Kantinciler Konuşuyor: Beslenme Krizinin Sorumlusu Biz Değiliz

Öğrencilerle kantinciler her geçen gün daha fazla karşı karşıya kalıyor. Kantinciler beslenme krizinin sorumlularının kendileri olmadığını, sürekli artan fiyatlardan ve ekonomik krizin derinleşmesinden kaynaklandığını dile getiriyorlar. Devlet okullarındaki kantin fiyatlarına baktığımızda tostun 70-80 liralara çıktığını görüyoruz. Çocuklar harçlık olarak günde en az 100 lira yanında getirmesi gerekiyor. Bunun birçok aile için mümkün olmadığını biliyoruz. Bu harçlıklar verilse bile sağlıklı gıdaya erişimin mümkün olmadığı okullar bulunuyor.

Kantinlerin sattığı ürünlerin besleyici, hijyenik ve gıda güvenliğine uygun olup olmadığı bir soru işareti. Siyasal iktidarın geçmiş yıllarda kantin sağlığına dair bazı girişimleri olsa da bunun devamı gelmiyor. Örneğin okul logosunun yaygınlaştırılması, bu logoyu barındırmayan gıdaların kantinlerde satılmaması gibi bir uygulama ortaya çıkmışken şu an maalesef buna dair herhangi bir denetim yapılmıyor. Mücadeleler sonucunda asitli, sağlığa zararlı içeceklerin kantinlerden çıkarılması sağlandı. Ancak yemek programlarının yaygınlaştırılmamış olması, sağlıklı besleyici bir öğün gıdanın verilmemesi çocukların okullardan ayrılmasına neden oluyor.  Durum böyleyken kantincilere çocukların beslenme krizi içindeki durumlarına dair fikirlerini sordum. Çözümlere dair neler yapılabileceğini tartıştık.

  • Çocukların ekonomik krizden etkilenmemeleri mümkün değil. 

Kantincilere çocukların kantin harcamalarında, alınan ürünlerin miktar ve nitelik açısından değişiklik olup olmadığını sorduğumda kantincilerin hepsi çocukların yaptığı alışverişlerde azalma olduğunu, ucuz olan gıdalara yöneldiklerini dile getiriyor. Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “Çocukların kantin alışverişinde tabii ki direkt ekonomik alım gücü ile ilgili bir değişimden bahsedebiliriz. Alım gücü düştüğü için dolayısıyla yoksulluk derinleşiyor. Bu ortamda çocukların etkilenmemesi mümkün değil. Haliyle alışveriş yapan çocuk sayısında azalma yaşandığı gibi tüketilen ürün noktasında da daha ucuz olana yönelim söz konusu. Örnek olarak sandviç, tost vb. yerine simite (ki o da artık pahalı) yöneliyor çocuklar.” şeklinde durumu örnekliyor.

Bursa’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “Kantin alışverişinde bir artış söz konusu. Bu kantin olgusunun hayatımızdaki kabullenme ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Şehirlere göre değişkenlik gösteriyor. Kantin alışkanlığı olmayan iller ve ilçeler mevcut. Fakat Bursa açısından bu artış göstermekte.” şeklinde durumu açıklayarak çocukların dışarıdan beslenmesinin arttırdığını dile getiriyor.

İstanbulda ilkokulda çalışan bir kişi “Yaygınlaşan bir yoksulluk dahası derinleşen bir sefalet ortamı var. Ekonomik kriz başka birilerini teğet geçebilir fakat yoksulları teğet geçmesi mümkün değil, çocuklar ise böylesi ortamlarda tek düzenlenen dahası yetersiz beslenme koşulları girdabında krizin en savunmasız unsurları olarak hayatı öğreniyorlardiyerek çocukların en çok etkilenen gruplardan biri olduğunun altını çiziyor.

  • Çocukların kırtasiye, giyim, ulaşım gibi masrafları beslenmeden kısmalarına sebep oluyor. 

Ekonomik krizin derinleşmesi, diğer bütün masrafları da çok arttırdı. Bu nedenle çocuklar beslenmesinden kısmak zorunda kalıyor. İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi “Son 6-7 yıllık süreçte alışverişlerde bir düşüş yaşandı. Pandemiden sonra daha da belirginleşti. Ekonomik krizin derinleşmesi öğrencileri ve velileri etkiledi. Bir öğrencinin tek gideri keşke kantin olsa. Kırtasiye masrafı, servis ücretleri, dershane ücretleri, ulaşım ücretleri ve görünmeyen bir sürü gider çıkıyor. Bu maliyetler altında ezilen veli ve öğrenciler bir yerlerden kısıyorlar.” şeklinde durumu açıklıyor.

