Başta emekliler olmak üzere, Türkiye’deki milyonlarca çalışan endişeyle temmuz ayını bekliyor. Giderek düşen alım gücü ve kendini her gün daha da güçlü dayatan enflasyon karşısında eriyen ücretler, dar gelirlileri günlük yaşamdaki en temel harcamalarını bile karşılayamaz hâle getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, mart ayında verdiği demeçte temmuz ayını işaret ederek ilk altı aylık enflasyon durumuna göre emekli maaşlarını yeniden masaya yatıracaklarını açıklamıştı. Ancak görünen o ki Mehmet Şimşek’in ekonomi politikaları sebebiyle ara zam talebini karşılamak pek olası görünmüyor. Tartışmalar devam ederken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, enflasyonla ilgili değerlerin iyiye gittiğini ve hiçbir ara zammın gündemlerinde olmadığını açıkladı.
Bununla birlikte ara zam talebi sadece emeklileri ya da memurları ilgilendirmiyor. Asgari ücretle çalışan milyonlarca yurttaş da temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmasını istiyor. Ancak asgari ücrete zam yapılacağına ilişkin hiçbir açıklama yapılmadı. Normal planlamaya göre asgari ücrete 2025 Ocak’ında zam yapılacak. Ancak daha önce aynı yıl içinde ocak ve temmuz aylarında asgari ücrette artışlar olmuştu. 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücret toplamda 4 kez zam görmüştü. Asgari ücret artışı belirlenirken enflasyon, alım gücü gibi etkenlerin belirleyici olduğunu eklemek gerek. Türkiye’de 7 milyon çalışan doğrudan asgari ücret alıyor, ücretteki artışlar dolaylı olarak özel sektör çalışanlarını da etkiliyor.
Ülke genelinde pek çok yurttaşı yakından ilgilendiren bu konuyu, Tüm Emeklilerin Sendikası Genel Başkanı Zeynel Abidin Ergen, Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi ekonomist Anıl Aba, Ekonomist-yazar Güldem Atabay, DİSK Emekli-Sen Genel Başkanı Cengiz Yavuz, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün ve DİSK Sosyal-İş Sendikası Genel Sekreteri Deniz Gülşen’le konuştuk.
“ENFLASYONU DÜŞÜRMEK İÇİN DAR GELİRLİNİN ALIM GÜCÜ TÖRPÜLENİYOR”
Ücretlerle ilgili gündemin ilk sıralarında, “emeklilerin temmuzda zam talebi ekonomi politikalarında karşılığını bulacak mı?” sorusu geliyor. Uzmanlara göre bu haklı beklentinin mutlaka karşılık bulması gerekiyor ancak bunun gerçekleşmesi de pek olası görünmüyor. Ekonomist Anıl Aba bu noktada Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in enflasyonu düşürmeye dönük politikalarını işaret ediyor ve şöyle açıklıyor:
“Mehmet Şimşek bir proje için getirildi. Bu proje ne pahasına olursa olsun enflasyonu düşürmek. Bunun alternatif birkaç yolu var ancak Şimşek enflasyonu düşürmek için dar gelirlinin alım gücünü törpülemeyi seçti. Bunda da gayet ciddi olduğu görülüyor. İş çevreleri de bu konuda Şimşek’i destekliyor. Yakın zamanda da seçim olmadığına göre Temmuz’da emekliye ya hiç zam yapılmaz ya da hiçbir işe yaramayan sembolik bir artış yapılır diye öngörüyorum.”
Zam beklentisinin gerçekleşmediği bu durumda emeklilerin günlük yaşamı nitelikli biçimde sürdürmeleri imkânsız görünüyor. Anıl Aba bunun önüne geçmenin ve yurttaşların sürdürülebilir ücretler alması için “Üretim, bölüşüm ve para politikası”na dikkat çekiyor:
“Türkiye orta vadede mutlaka üretim kapasitesini ve üretkenliği artıracak atılımlar yaparak GSYH’sını artırmalı. GSYH artışından çalışanlar ve emekliler daha yüksek pay almalı. Para politikası da bu ikisini destekleyecek şekilde yönetilmeli. Bunlar yapıldığı takdirde bizim işçi ve emeklilerimiz de sürdürülebilir ücretler alabilir. Şimşek programı neredeyse bu üçünün tersine, yani çalışanları değil sermayedarları gözetecek şekilde çalışıyor.”
