İklim krizi gezegenimizde doğal yaşamı ve insan hayatını etkilemeye devam ediyor.
Buzulların erimesi, şiddetli hava olaylarının yaşanması, sıcak hava dalgaları, kuraklık bu etkilerden sadece birkaçı…
Deniz seviyelerini yükselmesi de dünyada iklim değişikliğine bağlı yaşanan tehlikelerden bir diğeri.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayımlanan Küresel İklim Durum Raporu’na göre, okyanus ısı içeriği 2023 yılında en yüksek seviyesine ulaştı. Isınmanın devam etmesinin ise yüzlerce ila binlerce yıllık ölçeklerde geri döndürülemez bir değişime yol açması öngörülüyor.
Son on yıldaki (2014-2023) küresel ortalama deniz seviyesi yükselme oranı, uydu kayıtlarının ilk on yılındaki (1993-2002) deniz seviyesi yükselme oranının iki katından fazla.
Isınmaya bağlı olarak can çekişen kutuplar, deniz seviyesinin yükselmesine neden olmaya devam ederken krizden en çok etkilenen bölgelerden birisi Akdeniz…
Üç kıtadan kaynaklanan biyoçeşitliğe ve kültürel zenginliğe ev sahipliği yapan Akdeniz’in yarı kapalı doğası, karmaşık topografyası benzersiz ekolojik özellikleri de beraberinde getiriyor. Binlerce yıldır insan faaliyetleriyle birlikte değişime uğrayan bölgede deniz seviyesine yakın yerleşimler ve endüstriyel altyapılar 500 milyondan fazla insana ev sahipliği yapıyor.
WMO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından oluşturulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 100’ü aşkın bilim insanıyla birlikte oluşturduğu 7 bin sayfalık raporda Akdeniz’deki deniz seviyesi yükselmeleri de yer alıyor. Rapora göre, Akdeniz’in deniz seviyesinin önümüzdeki on yıllar ve yüzyıllarda daha da yükselmesi tahmin ediliyor. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün “İklim Değişikliği, Ekosistem Servisleri ve Bölgesel Yönetim Stratejileri” başlıklı araştırmasına göre, küresel ısınma nedeniyle son 20 yılda Akdeniz’de deniz seviyesi 6 santimetre yükseldi ve önlem alınmazsa yükselme artarak devam edecek.
Şu anda 42 milyon insana ev sahipliği yapan Akdeniz kıyı şeridinin yüzde 37’sinde alçak alanlarda kıyı taşkın risklerinin artacağı öngörülüyor. Akdeniz kuşağında yer alan üç yanı denizlerle çevrili Türkiye’nin iklim krizinin etkilerinden kaçması mümkün değil. Fikir Gazetesi, deniz seviyelerindeki değişimlerin nedenlerini, alınabilecek önlemleri ve kıyı şeridinde uygulanan projeleri alanında uzman isimlere sordu.
OLASI TAŞKINLARDA RÜZGARLARIN ETKİSİ
Denizden olan buharlaşma fazlalaştı, kutuplardaki erime sürüyor. Suyun döngüsü yani hidrolojik çevirim giderek hızlanıyor. Peki ne yapabiliriz?
Meteoroloji mühendisi Adil Tek, hep beraber iklim krizinin varlığını kabul edip gerçekçi yaklaşımlarla ilerlememiz gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Deniz seviyesinin yükselmesi evet bir etki ama esas etki rüzgarla birlikte kıyılarda oluşacak büyük dalgalar… Alınacak önlemler, hadi yapalım diyerek olacak işler değil. Çalışmaların içerisinde rüzgâr değerlendirmelerinin de olması gerekiyor. Örneğin deniz seviyesinin 1 metre ila 1 buçuk metre arasındaki çözümlere ilişkin alınacak farklı önlemlerde milyonluk fiyatlar oynayacaktır.”
Deniz seviyesinde yükselme riski bakımından Türkiye’deki bölgelerin başında gelen Akdeniz’de Antalya ve Muğla en riskli iller arasında yer alıyor. En riskli ikinci bölge olan Ege’de ise İzmir en yüksek risk altında. Söz konusu tespit Türk Mühendis ve Mimarlar Odası (TMMOB) Çevre Mühendisleri (ÇMO) İzmir Şubesi’ne ait. Özellikle Kuzey Ege Bölgesi’nde olmak üzere kıyılarda kıyı erozyonu, sel ve su baskınları önemli bir sorun teşkil ederken denizlerde ortaya çıkacak olan farklı bir rüzgâr ve akım sistemi ile yaşanacak şiddetli dalgalar kıyı yapılarının ciddi zarar göreceğini gösteriyor.
