Büyük bir masanın etrafında buluşmuş edebiyatçılar. Mine Söğüt, Murat Uyurkulak, Ayfer Tunç, Hikmet Hükümenoğlu, Oya Baydar, Başar Başarır, Deniz Yüce Başarır, Nilüfer Açıkalın, Müge İplikçi ve daha nicesi… Buluşmalarda isimler değişebiliyor. Yaz tatili ile 1 Ocak dışında her ayın başında bir araya geliyorlar. Epey kalabalıklar, o yüzden sosyal medyada (ekseri Instagram’da) aynı gün çok sayıda yazarın hesabında aynı fotoğraf paylaşılıyor. Başar Başarır’ın çektiği, çoğunlukla siyah beyaz kareler. Fotoğraflardan taşan kahkahalar, sohbetler… Mine Söğüt masası ya da yazar masası nam etkinlik, Türkiye’de bir süredir unutulan edebiyatçı buluşmalarının mekânı. İstanbul’un kültürlü kalbi Beyoğlu’nda, Asmalımescit’teki Yakup’ta kurulan masa, yazar Mine Söğüt’ün fikrinden doğmuş. Edebiyatçıların artık birbirinden uzak semtlerde yaşaması, eski buluşma odaklarının dağılması, hayat gailesi ve sair nedenlerle ayrı düşmesi düşündürüyormuş Söğüt’ü. Eskiler yeni kuşaklarla tanışsın, hasret giderilsin, sohbet edilsin, sadece canları istediği için buluşulsun, iki kadeh parlatılsın diyerek 2023 Kasım’da ilk masayı kurmuşlar. Bir zamanların Attila İlhanlı, Haldun Tanerli Markiz Pastanesi buluşmaları ya da Edip Cansever, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Can Yücelli “ölmeme günü” yemekleri geliyor akla. Mine Söğüt, ülkenin içinde bulunduğu koşullara atfen, “Bizimki hayatta kalabilme günü olurdu” diyor. Bu kadar kültür insanı bir araya gelince yeni fikirler doğmaz mı? Elbet kahkaha da atılır yayın dünyası da konuşulur memleket de kurtarılır. Bu masadan yeni etkinlikler ortaya çıkmış. “Bağımsız bir şekilde mesleki dayanışma alanı yaratmış olduk kendimize” diyen Mine Söğüt ile yazar masasının hikâyesini konuştuk.
“TABİİ Kİ MEMLEKET KURTARILIYOR”
Bir süredir sosyal medyada pek çok yazarın sayfasında “Mine Söğüt yazar masası”ndan fotoğraflar görüyoruz. Nedir yazar masası, bu fikir nasıl, nereden doğdu?
Fikir ilk kez bir etkinlik için gittiğimiz Marmara Adası’nda ortaya çıktı. Sevgili Oya Baydar’ın öncülük ettiği bu etkinlikte, birbirini uzun süredir görmeyen ve bu etkinlik vesilesiyle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyan bir avuç yazar tesadüfen buluşmuştuk. Eskisi gibi bir araya gelemiyorduk. Yayınevleri çoktan buluşma noktası olmaktan çıkmıştı. Gidilen ortak mekânlar, lokantalar, kafeler, festivaller, fuarlar kalmamıştı. Birbirinden çok uzak semtlere dağılmıştık. Yaşamın bizi buluşturabilecek eski odakları darmadağın olmuştu. Biz eski dostlar görüşemiyor, yeni kuşaklarla da tanışamıyorduk. Ancak tesadüfen bir araya geldiğimizde de büyük bir açlıkla sohbet ediyor, yeniden tanışıyor ve tam olarak giderilmemiş bir hasretle birbirimizden ayrılıyorduk. Bu benim biraz gücüme gitmeye başlamıştı.
İstedim ki hiçbir zorunluluk olmadan, bir sorun yüzünden değil, bir amaç için değil, bir meslek örgütü ya da mesleki bir organizasyon vesilesiyle de değil, kendiliğinden, sadece canımız istediği için bir rakı sofrası kuralım. Orada her ayın 1’nde buluşalım. İster 5 kişi ister 50… Ama buluşalım ve tanışalım. Fikri hemen Murat Uyurkulak’la paylaştım. Onun da desteğiyle hemen başladık.
Edip Cansever, Turgut Uyar, Tomris Uyarlı meşhur “ölmeme günü” yemeklerine benzetenler olmuştur. Sizin buluşmalarla o kuşağınki arasında bir gönül bağı, bir devamlılık ilişkisi var mı? Siz değilse de katılımcılardan böyle yorumlayanlar oluyor mu?
Bir bakıma o sofraların devamı sayılabilir bizim soframız da ama biz epey kalabalığız. Sadece dostlar değil birbirini hiç tanımayan edebiyatçılar da var soframızda. Sonra ekip sabit değil. Her ay gelenler değişiyor. Bazen 25-30 bazen 70 kişi oluyoruz. Bir de yaşadığımız çağın dertleri gereği biz bu buluşma günlerine “ölmeme günü” değil de “hayatta kalabilme” günü derdik sanki.
