Türkiye’de üretilen tarım politikaları sonucunda 2024 yılında ülkenin 7 bölgesindeki küçük ve orta ölçekli çiftçiler ekemez, biçemez hale gelmekten yakınarak eylemlere başladı. Traktörleri ile yollara çıkan çiftçiler, 22 Ağustos’ta Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik şoku yaşadı.
Fikir Gazetesi 27. Sayısında, “Yönetmelik çiftçilere ne vaat ediyor ya da ne dayatıyor? Çözüm çiftçinin arazisini kiralamaya gitmek mi? Başka bir tarım politikası üretilemez mi?” penceresinden bakarak, Çiftçi Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, Tarım Sendikası (Tarım-Sen) Genel Başkanı Umut Kocagöz, CHP Tarım ve Orman Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Hakkâri Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Seddar Kaynar ve çiftçiler ile görüştük.
Sorularımızı yanıtlayarak değerlendirmede bulunan uzmanlar; yönetmeliğin çıkarılma zamanını manidar bulduklarını, yanlış politika üretimi ile tekellerin eline bırakılan, ekemez, biçemez duruma getirilen çiftçilere vurulan bir darbe niteliğinde olduğunu ifade ederek kiralama düzenlemesine karşı olduklarını belirtti. Tarımsal üretimin kalkınması için sürdürülebilir, çiftçiden yana politika üretiminin mümkün olabileceğine işaret ederek, önerilerini sundular.
CHP YÖNETMELİĞİ DANIŞTAY’A TAŞIDI, BAKAN YUMAKLI MÜLKSÜZLEŞTİRME İDDİALARINA YANIT VERDİ
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiralanmasına yönelik yönetmeliğin iptali için Danıştay’a başvurdu. Milletvekili Alp, 26 Ağustos’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleştirdiği basın açıklamasında tüm çiftçileri düzenlemeye karşı direnmeye çağırdı.
Türkiye’nin dört bir yanında alın terinin karşılığını alamayan üreticilerin bu düzenlemeye karşı isyanda olduğunu belirten Alp, “Çiftçilerimiz elindeki üretim araçlarından da mahrum kalırsa gıdada tarımda tekelleşmenin önü açılacaktır. Eğer bu yönetmeliğin iptali söz konusu olmaz ise Anadolu çiftçisi çok uluslu şirketler ile üretime mecbur kalacak ve bu yolla modern köleler haline gelecektir. Yüksek mahkemenin bu haksızlığa dur diyeceğine inanıyorum” dedi.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ise yerel TV’lerin ortak yayınında katıldığı “Anadolu Soruyor” programında, iki yıl üst üste ekilmeyen tarım arazilerinin, tarımsal amaçlarla kiraya verilmesi uygulamasına ilişkin söz konusu arazilerin mülkiyetinin korunacağını ve yalnızca ekilmek şartıyla kiralanacağını belirtti.
Bakan Yumaklı, bazı çevrelerin bu durumu yanlış anladığını ve mülkiyetle ilgili spekülasyonlar yaptığını söyledi. Kiralama sürecine dair detayları ifade eden Yumaklı, kiralanan arazilerin sahiplerinin kira bedelini alacaklarını, ihtilaflı arazilerde ise kira gelirlerinin kamu bankalarında tutulacağını kaydetti.
ÇİFTÇİ-SEN: ŞİRKETLERE BAĞIMLILIĞI ORTADAN KALDIRSINLAR!
İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik ile ilgili değerlendirmede bulunan Çiftçi-Sen Genel Başkan Ali Bülent Erdem, “Bu yönetmelik çiftçilerin topraklarını, şirketlere vermenin önünü açmaya yöneliktir. Birim alandan en fazla verimi alma adı altında kimyasal gübre, kimyasal zehir vb. girdilerle üretim yapmaya alıştırılmış, girdide de şirketlere bağımlı hale getirilmiş çiftçilerin, hasat dönemlerinde uygulanan ithalat politikaları veya bazı ürünlere uygulanan ihracat yasakları ile büyük mali yıkımları ortaya çıkmıştır. Çiftçi için üretmemek, artık yeniden borçlanmamak anlamı taşımaktadır. Yoksa yıllardır çok zor koşullarda üretmeye çalışan hiçbir çiftçi keyfi olarak üretimden vazgeçmez, arazisini boş bırakmaz” dedi.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle çiftçilerin üretmesini değil, şirketlerin bütün üretimi kontrol etmesinin sağlanmasının amaçlandığına işaret eden Erdem şunları söyledi: “Daha önce de bazı yerlerde iktidar, ‘Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ ilan edilen hazine arazilerini şirketlere sunan, etrafındaki çiftçilere ait küçük parselleri de ‘acele kamulaştırma’ adı altında el koyarak, yine şirketlere vermişti. Bu yönetmelik çiftçiler ve köylüler için yeni sosyal, kültürel ve ekonomik problemler yaratacaktır. Bu yönetmeliğin kabul edilebilmesi mümkün değildir. İktidar ve Bakanlık tarım topraklarının boş kalmasını istemiyorsa, küçük çiftçi ve köylülerin topraklarında kalmasını sağlayacak Tarım Reformu yapmalıdır. Girdilerin sağlanmasında, pazara erişimde, çiftçilerin şirketlere bağımlılığı ortadan kaldırılmalıdır. Çiftçileri endüstriyel girdilerden kurtaracak olan agro-ekolojik üretim teşvik edilmelidir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen “Köylü Hakları Deklarasyonu”na uygun İç Hukuk Düzenlemesi yapılmalıdır. Üretici ile tüketiciyi aracısız buluşturacak olanaklar yaratılmalıdır. Kooperatif yasasının antidemokratik yanları ortadan kaldırılmalı, kooperatif üyelerinin tüm süreçte söz, yetki, karar sahibi olabileceği demokratik bir kooperatif yasası çıkarılmalıdır. Taban fiyat uygulamasına yeniden dönülmelidir.”
TARIM-SEN: YÖNETMELİĞİN ÇIKIŞ ZAMANI ÇOK MANİDAR!
Türkiye’de tarım alanında çok ciddi bir plansızlık durumunun hakim olduğunu belirten Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz, devletin küçük ve orta ölçekte yapılan tarımdan yavaş yavaş el çekmesiyle beraber bir kaos ortamının oluştuğu tespitinde bulunarak yönetmelik ile ilgili görüşlerini paylaştı.
Bugünkü çiftçi isyanların sebebinin kamu otoritesince yaratılan kaos ortamı olduğuna dikkat çeken Kocagöz, “Tarım Bakanlığı tarafından çıkarılan bu son yönetmelik ile gündeme gelen iki yıl üst üste ekilmeyen arazilerin kiralanma mevzusu yeni değildir. Daha önce de kamuoyuna yansıyan ve geri çekilen bir konuydu. Ekilmeyen araziler var ama çiftçi bu arazileri neden ekemiyor? Bu sorunu gidermeye yönelik bir yönetmelik olduğunu düşünmüyorum. Bazı bölgelerde ve bazı ürünlerde bu durum yaygındır. Örneğin domates üretimi yapılan bölgelerde salça yapan firmalar bu tarz arazileri alıyorlar. Çiftçiyi de adeta işçi olarak tutuyorlar. Tarımda bir aktör değişimi söz konusudur. Bu yönetmelik de buna yönelik süreci hızlandıracaktır” diye konuştu.
“Çiftçinin maliyetlerinin düşürülmesi ve buna ilişkin de kapsamlı bir planlamanın yapılması gerekmektedir” diyerek açıklamalarına devam eden Kocagöz şunları ekledi: “Üretilen ürünlerin katma değerinin çiftçiye kalacak şekilde planlanma yapılması ve ekolojik yöntemlere geçişin hem maddi hem teknik hem pazarlama yönünden altyapısının sağlanabilmesi gerekiyor. Bu da zaten ancak bir kamu desteğiyle, kamu politikasıyla söz konusu olabilir.”
Tarımsal alanda yerel yönetimlerin de sorumlulukları olduğuna işarete den Tarım-Sen Başkanı Kocagöz, “Yerel yönetimler de tarım konusunda planlama yapmalı ve çiftçiye yerel düzeyde destek olmalılardır. Söz konusu yönetmelik ile kiralama adı altında çiftçinin arazisine doğrudan bir el koyma, zorla alıp başkasına verme tedirginliği var. Çiftçi toprağından koptuğu anda, ona geri dönmesi çok kolay değildir. Çiftçi bu duruma karşı bir direnç gösterecektir, göstermelidir. O direnç de tabii ki belirli türlü çatışmaları da beraberinde getirebilir. Devlet ile hukuki bir mücadele içerisine girmek durumunda kalacaktır. Bu dönemde bu yönetmeliğin çıkması insanların aklını kurcalıyor ve altında başka bir niyet yattığı hissini veriyor. Çünkü muhtemelen bu sene mevcut iflaslardan dolayı çiftçiler arazilerini ekemeyecek. Belki iki sene boyunca da ekememiş olacaklar. Yönetmeliğin böyle bir zamana denk gelmesi çok manidar.” diye konuştu.
