Devletin Parası Nereye Gidiyor?

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından duyurulan Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’ne ilişkin Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nin yayımlanmasının üzerinden yaklaşık dört hafta geçti. Açıklanan paket, kamu kurumlarını çeşitli tasarruf tedbirlerine yöneltiyor gibi görünse de devletin tasarrufu gerçekten nasıl yapabileceği konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmaya devam ediyor.

İktidar kanadı, kamuda tasarrufu ön plana çıkararak ekonomik göstergeleri yeniden “normal” seviyelere çekebilmenin uğraşı içinde. Ancak bunun kolay olmayacağı açık; bol keseden harcamaya alışan kamu kurumlarını “sıkı” bir tasarrufa yöneltebilmenin nasıl mümkün olduğu konusunda soru işaretleri mevcut. Aynı zamanda, iktidarın geçmiş politikalarından kaynaklı ödemelerin devam edecek olması tasarruf genelgesinin işe yarayıp yaramayacağını da sorgulatıyor. Zira, iktidarın Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli yoluyla oluşturduğu projelere önümüzdeki dönemde bütçeden en az 35 milyar lira ödeme yapılması bekleniyor.

Konuya ilişkin bir örnek vermemiz yerinde olabilir. Geçtiğimiz ay Devlet Hava Meydanları İşletmeleri (DHMİ) tarafından açıklanan 2023 Faaliyet Raporu’na göre YİD modeli yoluyla verilen yolcu garantilerinin tutmadığı ve bu nedenle işletmeci şirketlere yaklaşık 200 milyon avro ödendiği görülüyor.

Muhalefet kanadı ise geçtiğimiz dönemdeki itirazlara rağmen sürdürülen YİD projelerinin önümüzdeki yıllara yayılan ödemeleri ile tasarruf tedbirleri arasındaki tutarsızlığa vurgu yapıyor.

Biz de kamuda tasarruf gündeminin ne kadar gerçekçi olduğunu, neden tasarrufa ihtiyaç duyduğumuzu, tasarruf tedbirlerinin işe yarayıp yaramayacağını Prof. Dr. Mustafa Özer ve Emin Çapa ile konuştuk.

“KAMUCU ANLAYIŞ HEDEF ALINIYOR”

Son günlerde öne çıkan tasarruf gündeminin ardındaki temel soruyu Prof. Dr. Mustafa Özer’e yönelttik: Neden tasarrufa ihtiyaç duyuyoruz? Tasarruf gündeminin özellikle izlenen politikalar dolayısıyla ortaya çıktığını belirten Özer şunları ekledi:

“Sizin de bildiğiniz gibi 2023 genel seçimleri sonrası sayın Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı oldu ve ‘rasyonel dönüş’ adı altında bildik ortodoks enflayonu düşürme programını uygulamaya başladı. Aslında bu programın Nurettin Nebati zamanında uygulanan ‘heterodoks’ denilen politikalardan özü itibariyla bir farkı yoktu: Her ikisi de emekçi sınıfların değil sermayenin çıkarlarını gütmekteyidi ve mümkün olduğu ölçüde reel ücretleri baskılayıp iç talebi kısmayı ve ihracatı arttırmayı hedefliyordu. Uygulanan düşük faiz politikaları sonucu enflasyon kontrolden çıktı ve tekrar politika faizi artırılarak artan enflasyonla mücadele edilmeye çalışıldı. Ama artırılan politika faizleri ile iç talep kontrol altına alınamayınca bu sefer hem tüm sermaye kesimleri hem de bu programa destek veren ana akım iktisatçılar ‘kamuda tasarruf etmeli’ demeye başladılar. Aslında yapılmak istenen başta kamu kesimi olmak üzere tüm ülkede ücret ve maaşlarda kontrole gitmekti. Kamuda tasarruf sloganı ile hem kamucu anlayış hedefe konulmaya çalışılmakta hem de ücret ve maaş kontrollerine giden yolun taşları döşenmekteydi.

