Biden’ın Bedeni, Trump’ın Gölgesi ve NATO’nun 75. Senesi

Dünya yine bir çılgınlık hâlinden geçiyor. Yaşlı kıta aşırı sağa kayıyor. Hatta aşırılar, Avrupa’nın ikinci büyük ekonomisi Fransa’da başat oyuncu hâline geliyor. Göçmen karşıtlığı ile yükselen Marine Le Pen güdümündeki Ulusal Birlik Partisi’nin yüzde 34 oy ile genel seçim sandığından da birinci çıkması bunun göstergesi. Telaş içindeki merkez partiler ikinci tura giderken aşırı sağa karşı umutsuzca koalisyon hesabı yapıyor. Fransız solu ise birleşme kararı aldı.

Bir yandan Gazze Savaşı sürüyor, siviller siyasetin gölgesi altında katlediliyor. İsrail, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye 70 bin ton bomba attı. Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre savaşın ilk günlerinden beri can kaybı en az 10 bini çocuk olmak üzere 37 bin 900’e ulaştı. 86 binden fazla insan yaralı. ABD siyasetini bir anlamda rehin alan İsrail sadece Filistin ve kendisi için değil bölge için de büyük risk oluşturuyor. İran, cumhurbaşkanının ansızın ölümü sonrası yeni liderini belirlemeye çalışıyor. Hizbullah Gazze’deki savaşa hiç olmadığı kadar dâhil oluyor, İsrail Başbakanı Netanyahu koltuğundan olmamak için daha sertleşiyor, Lübnan tehdit edilince Tahran devreye giriyor. Bunların tümü Türkiye’nin yanı başında cereyan ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 20 yıldan beri Rusya’nın dışişleri bakanlığını yürüten Sergey Lavrov’un 2022’de dillendirdiği gibi III. Dünya Savaşı riskinden bahsediyor.

Gazze Şeridi’nde İsrail askerleri tarafından gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Filistinliyi yakınları karşılıyor / Fotoğraf: AP, Abdel Kareem Hana

Hâliyle olup bitenler karşısında gözlerin çevrildiği en önemli başkent Washington DC. Ama orada başkanlık seçimleri heyecanı var. Lafın gelişi heyecan diyorum. Başkan Joe Biden’ın -Bülent Ecevit’in son başbakanlık dönemini andıran- vaziyeti, New York Times dâhil pek çok liberal basın kuruluşunun hedefinde. Hatta seçime dört ay kala Biden’a “Çekil!” çağrısı yapanlar bile var. Anlaşılan “Fake News!” bu kez eski başkan Donald Trump’ın yüzünü güldürüyor. Bir yandan “Saçma savaşlar bizim için bitiyor.” derken bir yandan İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in “Hamas Biden’ı seviyor.” sözleriyle benzer bir söylem kuruyor Trump. Son münazarada Biden’a “Zayıf bir Filistinli” ve “Hamas ile İran’ın destekçisi” diye yükleniyor mesela.

Ekranda nasıl göründüğü, hazır cevaplılığı, iş bitiriciliği, popülerliği, zenginliği filan bir yana sadece ülkesi için değil dünya demokrasisi için ciddi tehdit oluşturan Trump, ABD’nin görünürdeki tek ve yeniden alternatifi. Asıl tehdidi anlamak için ise sadece Trump’a değil iktidarı durumunda ilk günden itibaren neler yapacağını/yapması gerektiğini anlatan “2025 Programı” belgesine bakmak gerek. Macaristan Başbakanı aşırı sağcı Viktor Orban’ın da katkısını esirgemediği bu belge, ABD’nin her parçasını muhafazakârlar lehine dizaynı amaçlıyor. Tüm bunlara karşın Trump’ın ehven-i şer olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Aslında iç politikada farklı planlara sahip demokrat ve cumhuriyetçilerin dış politika üzerine pek farklılaşmadığını söylemek mümkün. Bunu en iyi anlatan örneklerden biri sanatçısı meçhul meramı, gayet açık olan aşağıdaki karikatür olsa gerek: 