Fırtına kabarmalarını özellikle İzmir kıyılarını tehdit eden önemli hava olayları olarak nitelendiren ÇMO İzmir Şube Teknik Sorumlusu ve çevre mühendisi Selma Akdoğan, bu senaryodan etkilenebilecek kent içi bölgeleri ise şu şekilde açıklıyor:
“Basınç değişimlerine ve fırtınalara bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi ile kıyı bölgesindeki ulaşım altyapısı, ticarethaneler ve konutlar taşkın riski altındadır. Deniz seviyesinin yükselmesi düşük rakımlardaki tarım arazilerinin su altında kalmasına, mahsullerin ve hayvanların zarar görmesine ve kaybına ve bunun yanı sıra sulamada kullanılan yeraltı su kaynaklarının tuzlanmasına neden olacaktır.”
İYİ VE KÖTÜ SENARYOLAR
Türkiye’nin de imzacısı olduğu 2015 yılında iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı bir uluslararası anlaşma olarak sunulan Paris İklim Anlaşması’nda yer alan dünya ortalama sıcaklığını 1 buçuk derecenin üstüne çıkarılmaması mutabakatı çoktan aşıldı. (EN: Türkiye 22 Nisan 2016’da anlaşmayı imzalasa da “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer almayı talep ettiği için 7 Ekim 2021 tarihine kadar anlaşmayı onaylamamıştı.)
Bu sebeple bilim insanları karbon emisyonunu değerlendirirken iyi ve kötü senaryoları bir arada sunuyor. Deniz seviyesi değişimlerinde en kötü senaryoya göre Akdeniz’de 1 ila 1 buçuk metre arasında bir yükseliş bekleniyor iyi senaryoda ise 30-40 santimetre. NASA’ya (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) göre, küresel deniz seviyeleri geçen yüzyılda yaklaşık 21 cm yükseldi. 21 cm yüksek bir ölçü değilmiş gibi dursa da asıl mesele zamanla ilgili. Doğu Akdeniz’deki deniz suyu yükselmesi 1992’den beri ortalama olarak 12 santimetre şeklinde gerçekleşiyor.
Küresel ısınmanın etkisiyle birlikte önümüzdeki yüzyıllarda Hollanda, Kuzey Norfolk kıyı şeridi, Maldivler gibi bölgelerin/ülkelerin sular altında kalması bekleniyor.
İzmir ve İstanbul gibi şehirler de deniz seviyesi yükselmesinin olası etkilerini yaşayacak kentlerden. Küresel Denge Derneği’nin Kayıp Kıyılar raporuna göre İzmir özelinde Kordon, Karşıyaka ve Mavişehir sahillerinde ve tatil beldelerinde dönüşüme gidilmesi gerekiyor.
Ekim ayının sonunda İspanya’da Avrupa’nın son 50 yılının en büyük sel felaketi gerçekleşti. Normal şartlarda 1 yılda alınan yağışın sadece 8 saatte düşmesiyle nehirlerde ve deniz seviyesinde yaşanan taşmayla birlikte İspanya’da hayatını kaybedenlerin sayısı 217’ye ulaştı.
Collège de France’da İklim ve Okyanus Evrimi Profesörü olan Edouard Bard İzmir’de vermiş olduğu konferansta, İspanya’da can kayıplarına yol açan ve “soğuk damla” adı verilen hava olayına ilişkin şu ifadeleri kaydediyor:
“Belirli bir olayın tamamen küresel ısınma nedeniyle olup olmadığını belirlemek asla mümkün olmuyor. Bu, son felaketler ve seller gibi olaylar için de geçerli. Ancak bu durum, modellemelerin öngördükleriyle de uyumlu. Dolayısıyla bu, bizim özellikle Akdeniz Bölgesi, İspanya, İtalya, Güney Fransa ve Doğu Akdeniz için gelecekte beklememiz gereken şey. Bu tür felaketlerin daha fazlasını beklemeliyiz.”
Artık dünyanın her bölgesinde şehirler, ülkeler iklim krizine adapte olmaya çalışıyor, yaşanabilecek büyük krizlere karşı hazırladıkları önlemlerini uygulamaya koyuluyor.
İzmir’de bu şehirlerden bir tanesi..
İZMİR ÖRNEĞİ VE KORDON ACİL EYLEM PAKETİ
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) İzmir’i afetlere ve iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirebilmek için hayata geçirilecek Kordon Acil Eylem Paketi çerçevesinde Alsancak Limanı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na kadar olan bin 700 metrelik sahil şeridinde kıyıya paralel geçici fırtına duvarı oluşturularak olası deniz taşkınlarının etkisi azaltılması planlanıyor.
3 ana düzenlemeyle hayata geçecek eylem planının içerisinde kıyıya paralel geçici fırtına duvarları, Kordon güzergâh boyunca oluşturulacak 22 adet sel kapısı ve yol üzerinde yer alan asfalt yüzeyin kaldırılarak geçirgen-yeşil alan düzenlemesi yapılması hedefleniyor.
