Moddy’s Notu Verdi: Paranın Efendilerinden Erdoğan’ın Şimşek Programına Onay

Kredi derecelendirme kuruluşu Moddy’s yayımladığı raporda Türkiye’nin kredi notunu iki basamak artırarak B3’ten B1’e yükseltti. Aynı raporda Türkiye’nin kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu belirtildi.

Geçtiğimiz mart ayında kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltmiş, not görünümünü ise “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı. Aynı şekilde, geçtiğimiz mayıs ayında kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) de Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltirken, kredi notu görünümünü “pozitif” olarak korumuştu.

Kredi derecelendirme notu, bir ülkenin kendisine verilen borçları ödeyebilme kapasitesini ya da geri ödeyememe olasılığını gösteren bir değerlendirmeyi içeriyor. Fitch, Moddy’s ve S&P dünyada bu bağlamda öne çıkan üç temel kuruluş olarak göze çarpıyor. Kredi derecelendirme kuruluşları, notlarını çeşitli faktörlere göre belirliyor; bu faktörler arasında enflasyon, işsizlik, kamu borçlanmaları ve GSYİH büyüme oranı gibi temel faktörler bulunuyor Finans kapitalin temel dengelerine dair göstergeler arasında önemli bir yer tutan kredi derecelendirme notu, ülkelerde iktidarların ekonomi politikalarının başarı kıstasları arasında gösterilebiliyor. 

Kredi derecelendirme kuruluşlarının birkaç ay süre içinde açıkladığı değerlendirmeler iktidar çevreleri ve çeşitli ekonomistler tarafından alkışlarla karşılanıyor. 3 Haziran 2023 tarihinde yeniden Hazine ve Maliye Bakanı olarak görevlendirilen Mehmet Şimşek’in uyguladığı politikaların “olumlu” ya da “rasyonel” olduğu anlamını mı taşıyor? Bu değerlendirmeler tam olarak ne anlam ifade ediyor? Konuyu Prof. Dr. Mustafa Özer, Fikir Gazetesi için değerlendirdi:

BU NOTLARLA ULUSLARARASI YATIRIM ÇEKMEK KOLAY OLMAYACAKTIR”

“Moody’s, Türkiye’nin ‘uzun vadeli yabancı ve yerli para cinsinden ihraççı ve yabancı para cinsinden kıdemli teminatsız notlarını’ beklenildiği gibi B3’ten B1’e yükseltti. Kredi notu görünümünü de pozitif olarak devam ettirdi. Daha önce de diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları olan Fitch Ratings ile Standard and Poors (S&P) da Türkiye’nin kredi notunu artırmışlardır. Fitch Ratings Mart 2024’te Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltip not görünümünü de “durağan”dan “pozitif”e çevirirken, bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu olan S&P’da yerel seçimlerin ardından Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltmişti. Böylece bütün uluslararası dereceleme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu ‘Yüksek derecede spekülatif’ kategorisinde eşitlediler. Bu not artırımı ile Türkiye’nin dışardan borçlanma olanakları artacaktır. Borçlar hem vade olarak uzayabilecek hem de maliyet olarak düşebilecektir. Çünkü bu not artışları ülke risk primini düşürecektir. Öte yandan bildiğimiz bir şey var, Türkiye’nin bu notla uluslararası doğrudan yatırımları çekmesi kolay olmayacaktır. Bunun için en azından Türkiye’nin ‘yatırım yapılabilir düzeyin’ en alt kategorisi olan ‘alt orta dereceli notu’ alabilmesi gerekir. Bunun için ise daha dört basamak not artırımına gereksinimi vardır. Yani S&P ve Fitch Ratings’e göre B+’dan BBB-’ye; Moody’s’e göre ise B1’den Baa3’e yükselmesi gerekir. Üstelik bu düzey bile uluslararası doğrudan yatırım çekmek için bile yeterli olmayabilir, çünkü bu tür yatırım yapacaklar genellikle en az üç kuruluştan ikisinin notunun BBB olmasına bakarlar. Kaldı ki daha önemli olan bu düzey çıksak bile burada kalıcı olacak bir ekonomik yapıya ulaşmaktır.”

“TÜRKİYE, BENİN, BOSNA, SENEGAL VE ÜRDÜN İLE AYNI KATEGORİYE ULAŞABİLDİ”

“Bilindiği gibi Türkiye ilk BBB notunu Mayıs 1992’de almıştı. Ne yazzık ki Ocak1994’te kaybetti. Daha sonra aynı nota ancak Mayıs 2013’te ulaşabildi ama o da uzun soluklu olmadı ve 2016’da kaybetti. Bu nedenle -hadi bu kuruluşlara inanıp, kim olduklarını, kimlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini bir tarafa bırakıp- bu not artışlarını yorumlarsak Türkiye için olumlu ama yeterli değildir dememiz gerekir. Üstelik bu kuruluşların kitabında yazılanları okursak: B+ ve B1 gibi “Yüksek derecede spekülatif” notuna sahip bir ülkenin an itibarıyla mali yükümlülüklerini karşılayacak kapasitesi vardır. Ancak olumsuzlaşacak finansal veya iktisadi koşullar her an o ülkenin mali yükümlülüklerini karşılama kapasitesini veya kararlılığını düşürebilir. Dahası da Türkiye bu not artışları ile ancak Benin, Bosna, Bahamalar, Bahreyn, Fiji, Ruanda, Senegal ve Ürdün ile aynı kategoriye ulaşabilmiştir. Yani durumumuzun ne olduğunu bir de böyle görmekte yarar vardır.

