Son günlerde Türkiye gündeminde yer yer hararetlenen konuların başında erken seçim geliyor. 31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından erken seçim isteği çeşitli defalar gündeme gelmiş ve farklı siyasi aktörler tarafından dillendirilmişti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, seçimden hemen sonra “Erken seçim istemeyeceğim” açıklaması yapmıştı ancak aradan geçen birkaç ayın ardından vatandaşın yeni bir seçim talebinin giderek arttığını belirterek erken seçim için 1,5 yıl gibi bir süre biçmiş ve şu açıklamalarda bulunmuştu:
“Türkiye ilk seçimde Erdoğan yönetiminden kurtulacak. İlk seçim dediğim 2028 değil. Ben 31 Mart seçim sonuçlarını araçsallaştırarak seçim istemeyeceğimi söyledim. Bu, seçim istemiyorum demek değil. En çok ben istiyorum. Vatandaş da istiyor. Anketler gösteriyor ki, yavaş yavaş seçim istenmeye başladı. Erdoğan beş yıllığına seçildi ama bence seçildikten 2,5 yıl sonra, yani bugünden 1,5 yıl sonra erken seçim olur. Ben erken seçimden kaçmam, bunun için koşarım.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise buna karşılık, “Parlamentoda ve Cumhurbaşkanlığında 4 yıllık, yerel yönetimlerde de 5 yıllık seçimsiz bir dönem var. Herkes planını, programını buna göre yapmalı.” diyerek herhangi bir erken seçim kararının gündemlerinde olmadığını açıkladı. Önceki gün TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde konu yine erken seçimlere gelince Erdoğan’ın açıklamasını eleştiren CHP Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır erken seçime halkın karar vereceğini vurguladı. Peşinden de AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in karşılığı geldi. Zengin Ali Mahir Başarır’ın Özgür Özel’in açıklamalarını kaçırdığını belirterek bu konudaki kararın belli bir süreç gerektirdiğini belirtti. Bu arada geçen hafta gerçekleşen Erdoğan-Bahçeli görüşmesi de erken seçimin gerçekleşmeyeceğine karşın kimi kesimler için önemli bir gösterge sayıldı.
Bütün bu gelişmelerle birlikte Üçüncü Dünya Savaşı olasılığının konuşulduğu, aşırı sağ hareketlerin dünyanın pek çok ülkesinde güç kazandığı, yurttaşlarınsa başta enflasyon ve hayat pahalılığı olmak üzere çok ağır bir ekonomik dönemden geçtiği bu günlerde tartışmalar nasıl bir seyir izleyecek, erken seçimin kararı için gereken koşullar oluşacak mı merak konusu. Tabii erken seçim kararı için Meclis’te 360 milletvekili gerektiğini de akılda tutmak gerek.
Bu tartışmalı günlerde Fikir Gazetesi olarak siyasetin nabzını tutan isimlerle konuştuk. Siyaset Bilimci Doç. Dr. Fatih Yaşlı, 22. Dönem AK Parti Tokat Milletvekili Resul Tosun, siyaset bilimci akademisyen Doç. Dr. Can Kakışım, Liberal Demokrat Partisi eski Genel Başkanı ekonomist Cem Toker, Siyasal iletişim uzmanı öğretim görevlisi Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Saydam ve 21. Dönem ANAP İstanbul Milletvekili-ekonomist Nesrin Nas erken seçimle ilgili sorularımızı yanıtladılar.
Erken seçim tartışmalarıyla ilgili temelde iki kutba yayılan çok farklı görüşler olduğunu söylemek gerek. Akademisyenlerin, siyasetçilerin, alanında duayen gazeteci ve yazarların konuya yaklaşımları farklılıklar gösteriyor. Biz de bu farklılıklar arasında erken seçim olasılıklarının izini sürmeye çalıştık.