Her ABD müdahalesi sonrası ortaya çıkan karikatür, ABD dış politikasına yönelik baskın algıyı özetler nitelikte / Görsel: Anonim

Ukrayna’ya gidince uçaklar değişiyor, savaş başlıklarının ardındaki güçler tıpkı Filistin’de olduğu gibi çeşitleniyor. Evet, orada, Ukrayna’da da savaş sürüyor. Popülerliğini yitirmiş olsa bile dram devam ediyor. En az bin çocuğun savaşta hayatını yitirdiği belirtiliyor. Rusya ise Ukrayna’nın en büyük tarım alanlarının kontrolünü geri kazanmaya çalışıyor. Belli ki Kremlin bu yaz Ukrayna’dan kurtulmak istiyor. Bunun için adımlar atıyor Putin. Söz gelimi Kuzey Kore lideri Kim Yong-Un ile sadece araba yolculuğunda kahkaha atıp görüntü vermiyor basına. Aynı zamanda kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması imzalıyor. Bir yandan Kiev’e verilen Amerikan ve Alman silahlarının kullanımına sert tepki gösterirken savaşın maliyeti tüm yönleriyle artıyor. 

NATO ZİRVESİ’NE GİDERKEN

İşte tüm bunların ışığında NATO Liderler Zirvesi’ne, ittifakın 75. yılını kutlamaya (!) hazırlanıyor gezegen, “Güçlü ittifak & Güvenli Dünya” şiarında… 9-11 Temmuz’da Biden’ın ev sahipliğinde yapılacak zirve, yeni üye İsveç için ilk, ayrılığa hazırlanan Genel Sekreter Jens Stoltenberg için ise son olma özelliği taşıyor. Zirvenin resmi başlığı mı? “Ukrayna ve transatlantik güvenlik” meselesi. Ukrayna-Rusya Savaşı, Kuzey Kore’nin silah tedariki ele alınacak. Ve yine ittifakın resmi ağzıyla söylersek NATO’nun barışa ve demokrasilere yönelik artan küresel tehditlere verdiği tepkiye odaklanmayı amaçlayacak. Savunma üretimi ve üyelerin NATO savunmasına bağlılık teyidi ise neredeyse her zirvenin rutininden ibaret.

Cumhurbaşkanı Erdoğan (ortada), ABD Başkanı Joe Biden (solda) ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg (sağda). 2023 NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin ikinci gün oturumunda sohbet ediyorlar, 12 Temmuz 2023 / Fotoğraf: AA

O zaman önce dünya geneli sonra Türkiye özelinde zirvenin manasına, belki de manasızlığına bakalım. NATO, Ukrayna’ya 100 milyar euro değerinde yıllık bir yardım paketi önermiş, Stoltenberg, bu paketin siyasi değişimlerden etkilenmemesini istemişti. Fransa ve Almanya gibi önemli NATO ülkeleri bu pakete itiraz etmişti. Ülkeler, bu paketin yıllık harcamalara ek mi yoksa dÂhil mi olacağını merak etmiş, kararlar daha fazla netlik sağlanana kadar ertelenmişti. Bir NATO diplomatı, paketin önceki iki yılki yardım düzeyinde olacağını ifade etmişti. Gelgelim Avrupa’nın iki lokomotifi Fransa ile Almanya’nın hâl-i pür melali ortada. İçeride siyasi dalgalanmalarla uğraşıyorlar ve merkezde politika yürüten diğer Avrupalı liderler de muhtemelen benzeri bir tedirginlik yaşıyor. Bunun gölgesinde -ya da ışığında mı demeli?- Ukrayna’ya yıllık milyarlarca dolarlık yardımın devamının kavgası yapılıyor. Sadece aşırı sağın yükseldiği toplumlarda değil esasen kimse Ukrayna yükünü daha fazla sırtında taşımak istemiyor. 

