“Türkiye’de Futbolun Başına Kuralları Uygulayacak Emekli CEO Getirin, Daha İyi İş Yapar”

Türkiye’de spor ama özellikle futbolun şiddetle anılması, yan yana durması yeni değil. Eylül ayının son günlerinde eski milli futbolcu Serhat Akın’a silahlı saldırı sonrası yine kanlı canlı bir halde yeniden gündemde futbol şiddet meselesi. 

Akın’a silah çekenler ilk ifadelerinde saldırı için 250 bin lira aldıklarını söylüyor. İşin açığı Türkiye’de futbol eskisi gibi tat vermiyor. Almanya’nın 2015’te altyapıya ayırdığı kaynak 120 milyon euro. 12 yıllık toplam yatırım ise neredeyse 1 milyar euroyu buluyor.

Bırakın Bayern Münih ya da Borussia Dortmund gibi dev kulüpleri… Kurulalı daha 20 yıl olmayan RB Leipzig, oyuncuların hız ve güçlerini ölçmek için suni çimden yapılmış bir sprint pistine sahip, hatta antrenmanlar öncesi futbolculardan aldıkları kan örneği doğrultusunda kişiye özel günlük çalışma programı bile belirleniyor. 

FIFA dünya sıralamasında 6. sırada bulunan Belçika’ya bakın. 1998’de katıldıkları Dünya Kupası’nda üç maçta da berabere kalıp gruptan çıkamayınca sadece konuşmayan aynı zamanda eyleme geçen Belçika’ya… 30 teknik direktörün katıldığı bir toplantıyla düşüşteki futbolun nasıl sisteme sokulabileceğini tartışan, Tubize kentinde dev bir futbol merkezi inşa eden, Brüksel ve Louvain Üniversitesi’nden bilimsel destek alan, 8 özel akademi kuran ve bunun meyvesini alan Belçika’ya bakın.  

Sonra dünyanın önde gelen futbol liglerine çevirin kafanızı. Mesela 2020’de yapılan araştırmaya…  Altyapıya en çok maddi yatırım yapan İngiltere Premiere Ligi. 6,1 milyon euro yatırım yapan İngilizleri, 5,3 milyon euro ile Bundesliga, 4,7 milyon euro ile Fransa, 4 milyon euro ile İtalya izliyor. Aynı yılın verilerine göre Türkiye Süper Ligi için ise bu rakam sadece 600 bin euroda kalıyor.

Arşivleri karıştırıyorum. Aynı zamanda dünyaya geldiğim tarih 14 Kasım 1984’te Türkiye’nin İngiltere’ye 8-0 yenildiği maçın devre arasında tribündeki gözü yaşlı taraftar TRT muhabirine “Bu sorunun temeline inmemiz gerekiyor.” diye haykırıyor. Aradan geçen yıllara bakıldığında Türkiye’de pek çok meselede olduğu gibi futboldaki sorunların da temeline inilmişe pek benzemiyor. 

Fikir Gazetesi, futboldaki şiddeti, sosyal medya trollerini, federasyonu, kulüp yapılarını, iktidarın futbol ile ilişkisini ve işlerin nasıl düzeltilmesi gerektiğini geçtiğimiz günlerde “Top Tarikatı” kitabı yayımlanan deneyimli spor gazetecisi Bilgin Gökberk ile konuştu. Gökberk, federasyonun başına emekli bir banka CEO geçse ve sadece kuralları uygulasa bugün Türkiye’deki futbol algısının en azından böyle olmayacağını söylüyor. Gökberk başka neler mi anlatıyor? Merak edeniniz varsa buyursun söyleşiye.

“ETKİLEŞİM İÇİN HER YOL MÜBAH”

Türkiye’de futbol ikliminin sertleşmesi yeni değil. Serhat Akın’a saldırı 94 ve 2004’te iki farklı spor yorumcusuna, Hıncal Uluç ile Ahmet Çakar’a yönelik saldırıları akıllara getirdi. Türkiye’de futbol neden sürekli futbol dışında kalıyor? Kulüp yapıları, futbol siyaset ilişkisinin bunda payı ne? Futbol neden siyaset gibi kutuplaştı?

