Tüm ağaçların kesilmesi 1 haftayı bulmaz diyorlar.
Ama biz unuttuk değil mi? Toprağın altına koyduğumuz 5 minicik kardeşi unutan, Kazdağları’nın sesi soluğu çıkmayan ağaçlarını mı unutmayacak?
Neyi unutmadık ki?
Kazdağları’nın bir parçası Muratlar Köyü’nden adaşım Hilal… Benim adıma bu başlığı atan:
“Yine zenginin kazanacağını anladık”
Aslen Ordulu, evlenip Çanakkale Bayramiç’e gelmiş. 14 yıldır bu köyde. Muratlar madenin altında kalacak 3 köyden biri. Kazdağları’na gittiğimde karşılaştım onunla. Geldi, adımı da öğrenince “adaşım” diyerek bir güzel sarıldı bana…
Kızı Yağmur 13, oğlu Ali Eray 10 yaşında.
Çocuklarının güzel hayalleri olsun istiyor.
Onun için köyde yaşamak asıl lüks. O kadar seviyor ki köyünü, hayatını, hayvanlarını… Hayallerinden biri merinos ırk koyununun olması, hastalıklara daha dayanıklı çünkü.
Her şeyini kendisi yetiştiriyor “elden geldiğince”. Ne anlatıyorsa o… O yazarken de konuşurken de içinize güneş ışığı doluyor, öyle güzel öyle içten bir insan Hilal.
Yoksul diyebilir misiniz ona? Hayır.
Peki Cengiz Holding köyünü yutunca ne olacak?
Halilağa Altın ve Bakır madeni yapılınca…
19 yıl boyunca savaş topları atılır gibi, her an her dakika yerin dibi patlatılırken ne yapacak?
İşte o zaman o, eşi ve 2 çocuğu o korkunç “Derin yoksulluk”un bir parçası olacak.
17 bin 2 liralık asgari ücret, zehirli etler, plastik dolu ucuz yemekler, pislik içinde aç, eğitimden yoksun okullar… Eşi geçim derdinde, kendisi geçim derdinde, hayali de kalmayacak, hayatı da…
O canlılıkla parlayan güzel yüzü solup gidecek!
Çünkü kapitalizm budur:
Kaynağını, geleceğini, toprağını, suyunu, havanı ve hayalini esir alır,
İnsanı insan yapan toplumu toplum yapan ne varsa yok eder,
Tunceli’den Çanakkale’ye göçer, sonra Cengiz’in iş makinesinin başına geçip başkalarını da göçe zorlar; “kutsal” saydığın ağacı sana dümdüz ettirir.
Tüm değerlerini alıp zengine suyunu sıktırır kapitalizm…
Hemen, hiç nefes anlamadan göz açıp kapayıncaya kadar yeniyi “ZENGİN İÇİN” inşa etmektir…
Öyle bir zenginliğe tapmak ki bu sistemin olmazsa olmazı en zengin olan daha da zenginleşmeli. Daha da güçlenmeli, önünde kimse durmamalı; çünkü başka yolu yok.
Ağacı, insanı ne görürse onu kökünden söküp atmakta amaç bu; çünkü o kökler kapitalizmin değil.
Gölgesini satsa da o ağacı kesecek çünkü kazandığı para ve altınlar artık gölgelerle kıyaslanamaz… Artık tüm kökler kesilecek hepsi altın olmalı…
Altın çıktıkça fakirleşen güzeller güzeli dağlarımız, denizimiz, memleketimiz…
“Bir haftayı bulmaz tüm ağaçların kesilmesi” dedi Füsun Kayra. 1 milyon ağaca 1 milyon kişi ses çıkaramadı ve
Köksüz ağaçlar, ağaçsız kozalaklar kaldı bize…
ve
“Yine zenginin kazanacağını anladık”
………
O buram buram distopik dünya boğdu değil mi?
Çıkalım o dünyadan fırsatımız varken, Muratlar Köyü’nden Hilal’in pırıl pırıl gerçeğine dönelim.
O tarifsiz anlatımla bitirelim…
“Bir şeyler üretmek çok keyifli benim açımdan, zevkle yapıyorum. Seviyorum bu hayatı.
Her gün farklı bir sayfa okuyorum… Hayatımla ilgili yeni şeyler öğreniyorum her gün.
Bu çok şaşırtıcı bir o kadar da eşsiz bir şey her şeyin farkında olmak.
İki çocuğum var, elimizden her şeyi alabilirler hayallerimi asla. Çocuklarıma da aynı şeyi uyguluyorum, her zaman büyük hayalleri olmasını istiyorum.”
……