“YAPILMASI GEREKEN, TOPLUMU ERKEN SEÇİMİN ŞART OLDUĞUNA İKNA ETMEK”
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Yaşlı erken seçim olasılığını ülkenin içinde bulunduğu duruma bağlı değerlendiriyor. “Normal bir ülkede ve hatta ‘eski Türkiye’de’ 31 Mart seçim sonuçlarının ortaya koyduğu gibi bir tablo ortaya çıksaydı ya iktidar kendini tekrar onaylatmak için seçimlere giderdi ya da muhalefet erken seçim için düğmeye basardı.” diyen Yaşlı, son birkaç aydır yaşanan süreci şöyle özetliyor: “Bizde ise AKP dönemi Türkiye’sine yakışan bir anomali ile tarafların ‘normalleşme’ adlı bir süreç başlattıklarını gördük. İki tarafın da farklı anlamlar yükledikleri, kapalı kapılar ardında yürütülen, kamuoyunun bilgilendirilmediği, muğlak bir süreçti bu ve zaten MHP’nin birkaç çıkışı ve hamlesiyle birlikte kolaylıkla sınırlarına gelindi. Gelindiği noktada ise CHP ‘geçim yoksa seçim var’ diyerek bir tartışmayı başlattı ama orada da Özgür Özel Erdoğan’a ‘Bir buçuk yıl sonra seçim yapalım’ diye bir çağrıda bulundu ki bu bana göre biraz tuhaf bir çağrıydı. Çünkü iktidara en az bir buçuk yıllık bir kredi açmanın iktidara mı muhalefete mi yarayacağının bir garantisi yok, bir buçuk yıl son derece uzun bir süre ve Şimşek programı görece de olsa makro iktisadi dengeleri toparlar ve enflasyonu düşme ivmesine sokarsa, bu Erdoğan’a yeni bir oyun kurması ve sandıktan bir kez daha başarıyla çıkması için yeni bir oyun alanı açabilir. Dolayısıyla iktidara kredi verilmiş ya da mühlet açılmış bir erken seçim çağrısı bana tutarlı da gerçekçi de gelmiyor. Yapılması gereken, süre ve tarih vermek yerine toplumu bir erken seçimin şart olduğuna ikna etmek ve halkın bunu talep etmesinin öncülüğünü üstlenmektir.”
“ERKEN SEÇİM İÇİN BİR ÖZNEL İRADE YOK”
Fatih Yaşlı Türkiye’de şu an bir erken seçim için gereken koşulların belki de her zamankinden fazla hazır olduğunu belirtiyor. “Bir ülke düşünün açlık sınırı 19 bin lira civarındayken asgari ücret 17 bin lira ve sözde enflasyonla mücadele adına gelecek yılın başına kadar bu ücrete zam yapılmayacak.” diyen Yaşlı erken seçimin kısa vadede neden gerçekleşmeyeceğini şu sözlerle açıklıyor:
“Eğer Türkiye’de asgari ücret bir istisna olsaydı bunu o kadar önemli görmeyebilirdik ama Türkiye’nin emek rejiminde milyonlarca kişi asgari ücretle ya da asgari ücrete yakınsayan maaşlarla çalışmaya mahkûm edilmiş durumda. Bu ise iktidarın ekonomiden anlamamasıyla, ekonomiyi bilmemesiyle ilgili değil, izlenen ekonomi modelinin ucuz emek ve halkın yoksullaştırılması üzerine kurulu olmasıyla ilgili. Söz konusu asgari ücretli toplama; emeklileri, memurları, köylüleri, hatta giderek yoksullaşan beyaz yakalıları ekleyin. Korkunç bir gelir dağılımı bozukluğu ve çok hızlı bir yoksullaşma tablosu çıkıyor karşımıza. Hukuk, eğitim, yargı, bunları saymıyorum bile. Tüm bunlar bize ülkede erken seçimin nesnel koşullarının mevcudiyetini gösteriyor ancak esas mesele bir öznel iradenin olmayışı, yani şu an iktidarı erken seçime götürme iradesine sahip bir siyasal ya da toplumsal muhalefet yok, esas mesele de bu.”