ANA MUHALEFETİN TARIM POLİTİKASINA YÖNELİK PLANLARI NELER?
Haber dosyamızda ana muhalefet partisinden CHP Tarım ve Orman Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem konuk oldu. Adem, söz konusu yönetmelik ile ilgili değerlendirmede bulundu ve partisinin tarımda yaşanan sorunlara yönelik çözüm önerilerini paylaştı. Yerel yönetimler çerçevesinde gerçekleştirilen tarım hizmetlerinden bahsederek iktidar olduklarında atacakları adımları anlattı.
Adem, çiftçilerin AKP iktidarı döneminde, özellikle 2024 yılında hiçbir üründen para kazanamayınca eylemlere başladığını ifade ederek şunları söyledi: “Manisa’da çiftçilerle bir aradayız. Taleplerini alıyor, sorunlarını dinliyoruz. Çiftçiler çiftçilikten uzaklaştırılıyor. Ekilen alanlar azaldı. Bu yönetmelik ile ekilemeyen tarlaların çiftçilerden alınıp kimlere peşkeş çekileceği bilinmiyor. Belki büyük kapitalist devletlerin ülkemizde iş yapan şirketlerine verilecek. Bir yönetmelik ile ekilemeyen alanların çiftçinin elinden alınıp yabancı şirketlere verilmesini kabul etmiyoruz. Böyle bir uygulamayı yapacaksan senin önce çiftçiyi ekebilir hale getirmen lazım.
CHP iktidarında, havza bazlı ekim planlaması yapacağız. Türkiye’nin, ülkemizin ihtiyacı olan tarım ürünlerinin miktarı, ihtiyacı, hangi üründen ne kadar üretilmesi gerekiyor konularında planlama gerçekleştireceğiz. Bu planlamayı bölgesel olarak da yapacağız. Sürdürülebilir tarım politikamız olacak. Çiftçi ürettiği ürünü, kaç liraya üreteceğini, kaça mal olacağını bilecek. Ürününü ne kadara satıp para kazanacağını da bilecek. Eğer çiftçi kar etmiyorsa devlet burada desteğini verip çiftçinin zarar etmesini engelleyecek. Zararını karşılayacak. İhracatımızı artırarak büyüyeceğiz. Hem çiftçimiz kendi ülkesi için yetecek ürünü üretecek, hem de ihracat fazlasını artırarak üretimi devam ettiren bir politikayı hayata geçireceğiz. CHP iktidarında tarımsal üretimde ertesi sene hangi bölgede, hangi üründen ne kadar ekileceği de planlanmış olacak. Planlamalarımızı en az 3 senelik yapmak üzere bir program oluşturuyoruz. Bunu bir sonraki yıllarda daha da uzun yıllara yayarak ilerleyeceğiz.”
“CHP iktidarında Ziraat Bankası çiftçiye gerçekten çiftçi bankası olacak” diyerek sözlerine devam eden Adem, “Şirketlere medya satın alsınlar ya da fabrikasını büyütecek kişilere kredi sübvanse yapamayacak. Çiftçiye faizi indirip, çok düşük faizli ve ödenebilecek taksitlerle çiftçinin ödeyebileceği koşullarda kredilendirme yapılacak. Tarım Kredi Kooperatifleri çiftçinin aslında can dostu olması gerekirken, bugün maalesef çiftçinin kullandığı ürünleri hem yüksek faizle hem de piyasadan yüksek fiyatta satıyor. Tarım Kredi Kooperatifi ve Ziraat Bankası’nda büyük bir revizyona gideceğiz. Ziraat Bankası gerçekten çiftçi bankası olacak, Tarım Kredi Kooperatifi gerçekten çiftçiye hizmet eden, onun hizmetinde olan, gerektiği yerlerde de tarımsal ürünleri, çiftçinin ürettiği ürünleri alıp pazarlamasını yapacak bir duruma getirilecektir. Kooperatifçilik sistemini aslında biz Tarım Kredi Kooperatifi üzerinden aktifleştireceğiz” vurgusunda bulundu.