Memurların aldığı ücretler de enflasyon karşısında ciddi değer kaybı yaşadı. Yaz döneminde yapılması beklenen ara zamlar için memurlar da seslerini duyurmak istiyor. Özellikle son beş altı yılda en çok kaygı orta gelir grubunun yaşadığını belirten Aba memurların beklentisiyle ilgili olarak “Asgari ücret zaman zaman gerilese de seçim öncesi zamlarla belli bir standart alım gücünü korumaya devam ediyor. Fakat eğitimli, beyaz yakalı, akademisyen, öğretmen, memur gibi meslek grupları son 5-6 yıldır hem enflasyondan hem de asgari ücret zam oranından daha düşük oranlarda maaş zammı alıyor. Son 20 yılda orta sınıf alt sınıfa yaklaştı. Dolayısıyla memurlar da artık sabrın sınırlarını test ediyor.” dedi.
Ekonominin sıkıştığı bu darboğazda asgari ücretin rolü oldukça önemli. Türkiye’de asgari ücretle çalışan milyonlarca kişi, hükümetten özellikle asgari ücretin artırılmasını talep ediyor. Anıl Aba, bunun da ciddi bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor ancak asgari ücret artışının emekli ve memura yapılacak zamdan bağımsız olmadığını şöyle açıklıyor:
“Bu zamana kadar alım gücünden en az kaybeden grup asgari ücretliler. En çok kaybedenler de emekli ve beyaz yakalılar. Dolayısıyla emekli ve memurlara zam yapılmayan bir ortamda asgari ücretliye zam yapılacağını sanmıyorum. Ancak enflasyonun hız kesmediği bu ortamda hem ara zam yapılmazsa insanların bir 6 ay daha dayanabileceklerini sanmıyorum. Eğer emekliye, işçiye ve memura ara zam yapılmazsa önümüzdeki aylarda homurdanmalar daha ciddi toplumsal hareketlenmelere dönüşebilir.”
“ASGARİ ÜCRET ARTIŞI İŞSİZLİĞİ AZALTABİLİR”
Peki asgari ücrete yapılacak zam, maliyetleri artışına bağlı olarak işsizliğin de artmasına neden olabilir mi? Anıl Aba bunun bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Aksine akademik araştırmalar asgari ücret artışının işsizliği azalttığını gösteriyor. Çünkü asgari ücretliye vereceğiniz 5000 liralık bir ara zam doğrudan harcamaya dönüşecektir. Harcama da ekonomik aktiviteyi arttırır. Böylece işsizlik artmaz, tersine azalır. Fakat 5000 lirayı Ömer Koç’a verirseniz, muhtemelen kasasındaki servet yığınının üzerine ekler, yani harcamaya dönüştürmez. Bundan ötürü, eşitsizliğin yüksek olduğu ülkelerde iktisadi büyümeyi zenginleri değil yoksulları gözeterek sağlarsınız.”
Halkın asgari ücret artışının fiyatlara doğrudan yansıyacağı ve alım gücüyle yarışamayacağı yönündeki bakıl açısı ise Aba’ya göre doğru değil. “Asgari ücret artışı bire bir fiyatlara yansımaz. Çünkü fiyatı oluşturan bileşenlerden sadece biri ücret. Hammadde, enerji, sermaye malı gibi başka diğer girdiler de var. Bir de bazı sektörlerde daha fazla asgari ücretli işçi çalışırken bazı sektörlerde otomasyon kullanımı daha fazladır. Dolayısıyla asgari ücret artışı hizmet sektöründeki fiyatları daha çok, reel üretim sektöründeki fiyatları daha az arttırır. Bu da sektörler arası yeni bir bölüşüm demektir.
Fakat şunu hatırlatmakta fayda var: Vakti zamanında, asgari ücretle çalışmaya razı olan fabrika işçilerine neden asgari ücretin üzerinde bir ücret ödediğini soranlara Henry Ford, “Ben ürettiğim otomobilleri kime satacağım?” cevabını vermiştir. Yani KOBİ’nin, esnafın, sanayi üreticisinin asgari ücretin yüksekliğinden değil tam tersine düşüklüğünden şikâyet ediyor olması lazım. Çünkü asgari ücret düşük kalmaya devam ederse ne esnaf ne de KOBİ ne de büyük holdingler ürettiklerini satabilir. Hayır, asgari ücret çok yüksek olsa yine anlayabiliriz ama yıllardır 350-500 dolar bandında çalkanan komik bir meblağdan bahsediyoruz.”
Peki bu noktada gelir eşitsizliğini gidermek için hangi ekonomik, sosyal politikalar uygulanmalı? Aba, gelir dağılımı adaletsizliğinin yüksek olmasının nedenlerini şöyle açıklıyor: “Bunun sebeplerinden biri düşük ücretler, biri yüksek dolaylı vergiler, biri yetersiz servet vergileri, bir diğeri sendikalaşma oranının düşük olması, özetle Türkiye’nin bir modern kölelik cenneti hâline gelmesi. Dolayısıyla aşağıda ücretleri, yukarıda vergileri arttırmadan, sendikalaşmayı kolaylaştırmadan gelir dağılımı adaletsizliğini çözemeyiz.”