“Peki erken seçim bu durumda hangi koşullarda gerçekleşebilir?” diye soruyoruz. Doç. Dr. Fatih Yaşlı “Sosyal meselelerde fizik kanunları gibi “x olursa y gerçekleşir” tarzı kanunlar yoktur, dolayısıyla “şu olursa erken seçim olur” diyebileceğimiz bir yasa yok ama elbette ki Türkiye ve dünya siyasetinden örnekler var elimizde.” diyor. “Genel olarak kemer sıkma politikaları Türkiye’de hükümetlerin düşmesinde son derece etkili olmuştur. En yakın örneği ise AKP öncesindeki DSP-MHP-ANAP hükümetinin düşüşüdür, 2000 ve 2001 krizlerinin ardından Bahçeli’nin yaptığı erken seçim çağrısıyla bu üç parti de sandığa gömülmüş, seçimden daha bir sene önce kurulan AKP ise iktidara gelmiştir. Kemer sıkma programları, gelir dağılımında bozukluk, devlet krizleri, hükümet ortakları arasındaki krizler beraberinde erken seçimi getirebilir. Az önce belirttiğim gibi bizde çoklu bir kriz yaşanmakta ve bu da beraberinde AKP açısından bir hegemonya bunalımının işaretlerini vermekte. AKP eskisi gibi kitlelerin rızasını tesis edebilen bir parti değil; şu an ayakta olmasının esas nedeni ise Türkiye’nin düzeninin ve küresel sistemin henüz alternatifini bulamamış olması. Öte yandan Türkiye’de muhalefetin de büyük katkısıyla sokak kriminalize edilmiş durumda ve toplumsal muhalefet artık son derece zayıf. Sokağın ve toplumsal muhalefetin yokluğu ise Erdoğan’ın ve AKP’nin elini güçlendiriyor ve onu erken seçime zorlayacak en önemli faktörlerden birinin yokluğu anlamına geliyor.”
“MUHALEFETİN BÜTÜNLÜKLÜ VE ALTERNATİF BİR STRATEJİSİ YOK”
Peki iktidar partisi bir erken seçim istiyor mu? Ya da kısa vadede böyle bir karar alması mümkün mü? “AKP elbette şu an için bir erken seçim istemiyor, hatta ‘normalleşme’ adımının gerisinde de 31 Mart’ta ortaya çıkan tabloyu sindirme ve bir zaman kazanma arayışı var.” diyen Yaşlı ekliyor: “Bana göre o zaman kazanma da esas olarak Şimşek programıyla ilgili. Eğer Şimşek programı öngörüldüğü üzere bu aydan itibaren enflasyonu aşağıya çekmeyi başarırsa Erdoğan yılın sonunda çıkıp enflasyonu yüzde 80’lerden yüzde 40’lara düşürdüklerini ve 2025’te de yüzde 20’lere düşüreceklerini söyleyip insanlarda ekonominin iyileşeceğine dair beklentiyi yükseltmek ve seçime buradan gitmek isteyecektir. Muhalefetin ise az önce söylediğim üzere henüz bütünlüklü ve alternatif bir stratejisi bulunmuyor, ancak ekonomide yaşanacak gelişmelerle birlikte böyle bir stratejinin yürürlüğe konması önümüzdeki birkaç ay içerisinde muhalefet açısından da kaçınılmaz hâle gelebilir ve AKP’yi gerçek anlamda sıkıştırmayan şu anki tutumun yerini mecburen daha aktif ve sert bir strateji alabilir.”