  • Evden beslenme getirmek yaygınlaşsa da bazı çocuklar hiçbir yerden beslenemiyor. Protein alamıyor, karbonhidrat yoğun besleniyor.

Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “evden beslenme yaygın bir davranış biçimi artık. Bununla birlikte her sınıfta birkaç çocuk tüm bunlardan da mahrum olabiliyor. Kuşkusuz bu durum okulun bulunduğu bölgeye hangi toplumsal sınıfların yaşadığına göre daha farklılaşabiliyor.” şeklinde açıklama yaparak bazı çocukların hem evden hem de kantinden gıda alımı yapamadıklarını dile getiriyor. 

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi “Ülkedeki kötü ekonomik ortam ne yazık ki gelişim çağındaki belli kesim çocukların beslenmesini çok kötü etkiliyor bu ilkokuldan itibaren başlıyor. Ben %3 dilimdeki bir lise kantinini işletiyorum bu ciddi bir başarı oranına sahip öğrencileri kapsıyor, öğlen teneffüslerinde koca koca kaplarda pilav, makarna üstüne ketçap bulamaç ediyorlar. Gelişim çağındaki bu başarılı öğrenciler sıfır proteinle karnını doyurmaya çalışıyor.” şeklinde açıklama yaparak öğrencilerin proteinden yetersiz sadece karbonhidrat yoğun beslenmek zorunda kaldıkları üzerinde duruyor.

  • Kamu kurumları sorumluluklarını yerini getirmiyor, okul aile birlikleri çocukların açlığı ile ilgili hiçbir çözüm üretmiyor.

Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi kamunun herhangi bir şey yapmadığını söylüyor: “Beslenme çantasının boş olmasının, çocukların beslenme hakkına ilişkin kamunun adım atmadığı, dahası kılını dahi kıpırdatmadığı bir gerçek. Okul aile birlikleri de çok farklı noktada durmuyor. Bununla birlikte öğretmenlerin ya da okul aile birliklerinin ürettiği çözümler birkaç çocukla sınırlı oluyor. Tartıştığımız konu tüm çocukların gıdaya ulaşımı ise devletin sorunun muhatabı olduğu aşikar. Ne yazık ki bu sorunu çözmek gibi bir niyetinin olmadığı da. Dahası ekonomik tablo hele hele kriz koşulları bu adımların atılmasına imkan da tanımıyor. Yani hem niyet yok hem de kriz koşulları engel diyebiliriz.”

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi “Okul aile birliğinin bununla ilgili çalışma yapma yetkisi yok senede 1 kere kermes yapıyor, onda da yaptıklarını öğrencilere satıyorlar. Ben kantinciyim evet ama konunun dışından konuşmak doğru olmaz ben de çocuğumu okula göndereceğim eğer benim maddi durumum iyi değilse yaşam maliyetlerinin altında eziliyorsam, çocuğumun boş beslenme çantasını kantinci, öğretmen, okul aile birliği dolduracak bir pozisyonda değil ki” şeklinde durumu açıklıyor.

Bursa’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “lisede bu konu ile ilgili herhangi bir yaptırım görmedim. Parası olmayan çocuklar borç yaptırabiliyorlar. İlkokullarda daha farklı işliyor. Aile aranıyor veya öğretmeni bir şey yapıyor. Okul aile birliği bir şey yapmıyor. Yemekli okullarda işleyiş farklı olabiliyor. Okul tarafından belirlenen öğrenciler yemekhaneden yararlanabiliyor.” şeklinde açıklıyor.

  • Denetimlerde bütünlük yok, okuldan okula değişiklikler gösteriyor.

Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi Kendi çalıştığım kurum açısından denetimlerin yapıldığını belirtebilirsiniz. Dahası tüketilen ürünler noktasında gerekli hassasiyeti kendi adıma gösteriyorum.” diyerek kontrollerin sıklıkları hakkında net bir bilgi olmadığını ortaya koyuyor

Bursa’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi: “denetimler ayda 2 kere okul tarafından, dönemde 1 kere Sağlık Bakanlığı, Tarım Gıda ve MEB tarafından yapılıyor. Okul tarafından yapılan okulda görevli öğretmene kalmış bir durum bizim okulumuzda tek tek kontrol ediyor öğretmenler” şeklinde durumu açıklıyor. Çocukların gıda güvenliği ile ilgili kontrollerin tamamen kişiden kişiye, okuldan okula değişen bir sistemde olduğu ortaya çıkıyor. 

