etmeli” açıklamalarında bulundu. 

“ETKİLERİ AZALTMAK TÜM YAŞ GRUPLARINDA ÖNEMLİ”

Ekran kullanımının genç ve orta yaşlı bireyler üzerinde farklı etkileri olduğunun altını çizen Delibaş, “Gençler için uzun ekran süresi öncelikle olumsuz ruh sağlığı sonuçları, bilişsel gelişim sorunları, fiziksel sağlık sorunları ve uyku bozuklukları ile ilişkilidir. Orta yaşlı bireylerde ise aşırı ekran kullanımı bilişsel gerileme, fiziksel sağlık sorunları ve sosyal refah zorluklarıyla bağlantılıdır. Ekran süresinin azaltılması ve daha sağlıklı ekran alışkanlıklarının teşvik edilmesi, bu olumsuz etkileri azaltmak için tüm yaş gruplarında çok önemlidir” diye konuştu.

Aşırı ekran süresinin, artan depresif belirtiler, anksiyete ve daha düşük psikolojik iyi olma hâli de dâhil olmak üzere çeşitli olumsuz ruh sağlığı sonuçlarıyla tutarlı bir şekilde bağlantılı olduğunu vurgulayan Delibaş, “Ekran süresini, özellikle akşamları azaltmak, uyku kalitesini ve genel ruh sağlığını iyileştirebilir. Etkili stratejiler arasında kesin rutinler belirlemek, ekranlara erişimi ılımlı hâle getirmek ve fiziksel aktiviteleri teşvik etmek yer alır. Ebeveynler ve bakıcılar, ekran kullanımını yönetmede ve daha sağlıklı alışkanlıklar için destekleyici bir ortam yaratmada rol model olarak hayati bir rol oynarlar. Tüm bu araştırmalar ışığında ekran süresinin azaltılması fiziksel ve psikolojik faydaları olacak bir durum. Ekran süresini azaltmak, uyku kalitesini ve süresini artırabilir, bu da ruh sağlığını ve gündüz uyanıklığını artırır. Ekran kullanımını, özellikle akşamları sınırlamak, daha iyi uyku düzenleri ve daha az fizyolojik stres ile ilişkilidir. Bu açıdan bireyler sınırlandırılan ekran süreleri ile fayda görebilirler” ifadelerini kullandı.

 

İnternet ve Bilgi Çağı: Dijital Toplumun Oluşumu

Sahte Profillerin Sahte Yapay Zekaları Sahte İlişkiler Kurarsa…