Erken seçim talebini doğuran en güçlü sebeplerden biri ekonominin içinde bulunduğu çıkmaz durum. Yurttaşların beklentisi de geleceğe umutla bakabilecekleri bir ekonomik refah dönemine yeniden kavuşmak. Bu noktada erken seçimin gerçekleşmesi enflasyonist ortamın geri çekilmesi anlamına gelir mi? Bu son sorumuza Fatih Yaşlı şöyle yanıt veriyor:
“Eğer Erdoğan seçim yaklaşıyor diye nas politikalarına geri dönerse bu çok hızlı bir şekilde dövizi de enflasyonu da tekrar artırır ama Şimşek programıyla devam ederse de seçimi kaybedebilir. Nasıl bir tercih yapacağını zaman içinde göreceğiz. Eğer erken seçime doğru muhalefet, adını da koyalım CHP, Şimşek programının karşısına sahici bir alternatif koyamazsa seçimi kazanma şansı zayıflayabilir. Birinci parti olarak çıkmayı başardığı bir durumda ise Şimşek programının benzeri bir programı değil, dediğim gibi alternatif karakterli, yani halkı ve emekçileri önceleyen, servet vergisini, vergide adaleti, dolaysız vergilerin ağırlığını artırmayı, alt sınıfların üzerindeki vergi yükünü hafifletmeyi, sosyal devleti güçlendirmeyi hedefleyen ve enflasyonun faturasını üst gelir gruplarına çıkaran bir programı uygulamaya koymalıdır.”
“ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI ABESLE İŞTİGALDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL”
22.dönem AK Parti Tokat Milletvekili olarak görev yapmış gazeteci yazar Resul Tosun da dar zamanda sorularımıza yanıt veren değerli isimlerden biri. Özellikle erken seçim tartışmalarını nasıl yorumladığını sorduğumuz Resul Tosun, bu tartışmaları tutarlı ve gerçekçi bulmadığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Millet seçim yorgunu. 10 ay arayla iki seçim yaşandı. 14 ay önce Başkan, 4 ay önce de yerel yöneticiler seçildi. Seçimlerin yenilenmesinin hâlihazırda çözeceği bir sorun yok.”
Bu anlamda Tosun’a göre Türkiye’de şu an bir erken seçim için gerekli koşullar mevcut değil. Ancak diyelim ki bir erken seçim gerçekleşti, bu hangi siyasi ya da sosyal durumlara bağlı olabilir, herhangi bir karar değişikliği yaşanması mümkün mü? Bu sorumuza şöyle yanıt veriyor Tosun:
“Sistem değişti. Erken seçim değil meclisin feshi yoluyla seçimlerin yenilenmesi sistemi var. Seçimin yenilenmesi, 360 milletvekilinin onayı ya da Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesi kararıyla mümkün. Cumhurbaşkanı dört yıl seçim yok dedi. Meclisin yenileme kararı da AK Parti’nin onayına bağlı. Çünkü AK Parti dışındaki bütün partiler ittifak etse bile sayıları 335 ediyor. Dolayısıyla 360’ı bulamıyorlar. Cumhurbaşkanı aynı zamanda AK Parti genel başkanı olduğuna göre ve o da ‘Dört yıl seçim yok’ dediğine göre erken seçim tartışmaları abesle iştigalden başka bir şey değildir.”
Bu konuda Özgür Özel’in açıklamaları üzerinden muhalefetin yürüteceği strateji hakkındaysa Tosun’un yorumu şu oluyor:
“Muhalefetin erken seçim söylemiyle kendi tabanını konsolide etme çabasında olduğu görülüyor.”
“AKP, ERKEN SEÇİMİ GECİKTİRMEK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPACAK”
İdeaPolitik Enstitü Genel Direktörü Doç. Dr. Can Kakışım, erken seçim tartışmalarının başlamasını son derece doğal bulduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bugün ülkemizde maalesef hem ekonomide hem siyasette hem dış politikada, hukukta, eğitimde bir sıkışmışlık var. Ciddi biçimde Türkiye’de artık sistem tıkanmış vaziyette ve halka gerekli faydayı sağlamaktan son derece uzak. Böyle bir durumda tabii ki erken seçim konuşulacak bunun olanakları tartışılacaktır.”