  • Çocuklar için geliştirilen politikalar işe yarıyor.

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi değişimin olduğunu söyleyerek “Bu soruyu iki başlıkta ele almak gerekiyor. 1.si Yönetmelik 2.si ise ekonomik koşullar. Okul kantinleri çocukların beslenme alışkanlıklarını kazandıkları, evlerinden sonraki en önemli alandır. Bu durum üniversite sürecine kadar ciddi bir süreci kapsıyor. Çocuklara MEB tarafından beslenme dizaynı yıllardır yapılıyor. Geçmiş yıllarda tonlarca patates kızartması, asitli içecekler, cips gibi paketli ve zararlı ürün satışı oluyordu bunlar yasaklandıktan sonra ister istemez çocuklardaki beslenme alışkanlığı değişti. Bu ürünler, eskiden kantinin olmazsa olmazı olarak görülürdü.” diyerek iyi uygulamaların yapıldığında işe yaradığını da dile getiriyor.

  • Kantinleri alanlar değil, maaşlı çalışanlar işletiyor.

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi: “Kantinler, ilçe tarım tarafından her dönem 1 kere denetlenir. Yasaklı ürün kontrolleri, hijyen belgeleri, el üretimi ürünlerde numunelere ve son kullanma tarihlerine bakılır. Çoğu kantinci de bu denetimlerden geçer. Zaten yasaklı ürünlerden sonra kantincilerin çok da fazla gıdaya müdahale ettiği bir üretim de yok her ürün dondurulmuş olarak geliyor ısıtılıp servis ediliyor. Ancak kantinler hakkında duyduğumuz algı nasıl? Kantin çok kötü, yiyecek bir şey yok, 1 tost yapıyorlar içinde kaşarı bulamıyoruz. Bunlar durup dururken oluşan bir algı değil demek ki denetimde bazı eksiklikler var. Bu sebeplerin ortadan kalkması için şuna bakmak gerekir işletmeci işinin başında mı gerçekten? İhaleye girmiş kantini almış sonrasında 2 tane maaşlı eleman alıp onlara orayı işlettiriyor. Sizin işinizi sizin gibi kim yapar ki? Kendi kantinimde en az satılan ürünümüz tosttur ve öğrenci paketli ürünlere yönelmesin diye o ürünlerle aynı fiyata magnolia, browni kek gibi tatlı gruplarını bile kendimiz üretiyoruz. Pastane ürünlerinin hamuru dahil pişirmesine kadar kendimiz yapıp sabah kantinde çıkartıyoruz. Yemek grupları için, tavuk pilav, kısır, mantı, çorba, çiğ köfte, soslu makarnalar, soğuk sandviç çeşitleri (ekmeğini kendimiz yapıyoruz) makarna salatası, cheddar soslu dürüm, barbekü soslu dürüm gibi günlük taze ve çeşidi fazla ürünleri koyuyoruz. Şimdi profesyonel bir mutfakta hijyen standartlarında  bu hizmeti verdiğinizde ilçe tarım denetime geldiğinde teşekkür ediyor bize sadece. Öğrencisini okula bırakan velilerin bazıları sabahları simidini poğaçasını bizden alıyor. Peki bir çalışan asgari ücretle bunlar için uğraşır mı? Uğraşmıyor, uğraşmayınca da çocuklar tek tip besine mahkum oluyor. Kantin algısının da iyi bir standarda yükselmesini bekleyemeyiz bu işletmecilikle. Özetle denetime önce buradan başlanmalı.” diyerek temel sorunlardan birinin de sorunun denetim eksikliği ve ihaleye giren işletmecilerin ucuz iş gücü ile insanları çalıştırıp yeterli kontrolleri sağlamaması üzerinde duruluyor.

  • Çocuklar en çok abur cubur ürünler tüketiyor.

Kantinlerden yapılan alışverişlerin çoğunun abur cubur ürünler olduğu üzerinde duruluyor. Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “çocuklar tam da yaşlarına uygun davranış biçimi sergilerler beslenmede de öyledir. Hoşlarına giden yeni bir ürünü karınlarını doyurmaya tercih de ederler kimi zaman. Abur cuburlar vazgeçilmezleridir” şeklinde fazla miktarda yüksek enerjili paketli gıda tüketildiğinin altını çiziyor.

