İsrail’in Lübnan ve İran başkentlerine yönelik saldırıları sonrası Fikir Gazetesi, Ortadoğu’yu bekleyen senaryoları farklı uzmanlarla konuştu. Arap Amerikan Devlet Üniversitesi’nden Doç. Dr. Dalal Saeb Iriqat, bağımsız güvenlik analisti Hasan Selim Özertem, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri eski danışmanı Profesör Mukesh Kapila, İsrailli politik aktivist Gershon Baskin ve İranlı siyasi analist Profesör Dr. Seyed Muhammad Marandi’nin görüşlerinin yer aldığı haber analiz, merkezine bölgesel savaş ihtimali ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun geleceğini alıyor.
Gazze Savaşı 300. gününe doğru ilerlerken artık ateşkes çabalarından ziyade 7 Ekim’den bu yana endişe edildiği gibi savaşın daha geniş bir coğrafyaya yayılma ihtimali, topyekûn bir savaş olasılığı konuşuluyor, tartışılıyor. Hamas lideri İsmail Haniye öldürüldü. Ortadoğu’da işler hızla değişiyor, kızışıyor. Çok değil, geçtiğimiz hafta Amerikan Kongresi’ndeki ortak oturumda sanki Knesset’te boy gösteriyormuş gibi bir rahatlıkla konuşan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu aslında son saldırının dolaylı işaretini vermişti.
Ülkesi ve ABD’nin dünyanın en sofistike silahlarını geliştirdiğini söyleyip bölgedeki İran tehdidine dikkat çekmişti. Tıpkı 1996, 2011 ve 2015’te ABD Kongre oturumlarında yaptığı gibi. İsrail Başbakanı, ABD ve ülkesinin birlikte Ortadoğu’da İran tehdidiyle mücadele etmek için “güvenlik ittifakı” kurabileceğini kaydedip “Bu güvenlik ittifakına İsrail’le barış içinde olan ya da olmak isteyen tüm ülkeler davet edilmelidir” mesajı vermişti. Sonrası bir nevi zincirleme reaksiyonun tezahürü. Zaten Netanyahu’nun son saldırılar sonrası yaptığı “İran’ın şeytan ekseniyle savaş halindeyiz- Önümüzde zorlu günler var ve her senaryoya hazırlıklıyız” sözleri bunu doğruluyor. İran’ın BM Daimî Temsilciliği’nin “Suikasta cevap, elbette özel bir operasyonla olacaktır.” açıklamasını da bu çerçevede de değerlendirmek yanlış olmaz.
Sonuçta İran’ın bölgedeki en güçlü vekil aktörü, Batı’nın gözünde terörist yapı, Lübnan halkının bir kısmının nazarında ise ülkenin ana koruyucusu sayılan Hizbullah’ın Golan Tepeleri’ne gönderdiği füze çoğu çocuk 12 kişinin hayatına kaybetmesine neden oldu. Zincirleme reaksiyonun temel bir kuralı olarak atom çekirdeği parçalandı, nötronlar serbest kaldı, zaten gerilimin had safhada olduğu bölgede dehşetengiz bir enerji açığa çıktı ve peşi sıra iki önemli olayı daha tetikledi.
Hizbullah, İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şems beldesine yönelik saldırının sorumluluğunu reddetse dahi, Tel Aviv yönetimi önce Lübnan’ın başkenti Beyrut’a birkaç saat sonra ise İran’ın başkenti Tahran’a iki önemli saldırı düzenledi. Gazze Savaşı’nın ne zaman sona ereceği, bölgedeki insani ve politik tıkanıklık konuşulurken İsrail, İran’ın yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için ülkede bulunan Hamas lideri İsmail Haniye’yi şok edici bir suikast sonucu ortadan kaldırdı. Dünya şokta olsa bile 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısı sonrası İsrail’in Hamas liderini öldürme sözü verdiği hala akıllarda.
Hamas lideri İsmail Haniye’nin İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile görüşmesi ve yemin törenine katılımı sonrası Tahran’da kaldığı konutun güdümlü füzeyle vurulduğu belirtiliyor. İran’ın Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bağlı medya organı NourNews ise Haniye’nin konutuna havadan bir füzeyle saldırıldığını öne sürüp saldırının nereden olacağı ile ilgili bilgi vermiyor. Bununla birlikte suikastın “Tahran’ın caydırıcılığını zayıflatmak için tehlikeli bir risk” olduğunu notunu düşüyor. Bu saldırıdan sadece birkaç saat önce ise İsrail, Hizbullah’ın üst düzey bir komutanını hedef almıştı.