“AKP Hükümeti çiftçiyi çok zor duruma düşürdü. Tarım ve Orman Bakanı, Türk çiftçisinin bakanı değil de yabancı ülkelerin çiftçisinin bakanı gibi hareket ediyor” diyerek açıklamalarına devam eden Erhan Adem, “Türk çiftçisi ekmesin kendi tarlasında amele olarak hizmet etsin istiyorlar. Yabancı şirketlerin, çok uluslu şirketler gelsin, burada çiftçilik yapsın, üretim yapsın istiyorlar. Böyle bir dünya yok. Yurttaşların tepkisi var. Desteklenemediğinden, tarımdan uzaklaştırıldığından ötürü şikayetleri var.” şeklinde konuştu.
CHP’nin 31 Mart yerel seçimlerinin ardından hizmet alanını genişlettiğini ve yeni aldıkları belediyelerde de tarım alanındaki çalışmalarını hayata geçirmeye başladıklarını belirten Adem son olarak şunları kaydetti: “Çiftçinin bulunduğu ilde eksiği ihtiyacı ne ise yerel yönetim olarak oraya destek oluyoruz. Sulamada problem çekiyor bir bölge diyelim. O bölgenin damlama sulamasını ve sulama sisteminin kurulmasını sağlıyoruz. Örneğin, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız 350 dönüm üzüm alanının tüm damlama borularının verip çiftçiye kurulmasını sağladı. Yine Gördes’te kornişondan mağdur olan çiftçilere destek verilecek. Yerel yönetimlerimiz her zaman çiftçinin hizmetinde olacak. Çiftçinin biraz olsun girdi maliyetlerini düşürecek şekilde hizmet ediyoruz. Satamadığı ürünlerin veya sıkıntıda kaldığı bazı ürünlerin alımını sağlıyoruz. Bunlar normalde belediyelerin işi değil Tarım ve Orman Bakanlığı’nın işi ancak belediyeler mecburen bakanlık işini gereğiyle yapamadığı için devreye giriyor. Büyükşehir belediyelerimiz de kırsaldaki insanlarımızın girdi maliyetten düşürmek için onlara tarımsal faaliyetlerinde destek oluyor. Sulama borusu, tohum, yem, keçi, koyun desteği gibi küçükbaş hayvan desteğinde bulunuyoruz. Kooperatifler üzerinden üretim yaptırıp onların üzerinden çiftinin ürünlerini alarak halkla buluşturuyoruz. Yeni aldığımız belediyelerimize ve o uygulamayı yapmayan belediyelerimize de bu projeleri örnek gösterip onların da bunları yaparak hem çiftçiye hem de vatandaşlara daha iyi hizmet sunmalarının önünü açıyoruz. Geçtiğimiz ay Kırsal Kalkınma Daire Başkanları’yla bir toplantı gerçekleştirdik. Adımlarımızı istişare halinde herkesle ortak akıl ortamı sağlayarak yürütüyoruz. Kooperatifler tarımın olmazsa olmazıdır. Kooperatif olmadan üretim yapmazsınız. İhracatınız daha az olur. Tarım politikalarımızı belediyelerimizde uygulayacağız, iktidara geldiğimizde de sistemli ve planlı bir şekilde sürdüreceğiz.”
AKADEMİSYEN KAYNAR: “EMLAKÇILIK BENZERİ BİR ARACILIK ROLÜ OYNANIYOR”
Haber dosyamıza konuk olan Hakkâri Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Seddar Kaynar, 22 Ağustos 2024 Perşembe günü Resmi Gazete’de İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmeliğin dikkatli incelendiğinde, üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerinde tarım yapılması için Bakanlık’ın devreye gireceği ve bu arazilerin Bakanlık eliyle kiraya verileceğinin görüldüğünü söyledi.