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi: “Bizim ürün yelpazemiz geniş, genelde kendi ürettiğimiz ürünlerin porsiyon olması sebebiyle daha çok tercih ediliyor. Ocak başında döner kesmek yasak, el yapımı köfte gibi ürünler de maliyetli bu tip ürünleri dondurulmuş olarak alıyoruz ısıtıp sandviç ekmeklerine paketliyoruz. Grupta en çok tercih edilen ürünlerimizde ise döner, köfte, kumru, nugget gibi hazır ürünler ürünler oluyor.” şeklinde kantin ürünlerini açıklıyor. Okuldan okula kantin ürünlerinin farklılıklarının çok fazla olduğu söylemlerden çıkarabiliyoruz.

Bursa’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “Çocuklar genellikle aperatif yiyecekleri tercih ediyor. Döner, kumru, tost, burger benzeri ürünler daha çok tercih ediliyor. Fakat bunlar arasında haftadan haftaya tercihleri değişebiliyor. Çocuklar özellikle lisede kaç paraya ne alabildiklerine bakıyorlar. Paralarına göre aldıkları değişiyor.” şeklinde durumu açıklıyor.

Sonuç olarak çözümü sorduğumda:
Kantinciler: acilen çocuklara tabldot verilecek yemekhaneler kurulması gerektiğini bunun devletin görevi olduğunu söylüyor. Şu şekilde açıklamalar yapıyorlar:

Ankara’da ilkokul kantininde çalışan bir kişiSanırım en zor soru bu🙂 çocukların beslenmesi için kişilerin yaşam hakkından sorumlu olduğu belirtilen devletin adım atması gerektiği açık. Bu adımı atar mı kuşkusuz sorunun yanıtı meselenin toplumsal bir talebe dönüşmesi ile ilişkili.”

İstanbul Halkalı’da lise kantini işleten bir kişi “Çocuklarımız aslında bir şekilde doyuyor gerek evden getirdiği gerekse kantinden ve ya dışardan aldıklarıyla ancak doymak beslenmek demek değil gerçekten yediklerinden besin alıyor mu? Bana kalırsa evden dahi getirdikleriyle bir çoğu besin alamıyor. Bir önceki cevabımda da bahsetmiştim bir kap dolusu pilav veya makarnayla tek tip beslenmeyle, besin değeri almak imkansız. Kantinlerdeki sıkıntımız ise şu, kantin fiyatlarını belirleyen kantinci değil. Fiyatlar, kantinciler odası ve MEB’le birlikte komisyon kurulup belirleniyor. İstanbul Nişantaşı’ndaki okulla, Artvin’in bir ilçesindeki okulun fiyatları aynı. Belirlenen fiyatın üstünde satamazsınız. 2024-2025 eğitim yılı dana köfte fiyatı 100 tl, tavuk köftesi 70 tl. Ulaşımla kırtasiyeyle vb. giderle boğuşan bir öğrenci ikisi arasında kaldığında ucuz olanını seçiyor ki genel ürün yelpazesini düşündüğünüzde, içi komple bulgur olan çiğ köfteyi tercih ediyor, tavuk sucuğundan yapılmış 50 tl’lik tostu tercih ediyor. Bunlarla beslenmek beslenmek değil bana göre. Özetlemek gerekirse çocuklarımızın beslenmesi/ beslenememesi politiktir. Ekonomik koşulların normalleşmesi işçinin, memurun gelirlerinin iyileştirilmesi ve alım gücünün arttırılması gerekli. Harçlık verirken veli düşünmesin öğrenci de yemeğin kalitelisiyle beslenebilsin.”

Bursa’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “Eskiye nazaran sulu yemek dediğimiz tabldot azaldı maalesef. Devlet okullarda yemekhane yeri de ayırmıyor malesef. Çocuklar genellikle aperatif hızlıca doyabilicekleri şeylere yöneliyorlar.” 

İstanbul’da ilkokul kantininde çalışan bir kişi “Bursada kantin teşviğinin ve alan kişilerin işletim şekillerine bakılması gerektiğini düşünüyorum. Seçim vaatlerinde kantin kart diye bir şeyden bahsedilmişti. Özellikle bu dönemde ihtiyacı olan ailelere verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kantin ücretleri bazı okullarda az öğrenci kantine gittiği için yüksek oluyor. Bu sayede fiyatlarında düşüceğine çeşitliliğin artacağına inanıyorum. Okullarda kullanılan et ve benzeri ürünlerde de marka gözetilmeli. Sağlıksız kalitesiz ürünlere taviz verilmemeli diye düşünüyorum. Özellikle ilkokul ve ortaokullarda sulu yemek için yemekhane olmalı ve teşvik başlamalı.”

Türkiye Geçinemiyor, Kriz Derinleşiyor, İktisatçılar Çözüm için Ne Öneriyor?

Derin Yoksulluk Kıskacındaki Emekliler Ne İstiyor?