Bununla birlikte yakın zamanda gerçekleşen seçimlerin de süreci etkilediğini vurguluyor. “Birkaç ay önce gerçekleştirilen yerel seçimlerde Ak Parti artık birinci parti olma özelliğini de yitirdi.” diyen Can Kakışım erken seçimin özellikle geciktirmek istendiğini şu sözlerle vurguluyor:
“Halk nezdindeki meşruiyetinin ciddi biçimde zarar gördüğü herkes tarafından kabul ediliyor. Mesela Fransa’yı düşünelim. Avrupa Parlamentosunda Macron, partisi önemli bir oy kaybına uğrayınca seçimi gündeme getirdi, neden? Çünkü daha demokratik ülkelerde halk nezdindeki meşruiyetin sizin yönetimi devam ettirmeniz açısından önemli bir gerekliliği söz konusu. Fakat Türkiye’de Ak Partinin bu şartlar dâhilinde girebileceği bir seçimi kaybetmesinin büyük ihtimal olduğu düşünüldüğünde erken seçimi geciktirmek için elinden geleni yapacağı da muhakkak.”
Kakışım’a göre normalleşme, yumuşama politikaları da bu tavrın bir sonucu. “Bugün Ak Parti kurmaylarını en fazla rahatsız edecek tavır, erken seçim talebinin yüksek sesle dile getirilmesi ve toplumsallaşmasıdır.” diyor. “Bu normalleşme-yumuşama tartışmalarının amacı da aslında bu süreci biraz ötelemek, zaman kazanmak. Bu süre zarfında da ekonomide işleri düzeltecek adımlar atmaya gayret edecekler. Fakat gayet tabii Türkiye’de artık Ak Partinin herhangi biçimde ekonomide, siyasette istikrar ve huzur ortamı oluşturması mümkün değil. Dolayısıyla muhalefet partileri erken seçim talebini daha güçlü bir biçimde dile getirmeli ve getirecekler de.”
Ancak Can Kakışım, mevcut durumda erken seçim talebinin milletvekili yeter sayısına ulaşmasının şu anki durumda gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu da ekliyor.
“Bugün Türkiye’de erken seçim kararının alınması için mecliste 360 vekilin onay vermesi gerekiyor ki bu da Ak Parti vekillerinin buna onay vermemesi hâlinde bunun gerçekleşmeyeceğini gösteriyor. Gerçekleşmeyebilir, Ak Parti bunu geciktirmek için elinden geleni yapabilir ama siz muhalefet olarak istemelisiniz, yani bunu talep etmek durumundasınız. Siz talep edin, bırakın onlar reddetsin ki git gide meşruietleri daha da azalsın. Burada muhalefetin olabildiğince güçlü biçimde erken seçim çağrısında bulunması ve Türkiye’nin artık yönetilemez bir durumda olduğunu dile getirmesi gerekiyor.”
“ERKEN SEÇİM SÖZÜNÜ EN SON DUYMAK İSTEYECEK KİŞİ MEHMET ŞİMŞEK’TİR”
Sağlık sorunlarına rağmen bizi kırmayarak sorularımızı yanıtlayan Liberal Demokrat Partisi (LDP) eski Genel Başkanı Cem Toker de erken seçim tartışmalarını fuzuli hatta abesle iştigal görenlerden. Toker’e göre erken seçim ne siyasi açıdan ne de matematiksel açıdan mümkün. Durumu şöyle açıklıyor Toker:
“Muhalefetin sayısı zaten yetmiyor. Cumhuriyetin en ağır ekonomik krizinin ortasında, iktidar partisi de doğal olarak erken seçime evet demez. Özgür Özel, partisinin ve kamuoyunun bir kesiminden gelen baskı ile ve bu çevrelerin gazını almak için, erken seçim olmayacağını bile bile gündeme taşıyor.”
Cem Toker’e göre Başkanlık sistemiyle birlikte yapılan değişiklikler erken seçim konusundaki algıyı da dönüştürdü. “Erken seçim jargonu bize eski parlamenter sistemden kalan bir miras.” diyen Toker şu an erken seçime gidilememesinin ardındaki yapıyı şöyle açıklıyor:
“Bu rejimi bize nasıl tanıtmışlardı? Zırt pırt seçim olmayacak, siyasete istikrar gelecekti. Artık bu yeni ucube rejimde gensoru yok, güvenoyu oylaması yok. Dolayısıyla hükümeti düşürüp erken seçime gitmek diye bir şey de yok. Daha da komiği, yasalarımızda erken seçimin tanımı yok.