“BEKLENEN ARTIŞA ZAM DEMEK HATALI OLUR!”
Emeklilerin temmuz ayında acil ücret artışına ihtiyacı olduğunu belirten Tüm Emeklilerin Sendikası Başkanı Zeynel Abidin Ergen, bu artışın ‘zam’ olarak adlandırılmasını doğru bulmuyor. Ergen’e göre “Bu artışa zam demek hatalı bir terminolojidir. Kayıpların telafisi demek daha doğru bir söylemdir. Öncelikle her ay olmak koşulu ve her yıl enflasyon oranında artmak kaydıyla 15 bin lira seyyanen ödeme ve enflasyon + refah payı hesaplanarak maaşlarda düzenleme yapılmalıdır. Kök maaşı üzerinde artış biçiminde iktidar yaklaşımı olursa, yaklaşık 10 milyon dul yetim dâhil emeklilerin maaşları artmayacaktır.”
Emeklilerin sadece bu temmuz ayında değil bundan sonraki dönemlerde de refaha kavuşturulmaları için Ergen’e göre iktidarın ekonomi politikalarında tercih değişikliğine gitmesi gerekiyor. Bu konuda atılması gereken adımları şöyle sıralıyor Ergen: “Ülke gelirlerinin musluklarını tarikat-cemaat-yandaş müteahhit ve yandaş sermayeye kapatmaları gerekir. Yandaş holdinglerin vergi borçlarını silmek yerine tahsil etmeleri ve vergide adaletin sağlanması gerekir. Savaş politikalarından vazgeçip sosyal ve hukuk devleti gereklerini yerine getirmeleri gerekir. Şu an IMF’siz IMF politikaları çok daha beter uygulanıyor.”
İktidarın aslında asgari ücrete temmuzda zam yapmak istemediğini belirten Ergen “Fakat toplumda topyekün bir demokratik direniş olursa geri adım atmak zorunda kalırlar. Mevcut asgari ücretle devam edilirse, iktidar çok büyük tepki alacaktır. Bu, sürdürülebilir bir durum değildir. Çalışanların ve emeklilerin maaşları enflasyonun nedeni değildir. Ona bakılırsa halihazırda enflasyonun düşük olduğu dönemlerde maaşların alım gücü çok daha yüksekti. Şimdi maaşların alım gücü çok daha düşük fakat enflasyon çok yüksek.”
“HALK FAKİRLİKTE EŞİTLENMİŞTİR”
Ara zam beklentisinin karşılanmaması hâlinde “piyasanın durgunluğu bir tarafa, insanlar aç kalacaktır. SGK prim geliri düşecek ve bu emekli maaşlarını etkileyecektir. Umarız böyle bir açmaza kapılmazlar.” diyen Ergen, ayrıca küçük esnafta ciddi bir gelir kaybı yaşanacağını ancak artış olursa sermayenin ve tekel şirketlerin etkilenmeyeceğini maliyet hesaplarını buna göre çoktan yapmış olduklarını belirtti.
Yaşanan gelir adaletsizliğinin çözümleri konusunda “Asgari ücretin ortalama ücret olduğunu” belirten Ergen “Yani halk fakirlikte eşitlenmiştir. Oysa toplumun yüzde 5’i civarında ve geçici bir süre uygulanması gereken asgari ücretin ( kayıt dışı dâhil), çalışanların yüzde 60’ına uygulandığı iddiası gerçektir. Buna asgari ücret altında maaş alan emekliler de eklenirse durum daha da vahimdir.” diyor ve şöyle devam etti: “Tez zamanda sosyal adalet ve halkın çıkarlarını gözeten ekonomi politikalara yönelinmesi gerekir. Ancak bu iktidardan halk yararına böyle bir şey beklemek olanaklı değildir. En iyisi bu iktidarı erken seçimle göndermektir.”
“ZAM BEKLENTİSİ ENFLASYON SEVİYESİNE GÖRE GERÇEKÇİ”
Ekonomist Güldem Atabay da yurttaşın temmuzdaki zam beklentisini enflasyon seviyesine göre gerçekçi bir beklenti olarak vurguladı. Ancak bu yaz seyyanen zam beklemediğini belirten Atabay “Bu gibi gerekli düzenlemelerin 2026 ve sonrasında enflasyondaki düşüş tamamlanıp bir sonraki seçimler yaklaştığı zaman yapılmasını bekliyorum.” dedi.