Kuşkusuz Hamas’ın üst düzey siyasi liderinin suikastı, bölgenin değişken ve iç içe geçmiş çatışmaları arasında potansiyel patlayıcı özellik teşkil ediyor. En tehlikelisi İsrail ile İran’ın direkt karşı karşıya gelme ihtimali. İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’in “İsrail evimizdeki değerli bir misafiri öldürerek kendisi için sert bir ceza hazırladı” açıklaması tansiyonu daha çok artıyor. Bununla beraber Haniye’nin öldürülmesi, Hamas’ı Gazze’deki 10 aylık savaşta ateşkes ve rehine serbest bırakma anlaşmaları için yapılan müzakerelerden çekilmesine neden olabilir. (Hatta bu cümle yazıldıktan birkaç saat ya da gün içinde bu cümle tarihe de karışabilir)
Bağımsız siyasi analist ve güvenlik uzmanı Hasan Selim Özertem’e göre ortada iki senaryo var. Biri tepkisel karşı saldırı. Diğeri ise buna mukabil İsrail’in daha sert tepkiyle Lübnan’a girmesine, bölgesel savaşın derinleşmesine, kısacası meselenin Gazze’nin ötesine taşınması. Öztertem, “Tahran’ın özellikle Şam’daki suikast saldırılarının ardından, İran Devrim Muhafızları’nın en üst kademesine yönelik sadece füze saldırısıyla bunu geçiştirdiğini ve meselenin eskalasyonun önüne geçtiğini gördük. Hizbullah ve Hamas’a baktığımızda, Hamas 7 Ekim’den bu yana bir çatışma yorgunu örgüt olarak karşımızda duruyor. Burada belirleyici aktörün İran olacağı kanaatindeyim.” diyor.
Batı Şeria’daki Arap Amerikan Devlet Üniversitesi’nden Doç. Dr. Dalal Saeb Iriqat ise son saldırının Gazze’deki ateşkes çabalarını baltaladığını söylüyor. Diplomasi, çatışma çözümü ve stratejik planlama konularında uzman bir isim olan Iriqat, “Netanyahu, esir değişimini ve ateşkes anlaşmasını tamamlamak için müzakere eden Hamas’ın ılımlı siyasi liderini hedef alarak ne mesaj veriyor?” diye soruyor. 25 Mayıs’ta yaptığımız mülakatta “Filistin halkının Hamas’a desteği onun ideolojisini benimsediği anlamına gelmez” yorumu yapan Filistinli akademisyen, bugün Haniye’nin siyasi lider olduğu hatırlatması yapıp, suikastla ortadan kaldırılmasının suç teşkil ettiğine işaret ediyor. “Çatışma çözümü alanında, arabuluculuk ve müzakere gibi barışçıl çözüm araçları vardır. Netanyahu, kendisiyle müzakere edenleri öldürdüğünde, çatışmanın taraflarının müzakere güvenini nasıl artırır? On yıllardır, Netanyahu dikkati dağıtıp dünyanın tehlikenin İran’dan geldiğine inanmasını sağlamaya çalıştı. Durumu izleyen herkes İsrail’in Ortadoğu’da örgütlü terörizmin devleti olduğunu fark edecektir.” mesajı veriyor, İsrail’in hem Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını ihlal ettiğini hem her iki ülkedeki saldırılara atıfta bulunarak ülkelerin egemenlik haklarını görmezden geldiğini öne sürüyor.
Diplomasi konusundaki yetkinliği ile bilinen Emeritus Profesör Mukesh Kapila ortaya çıkan tabloya farklı bir pencereden bakıyor. Daha önce Cenevre’de BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin danışmanlığını yürüten, Sudan’da Birleşmiş Milletler’in İnsani Yardım Koordinatörü olarak o dönem dünyanın en büyük BM operasyonunu yöneten Kapila, Haniye’nin öldürülmesi için “İyi haber” diyor, “Cephe hatlarından uzakta, sivillerin arasında saklanan bu terör liderleri avlanmalı ve korkunç suçlarını planlamaları engellenmelidir” tespiti yapıyor.
