Bu Bir Kılıç Balığının Öyküsü

Hepimizi işten çıkardılar. Yok bir suç veya kabahat işlemedik. Hepimiz çalıştığımız yerlerin hakkını vermişizdir. Yaz tatili artık bitiyor. Ustalarımız son iki hafta kala bizi zorunlu izne ayırıyorlar. Babalarımızla anlaşmaları böyle… Okullar kapanınca bir hafta, açılmaya yakın iki hafta tatil yapıyoruz.

Okullar açılıyor diye bizde bir heyecan bir heyecan sormayın. Günler geçmek bilmiyor. Çoğunlukla Tahsin abinin penceresinin önündeyiz. Şarkıların çoğunu öğrendik, ezbere biliyoruz. Arada yeni kasetler dinliyor. Nedendir bilinmez (Annem sürekli ‘Tahsin bu ne yapacağına kimse akıl sır erdiremez’ diyor.) bu aralar sürekli kasetten Ruhi Su çalıyor. Hepimiz Ruhi Su’nun sesini taklit edip türkülere eşlik ediyoruz.

O öğlen Tahsin abi hep aynı şarkıyı dinliyordu. Mahalle inliyordu.

“Bu bir Kılıç balığının öyküsü yazılmasa da olurdu,”

Bütün çocuklar toplandık. Sonra neden bilmiyorum herkes dağıldı. Ben ve Ali kaldık. Tahsin abi şarkıyı kasetten başa alıyor. Tekrar tekrar dinliyoruz. Beynimize çakıldı şarkının sözleri…

Tahsin abi bize “Duyduğunuz her müziğin bestecisini ve söz yazarını mutlaka öğrenin,” derdi. Ali pencereden içeriye yüksek sesle, “Abi bu şarkının sözleri kime ait?” dedi. Tahsin abi daktilonun başında bir şeyler yazıyordu. Yerinden kalktı kitaplığın rafından bir kitap uzattı. Okumaya başladık… Halim Şefik Güzelson- Otopsi…

Aslında bildiğimiz veya dilimizden düşmeyen şarkıların, sözleri bizi başka bir dünyaya, şiir evreninin kapılarına götürüyordu. Ahmed Arif, Atilla İlhan, Murathan Mungan, Kavafis… unutulmuş, unuttuğumuz birçok yazar şair sözcüklerin, dizelerin arasında kaybolup gidiyordu. Şarkı sözlerinden onlara ulaşıyor, şiir dünyasına bir adım daha atıyorduk.

Halim Şefik’i tekrar hatırlamam yıllar sonra İş Bankası Yayınlarından çıkan Kayıp Şairler Serisi sayesinde oldu. Beş veya altı kitap çıkan seri kayıp şairler gibi yıllar içinde kayboldu gitti. Büyük bir özenle basılan kitaplar okurun boğazında düğüm düğüm oldu. Her kitap tek tek numaralandırılmış ve sınırlı sayıda basılarak zaten okuruna zamanında ulaşmamış kitaplar bu şekilde sınırlı okura ulaşarak aslında gerçek hedefinden uzaklaşmıştır.

Kimler vardı bu dizide

Otopsi- Halim Şefik
Ak Yeşil Kavak Ağaçları- Nevzat Üstün
Evrende Evlerimiz- Suat Taşer
Kilometre Taşları- Suphi Taşhan
Balkıs- Garbis Cancikyan / Haygazun Kalustyan

“Bundan yirmi-otuz gün kadar önce korkunç acı bişey oldu. Saat 20-21 sularıydı. Halim geldi. Orta salonda, masada çalışıyordum. İşim çok olduğundan onunla çok konuşmak istemiyordum. Onda bir açıklık, burukluk vardı. Karısının işten geç dönüşünden, yalnız kalışından bu acılığı çoktanberi duyuyordu. Ben yine öyle sanmıştım. Çay verdim. Benimle konuşup işimden alıkoymasın diye önüne Ustura’ları (Günaydın gazetesinin mizah eki, Aziz Nesin hazırlıyordu) koydum. O sessiz Ustura’ları okuyor, ben de çalışıyordum. Kapı çalındı. Saynur’du.

“Halim burada mı?” dedi.

“Gel, burada…” dedim.

Ona da çay verdim. Halim çocukluğunu belli etmek istemeyen bir çocuk duygusundaydı. Bir ara -bazen yaptığı pozda, başı önünde- karısına, “Yatak odasında karanfiller var. Senin için aldım. Bugün evliliğimizin on sekizinci yıldönümü de…” dedi.

Bir anlatılmaz hava esti: Soğuk değil, gergin değil, sıcak değil, elektrikli değil… Nasıl? Sanki, çok kısa, ama süresi belirsiz bir zaman üçümüzün de beyni durmuş, hiçbişey düşünemiyormuşuz gibi…

Bu havadan kendini ilk kurtaran Saynur oldu:

“Ne diyorsun Halim! Demek on sekiz yıl olmuş… Ne çabuk geçti… Güzel günler çabuk geçer…”

“On sekiz yıl dayandı bana… Nasıl dayandı…”

“Hiç de değil… Ne dayanması… Sevemesem, beğenmesem, hiç dayanır mıydım… Demek seviyormuşum…”

“Donkişot’un akıllanması, Donkişot’un Donkişot olduğunu anlaması korkunç bişey…”
Öyle bir buruklukla söyledi ki bu sözü, o sıcak odada, birden, çırılçıplak bedenime dolu yağıyormuş gibi ürperdim.

“Ben de senin Donkişotluğunu seviyorum… Sevmesem ne diye? İsteyerek… Severek…” dedi.
Öyle duygulandım ki gözlerim buğulandı. Ağlamamak için kendimi zor tuttum…

“Karanfilleri seversin…”

Ne güzel anlatmış Aziz Nesin komşusu Halim Şefik Güzelson’u

“Kitapçı Halim’in romanını yazamazsam, çok yazık, çok…” diye de eklemiş Aziz Nesin…
Bu kitaplar, tekrar Donkişot bir yayıncı tarafından basılsa ne güzel olur.
Belki de Halim Şefik’in dizelerindeki gibi…

Bu bir kılıç balığının öyküsü basılmasa da olur…