Şöyle bir özet yapalım. Öncesinde Serhat Akın olayının herkesi çok rahatsız ettiğini anımsatarak. Olayın hemen ardından herkes gibi otomatikman ben de sosyal medyaya baktım ne oluyor ne diyorlar diye… Bir kere troller tam gaz devam ediyor işlerine sosyal medyada… Çok enteresan. Futbolun sosyal medyası açıkçası lağım gibi. Etkileşim için her yol mübah. Yeni trend bu. Sosyal medyada etkileşim mühim çünkü para kazandırıyor. Maalesef ülkenin yüzyıldır en parasız günlerini yaşıyoruz. Herkesin paraya ihtiyacı var. Yani ülkedeki yüzde 15 mutlu azınlık hariç herkes para kazanmak istiyor. Ve maalesef etkileşim para kazandırıyor. Ve maalesef belden aşağı etkileşim kalabalık camialara, topluluklara veya önemli insanlara atılan tweetler veya onlardan etkileşim için artık herkes dibin dibine inmeye başladı. Hiçbir fikir ve hiçbir düşüncenin silahla karşısında olmaz bir kere. Doğru mu? Bu bir. İkincisi, futbol böyle oynanacaksa da oynanmasın! Sağlıktan daha önemli bir şey yok hayatta. Futbolun oynandıktan sonraki kısmı daha önemli çünkü. Maç bitiyor, esas maç ondan sonra başlıyor hafta içinde yani. Gazeteciler, troller, fake hesaplar, organize saldırılar filan, bunun sonu yok yani! Allah’tan bir iyi tarafı var, yani bir olumlu bir taraf var bu işin… 

Nedir o?

Sosyal medyanın ülkeye fazla etkisi yok! Yüzde 10-15 civarı filan. Yoksa sosyal medya çok etkili olsa insanlar sokaklarda birbirine girerler zaten! Ama bunu konuşurken hiçbir takımı, hiç kimseyi ayırmamak lazım, genel manada söylüyorum. Yahu bakın YouTube’daki futbol programlarına, bir bakın sadece, başka bir şey yapmanıza gerek yok. Memleketten uluslararası oyuncu bir-iki tane zor çıkıyor. Ülkeden uluslararası antrenör doğru düzgün çıkmıyor. Ülkeden uluslararası hakem çıktığı zaman linç ediliyor. Dünyanın kabul ettiği hakemleri, dünyada final oynatan hakemleri bile linç ediyoruz. Fakat ülkede herkes çok iyi yorumcu. Herkes en ağır şekilde bilhassa camialara artık saldırıyor. Neden? Daha çok etkileşim almak için. Bunun sonu yok, futbol oynanmasın o halde bir süre.

“KALABALIKLARI ETKİLEMEK İÇİN 1F+1D YETER”

Bu linç kültürünün sebebi ne peki?

Linç kültürünün sebebi mi? Maalesef bizim gibi rejimlerde din ve futbol önemlidir. Çünkü fanatik kalabalıkları en çok öyle etkileyebilirsiniz. Ya dinden gireceksiniz meseleye ya futboldan. 

Futbol artık Türkiye’de zarar vermeye mi başladı yani? 

Elbette! Adamın cebinden parasını al, hiçbir şey demiyor. Ama bir penaltısını verme sokağa çıkıyor aynı adam, kendinden geçiyor insanlar! Doğal olarak troller de bunun bilincinde, bu hissiyatı etkileşim almak için çok iyi kullanıyorlar. Düşünsenize, hafta içerisinde birkaç tweet atıyorsunuz, fake bir hesap kuruyorsunuz başka bir isim altında ve bütün bu aklınıza gelenleri kulüplere, camialara, partilere aşağılık, belden aşağı, ahlaksızca şekilde tweetler atıyorsunuz. Artık dibin dibi… Sonra ay sonunda hesabınıza bir bakıyorsunuz, etkileşimden para gelmiş! Bunun sonu yok!

“Otoriterleşme, insanları uyutma” filan deyince aklıma Portekiz’de Salazar döneminin 3F’si geldi.