Aslına bakarsanız Türkiye’de enflasyonla artan bütçe açıkları arasında bir korelasyon var. Mevcut iktidar döneminde de olduğu gibi, özellikle seçim kazanmak için, geçmiş dönemlerde de enflasyonu artıran, kalıcı hâle getiren politikalardan birisi de popülist genişleyici maliye politikaları olmuştur. Bu nedenle enflasyonla mücadelede bütçe açıklarının gelişimi son derece önemlidir. 2024 için öngörülen 2.7 trilyon TL’lik bir bütçe açığı ile enflasyonla mücadele edilemeyeceği açıktır. Çünkü kamuda tasarruf adı altında açıklanan planla ancak maksimum 150 milyar TL’lik bir iyileşme yaratılabilecektir. Bu da öngörülen bütçe açığı yanında ‘devede kulak’ kalmaktadır. Üstelik bütçe açığı nisan itibariyle 691 milyara ulaşmıştır. Yani sizin anlayacağınız ‘Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’ ile iktidar devlette; keyfi, usulsüz, şatafata dönük ve hatta hukuksuz harcamaları önlemeyi değil kamu harcamalarını azaltmayı amaçlamaktadır. Yani amaç sınıfsaldır: Kamu çalışanları ile emeklilerin satın alma gücünü düşürmek, kamu hizmetlerini azaltmaktır. Kamu emekçilerinin sayısını sınırlandırarak, servis araçları kaldırılarak ya da lojman sayısı düşürülerek uygulanan enflasyonu düşürme politikalarının bedeli kamu emekçilerine ödetilmeye çalışılmaktadır.”

“BEDELİ EMEKÇİLERE ÖDETMEK AMAÇLANIYOR”

Bir yandan kamuda tasarruf gündemi varken diğer yandan kamu özel iş birliği ile yürütülen projelerin ödemelerinin devam etmesini nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ise açıklanan tasarruf önlemlerinin neden “devede kulak” olduğunu, bu önlemlerin kapsamına bakarak da açıklayabileceğimizi belirten Özer; “Kamuda tasarruf altında getirilen harcama önlemleri üç başlık altında toplanmış. Bunlar, kamuda tasarruf, bütçede harcama disiplini ve kamu yatırımlarıdır. Kamuda tasarruf olarak taşıtlar, binalar ve kamu istihdamı ile diğer yurt dışı geçici görevler, enerji ve atık yönetimi ve haberleşme giderleri belirtilmiş. Oysa kamuda savurganlığın kaynağını oluşturan ‘saray harcamaları’, koruma ordularına harcanan paralar, siyasi ve bürokratik kadrolara tahsis edilen araçlar, bakan yardımcılarının saltanatları, milletvekillerine sağlanan kıyak emeklilik ve aile boyu tüm sağlık harcamaları ve milletvekillerine verilen danışman ordusunun maliyetleri göz ardı edilmiştir. Ama pakette ne yazık ki Kamu Özel İş Birliği (KÖİ) projeleri adı altında iktidarın kendi sermaye gruplarını yaratma amacıyla kullandığı servet transfer araçlarına hiç yer verilmemiştir. Bu kapsamda başta köprüler, otoyollar ve şehir hastaneleri gibi döviz cinsinden ya da kura endeksli gelir garantilerine ilişkin herhangi bir tasarruf önlemine pakette yer verilmemiştir. Asıl kamuda tasarruf paketinde olması gerekenler kapsam dışına çıkarılmıştır. Bu da yine kamuda tasarruf önlemlerinin sınıfsal karakterini ortaya koymaktadır. Yani bedeli kamu emekçilerine ödetmektir.” dedi.

“İKTİDAR, KAMU KAYNAKLARINI İKTİDARINI SÜRDÜREBİLMEK İÇİN KULLANIYOR”