“KURULUŞLARIN AMACI FİNANS KAPİTALİN KÂRINA KÂR KATMAK”

“Bu not artışlarının gerçekte neyi ifade edip, neyi etmediğini doğru anlamak için önce bu kuruluşlar kimin kuruluşları ve kime hizmet ediyorlar gibi soruları yanıtlamak gerekir. Her şeyden önce bilmeliyiz ki bu kuruluşlar uluslararası finans kapitalin sözcüsü konumundadırlar ve tabiri caizse ‘sahibine göre kişnerler’! Bunların temel işlevleri kısa vadeli spekülatif sermaye de dahil olmak üzere emperyalist sermaye çevrelerinin yatırımlarına yön vermek; onları mümkün olabildiğince kârlı kılmaktır. Türkiye’yi finansal yatırımlarla ‘yağmalamaya’ gelenlere kılavuzluk etmektir. İşte başta Citibank olmak üzere uluslararası finans kapitalin kuruluşlarının ‘Rönesans’ diye adlandırdıkları aşamanın başladığını ve iyi yolda olduğunu muştulamaktır. Finans kapitalin kârına kâr katmaktır. Yoksa bu dereceleme kuruluşları Türkiye ekonomisi kapsayıcı bir biçimde, gelir dağılımda adaleti sağlayarak büyümekte; Türkiye Cumhuriyeti hükümeti işçisine, memuruna, emeklisine sahip çıktı diye kredi notunu yükseltmemektedir. Yani, Türkiye’nin kredi notu ülkenin dışa bağımlılığını azaltıcı, soygun ve vurgun düzenini yok edici politikalar izliyor diye artmadı. Ülke daha gelişmiş bir refah devletine dönüştü diye artmadı.”

“OLAN YİNE EMEKÇİLERE OLACAKTIR”

“Arttı çünkü: Nas ile başlayan süreçte AKP’nin iktidarda kalabilmesi için iktisadi artıktan daha fazla pay almaya başlayan kâr ve rant sahiplerine uluslararası finans kapitalin de eklenmesi gerekiyordu. Eklenmesi gerekiyordu çünkü başka türlü AKP iktidarının devamı mümkün olamayacaktı. Yani bir anlamda yine AKP ile finans kapital arasında zorunlu bir kader birliğine gereksinim vardı. Bunun niçin ortodoks para politikalarına dönülmesi, bilerek kopardıkları fırtına olan yüksek enflasyonu düşürme bahanesi ile faizleri artırıp, yağmacılara paralarını geri alabilme garantilerinin verilmesi; bunun için de uluslararası brüt rezervlerin artırılması rekorlar üstüne rekorlar kırması gerekiyordu. Bu da yetmezdi: Bunların sermaye kaybı yaşamaması için kurun istikrar kazanması gerekiyordu. Bütün bunlarda yetmezdi: Enflasyonu düşürme politikalarının bedelinin emekçilere ödetilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Yapıldı da asgari ücret artırılmadı; memur maaş zamları asgari düzeyde tutuldu ve aynı zamanda dolaylı vergi artışları ile emekçiler yoksulluğa ve sefalete sürüklendi. Bütün bu nedenlerle aslında bu not artışları AKP’nin uyguladığı IMF’siz IMF politikalarının uluslararası finans kapital tarafından kabul gördüğünün, onaylandığının ve desteklendiğinin tescilidir sadece. Bu not artışları ile bu ülkede emperyalist sömürünün artığı bir daha tescillenmiştir. Bu nedenle bu not artışları ile bu ülkenin sanayisi dışa bağımlılıktan kurtulamaz, hatta daha fazla emperyalist sisteme bağımlı hâle gelir. Bu not artışları ile Türkiye finansal piyasaları uluslararası finans kapital tarafından yoğun yağma altındadır ve bu yağmanın düzeyi giderek artacaktır. Ve fakat olan yine Türkiye haklarına, emekçilere ve sabit gelirlilere olacaktır.”

Ekonomik Krizin Yakıcılığında: Yurttaşlar Temmuz Zammı Bekliyor

1 Mayıs’a Doğru Şimşek’in IMF’den Sert Ekonomi Programı

Ekonomik Darboğaz