Emekli maaşlarının sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesi noktasındaysa çeşitli alanlarda garantilerin oluşması gerektiğini açıkladı: “Kamu harcamalarında hedefli yatırımlar, verimsiz alanlarda tasarruf önlemleri, kamu ihale yasasının fabrika ayarlarına döndürülmesi ve KKM gibi ürünlerin bir daha devreye sokulmayacağı garantisi gerekir. Ekütüncül bir hatalama için Başkanlık sistemin getirdiği kurumsal yapıdaki aşınmanın tersine çevrilmesi gerekir. Hukuk da mevcut garabet haliyle bu resmin elbette içinde.”
Asgari ücrete zam beklentisinin bu ekonomik ortamda gerçekleştirilebilir olduğunu ama yapılamayacağın düşünen Güldem Atabay “Düşük gelir alanlara yapılan zam ağırlıklı olarak harcamalara gider. Bu nedenle dezenflasyon dönemi ilan eden Bakan Şimşek’in asgari ücrete ara zam yapılmasına karşı durmaya devam etmesini beklerim. Türkiye ortamında asgari ücret zamlarının iki ay içinde açlık sınırı altına gelen maaşlar demek olması kısa vadede Şimşek’in önceliği olmayacaktır.” dedi. Ancak Atabay’a göre asgari ücrete zam yapılmazsa yıl sonunda çalışanların ekonomik kaybı yüzde 50’yi bulacak.
“HERKESİN ASGARİ ÜCRETLİ OLMASI ANORMAL BİR DURUM”
Asgari ücret artışının yaşama geçirilmesi durumundaysa yaşanacak durumu Atabay şöyle açıkladı: “Düşük gelirlinin maaş zammı piyasaya hızla harcama olarak girer. Esnaf da bundan olumlu etkilenir. Ancak bu kısa ömürlü bir döngü olur. Esnaf bu bilinçle hareket etmez. Talepte hareket gördüğü anda fiyat artışlarından geri kalmaz çünkü.”
Peki bu durumdan sanayiciler, KOBİ’ler nasıl etkilenir? Bu sorumuza şöyle yanıt verdi Atabay: “Maliyetleri artar. Fiyatlara yansıtırlar. İşten çıkarmalar hızlanır. Verimlilik sorunlarına eğilmezler. Bu da işsizlik artışını dolaylı olarak etkiler. Asgari ücretin toplam istihdam içinde payının %50’nin üzerinde olması çok önemli bir sorun. Herkesin asgari ücretli olması anormal bir durum. Avrupa’da bu oran ortalama %4 civarında.”
Asgari ücretin yarısı kadar bir emekli aylığıyla geçinmeye çalışan milyonlarca emeklilerin yaşadığı sıkıntılarla ilgili görüşlerini sorduğumuz Emekli Sendikası Başkanı Cengiz Yavuz,
“En düşük emekli aylığını 10 bin liraya yükselttik söyleminin ardında bambaşka bir gerçeklik var. Aylıklara seyyanen ya da oransal bir artış yapılmadığı için kök aylıkları aynı kalan emekliler önümüzdeki dönemde yapılacak zamlardan ya hiç etkilenmeyecek ya da çok daha düşük oranlarda zamlara mahkûm edilecek.” dedi ve şöyle devam etti: “Diğer yandan aylığı 10 bin liranın bir lira üstünde olanlarımıza bu düzenlemenin hiçbir katkısı olmadı. Biz emeklilerin ısrarla belirttiğimiz, en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çıkarılması talebimize kulak tıkayanlar; açlık sınırı düzeyinde belirledikleri asgari ücreti dahi layık görmedikleri emeklileri gerçeklikten uzak enflasyon oranlarına mahkûm ettiler. Tüm bunlar göz önüne alındığında emeklilerin zam talebi gerçekçi; fakat bu iktidardan emekliler için seyyanen ya da oransal bir ara zam beklemek gerçekçi değil diyebiliriz.”
“SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ ÇALIŞAMAZ HÂLE GELMİŞTİR”
Peki emekli yurttaşların sürekli bir refaha kavuşması ekonomi politikalarında neler yapılması gerekir? Cengiz Yavuz bu soruya sosyal güvenlik sisteminin çalışamaz hâle geldiğini vurgulayarak yanıt verdi: “Çöken sistemin altında kalanlar, sistemin çilesini çekenler ise emeklilerdir. Sistemin çökmesi de emeklilerin yaşadığı sıkıntılar da aslında tümüyle bilinçli politikaların ürünü. Yıllardır planlı ve sistematik bir biçimde emeklilik hakkına saldırılıyor. Emeklilerin aylık bağlama oranları ve güncelleme katsayıları düşürüldü. Yüzde 70 oranındaki emekli aylıklarının alt sınırı yüzde 34-40 oranlarına indirildi. Emekli aylıklarının saptanmasına ilişkin yapılan bu değişikliklerin yanında, aylıkların artırılma yöntemi de emeklilerin aleyhine işletildi. En temel kamusal haklar arasında sayacağımız emeklilik hakkı adeta piyasaya bırakılmış durumda. Bunu bazen “bireysel emeklilik sistemi” bazen “tamamlayıcı emeklilik sistemi” gibi tamlamalarla sunuyor olsalar da tüm bu programlar özünde piyasalaşmanın, ekonomi büyürken emeklileri yoksullaştırmanın yolları. Yapılması gereken, sosyal güvenlik sistemini baştan aşağıya yeniden kurgulamak; sosyal devlet anlayışına uygun, sendikalarla beraber hayata geçirilecek bir kamusal emeklilik sistemi oluşturmak.”
Emekli aylıklarının neredeyse iki katı düzeyinde olan asgari ücretteki artışın ise durumu nasıl etkileyeceğine ilişkin “Asgari ücrete yapılacak bir ara zammın enflasyonu da artıracağı söyleniyor. Ancak hemen belirtmek gerekir ki ücret artışları enflasyonun sebebi değil.” diyen Yavuz sözlerine şöyle devam etti: “Çalışanların ekonomik kaybı elbette büyük olacak. Alım gücü düşecek; Türkiye’nin asgari ücretli yoksullar ülkesi olma niteliği devam edecek. Şu basit rakamlar bile asgari ücretlilerin durumunu ortaya koyuyor: Bu ülkede açlık sınırı 19 bine yakın. Yoksulluk sınırı 60 bini aştı. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise 25 bine yükseldi. Peki mevcut asgari ücret ne kadar? 17 bin lira. Milyonlarca ücretli çalışan, açlık sınırının altındaki asgari ücretle bir 6 ay daha nasıl geçinecek? Ne akla ne mantığa uygun. Ancak aynı “rasyonel akıl” emeklileri asgari ücretin dahi altında aylıklara mahkum etmiş durumda. Bu anlamda, geniş halk kesimlerini ekonomik anlamda çok daha zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz.”
“TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETTEN BAHSEDERKEN ORTALAMA ÜCRETİ KONUŞUYORUZ!”
Enflasyon artışına benzer biçimde asgari ücret artışının işsizliği tetikleyeceği konusundaki tartışmalara ise Yavuz şöyle yanıt verdi: “Bildiğiniz üzere 2024 yılı için belirlenen asgari ücretin tespitinde bir kez daha uluslararası normlara uyulmadı. Anayasal bir hak ihlal edilerek belirlenen asgari ücret, işçilere emeklerinin karşılığı olarak değil bir mükafat olarak sunuldu. Her asgari ücret tespiti döneminde, asgari ücretin ‘istihdama zarar vermeyecek biçimde’ belirleneceği söylemlerinin ardında gizlenen, işsizlik tehditleridir. Oysa işçilerin yaşamı, tasarruf etmeye açık bir maliyet kalemi değildir. İşçinin ve ailesinin yaşam maliyetleri hesaplanmadan, ekonomik büyüme göz ardı edilerek belirlenecek hiçbir ücret düzeyinin, asgari ücretin tanımını karşılamayacağı açıktır. Sermayeyi teşviklerle, vergi aflarıyla ödüllendirirken emekten fedakârlık beklemek, fakirin sofrasından aldıklarıyla zenginin kesesini doldurmak sosyal devlet anlayışına bütünüyle terstir.”
Beklenen asgari ücret gerçekleşmezse emek gelirlerinin de düşeceğini belirten Yavuz “Türkiye’de asgari ücretten bahsederken ortalama ücreti konuşuyoruz. Milyonlarca ücretli çalışanın enflasyonun yükünü sırtlandığı; buna karşın asgari ücretin yerinde saydığı durumda, alım gücü elbette düşecek. Bu bağlamda aksine, asgari ücretin artmadığı ve alım gücünün düştüğü yerde talebin düşmesi ve bunun sonucunda işsizliğin daha fazla yükseleceğini söylemek mümkün.” dedi.