İsmi Haniye suikastının gölgesinde kalan, İsrail’in hedef tahtasındaki diğer kişi ise Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın askeri danışmanı Fuat Şükrü. Beyrutlu kaynaklara bakıldığında tersi iddiaların aksine Şükrü’nün operasyondan sağ kurtulamadığı ifade ediliyor. Reuters’a konuşan kaynaklar Şükrü’nün cesedinin bulunduğunu ifade ediyor. İsrail, Şükrü’nün Hizbullah’ın hassas güdümlü füze projesinin başında olduğunu düşünüyordu. Bununla birlikte 1983’te Beyrut’ta 241 Amerikan ve 56 Fransız paraşütçünün öldüğü ABD Deniz Piyadeleri kışlası saldırısındaki rolü dolayısıyla ABD tarafından aranıyordu.
Peki bu son saldırılar sadece 10 ay önce istihbarat açığı nedeniyle yerden yere vurulan İsrail istihbaratının becerisi mi yoksa İran ve Lübnan’ın derin bir güvenlik açığı mı? Bu noktada herkesin üzerine daha çok odaklandığı ülke kuşkusuz İran. Bağımsız güvenlik uzmanı Hasan Selim Özertem, akıllardaki soruya “Bu suikastın İran topraklarında gerçekleşmesi İran yönetiminin ciddi bir zaaf göstergesi olarak okunabilir.” yanıtı veriyor. Özertem, “Bu zafiyetin nedeni acaba İsrail’in İran içerisindeki istihbarat kadrolarının çok güçlü olmasından mı kaynaklanıyor yoksa İran içerisinde Pezeşkiyan dönemiyle beraber mevcut müesses nizam içerisindeki belli çatlakların çatışmasının bir sonucu olarak, yeni dış politika ve/ya iç siyasi dengelerin tazmin edilmesine yönelik bir zafiyetin tezahüründen mi sebepli? Sorunun yanıtı ne olursa olsun İran için ciddi bir güvenlik açığının ortaya çıktığını söylemek mümkün.” diyerek pozisyonunu ortaya koyuyor. Bir başka deyişle son suikast bir anlamda Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanlığı dönemini de rehin almışa benziyor. Batı dünyası ile güven ilişkisi zaten ağır hasarlı olan Tahran yönetiminin bu olayın ardından güven ilişkisinin ne hale geldiğini anlamak için ise uluslararası ilişkiler uzmanı olmaya gerek yok.
Fikir Gazetesi’nin konu üzerine görüşüne başvurduğu bir başka isim ise Gershon Baskin. İsrailli politik aktivist, İsrail-Filistin çatışması ve barış süreci araştırmacısı olarak tanınıyor. Baskin 2011’de Hamas tarafından esir alınan ve beş yıldan fazla süre Hamas’ın elinde tutulan İsrail askeri Gilad Şalit’in serbest bırakılması sürecinde arabuluculuk görevi üstlenmişti. Ona göre ateşkes şansı suikastlardan önce çok azdı ama şimdi kesinlikle bu ihtimal daha azaldı. İsrail Devlet televizyonu KAN’ın nisan ayı içinde Başbakan Netanyahu’nun Gazze Savaşı yönetimini ölçen kamuoyu anketi, 74 yaşındaki siyasetçinin halkın yüzde 60’nın gözünde onaylanmadığını ortaya koyuyordu. Lübnan ve özellikle İran’daki suikastların ardından Baskin, bu durumun değişebileceğini “Netanyahu güçlendiğini hissedecek ve İsrail’de kesinlikle anketlerde yükselecek.” sözleriyle ifade ediyor. Her iki durumun da sonuçlarının sert olabileceğini belirten Baskin, durumun berberinde pek çok can kaybı getireceğini, İsrail’in şu anda Hizbullah, Hamas ve İran’ın askeri tepkilerini beklediğinin altını çiziyor. Olası karşılıklar için ise adres olarak Gazze ve Lübnan haricinde Batı Şeria veya Doğu Kudüs’ü de gösteriyor.