Şimdi işin ABD ayağına geçelim. Çok açık olan, Donald Trump’ın başkanlığı senaryosunda durumun NATO için daha karmaşıklaşacağı. Trump’ın yardım kesmesi durumunda Avrupa’nın yüz yüze geleceği zorluklar büyük. Zira Trump, savunma harcamalarını artırmazlarsa Avrupa’yı Putin’in planlarına bırakacağını söyleyecek kadar açık bir tavır sergiliyor. Avrupalı müttefikler için öncelik Trump’ın NATO’dan çekilmemesi için bir strateji hazırlamak olmalı. Çünkü… Son iki yılda Ukrayna’ya yardımın neredeyse yarısını sağlayanın ABD olduğu düşünüldüğünde Trump’ın olası başkanlığı yardımların kesilmesi demek. Yani geri kalan pay Avrupa’nın kucağına kalabilir. 

Doğruluğu tartışmalı ama tarihi kayıtlara geçti. ABD Başkanı Trump kendisine “Eğer ödeme yapmazsak ve Rusya tarafından saldırıya uğrarsak bizi koruyacak mısınız?” sorusuna “Hayır hatta onları istedikleri her şeyi yapmaları için teşvik ederim. Ödemek zorundasın.” yanıtı verdiğini söylemişti / Fotoğraf: AFP, Nicholas Kamm

Uzmanlar böylesi bir durumun karşılığı olarak “Ukrayna kritik askeri ekipmanlardan yoksun kalabilir” diyor. Şüphesiz doğru. Ama asıl mesele ekonomik güçlükler altındaki Avrupa halklarının hükümetlerine nasıl tepki göstereceği. Dışarıda atılan adımlar içeriyi tetikliyor. Avrupa’da işsizlik oranları belirli bölgelerde ve gruplarda hâlen yüksek seviyelerde. Yunanistan, İtalya ve Portekiz gibi ülkelerde kamu borç seviyeleri hâlâ yüksek. Euro Bölgesi’nde enflasyon hedefinin yüzde 2 civarında olması öngörülmüşken son yıllarda bu hedef bazı dönemlerde tutturulamadı. İşte tüm bunlar seçmenleri merkezden uzaklaşıp radikalleşmeye itiyor. Tüm bu gerekçeler peş peşe sıralandığında NATO’nun Ukrayna’ya resmi üyelik daveti göndermeye hazır olmadığı ayan beyan ortada. Dolayısıyla zirve tam bir ‘dostlar alışverişte görsün’ zirvesi olacak. Gerçi geçen yıl Litvanya’ya 38 milyon avroya patladığı düşünülecek olursa bomboş bir ajandaya “biraz” para akıtılacak denebilir.

NATO’YA BİLİNDİK BİR YENİ YÜZ

NATO’nun gelecek lideri mi? Mark Rutte. 14 yıldır sürdürdüğü Hollanda Başbakanlığı görevinden ayrıldı. Rutte, Ocak 2023’te Beyaz Saray’da ABD Başkanı Biden ile görüşmüştü. Kendisine iki kez NATO Genel Sekreterliği teklif edilmiş, iki sefer de reddetmişti. Sonrası malum… Macaristan ve Slovakya’nın desteğini aldı, Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in adaylığını geri çekmesini sağladı. Plana göre Ekim 2024’te NATO Genel Sekreteri olacak. 

Mark Rutte son Amerika Birleşik Devletleri ziyaretinde başkanlık masası olarak da bilinen Resolute masasında oturuyor / Fotoğraf: Beyaz Saray