Fakat hayata geçilmesi planlanan ve eylül ayı itibariyle yürürlüğe konulan planlar şimdiden İzmir’de yaşayanların tepkisini çekmiş durumda.
İzmir Büyükşehir Belediyesi basın birimine ulaşarak acil eylem planını oluştururken görüşlerine danışılan isim, kurum ve odaları sorduğumuz İzBB’den henüz bir dönüş yapılmadı.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde İnşaat Mühendisliği bölümünde kıyı mühendisliği alanında çalışmalar yapan Dr. Doğan Kısacık, İzmir örneği üzerine değerlendirmelerde bulunurken en hassas noktaları Alsancak, Karşıyaka Yelken civarı ve Bostanlı-Mavişehir mevkii olarak nitelendiriyor. Nedeni ise çok basit: kıyı koruma yapıları bu bölgelerde daha alçak.
“Limanın arkasında yer alan Bayraklı-AltınYol bölümüne dalgalar daha az şiddetli giriyor. Bu sebeple korunaklı bir bölge. Konak Meydan’dan Göztepe’ye doğru gidersek farkında olmadan sahilde yatay bir direnç oluşturulmuş ve yine taşkın yaşanmıyor. Güzelbahçe’de, Urla’da, plaj var ve korunmuş. Oralarda da taşkınlar pek olmuyor. Kıyıda geriye doğru su geldiği zaman çekilecek alanınız yoksa plaj sistemini güçlendirerek doğal, çevreci bir kıyı koruma sistemi oluşturulabilir.”
ÇMO İzmir Şubesi’nden Selma Akdoğan’ın aktardığı üzere kıyılarda taşkınlara karşı korumak amacıyla planlanan yapısal çözümler kıyı duvarları, iksa, mahmuz, dalgakıran gibi “sert yapılar”ı; kıyı yenileme, kum geçişi sistemleri ile oluşturulan yapay plajlar gibi önlemler ise “yumuşak yapılar”ı oluşturuyor.
Peki her yıl şiddetli yağmur ve rüzgarlar sebebiyle Kordon bölgesinde deniz seviyesini de arttırarak taşkınlara yol açan sebep ne?
Kordon’un 1800’lerden beri doldurma yapıyla ortaya çıktığını hatırlatan Dr. Doğan Kısacık, “Plajdan hatırlarsak gelen dalga bir noktada kırılır, enerjisi sıfırlar, plajın üzerinde kendi kendini yok eder ve geri döner. Biz dolguyla yaptığımız için Kordon şeridinde gençlerin oturduğu duvarların önündeki su derinliği iki metre ve bu sebeple dalga kırılmıyor.”
Dik duvarların kentli için daha cazip olduğunu ve deniz trafiğini kolaylaştırdığını aktaran Dr. Kısacık, taşkınlara karşı İzmir özelinde alınabilecek önlemleri şu şekilde sıralıyor:
- Mevcut kıyı koruma yapısını güçlendirmek: Duvarların yüksekliğini artırmak.
- Dikey enerjiyi yataya yaymak: Kıyı çizgisinde geçirgen bir duvar oluşturup dalga enerjisini eğimle azaltmak. İçeride yer alan ikinci bir duvarla direnci kesilen suyu tekrar denize yansıtmak.
- Dalga enerjisini kesmek: Yüzer ve batık dalgakıranlar yerleştirerek gelen dalgaların enerjisini azaltmak suretiyle taşkını engellemek.
Dr. Doğan Kısacık, İzBB’nin hayata geçirdiği Kordon Acil Eylem Paketi’nde bu önerilerin yer aldığını söylüyor. Fakat mevcut kent kıyı düzenlemelerinin uzun süreceğinden dolayı, düzenleme süresince kullanılabilecek geçici bir projenin uygulandığını vurguluyor.
Ve acil eylem paketindeki en kırılgan noktayı işaret ediyor Dr. Doğan Kısacık: Cumhuriyet Meydanı.
PROJEDEKİ ZAYIF HALKA
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 20.1.1994 gün ve 4840 No’lu kararıyla Eski Balık Hali (Konak Pier) – Cumhuriyet Meydanı arasının tarihi sit alanı olarak ilan edilmesi sebebiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi bu bölgede düzenlemeye gidemiyor. Acil Eylem Paketi’nde yer alan beton bloklar, su kapıları gibi önlemler Cumhuriyet Meydanı’nda uygulanamadığı sürece de projede gedik açılmış olunuyor.
“Sen bu tarafı koruyorsun ama oradan su tekrar arkaya dolaşıyor. Korumanın etkisi kalmıyor. O yüzden hızlı bir şekilde gerekli tedbirlerin, izinlerin alınıp önerdiğimiz uygulamaların hayata geçirilmesi gerekiyor.”