Tabii tabii! Salazar, Franco misali… Bir rivayete göre Franco “Bana devasa bir uyku tulumu yapın” demiş. Gitmişler Santiago Bernabéu Stadyumu’nu yapmışlar. Elbette bunu hep böyle bir hikâyenin içinde anlatırlar. Salazar dediniz. Onu da hatırlatayım. Sormuşlar, “40 koca yıl nasıl yönettin bu ülkeyi?” diye. “3F” demiş: Futbol, Fado, Fatima. Yani futbol, müzik ve din… Tabi Portekiz biraz daha batıda olduğu için onun daha fazla F’ye ihtiyacı var. Bizim yok. Biz bir F’ye yetiyor! Bir futbol yetiyor anlayacağınız. Araya bir de dizileri sokun, bitti gitti. Biz dizi olmuşuz ama hala dizi izliyoruz bir taraftan da. Kısacası futbol gündemi unutturmak için çok önemli bir unsur, bunu söylemek lazım. Bazen gündeminin önüne geçiyor… 

“FUTBOL SİYASİLEŞMİYOR, FUTBOL TAMAMEN İKTİDARIN YÖRÜNGESİNDE”

Çünkü daha fazla siyasileşiyor…

Siyasileşmiyor. İktidar giriyor futbola. “Siyasi” dediğiniz kibar kaçıyor. Hani işin içinde bir de muhalefet varmış gibi anlaşılıyor. Futbol ahalisinin en çok kullandığı laftır bu, “Futbola siyaset bulaştı” derler çünkü bilhassa medya “Futbolun içine iktidar girdi” diyemez. Muhalefet mi giriyor futbola? Yahu Atatürk’ün pankartı giremiyor stadyumlara yıllardır siyasi obje diye. Yok federasyonuna izin alın. Yok öyle sokun. Sokmuyorlar yani. Bazen İzmir Marşı filan giriyor işte. Marş söylüyor tribünler, o zaman iktidar “Futbola siyaset sokuyorlar” diyor. Bunu çözmek çok zor.

KAPALI TRİBÜNDE TARAFTARI DİZGİNLEYEN SEBA’DAN BUGÜNE…

Sosyal medya öncesi dönem böyle miydi?  Eskiden yani sosyal medyanın olmadığı dönemlerde sporda şiddetin çok baskın olduğunu hatırlarsınız. Özellikle taraftarlar arasında. Döner bıçakları, toplanmalar, kavga dövüş, kan… Bunlar son dönemde yok denecek kadar az. Ancak şu da var. Holiganizme karşı yasa çıkartıldı. 6222. Ama yine şiddet farklı boyutlarıyla sürdü. Trabzonspor Antep maçında hakemler 4 saat statta mahsur kaldı ya da esir tutuldu. Aynı yıl Mehmet Topal’ın aracı kurşunlandı. 2023’te Bursaspor-Amedspor maçında futbolcusu, yöneticisi hepsi birbirine girdi. Geçen yıl Ankaragücü, Çaykur Rize Spor maçında Ankaragücü başkanı gitti hakeme Halil Umut Meler’e saldırdı. Ama bakıyorsunuz, eskiden kulüp başkanları yan yana maç izliyorlardı. Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba’nın Ali Şen’i stada davet edip kendisine küfür edilmesin diye kapalı tribüne oturduğu bilinir. Gereksiz nostalji yapmak istemem ama işler bugüne oranla daha mı saygı çerçevesinde işliyordu? Bugün de holiganizm var tribünlerde gerilim var belki ancak bugün futbolda şiddet ikliminin oluşmasında asıl etken eskiden işleri sakinleştiren başkanların biraz da sosyal medya etkisiyle işleri kızıştıran tarafta mı olması? Türkiye’de futbolda şiddet tabandan tavana mı çıktı artık?

Söylediklerinize tek bir cevap vereyim. Bir haber daha doğrusu bir video gördüm. Bir koku üreticisi piyasaya yeni kokular sürdüğünü söylüyordu. Bu kokuların arasında “Şehit kokusu” da var, bunu anlatıyorlar, pazarlıyorlardı. Şehit kokusu! Demeye çalıştığım bu Türkiye artık başka bir Türkiye! Adam koku satmak böyle bir istismara soyunabiliyor. Şehit kokusu diye parfüm sürüyor piyasaya! Eskiden de futbolda şiddet ve gerilim vardı elbette ama bunlar önlenirdi zira sosyal medya etkisi yoktu. Başkanlar, yöneticiler daha farklı insanlardı, bunu kabul etmek lazım. 2000’den sonra, hele 2010’dan sonra başka tip insanlar çıktı ortaya… Bir başka ülke oldu burası… Dünya da değişiyor gerçi, bu sadece bir tek bizim için geçerli değil. 