Özertem ise çatışmanın kuzeye doğru yayılması ve İran ile çatışmaya doğru evrilmesi ile beraber Netanyahu’nun görev süresinin mecburen uzayacağı kanaatinde. Hamas lideri Haniye’ye yönelik suikastın, Netanyahu için savaş döneminde güvenilir bir lider imaj inşasına hizmet edebileceğini söylüyor Özertem. Netanyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısı Kerim Han’ın hakkında tutuklama emri çıkarılmasını istediği ve küresel kutuplaşmanın merkezindeki isim olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Emeritus Profesör Kapila da her iki uzmanla hemfikir olduğunu ve bunun kötü bir haber olduğunu ifade ediyor. Ancak Kapila’nın Fikir Gazetesi’nin görüştüğü diğer uzmanlardan farklı olarak öne çıkan değerlendirmesi Gazze’deki ateşkes ihtimali ile ilgili. Belki de bu yüzden “Hamas ve Hizbullah’ın kilit liderlerinin ortadan kaldırılması, bu hareketlerin dikkatini toplamasını ve kazanamayacaklarını fark etmelerini sağlayabilir – bu yüzden ateşkesi tercih etmek daha iyi olabilir.” diyor. Bölgesel savaş konusundaki risklerin abartıldığını düşünen Kapila İran’ın bunu riske atacak bir pozisyonda olmadığı görüşünde. Bu noktada Fikir Gazetesi’nin Lübnan ve İran’daki İsrail saldırıları öncesinde, Golan Tepeleri saldırısı sonrası görüştüğü İsrail’in son İşçi Parti’li Dışişleri Bakanı Şlomo Ben-Ami’nin sözlerini anımsatmak gerekiyor. Ben-Ami, “Bu yaşananlar İsrail’in, Hizbullah’ın 8 Ekim’de füzeli ve insansız hava aracı saldırılarına başladıktan hemen sonrasında düşündüğü gibi sürpriz bir saldırı düzenleme kararı almasını da dışlamaz” ifadesi kullanmıştı.
Dikkat çekici bir başka tespiti ise Doç. Dr. Dalal Saeb Iriqat yapıyor. Iriqat’a göre Lübnan ve İran’daki siyasi liderlere yönelik suikastlar direniş ideolojisini öldüremeyecek. “Fikirler sınırları aşar. (Hamas’ın kurucusu) Ahmed Yassin’in suikasti yalnızca direniş düşüncesini kararlılık ve meydan okumayla artırdı. Uluslararası hukuk, işgal altında yaşayan halklara silahlı direniş de dahil olmak üzere tüm araçları kullanarak mücadele etme ve özgürleşme hakkı tanır.” diyor Iriqat.
İranlı siyasi analist, Profesör Dr. Seyed Muhammad Marandi’nin söyledikleri ise kısa ve net. “İntikam zamanı. Netanyahu bedelini ödeyecek” diyen Marandi, “Siyonist rejim, Beyrut’taki saldırıda bir kadını ve iki çocuğu öldürdü. Ama bazıları için her şey yolunda. Batılı ana akım gazeteciler, diplomatlar ve politikacılar Gazze soykırımını destekliyor. Birkaç masum insanın daha öldürülmesi onları rahatsız etmeyecek.” mesajı veriyor.
Her ne kadar son ABD ziyaretinde bu iddiayı bizzat Başbakan Netanyahu kabul etmese bile İsrail, Gazze ve Batı Şeria’da sivilleri öldürmeye devam ettiği sürece, en son Husilerin Tel Aviv’de düzenledikleri insansız hava aracı saldırılarında tanık olunduğu gibi savaş genişleyerek devam edecek. Ateşkese varılıp Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi, Tel Aviv-Tahran hattı ile direniş ekseni olarak tanımlanan bölgede, Husiler ve Lübnan Hizbullah’ı arasında uzlaşı sağlanması için hayati önem arz ediyor. Gerisi tansiyonun daha çok yükselmesi, daha çok ölüm anlamına geliyor. Hamas lideri İsmail Haniye suikastı ve Lübnan’daki üst düzey diğer suikast Ortadoğu’daki dengeleri değiştirecek gibi görünüyor. Gelecek hafta yeni gelişmeler ışığında, sürgün zamanı Haniye’yi ağırlayan ve suikastı alçakça olarak niteleyip kınayan Türkiye’nin pozisyonuna da bakacağız.
Prof. Askari: “Yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, İran’ın İmajını Düzeltebilir”
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Ölümü, Ülkesinin Dünü ve Bugünü