UYGULAMALAR HALK TARAFINDAN ONAYLANMIYOR MU?
İzBB’nin Kordon’da başlattığı çalışmalar şimdiden vatandaşın dilinde. İzmir’de yaşayan kesimlerin sert tepkilerini alan beton duvar uygulamaları ve yapılması planlanan 22 adet sel kapısı kamuoyunda ve medyada tartışılmaya devam ediyor.
“Kalıcı çözümün uygulanabilme süresi içinde taşkınlar bölgeyi sıkıntıya sokmasın diye geçici olarak bu ön duvarı yerleştiriyorlar. Yoksa arkada bahsettiğimiz restoranların önündeki yolun kenarına en son arka duvarı çekeceğimiz sistem önümüzdeki 100 yıldaki bütün korumayı hedefleyen bir sistem. Tasarım ona göre yapıldı. Geçici duvar ise mevcut tepkiyi çeken yer.”
Dr. Doğan Kısacık’ın önerilerinde 75 santimlik refüjler yer alıyordu. Belediye ise elindeki mevcut 90 santimlik refüjleri kullanarak tasarrufa gitti proje uygulamasında. Proje kapsamında Kordon’daki çim alanın geriye eğimli olarak yeniden tasarlanması gerektiğini belirten Dr. Kısacık bunun sebebini ise taşkının geriye dönebilmesi olarak açıklıyor.
UZMANLARIN ÇÖZÜM ÖNERİSİ NE?
Akdeniz kuşağındaki diğer ülkelerde uygulanan örnekleri de anlatıyor Dr. Kısacık: Hollanda’daki kıyı bentleri (dike) ve Venedik’te uygulanan bariyer sistemi (Modulo Sperimentale Elettromeccanico)
“Şu anda en basit, en ekonomik olan yöntem geçici olarak biraz kabaca konan duvarlar. Gerçek proje halka yansıtıldığı zaman eminim daha az bir reaksiyon olur. Ki her projeyi en az yüzde 20’lik bir kısım sevmez.”
Sunulan önerilerin hidrolik çözümler olduğunu hatırlatan Dr. Kısacık, tasarlanan projelerde estetik ve mimari kısımların unutulmaması gerektiğini vurgulayarak mimarlar, mühendisler ve kentte yer alan oda ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak kolektif çalışmalarla eylem planlarının oluşturulması gerektiğinin altını çiziyor.
Fikir Gazetesi’ne konuşan College de France İklim ve Okyanus Evrimi Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Edouard Bard’ın önerisi de benzer noktalara değiniyor.
“Okyanus kıyısına bir duvar inşa etmenin incelenmesi gereken bazı olumsuz etkileri de olduğundan eminim ve muhtemelen kıyıda inşaat yapmanın avantajları ve dezavantajları arasında beklemeniz gereken yer burasıdır. Bu Fransa’nın güneyinde yaşandı, bazı inşaatlar yaparak insanlar geçmişte hatalar yaptı. Bu yüzden aceleyle yapılan inşaatların bir kısmı, inşaat olmadan daha iyi olduğu anlaşıldığı için kaldırıldı. Bu yüzden, size İzmir hakkında kesin bir cevap vermeyeceğim. Çünkü eminim ki araştırmalarını yapan mühendisler tutarlıdır. Ancak aynı zamanda başka bilim insanlarıyla, biyologlarla konuşmaları da gerekir.”
İzmir iç körfezinde doğal kıyı yapısı bozulduğu için yumuşak çözümlerin uygulanmasının zor göründüğünü, doğa temelli yumuşak çözümlerin ise araştırmalarla ortaya konması gerektiğini belirten ÇMO İzmir Şube Teknik Sorumlusu ve çevre mühendisi Selma Akdoğan yapılarla ilgili önlemler alınması gerektiğini de aktarıyor.
“Taşkın seviyeleri belirlenmeli, taşkın riski altında bulunan yapılar için özel önlemler alınmalıdır. Yapıların taşkın seviyesi altındaki bölümleri iptal edilmelidir. Yeni yapılacak binalar ve kentsel dönüşüm alanlarındaki yapılar depremin yanı sıra sel ve taşkın riski de göz önünde bulundurularak inşa edilmelidir. Subasman kotu uygun yükseklikte alınmalıdır.”
Siyasi Yasak ve Kayyum Tehdidi Altındaki Türkiye’nin Geleceği
Emeklilerin Yaşamı Pahalı, Umutları Az: 2025 Yılında Emeklileri Neler Bekliyor?
Yıkılışının 35. Yılında Berlin Duvarı’ndan Edebiyatın Duvarlarına Bakış