14 yıllık başbakanlığı süresince dört farklı koalisyon hükümeti kurdu Hollandalı siyaset insanı. Dış basındaki yorumlar Rutte’yi “Kontrollü, görünüşte spontane ancak çok planlı, sürprizleri sevmez ve kontrolü kaybetmekten hoşlanmaz” diye tanımlıyor. Bir zamanlar insan kaynakları yetkilisi olarak Unilever’de çalışan Rutte’nin neredeyse her anlamda tam zıt özelliklere sahip ve NATO’yu yerden yere vuran Trump ile çalışacağını düşünsenize. Ben şöyle düşündüm mesela. Aklıma ilk gelen, NATO içindeki pay meselesi oldu. Trump başkanlığı döneminde Hollanda dâhil NATO müttefiklerini GSYİH’nın yüzde 2’si hedefini karşılamadıkları için sık sık eleştirmişti. Sonra Rutte’nin çok taraflılık ve uluslararası iş birliğini savunan bir lider profili çizdiği geliyor aklıma. Trump ise “Önce Amerika!” diyor. Yani Trump’ın tek taraflı eylemleri transatlantik ilişkilerde anlaşmazlıklara neden oluyor. Uzun lafın kısası, bir yanda dünyanın en zengin politikacısı bir yanda 30 yıldır aynı evde yaşayan yeni NATO Genel Sekreteri. Gelecek buna işaret ediyor. Ve Trump yeniden Beyaz Saray’a dönerse buradan uyum çıkmasını beklemek naiflikle bile açıklanamaz. Elbette Biden’ın yeniden seçilme şansı var. Ancak bu noktada New York Times/Siena College’ın ABD Başkanlık seçimleri ile ilgili son kamuoyu araştırmasını anımsatayım. O ankete göre Amerikan halkının yüzde 48’i Trump diyor, Biden’a destek yüzde 43’te kalıyor.  CNN’nin bağımsız araştırma şirketi SSRS ile yaptığı anket ise başkanlık münazarasını izleyenlerin yüzde 67’sinin Trump’ın daha iyi performans sergilediğine inandığı bilgisini veriyor. Bence NATO Liderler Zirvesi’ne katılacak 31 devlet lideri bir yolunu bulup Biden’ı atlatarak aralarında Biden sonrası ne yapacaklarını konuşursa, zirvenin en azından kendileri için gerçek bir anlamı olabilir.

TÜRKİYE VE NATO: ÇOK YÖNLÜ DİPLOMASI ALTINDA DİPLOMASIZLIK

Sadece savunma ittifakı olarak değil ideolojik ve ekopolitik açısından bakıldığında bir nevi tahakküm aracı hüviyetindeki NATO’nun en güçlü üyelerinden biri Türkiye. Harekatlara katkı yapan ilk beş müttefikten biri. 32 üyenin yer aldığı ittifakta katkı payı ödemelerinde ilk 10’da. Ancak dün İsveç’in üyeliğine “Terör destekçisi İsveç, Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına müsaade eden İsveç üye olamaz” noktasından aynı ülkenin üyeliğini -ertelemelerle birlikte- nihayet kabul etmiş bir Türkiye var. Soğuk Savaş döneminde ittifakın Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da ileri karakolu olan Ankara’nın dış politikası Amerikan ipoteği altındayken bugün söylemde başka bir Türkiye görünüyor.  Malum, dünya değişiyor. Artık herkesin stratejik özerkliğini güçlendirme çabasında olduğu bir dünyada yaşanıyor. Yine de ne batının ne doğunun kale aldığı bir görünüm sergileyemiyor Türkiye. Çünkü diplomasiyi kullanamıyor. 

Bununla beraber pek çok Avrupalı ​​liderin gözünde ‘Recep Tayyip Erdoğan öngörülemezliği’ diye bir şey var. Erdoğan istediğinde pragmatik olabilse bile Batı’ya karşı çıkışları nedeniyle ittifakın kötü çocuğu olarak algılanıyor. Buna Rus muhatabı Vladimir Putin ile yakınlığı ve Doğu Akdeniz’deki çıkar çatışmalarında Avrupa’nın karşısına çıkan ilk aktör olduğu eklendiğinde ittifakın diğer üyelerinin algısını anlamak mümkün. Hatta iş Türkiye’yi Avrupa savunmasını güçlendirme çabalarından mahrum etmeye kadar varabiliyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Toplantısı”, tarih 2017, yer yeni NATO Karargah binası / Fotoğraf: AA