Haziran 2023’teki seçimi Erdoğan Mayıs ortasına tek başına, kendi kararıyla çekti. ‘Bu erken seçim mi?’ diye sorduk. Hayır, erkene alınmış seçim dediler.
Dolayısıyla meclis aritmetiği istifalar veya parti değiştirmeler olmadan, Erdoğan da tamam demeden erken seçim olmaz.”
Peki erken seçime iktidar kanadından onay gelmesi nasıl mümkün olur? Toker “Mevcut şartlarda ekonomi düzelmeden, Erdoğan yeniden aday olabilmeyi garantilemeden erken seçim kesinlikle AKP tarafından onay görmez.” diyerek yanıtlıyor bu soruyu. Ve şöyle bitiriyor:
“Erken seçim eğer gündeme oturursa, zaten mahvolmuş Türk ekonomisi daha da dibe vurur. Erken seçim sözünü en son duymak isteyecek kişi Mehmet Şimşek’tir. Bugüne kadar yurt dışından para gelsin diye ‘Biz 4 yıl daha görev başındayız, programa sadık kalacağız.’ taahhütleri vermişken, Türkiye’nin erken seçime gitmesi, ekonominin tabutuna çakılacak son çivi olur.”
“MUHALEFET HER SEÇİMDEN SONRA ERKEN SEÇİM TALEP EDER”
Siyasal iletişim uzmanı öğretim görevlisi ve Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ali Saydam erken seçim talebinin kökeninde muhalefetin tavrı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Muhalefet genellikle kaybettiği her seçimden kısa bir süre sonra erken seçim taleplerini dile getirmeye başlar… Hele de şu anda Türkiye’de olduğu gibi genel seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen yerel seçimlerde biraz daha iyi bir sonuç elde ederse ve de iktidar partisinden toplamda daha fazla oy almışsa, bu durumu erken seçim talep etmek için kullanmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur… ‘Biz birinci parti olduk… O hâlde iktidar meşruiyetini kaybetmiştir’ söylemine siyasi tarihimizde zaman zaman rastlamışızdır.”
Bu noktadan hareketle CHP tabanının Özgür Özel‘i erken seçimi hemen dile getirmedi diye eleştirmeye başladığını vurgulayan Saydam bu görüşü, “Kendisi bilindiği gibi yerel seçimlerin hemen ardından ‘Haydi bakalım, şimdi erken seçime gidiyoruz’ gibi bir pozisyon almamıştı. Bu yüzden bir fırsatı kaçırdığını iddia ettiler. Bunun üzerine aradan birkaç ay geçtikten sonra Genel Başkan gereken dönüşü yaptı ve ‘yarın erken seçim olsa biz talip oluruz’ falan şeklinde yeni bir pozisyon aldı.” diyerek açıklıyor.
Erken seçim talebinin mevcut koşullarda geçerli ve gerçekçi olup olmadığını sorduğumuzdaysa “Cumhur İttifakı açısından bakacak olursak pek gerçekçi olmadığı söylenebilir. Yasal olarak seçmen Cumhur İttifakına 2028’in mayısına kadar ülkeyi yönetme görevi tevdi edilmiştir.” diyen Ali Saydam şöyle devam ediyor: “Cumhur İttifakının bu yasal haktan ve meşru durumdan son güne kadar yararlanmak isteyeceğini tahmin etmek zor değildir. Bu açıdan bakıldığında, erken seçimi şu aşamada istemenin pek bir anlamı yok gibi gözükmektedir.”
Bu noktada akla yine erken seçimin hangi koşullarda geçerlilik kazanacağı sorusu geliyor. Saydam’a göre “Ülke yönetilemez duruma gelir, ekonomik sorunlar altından kalkılamaz bir hâl alır ve de ülke bir kaos ortamına doğru sürüklenirse, o zaman erken seçim talebi aktüel bir zemin kazanabilir. Muhalefet de zaten bu kaos, yönetilemezlik söylemi üzerine siyasi söylemini geliştirmektedir.