Kamu kaynaklarının yanlış harcanmaması için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini sorduğumuzda ise tüm bu yapılanlar yerine sosyal refahı artırmak, fiziki ve beşeri sermayeyi geliştirmek, daha yaşanabilir bir çevre yaratmak için kamu kaynaklarının kullanılması gerektiğini vurgulayan Özer, “Oysa hemen hemen bütün sağ iktidarlar; ana akım iktisat anlayışının ‘devletin yatırım yapmasına gerek yok’ biçimindeki safsatalarına inanarak kamu yatırımlarının bütçedeki payını hep olabildiğince düşük tutmaya çalışırlar. Oysa devlet yeni ve büyük bir yatırım yaparsa daha yüksek sosyal fayda ve katma değer yaratma kapasitesine erişir. Mevcut iktidar daha önce de söylediğim gibi bütçe kaynaklarını popülist politikalarını finanse etmekte kullanmaktadır. KOİ kapsamında yapılan yatırımların çoğunun piyasa maliyetinin çok çok üstünde yapıldığı, bilinen bir gerçektir. Böylece kamu kaynakları etkin bir biçimde kullanılmamaktadır. Özellikle kamu kaynakları; iktidar yanlısı dini vakıflar, tarikatlar ve cemaatlere herhangi bir etkinlik ölçütü gözetilmeden kullanılmaktadır. Bir anlamda iktidar kamu kaynaklarını kullanarak iktidarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Oysa bu kaynaklar beşeri ve fiziki sermayenin artırılması, gelir dağılımın iyileştirilmesi ve daha yaşanabilir bir ülke ve çevre yaratılması uğruna harcanmalıdır. Kamunun öncülüğünde yeni bir sanayileşme politikasını yaşama geçirebilmek için kullanılmalıdır. Türkiye ekonomisinin dışa bağımlığını azaltacak ara malı ve girdi üretecek fabrika kurulmasında kullanmalıdır. Kısacası sürdürülebilir, kapsayıcı bir büyüme yaratacak iktisadi çevrenin oluşturulmasında kullanılmalıdır.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

“TASARRUF EMEKÇİLERDEN DEĞİL GÖSTERİŞTEN YAPILIR”

Kamuda tasarruf gündemini nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda tasarruf gündeminin çarpıtıldığını ve yanlış anlaşıldığını belirten Emin Çapa, “Sosyal destek programlarından tasarruf yapılması aptalca, hatta kötü niyetli bir tavır. Emekliler, öğrenciler ve yoksullara yapılan harcamalardan tasarruf yapılmamalıdır. Tasarruf yapılması gereken; gösteriş, yanlış yatırımlar, çılgın projeler gibi hesapsız kitapsız işlerdir. Faiz lobisine 2024 bütçesinden ayrılan para ile tüm emeklilere her ay 7 bin TL daha fazla maaş ödenebilir. Dikkat edin bir sefer değil, her ay. Birçok emeklinin ayda 10 bin TL aldığı düşünülürse, faiz lobisine iktidarın aktardığı paranın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.” dedi.

“HALK, YOKSULLUĞA İTİLİYOR”

Kamu Özel İş Birliği (KOİ) projelerinin Türkiye’nin geleceğine ipotek koyan akıl dışı uygulamalar olduğunu belirten Çapa, “Gençlerin geleceğini çalıyor, halkı yoksulluğa itiyor. Buna karşın bir avuç insanı devlet üzerinden zenginleştiriyor. Dolarizasyondan kaçış için, Merkez Bankası’nın (MB) uyguladığını iddia ettiği bir ‘TL-leştirme’ politikası var. Peki devlet kendisi neden bir avuç şirkete verdiği bu projeleri dolara endeksliyor? Üstelik inanmazsınız ama bu insanlar o kadar akıllı ki, dolar enflasyonunu da hesaba katıyorlar. Yani geçmediğiniz köprülerin ve yolların paraları, dolar olarak da artıyor. Amerika’daki enflasyon oranında dolar olarak da bunlara zam yapılıyor. Devlet tasarruf yapacak ise, ülkeyi çıldırtan çılgın projelere çeki düzen vermelidir.” dedi.

Kamu kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiğine yönelik sorumuzda, bu kaynakların halka ait olduğunu belirterek söze başlayan Çapa, “Kamu kaynakları sadece bugün için değil, aynı zamanda daha iyi bir gelecek inşa etmek için de kullanılmalıdır. Kamu kaynaklarının dünyadaki büyük teknolojik patlamaya yanıt verecek bir gelecek inşası için harcanması gerekir. Türkiye’nin önceliği, gençlerini yarına hazırlayacak, okuldan mezun olanları ömür boyu eğitim ile yeni teknolojiye adapte edecek bir plan oluşturmak, aynı anda tarımdan-sanayiye, hizmetten-kentlere bütün ülkeyi teknolojik değişimi kucaklayacak hâle getirmek olmalıdır.” dedi.

“İdare Edin” Genelgesi, Tasarrufun Mini Tarihçesi

Profesör Babuşçu: “Hükümet Çerez Parasına Kadar Düştü”

Mustafa Sönmez: “Hükümet Samimiyse Meclise Yeni Bütçe Getirir”