“TÜRK FUTBOLUNDAKİ MANZARININ ÖNÜNE KURALLA GEÇİLİR”

Peki bunun önüne nasıl geçilir? 

Kurallarla geçilir. Bu kadar basit. Almanya’da da fanatikler var. Fransa’da da var. Ama orada kurallar işliyor. Bizde kural işlemiyor. Bütün mesele buradan çıkıyor. Bütün konu futbolu yönetecek federasyonların futbolun kurallarını uygulaması meselesi. Malum federasyonlar seçimle gelmiyor. Federasyonlar iktidarın isteğine göre şekilleniyor, başkanlar bir tür atamayla göreve geliyor. Yönetimde daha önce iktidar içinde olan işlerini kaybetmiş insanlar yer alıyor, onları alıp koyuyorlar. Mesela adam belediye başkanlığı seçimine girmiş, kaybetmiş. Federasyona sokuyorlar.  Mesela milletvekili olmak istiyor, olamıyor veya aday olmak istiyor, olamıyor. Bunları federasyonlara sokuyorlar. Yani daha nasıl anlatayım? 

“TFF’NİN BAŞINA EMEKLİ CEO KOYUN, DAHA İYİ YÖNETİR”

Baştan mı başlamak lazım?

Baştan başlamak lazım. Kural koyacaksınız ve bu kuralları uygulayacaksınız. Bu kadar basit yani. Ama hiçbir kural uygulanmıyor. Evet, az önce hatırlattığı yasalar çıkıyor ama uygulanmadıktan sonra neye yarıyor? Federasyonda kulüp temsilcileri var. Bir kere bu da çok saçma. Öyle çok büyütmeye gerek yok. Çok önemli bir makam değil orası. O koltuğa çok önemli insan oturtmanız gerekmiyor. Sıradan bir insan oturun, kuralları incelesin. Bugün uluslararası bankadan emekli olmuş bir CEO’sunu oturtun federasyon başına sadece kuralları uygulasın, yeter. Başka bir şey yapmasına gerek yok, futbolu da bilmesine gerek yok. Yanına iki profesyonel futbol insanı koyarsınız, oldu bitti. Ama burada iktidarın atadığı adamlar oluyor. Kulüplerin adamları oluyor. İşler karışıyor. Alt tarafı futbol federasyonu başkanı. Kulüpleri yönetmek için var orada. Ama öyle olmuyor. Kulüpler federasyon başkanına tapmak zorunda! Futbol federasyonu başkanları tanrı gibi, futbolun tanrısı misali! Üstelik bir de o yönetmiyor futbolu! Bir adam koyuyorsunuz “Yönet” diye, o da yönetmiyor. Başkası yönetiyor. Ona sadece “Şöyle yap, böyle yap” deniyor. Bu şekilde iş düzelmez. Yapılacak tek şey işe sıfırdan başlamak… Önce federasyon seçiminden sonra kuralların konulmasından… Ama Türkiye’de futbol dışında da sokaklarda terör var, bireysel terör var. Adam öldürmeler, adam yaralamalar, hesap kesmeler. Herkes kendi hesabını kendi görmeye başladı sokakta. Basit bir trafik kazası oluyor. Şoförler birbirini bıçaklıyorlar. Eskiden bu tip kazalarda halk gelirdi, barıştırırdı. Futbol da böyleydi. Milyonların kalbinden geçen, milyonların damarlarını etkileyen, en çok fanatik seyircinin olduğu bir ülkede iş buralara kadar geliyor. Çok ciddi söylüyorum bu şartlarda futbol oynanacaksa, bu şartlarda yorumlanacaksa ve bu şartlarda idare edilecekse o zaman Türkiye’de futbol belli bir süre oynanmasın, 3-5 ay herkes kendine gelsin. Hiçbir şey bir candan daha önemli değil, sağlıktan daha önemli değil! Serhat Akın’a daha farklı bir şey de olabilirdi Allah korusun. Değer miydi? 

Kapitalist Çağda Sporun Sınıf ve İdeolojiyle İmtihanı Üzerine Bir Söyleşi