Oysa iktidar cephesinden bakıldığında, böyle bir durumun söz konusu olmadığı söylenebilir. Görüldüğü kadarıyla uygulanan Orta Vadeli Program (OVP) disiplinli bir şekilde yönetilmekte, makroekonomik rakamlar da olumlu seyretmekte… Bunun mikroekonomik rakamlara dönüşmesinin, yani halkın olumlu gelişmeyi günlük hayatında hissetmeye başlamasının belli bir zaman alacağı iddia ediliyor. Halkın refahına şu anda bir yansıma olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak böyle vaat ve bu yönde somut göstergeler var.”
İktidarın ümitli ve onu destekleyen çeşitli analizlerin de mevcut olduğunu belirten Ali Saydam erken seçimi zorunlu kılacak bir ortam olmadığını vurguluyor ve “AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin Cumhur İttifakı olarak erken seçime bakışının aşağı yukarı bu olduğu söylenebilir.” diyor. Saydam’a göre erken seçim kararlarında “İktidarın; Türkiye’nin dış politikası konusunda ortaya koymakta olduğu istikrar ve haysiyetli tavrı hangi tutarlılıkta sürdüreceği, milli bağımsızlık ve bölünmez bütünlük ilkesi konusunda taviz vermeden hedeflere doğru ne güçte yürüdüğü, OVP’yi disiplinli bir şekilde ’çalıştırıp’ halkın refah düzeyini yukarı çekebilecek ortamı ne oranda sağladığı, bu konularda ortaya konan performansın başarı düzeyi yönlendirici olacaktır.”
Saydam bu konudaki görüşlerini şu ifadelerle bitiriyor:
“Erken seçim tartışmaları tabii ki siyasi ortamın belli ölçüde gerilmesine neden olur. Fakat belirtmeye çalıştığımız gibi bu uzun vadede ancak objektif koşulların ortaya çıkmasıyla bir siyasi dönüşüme neden olabilir. Yoksa şu andaki durum, sadece temenni de hüsnükuruntu gibi kavramlarla izah edilecek bir içerik arz etmektedir.”
“ERDOĞAN ERKEN SEÇİMİ İLK KEZ FIRSAT DEĞİL TEHDİT OLARAK GÖRÜYOR”
Erken seçim tartışmalarındaki tüm fikirlere kapsamlı biçimde yer vermeyi amaçladığımız dosyamızda son olarak 21. Dönem Anap İstanbul Milletvekili Ekonomist Nesrin Nas’ın görüşlerine başvurduk. Nas erken seçim tartışmalarıyla ilgili siyaset kurumunun seçime bakışına ilişkin çok temel bir saptamayı hatırlatıyor:
“Türkiye’yi yönetenler çözmeyerek geleceğe taşıdıkları her sorunun çözümü olarak seçimi görme kolaycılığına kaçmışlardır. Aş, iş, imar sorunları kalıcı olarak çözülmeyen ve siyasete katılım yolları kapalı olan seçmen için de her seçim, iktidarla pazarlığa oturmanın ve ek kazanımlar elde etmesinin tek yolu olarak kabul edilmiştir.
22 yıldır iktidarda olan Erdoğan için de seçimler, hep söyleyegeldiği vesayet sistemini yıkma bahanesiyle otoriter popülist rejimini kurmanın bir aracı olmuştur. Çok sıkıştığı anlarda da erken seçim tartışmalarını siyasetin alanını daraltmak için kullanmıştır. Ancak bu kez Erdoğan iktidarı, erken seçimi ilk kez fırsat değil tehdit olarak görmektedir.”