Durumu Türkiye’de yaşanan gelir eşitsizliği penceresinden değerlendirmesini istediğimizde Cengiz Yavuz “İçinde bulunduğumuz dönem, yoksulların giderek daha fazla yoksullaştığı; açlıkla baş başa kaldığı bir dönem. Asgari ücretin ortalama ücret hâline geldiği bu dönemde bir avuç zenginin de servetlerine servet kattıklarını görüyoruz. Tüm ekonomik değeri üreten ücretliler, yaratılan milli gelirin çeyreğine dahi sahip olamıyor. Dolayısıyla gelir eşitsizliği tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar tırmanmış durumda.” dedi ve şöyle devam etti: “Gelir eşitsizliğini gidermeye dönük araçların başında elbette vergilendirme sistemi geliyor. Ancak ülkemizde vergi sistemi de adaletsiz. Adil bir vergilendirme sistemi, doğası gereği az kazanandan az, çok kazanandan çok alınan bir sistem üzerine inşa edilir. Türkiye’de ise durum tam tersi. Ücretlilerin üzerinde çok ağır bir gelir vergisi yükümlülüğü var. Bunun yanında kurumlar vergisi ise oldukça düşük. Diğer yandan vergi gelirlerinin önemli bir bölümü dolaylı vergilerden karşılanıyor. Dolaylı vergi, halkın en temel ihtiyaçlarının vergilendirilmesi demektir. Üstelik dolaylı vergilerde şöyle bir durum da var: Marketten bir ürün satın aldığımızda bunun ne kadarının vergiye gittiği değil toplam fiyatına odaklanıyor. Dolayısıyla dolaylı vergiler fiyatın içine gizlenen ve öderken çok da farkına varmadığımız vergiler. Bu anlamda, gelir eşitsizliklerini gidermek için ilk yapılması gerekenin vergilendirme sistemini düzeltmek, gelir vergisi ve dolaylı vergilerin yükünü halkın omzundan alarak servet ve kurumlar vergisini öncelemek olmalıdır.”
Cengiz Yavuz gelir adaletsizliğinin çözümü konusunda sosyal yardımların rolü hakkındaysa şu açıklamalarda bulundu: “Gelir eşitsizliklerini sosyal yardımlar yoluyla gidermek mümkün değildir. Bu tür bir yaklaşım, yoksulluğu ortadan kaldırmaya değil yoksulluğu ‘yönetmeye’ dönük bir yaklaşımdır. Son olarak ve belki de en önemlisi; Türkiye’nin bir asgari ücretliler ülkesi olmaktan çıkması için, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Nasıl ki toplumsal dayanışma ve birliğin olmadığı; toplumsal bir muhalefetin örgütlenmediği bir ortamda ekonomik ve sosyal politikalar tümüyle iktidarın tercihleri doğrultusunda şekilleniyorsa Örgütsüz, sendikasız bir işyerinde işçilerin çalışma ve yaşam koşulları da işverenin tercihlerine göre şekilleniyor.”
“MİLYONLARCA EMEKLİ SIFIR ZAM TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA”
Temmuz ayının milyonlarca çalışan ve emeklinin ücretleri, maaş ve aylıkları için kritik bir ay olduğunu belirten DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün “İktidar çevreleri ısrarla asgari ücrete zam yapılmayacağını açıklıyor. Milyonlarca çalışan ve emekliler ise 5510 sayılı yasa gereği Temmuz 2024’te TÜİK’in altı aylık enflasyon oranı kadar zam alacak. TÜİK, 3 Haziran 2024’te 5 aylık enflasyonu yüzde 22,3 olarak açıkladı. 3 Temmuz’da açıklanacak enflasyon ile 6 aylık enflasyon milyonların zam oranını belirleyecek. Milyonlarca emekli ise sıfır zam tehlikesiyle karşı karşıya. Çünkü emekli aylık artışları Hazine tarafından tamamlanan aylığa değil, kök aylıklara yapılıyor. Kök aylıkları 10.000 TL olan emeklilerinin aylıkları Hazine tarafından bu tutara tamamlanıyor. Kök aylıkları 10.000 TL altında olan emeklilerin ise Temmuz 2024’te yapılacak zam oranı ile 10.000 TL olacak. Başka bir ifadeyle milyonlarca emekli sıfır zam tehlikesiyle karşı karşıyadır.” dedi.
Alım güçlerinin çok çok düşmesi ve temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları bakımından emeklilerin ülkemizin kanayan yarası olduğunu belirten Görgün, “Ancak mesele yalnızca emekliler değil. Gençler, kadınlar, işsizler, yoksullar ülkenin en önemli gündemlerini oluşturuyorlar. Ülkenin ekonomisi, emek gelirlerini düşürerek kemerleri sıkmaya odaklanmıştır. Bunun sebebi para ve kaynak yokluğu değildir. Asgari ücret, maaşlar, emekli aylıkları devletin kaynağı olmadığı için değil, iktidarın ekonomi politikasının ve tercihinin sonucu olduğu için artırılmıyor. Bu tercih talebi azaltarak, ücretleri kısarak yapılmak isteniyor. Emekliler bu politikaların sonucunda ağır mağduriyeti yaşıyorlar.” dedi.