Yerel seçimlerle büyük yara alsa bile politik yaşamı boyunca şansı genellikle yaver giden Erdoğan’ın ise NATO kapsamında iki avantajı var. Birincisi Türkiye’nin dış politikasını her daim engel olarak algılayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Macron -Fransa genel seçimleri sonunda topyekûn kaybedecek olsa bile ülkenin dış politika direksiyonu yine kendisinde olacak- bugün ülkesindeki ağırlığını yitirmiş bir kişilik. İçeriden mahrumiyet, dışarıdaki itibarını daha zayıflatabilir. Erdoğan için olumlu görünen ikinci etken Trump’ın yeniden sahaya dönme olasılığı. Hatta bir anlamda Erdoğan’ın, ilişkisinin iyi olduğu, Trump yönetimini beklediği söylenebilir. Belki de Trump’lı ABD’nin Suriye’de olmaması senaryosunda “Biz bu işi Rusya ve İran’la hallederiz.” bakış açısına da sahip olabilir. Hatırlanacağı gibi Ankara, ABD’nin Suriye’de PKK’nın Suriye kanadını desteklemesini açıkça kınıyor. Ve Türkiye’nin perspektifinden Biden’a göre Trump daha tercih edilebilir bir aktör olsa da Rusya’dan S-400 füze sistemleri satın aldıktan sonra ABD yaptırımlarıyla Trump döneminde karşı karşıya kaldığını anımsamak gerekiyor. ABD yaptırımları, Türkiye’nin Savunma Sanayii Başkanlığı’nın ABD ihracat lisanslarına da yasak getirmişti.

NATO’DAN ÇIKIP BRICS’E GİRMEK?!

Ve karşınızda yılların değişmez sorusu: “Türkiye NATO’dan çıkar mı, güvensiz evlilik devam eder mi?” Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un Türkiye’nin BRICS üyesi olabileceğini açıklaması üzerinden konuyu açayım. O açıklama sonrası Dışişleri Bakanı Fidan BRICS üyeliğine sıcak baktığını ifade etmişti. BRIC, 2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kurulmuş, Güney Afrika’nın eklenmesiyle BRICS adını almıştı. Geçen yıl Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri de örgüte katılmıştı. Bu kez baştaki sorunun güncel versiyonunu yöneltelim o hâlde: Türkiye NATO’dan çıkıp BRICS’e üye olur mu? Aslında sorunun kendisi bile yanlış. Çünkü iki örgüt birbirini karşılamıyor. Türkiye’nin her halükârda ittifaktan çıkması mümkün görünmüyor. Profesör Barış Doster’den ödünç bir ifadeyle Türkiye’nin NATO’dan çıkması için bırakınız siyasal seçkinlerde, Türkiye’yi yöneten ideolojik, politik blokta, Cumhur İttifakı’nda, böylesi bir politik, ekonomi-politik, ideolojik hazırlığı… Bırakınız; Türkiye’de sivil, asker bürokraside, en başta da güvenlik bürokrasisinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde böyle bir hazırlığı… Bir tartışma zemini olarak dahi bir entelektüel tartışma konusu olarak bile NATO’dan çıkış konuşulmuyor.

Ancak ekonomik kırılganlığı devam eden Türkiye’nin olası BRICS üyeliği Batı ile ilişkilerinde dönüm noktası olabilir. Türkiye, uluslararası ilişkilerde çok taraflı bir yaklaşımı benimsiyor. Gelin bu noktada geçtiğimiz günlerde konuştuğum Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı Jens Bastian’ın tespitini kısaca aktarayım: “Stratejik özerklik çabası ekonomide zorlu günler geçiren Türkiye’ye ayrı bir bedel ödetiyor.” 

Bu sayıda hem dünyanın hem NATO’nun gidişatına ve Türkiye’nin durduğu yerde seyahat ettik. Gelecek hafta zirvenin sonuç olarak sunulan bildirgesine bakarız. Bakalım gerçekten düşündüğüm gibi manasız bir etkinlik miymiş, değil miymiş?

Fransa’da Aşırı Sağa Karşı Yeni Halk Cephesi Formülü

 Luigi Scazzieri: “Avrupa Sağa Kayıyor, Aşırı Sağa Değil”

AP Seçimleri Sonrası Sık Duyabiliriz: “Evine Dön”