“Erken seçim başlı başına iktidarın kararına bağlı.” diyen Nesrin Nas mevcut konjonktürdeki farklı durumu şöyle açıklıyor: “Bugüne kadar da Erdoğan erken seçime hiçbir zaman toplumdan gelen bir baskı sonucunda gitmedi, iktidarının ihtiyacı olduğu için ve kendine en uygun olan zamanda gitti. Ancak bu kez AKP’nin bir sonraki seçimde iddialı olabilmesinin yolu, ekonomide geniş kesimler için bir iyileşme sağlamasına bağlı. Tek başına kimlik ve güvenlik siyaseti ekonomik krizin derinleştiği ve süreklileştiği bir ortamda seçimi kazanmaya yetmiyor. 31 Mart sonuçları bunu gösterdi.”
Yerel seçimlerden sonra iktidar partisinin kendi seçmen tabanıyla da bir kriz yaşadığını belirten Nas, iktidarın içinde bulunduğu koşulları şu sözlerle açıklıyor: “Gerek 31 Mart seçimleri, gerekse seçim sonrası kamuoyuna yansıyan iç tartışmalar, AKP iktidarının seçmeniyle seneler boyu yürütmeyi başardığı ‘otoriter pazarlığın’ bugün krizde olduğunu gösteriyor. Akdi yeniden tazeleyebilecek kaynaklara ulaşmakta zorluk çekiyor. Dış kaynak girişi sınırlı ve çok maliyetli ve ilaveten kaybettiği büyükşehirlerle birlikte kent rantlarına el koyma imkânı da kalmadı. Bu nedenle otoriter pazarlıkta eli zayıf. Üstelik, ekonomik sıkıntılar da seçmeni kimlik parantezinde tutmayı zorlaştırıyor.”
KISA VADEDE İKTİDARIN STRATEJİSİ NE?
Peki bu aşamada iktidarın stratejisi nasıl olacak? Nesrin Nas’a göre “Erdoğan’ın önceliği; önümüzdeki bu seçimsiz 4 yılı yabancı sermaye girişleriyle ve NATO üyesi bir ülke olarak ABD ve AB gibi devletlerin desteğini alarak, jeopolitik çıkarlar ve mülteci sorunu gerekçelerine yaslanarak ekonomik krizi atlatma ve 2028’e krizin nedeninin kendisi olduğunu unutturarak krizi çözen adam olarak gitmek ve yapabilirse tekrar seçileceği bir Anayasa değişikliğini yapabilme ya da CHP’yi bir erken seçimden kaçıyor korkusuyla köşeye sıkıştırıp, TBMM’de kendine en uygun tarihte bir erken seçim kararı aldırabilmektir. Bu konuda Erdoğan’ın ne denli tecrübe kazandığını ve yetenekli olduğunu unutmamak gerekiyor.”
Nesrin Nas muhalefetin uygulaması gereken stratejiyle ilgiliyse şunları paylaşıyor: “Muhalefetin Erdoğan’ın bu oyununu gördüğünü düşünüyorum. Hem kutuplaşmanın hem de krizin Erdoğan’a kaybettirdiğini ve Türkiye’de artık en büyük kutbun Erdoğan karşıtları kutbu olduğunu görüyor.
Erken seçimi toplumsal bir talep hâline getirecek tematik mitingleriyle iktidarın elinden kendine en uygun olan zamanda seçime gitme kolaylığını almak istiyor. Ve bu arada siyasete alan açıyor. Bu Erdoğan’ın hiç arzu etmediği bir şey.”
Nesrin Nas’a son olarak olası bir erken seçimin ekonomik-siyasi etkilerini soruyoruz. Yanıtı şöyle oluyor:
“Seçimler olağan demokrasilerde ekonomiyi derinden etkilemez. Ama bizim gibi popülist otoriter rejimlerde, ekonominin öncelikleri değil, iktidarın elde tutulması önemli olduğu için derinden etkiler. Türkiye ekonomisindeki hızlı bozulmanın 2018 sonrasında çok hızlanması tesadüf değildir. Tüm yetkileri tek kişinin elinde tuttuğu rejimlerde rasyonalite olmaz. O nedenle bir seçim tarihi belirlendiğinde iktidar enflasyonu üçlü hanelere çıkarma pahasına gaza basacaktır.”