Bununla birlikte asgari ücrete yapılacak zammın diğer emek gelirlerini de etkileyeceğini vurgulayan Görgün “Asgari ücrete zam talebi elbette gerçekçidir. Temmuz ayında memurlara ve emeklilere zam yapılacak ancak asgari ücrete neden yapılmasın? Ancak asgari ücrete zam yapılmak istenmemesinin ardında iktidarın ekonomi politikaları yatıyor.” dedi ve şöyle devam etti: “Ücret artışlarının enflasyonu artıracağına ilişkin tartışmalar sürüyor. Hem Merkez Bankası’nın 5 Nisan 2024 tarihli açık mektubunda asgari ücrete yılda iki kez zam talebine karşı çıkılması hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın asgari ücrete yılda bir zam yapılacağına yönelik açıklamaları, Haziran 2024’te asgari ücrete zam yapılmayacağı yönündedir. Hükümete göre asgari ücrete zam yapılmamasının sebebi tüketimin artacağı ve artan talebin enflasyonu yükselteceğine dönük iddialardır. Ücretleri enflasyon nedeni olarak gören anlayış, hem asgari ücret artışı ile enflasyon arasındaki ilişkiyi hem de enflasyon ile şirket kârları arasındaki bağı göz ardı ediyor. Çeşitli çalışmalar şirket kârlarının enflasyonu hızlandırdığını gösteriyor. Enflasyonun tüketimi artıracağı ve talep kaynaklı olduğuna ilişkin iddialara karşılık enflasyonun şirket kârlarıyla ilişkisi görmezden geliyor. Ücret enflasyona sebep değildir. Enflasyon, talep kaynaklı değil arz kaynaklıdır.”
“Asgari ücret çok artarsa işveren işçi çıkarır ve böylece de işsizlik artar” yönündeki argümana ise “Şimdiye kadar kanıtlanamayan bu iddia çok meşhurdur ama doğru değildir.” şeklinde yanıt veren Görgün şöyle devam etti: “Asgari ücretin nispeten yüksek arttığı dönemlerde dahi işsizlikte belirgin bir artış olmuyor. İşverenler asgari ücret artışı yüzünden işçi çıkarıp daralmaya gitmiyor.”
SENDİKALAŞMA VE TOPLU PAZARLIĞIN KAPSAMI ARTIRILMALIDIR
Asgari ücrete beklenen zam gerçekleşmezse ekonomi politikalarında süreç nasıl ilerleyecek yönündeki sorumuza ise Tayfun Görgün şöyle yanıt verdi: “Asgari ücret artmazsa yalnızca asgari ücretle geçinenlerin değil özel sektörde çalışanlar da olmak üzere milyonların ücreti de artmayacaktır. 2024 yılı asgari ücreti 2023 Aralık’ta net 17.002 TL olarak belirlendi ve henüz yılın ilk aylarında dahi enflasyona yenildi, alım gücü azaldı ve açlık sınırının altına geriledi. Buna rağmen Hükümet, 2024 yılının ikinci yarısı için asgari ücretin yeniden belirlenmeyeceğini söylüyor ve bu yaklaşım asgari ücretlileri daha fazla sefalete sürükleyecek. Alım gücü daha da düşecektir. Bu ücretlerle çalışanlar ve emekliler temel ve zorunlu ihtiyaçlarının birçoğunu karşılayamaz, ulaşamaz hâle getirilecektir.”
Disk Genel Sekreteri Tayfun Görgün, gelir eşitsizliğinde yaşanan sıkıntıların çözümü içinse sendika çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğini vurgulayarak şöyle açıkladı:
“Asgari ücret ülkemizde en düşük ücret değildir ve hızla ortalama ücret hâline dönüşmektedir. Asgari ücret, milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalı ve artırılmalıdır. Asgari ücret ve civarında çalışanların oranı çok yüksektir. Öte yandan milyonlar asgari ücrete mahkum edilmemelidir. Türkiye’de sendikalaşma ve toplu pazarlığın kapsamının artırılması temel meseledir. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm engeller ve barajlar kaldırılmalı, toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. 6356 sayılı yasada yer alan teşmil mekanizması işletilmeli. Toplu iş sözleşmeleri sendikasız işyerlerine de uygulanmalıdır. Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları kayba uğratır. Bu nedenle enflasyon tek haneli oranlara düşünceye kadar asgari ücretin yılda birkaç kez belirlenmesi zorunludur.”
