Kaçacak yeri yok, günlerdir takip ediliyor. Bugün değilse yarın, yarın da saklanabilirse bir sonraki gün… Peşine düşen birkaç kişi… Caddelerden sokaklara, çalı diplerinden apartman köşelerine. Eninde sonunda yakalayacalar.
Tarihe Katliam Yasası olarak geçeceğini düşündüğümüz 5199 Sayılı Kanun’un değişen 17 maddesiyle bu kovalamacanın sonu cinayetle bitiyor: Yakalanan köpek önce bir süre için barınak adı verilen hapishanede açlık ve hastalıkla sınanacak sonra da ya zehirli bir iğne ya da daha “ekonomik” yöntemlerle katledilecek.
5199 sayılı yasa değişmeden önce yerel yönetimlerin gizli saklı yaptığı defalarca hayvanseverler tarafından kanıtlanan bu işkence artık yasaların yapılmasını emrettiği bir uygulama! Bu burada dursun…
***
Eylül’ün ilk haftasından bir gazete haberiyle devam edelim. “Marmara’da 3 günlük kovalamaca!” Denizin kıyısında iki adam, elinde zar zor tuttukları iki buçuk metrelik cansız bedeniyle mavi yüzgeçli orkinosla gülerek poz veriyor.
Haber özetle şöyle: Gebze’de iki kişi 320 kilo ağırlığındaki balığı zıpkınla vuruyor, balık aldığı yarasına ve acısına rağmen yaşama istenciyle kaçıyor. Adamlar ısrarcı çünkü biliyorlar ki aldığı yarayla çok uzağa gidemez orkinos. Üç gün peşindeler. Eninde sonunda yakalayacaklar… Üç günün sonunda orkinos bulunuyor ancak çoktan öldüğü için “yenilemeyecek” durumda, sokakta yaşayan hayvanlara pay ediliyor. Yani sokaklarda yaşaması yasaklanan hayvanlar da orkinosla aynı sonu paylaşacağı bir kovalamacaya girmeden önce belki de son kez karnını doyuruyor.
Farklı türler olsa da yaşanan sömürü ve maruz bırakıldıkları eşitsizlik aynı ama tepkilerimiz farklı. Biz adaleti kendi çıkarlarımız doğrultusunda hayvanlara pay ederken, bir türün yaşam hakkını gasp etmeyi normal karşılar bir başka türün yaşam hakkının elinden alınmasına karşı ses çıkarabiliriz.
“Hayvan hakları bir sosyal adalet sorunudur”
Siyaset teorisyeni Iris Marion Young, toplumsal adaletsizliği anlamak için güç ilişkilerini incelerken tahakküm biçiminin ortaklıklarına dikkat çeker. Young, sosyal adaleti sağlamak için bu yapısal adaletsizlikleri ortadan kaldırmak gerektiğini belirtir.
Young’un teorilerinden hareketle hayvan haklarını bir “sosyal adalet” sorunu olarak tanımlayan Robert C. Jones ise sosyal adaleti insanlarla sınırlanmaz.
Jones, Young’ın teorik çerçevesini türcü olmayan şekilde yeniden yorumlar ve insanlar arasındaki tahakküm biçimleriyle insan ve hayvanlar arasındaki eşitsizliklerin ortaklıklarını tartıştırır. Jones, insan olmayan hayvanların egemenlik ve baskıya maruz kalma şekillerinin insanlar içindeki ayrımcılık biçimleriyle ne kadar benzediğini söyler.
En basit ifadesiyle; sınıf eşitsizliğinin işçiye, ırkçılığın siyaha, ataerkinin kadına, heteronormativitenin LGBTİ+’lara karşı kullandığı araçları insanların, insan olmayan hayvanlara karşı uyguladığını hatırlatır ve ekler: “hayvan hakları bir sosyal adalet sorunudur.”
Jones, sosyal adalet için mücadele eden herkesin -şiddeti, sömürüyü, tahakkümü, nesneleştirmeyi ve baskıyı en aza indirmeye- çalışması gerektiğini ve bunu sadece insanlar arasında değil, tüm hissedebilen canlıların haklarını da kapsayacak şekilde yapması gerektiğini söyler.
Kendine kadar adalet!
Uzatmayalım… Adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı mücadele ediyorsak ya da hiç değilse memnuniyetsizliğimizi belirtiyorsak hayvanlarla aramızdaki adalet uçurumunu görmek zorundayız. Hayvanlara yönelik geliştirdiğimiz tutarsız ve çarpık adalet sistemimizin keyfiyetle şekillendiğini ve bunun diğer sömürü biçimlerinden bir farkı olmadığını anlamalıyız.
Hakların bir bütün olduğunu kabul etmeliyiz. Primatların yaşam hakkına dair bir kazanımın başka bir coğrafyadaki başka bir türün yaşam hakkını genişletebileceğini ya da yeni bir bağlamla tartışılmasına sebep olacağını görmekten kaçınmamalıyız.
Benzer şekilde Türkiye’de sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesini emreden bir yasanın tek mağdurunun sadece sokakta yaşayan hayvanlar olmayacağını da kabul etmek zorundayız.
Jones haklı. Hayvanlara yönelik adalet talebi sosyal adaletin sağlanması için olmazsa olmaz. Haklar gibi ayrımcılık biçimleri de bir bütün ve birbirini besliyor. Eşitlik ve adalet istiyorsak bunu yalnızca çocuklar, yalnızca kadınlar, yalnızca işçiler için değil tüm hissedebilen tüm türler için istemeliyiz.