Doç. Dr. Kaynar, “İllerde il ve ilçe tarım müdürleri, köylerde muhtar ve azaların katılacağı komisyonlarla yönetmeliğin işletileceği görülmektedir. Komisyonların oluşumu ve işleyişinde keyfiliğin devreye gireceğini ve Bakanlık ile çiftçilerin davalık olacağını görmek zor değil. Komisyonların işleyişinde keyfilik olacaktır. Muhtar ve azalardan Tarım Müdürlüklerindeki bürokratlar, Bakanlığın, çiftçilerin yaşadıkları sorunları gördüğünü, ancak bunlara çözüm bulmak yerine emlakçılık benzeri bir aracılık rolü oynamayı tercih etmektedir. Sorunları çözmek yerine, daha da çözülemez hale getirmeye çalışılmaktadır. Bu haliyle kiralama ile başlayacak el değiştirme süreçlerinin mülkiyetin el değiştirmesine kadar gidebileceğini görmek zor değil. Devlet mülkiyetindeki ve tasarrufundaki arazilerin yönetmeliğin kapsamı dışında bırakıldığına da dikkat etmek lazım. Topraksız köylüye toprak dağıtmayı düşünen bir devlet, 21. yüzyılda köylünün elinden toprağı zorla alıp başkasına kiraya verme noktasına gelmiştir. Bakanlık yanlış politikalardan dönüş yapmak yerine, onları görmezden gelerek, kendisine yeni bir alan açmaya çalışıyor.” dedi.
Uluslararası tarım tekellerinin, Türkiye’de küçük aile işletmelerini ortadan kaldırıp, arazilerin mülkiyetine de sahip olmak istediklerini, böylece hem tekelleşme eğilimlerini güçlendirip hem de maliyetleri düşürmeye çalıştıklarının anlaşıldığını söyleyen Kaynar şunları söyledi: “Bu yönetmeliğin, ilerleyen dönemlerde küçük aile işletmeciliğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik, Türkiye tarımı için oldukça zararlı bir eğilimin adımlarından biri olduğunu düşünüyorum. Üretim maliyetlerini azaltmak ve satış fiyatlarında belirleyici olabilmek için üreticilerin kendi öz örgütlerini kurmaları gerekiyor. Öz örgüt derken, sadece kooperatif ya da vakıf gibi iktisadi işletmelere gönderme yapmıyorum; yerelde her vadinin, her köyün, hatta bazı küçük ilçelerin kendi özgünlüğünü kaybetmediği, onların farkında olduğu ve onları öne çıkardığı yapılar kurulmalı. Yüzlerce yılda oluşan tarım bilgisini gelecek kuşaklara aktarmanın da önemli bir yolu buradan geçiyor.”
Tarım konusunda yerel yönetimler ile merkezi yönetimin rolü üzerine sorumuzu yanıtlayan Kaynar, “Her iki hizmet odağının rolleri her zaman farklı olmuştur. Son yerel seçimler sonrası belediyelerin yereldeki tarım faaliyetleri ile daha fazla ilgilenmeye başladıklarını görüyoruz. Ancak bu ilgi, tutarlı bir tarım politikası ile yapılmıyor. Bazen ilçedeki köylülere bedava sebze fidesi dağıtılıyor, bazen tarlada kalan ürün satın alınıp ilçede ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor. Bunlar geçici temaslar, pazara yönelik üretimi sürekli hale getirmiyor. Kooperatiflerle iyi ilişkiler kuran ve uzun zamandır kendi sınırları içinde tarımsal üretimi tüketicilerle doğrudan buluşturan İzmir ve Ovacık gibi belediyeleri ya da Ankara’daki Başkent Market uygulamasını hariç tutuyorum. Diğer belediyelere örnek olabilecek güzel pratikler biriktirdiler. Burada belediye şirketlerinin karlı hale gelmesinde ticari girişim örneğine yönelik başka bir tehlike var: Bazı belediyeler bünyelerinde kurdukları şirketlerle, kendi yerellerinde meşhur olan bir fasulye türünü ya da peynir çeşidini paketleyip satarak, büyük bir tüccara dönüşüyor. Bu da tarım politikalarına bir katkı yapmıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
ÇİFTÇİ ÖZKURT: EKOLOJİK TARIM DESTEKLENSİN!