Önümüzdeki haftalarda özellikle emekli yurttaşların durumunda mutlaka bir iyileştirme yapılması gerektiğini aktaran DİSK Sosyal-İş Sendikası Genel Sekreteri Deniz Gülşen, “Açlık sınırının da altında bir ücretle yaşama sınavından geçen emeklilerin ücretlerinin öncelikli olarak asgari ücret düzeyine çıkartılması ve ikramiyelerinin maaşa endeksli olması gerekiyor. İktidarlar bütçe planı yaparken sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre değil, en geniş anlamıyla emekçi halkın insanca yaşayabileceği koşullara göre ekonomiyi planlamalıdır.” dedi.
Asgari ücretin etkisi ve toplum nezdindeki algısıyla ilgiliyse Gülşen şu görüşleri iletti: “Son süreçte yaratılan bir algı var. En basit ifadeyle asgari ücrete yapılan artışlarla birlikte tüketim mallarının fiyatlarında da artış olduğu. Ancak yaşayarak görüyoruz ki; alım gücümüz, asgari ücrete yapılan zamlardan bağımsız olarak sürekli düşüyor. Bu durum ekonomide izlenen enflasyonist politikaların sonucudur. Bu politikaların faturasının da işçilere memurlara emeklilere; yani yaşamı üreten çoğunluğa kesilmesinin hiçbir şekilde kabul edilir tarafı yoktur.”
Sosyal-iş Genel Sekreteri Deniz Gülşen’e göre alım gücünün git gide düştüğü, kiraların, elektrik, su ve doğal gaz faturalarının boyu aştığı bu zorlu dönemde ara zam yapılmazsa ocak ayından bu yana asgari ücret tutarında beş ayda görülen yüzde 40’a yakın erimenin yıl sonuna varmadan çok daha yüksek oranlara ulaşacağı çıkacağı çok açık. Peki bu noktada işsizlik nasıl etkilenecek, dosya boyunca işsizlikle asgari ücret bağlantısını sormuştuk. Gülşen’in yanıtı şöyle oluyor:
“DİSK-AR’ın son verilerine göre geniş tanımlı işsizlik 10 Milyon 712 Bin’leri buldu. Bu oranın asgari ücret artışının bir sonucu olduğunu söylemek, pek gerçekçi olmaz. İşsizlik bilinçli olarak yaratılan bir durum. İçinde yaşadığımız ekonomik ve toplumsal sistem, yani kapitalizm bu tabloyu reel ücretleri düşük tutmak, çalışanlar üzerinde ‘işsiz kalırsın’ baskısı yaratarak kötü koşullara rıza göstermesini sağlamak için etkili bir silah olarak kullanıyor.
Asgari ücretteki artışın özellikle küçük ölçekli işletmelere ve esnafa büyük zarar vereceği, mal ve hizmet fiyatlarının daha da yükseğe çekileceği konuşuluyor. Bu konuda şunları söyledi Gülşen:
“Mal ve hizmetlerdeki artışın asgari ücret artışından bağımsız olduğunu düşünüyoruz. Bu doğrultuda esnafa yapacağı etkinin de sorumlusu asgari ücret artışı değildir. Esnaf tanımına en küçük ölçekli işletmeler olarak tanımlayabiliriz sanırım. Son 20 yıla bakıldığında on binlerce esnafın kepenk kapattığın görüyoruz. Bunun sorumlusu da mı emekçiler? Piyasa ekonomisinin yarattığı tekelleşmenin, ağır vergi yüklerinin, özelleştirme yoluyla sermayeye peşkeş çekilen akaryakıt, elektrik, doğalgaz, haberleşme gibi kamusal hizmetlere astronomik fiyatlarla ulaşıyor olmanın, mülkiyetçiliğin yarattığı kontrolsüz ve fahiş kira artışlarının rolünü nereye koyacağız?
Bu noktada çözüm nerede diye sorduğumuzda Gülşen’in yanıtı oldukça net:
“Açlık sınırının 17.756,00 TL, yoksulluk sınırının 61.418,00 TL olduğu ülke koşullarında gelir eşitsizliğini asgari ücrete bağlanmamalı.
Toplumun küçük bir bölümünü oluşturan sermayedarların kar artışlarını öncelemek yerine; emeğiyle geçinen çoğunluğu öncelemek, gelir dağılımında eşitliği öngören politikalar belirlemek; çözüm için atılmış önemli bir adım olabilir.”
DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın: “İktidar, Meşruiyetini Kaybetmiş Bir İktidardır”