Şimdiye dek kaç toplantı yaptınız, kaç yazar bir araya geldi?
İlk soframızı 2023 yılının Kasım ayında kurduk. Mail yoluyla aklımıza gelen ilk 60-70 kişiye davet gönderdik. Sanırım 40 ya da 45 kişiydi ilk masamız. Ocak ayı hariç Mayıs’a kadar toplam 6 sofra kurduk, sonra yaz arası verdik. 2024 Kasım’ında yeniden başladık buluşmalara.
“MESLEKİ DAYANIŞMA ALANI YARATTIK”
Yazarlara siz mi ulaşıyorsunuz? İsimler nasıl belirleniyor?
İşin sekreteryası bende. Listemiz arkadaşların önerileriyle devamlı kalabalıklaşıyor. Sanırım listede 200 civarında edebiyatçı var şu anda.
Toplanma mekânınız sabit mi, neresi ve onun da özel bir anlamı var mı?
Asmalımescit’te Yakup’ta buluşuyoruz. Beyoğlu hep sanatçıların, yazarların buluşma yeriydi. Her ne kadar son 20 yılda hızla olumsuz anlamda değişmiş de olsa ben Beyoğlu’nun bohem değerini hep koruduğunu düşünüyorum. Yakup da keza kuşaklar boyu yazarların buluşma noktası olmuş bir mekân. Bu anlamda da bir geleneği sürdürüyoruz.
Nasıl geçiyor yemekler? Nelerden söz ediliyor, sohbetler nerelere uzuyor?
Hiç beklemediğimiz kadar güzel geçiyor. Başta benim korkularım çoktu. Zorlama bir buluşma mı, anlamı olacak mı, sıkılır mıyız diye endişelerim vardı. Ama umduğumuzdan çok daha şahane oldu her buluşma. Öncelikle genç yazarlarla kıdemli yazarlar birbirleriyle tanışıyor, sohbet ediyor. Yayınevi meselelerinden, çeviri meselelerine kadar her konuda dertleşebiliyoruz. Tabii ki memleket kurtarılıyor, ideolojik tartışmalar da oluyor ya da kulaktan kulağa yapılan edebi dedikodular. Ama nihayetinde hep birlikte kadeh kaldırıyoruz ve çok gülüyoruz. Bir de Başar Başarır her masanın toplu bir fotoğrafını çekiyor. Tüm farklılıklara hatta belki çatışmalara rağmen bağımsız bir şekilde bir arada olmak sanırım herkese iyi geliyor.
Bu buluşmalardan yeni etkinlikler, yeni buluşmalar doğuyor mu? Örnek verir misiniz?
Tabii ki doğuyor. Mesela Yiğit Bener ile Selahattin Demirtaş’ın ortak yazdığı romandan, daha yayımlanmadan haberimiz oldu ve imkânı olan arkadaşlarımız kitabın tanıtımı için Yiğit’le birlikte Edirne’ye gittiler. Yavuz Ekinci’nin romanına açılan davayı izlemek ve arkadaşımıza duruşmada destek vermek amacıyla bu masa için kurulan mail zinciri sayesinde haberleştik.
Normalde bu tür meselelerden biz de herkes gibi basına yansıdıkça haberdar oluyorduk. Bu sayede bağımsız bir şekilde mesleki dayanışma alanı yaratmış olduk kendimize. Ayrıca birtakım protesto eylemleri için bir araya gelen farklı gruplar oluştu.
“BİR GÜN SESSİZCE DAĞILABİLİR DE”
Yemek demişken bu kadar insan yemekler konusunda nasıl anlaşıyor? Her damağa uygun yemek bulmak da zordur.
Rakı masasında herkese göre bir şeyler oluyor. Veganlar bile mutlu!
Murathan Mungan’ın Yazıhane adlı kitabında bir sözü var, “Yazarlar birbirinin sözlerine muhtaçtır” diyor. Tabii bunu yazarlık süreci konusunda söylüyor ama bu söz sizin masaya da uyarlanabilir mi?
Şu korkunç zamanlarda yalnızlaşmak yerine tanışmak ve inadına bir arada olmak bence çok önemli. Birkaç kuşak edebiyatçı muhtaç oldukları için değil sadece istedikleri için o masaya geliyorlar. Ve bence bu ülkenin yok edilmeye çalışılan aydınlık yüzünü ayakta tutmayı sürdürüyorlar.
Yazarlar, ortak başka buluşmalar tasarlıyor mu?
Bu masadan başka bir sürü buluşma, iş birliği ya da eylem de çıkabilir; masa bir gün kurulduğu gibi sessizce ve kendiliğinden dağıla da bilir. Biz bir adım attık, sonrası zamanın işi…