Hatay Antakya’dan çiftçi Süheyla Özkurt’a yönetmelik ile ilgili görüşlerini sorduk. Özkurt, “Bir çiftçi olarak en başta söylemek istediğim tarımı bırakmayalım ki elimizden gitmesin. Araziler neden ekilemez? Önce bu sorunun yanıtını vermek lazım. Girdi maliyetlerinin çok pahalı olması nedeniyle ekilemez. Ama biz çiftçiler olarak bu sene diyelim ki sebze ektik. Bir sonraki sene başka bir ürün ekebiliriz. Buğday ekebiliriz örneğin. Aynı zamanda gübrelemede doğal yöntemlere yönelebiliriz. Bu noktada desteklenmemiz gerekir. Daha önce bütün çiftçiler doğal gübre kullanıyordu. Ben kendi gübremi kendim yapıyorum. Evet zaman isteyen emek isteyen bir iş ama verimi de çok iyi oluyor. Doğal tarıma yönelelim. Bizim en güzel mücadelemiz tarımı bırakmamaktır. Aradan aracıları çıkarttıktan sonra üretici olarak direk tüketiciye ulaşarak mutlu olabiliriz. Bizim gibi organik tarım yapan çiftçileri gelip yerlerinde görsünler. Nasıl tarım yapıyoruz yerinde gözlemlesinler.” dedi.
Yerel yönetimlerin desteklerinin de artırılması talebini ileten Özkurt, “Belediye örneğin burada damlama sulama desteği veriliyor ancak ben hortum desteği aldım. Çünkü doğal tarımda damlama sulama olmaz. Belediyeler ayrıca kooperatifleşme konusunda da adımlar atabilir. Ürünlerimizi satmamız için yer tahsis edilmesini istiyoruz. Kamu tarafından oluşturulan KOSGEB gibi kurumların projeleri asil üreticilere yetişmiyor. Ziraat Odaları bizim gibi çiftçilerden haberdar. KOSGEB kabuğundan çıkıp bizi fark etsin artık. Çiftçiler bir ağaçtır. Dalları kırıldığı zaman sadece uzarlar. Ve uzadıkları zaman onlara rüzgâr, kar, yağmur vuracak. Onun için hep ekip biçme direncinde olmalıyız. Sesimizi duyurmak zorundayız.” çağrısında bulundu.
Son olarak bu yıl köylerde, arazilerde sürüngenlerin çok fazlalaştığını ve yılanların öldürüldüğünü söyleyen Özkurt şunu belirtti: “Yılanlar çoğalmış durumda ve çiftçiler yılanları öldürüyorlar. Şimdi de tarla fareleri çok çoğalmış diyorlar. Ama yanlış bilinçsiz şekilde fareleri yok eden yılanları öldürürseniz bu durumla mücadele edemezsiniz. Doğanın dengesini bozmayın.”
MANİSA GÖRDES’TE DE ÇİFTÇİLER MAĞDUR!
Manisa’nın Gördes İlçesi Kalemoğlu Köyü’nden çiftçi Kader Beyhan, “Can çekişen tarımı daha da vurarak bitirmek mi istiyorlar? Çiftçi arazisini sürmüyorsa acaba niye sürmüyor? Mazot, gübre, tohum gibi girdiler inanılmaz pahalı. Bu sene özellikle hangi tarım ürününü ekersek ekelim zarına ektik. Bu sene hiçbir bölgede çiftçi mutlu olamadı. Ürüne verilen fiyatlar bu sene çok düşük oldu. Böyle bir zamanda bu yönetmeliğin denk gelmesi tabii ki çok manidar” dedi.
Köylerden kente yoğun göçün devam ettiğini belirten Beyhan, “Kimse artık köylerde yaşamak istemiyor. Çiftçilerin haksızlığa karşı cesaretlenmesini eylemlerini destekliyoruz. Muhalefet partilerinin milletvekillerini de yanımızda görmek istiyoruz. Gördes’te bir firma bir gün topladığımız sütleri bahane üreterek almadı. Bir günde 40-50 litre sütü fabrikaya veremeyince bu sıcakta o sütü acilen ürüne dönüştürmemiz gerekiyor. Ertesi gün tamam sütleri toplayacağız dedi fabrika. Fakat bir lira daha aşağıdan topladı. Ve herkes mecburen buna razı oldu. Bizim Gördes Belediyesi’nden talebimiz üreticinin yanında olsun. Fabrikalara mecbur bırakmasın. Köyceğiz’de tütünü bıraktı çiftçi, Kornişona geçti. Bu sene de Kornişon da berbat durumda. Seneye artık ne yaparız bilemiyoruz. Belediyeden kooperatif talebimiz var.” diye konuştu.
Traktörlerle Yolları Kapattılar, “Hükümet İstifa” Dediler: Çiftçiler Ne İstiyor?