Agroekoloji tarımı, doğayla dost üretim yöntemleriyle tarım ve ekoloji bilimlerini birleştirerek sürdürülebilir bir tarımsal model sunuyor. Agroekoloji tarımı yalnızca kimyasal girdilerin kullanımını azaltmayı değil, aynı zamanda biyolojik çeşitliliği desteklemeyi, toprağın verimliliğini artırmayı ve yerel çiftçilerin ekonomik bağımsızlığını güçlendirmeyi amaçlıyor. Özellikle küçük ölçekli çiftçiler ve kadın üreticiler için fırsatlar yaratan agroekoloji, tarımda sosyal dayanışmayı teşvik eden bir hareket olarak öne çıkıyor.
Dünya genelinde artan çevresel sorunlara çözüm arayan birçok ülke, agroekolojik tarımı benimseyerek doğa dostu bir geleceğin temellerini atıyor. Türkiye’de de bu model, kadın çiftçilerin girişimcilik faaliyetlerini desteklemek ve yerel tarım ekonomilerini canlandırmak için güçlü bir araç olarak değerlendiriliyor. Agroekoloji, iklim krizine karşı dirençli tarım uygulamalarıyla giderek daha fazla önem kazanıyor.
Fikir Gazetesi, 30 Kasım’da Ekolojik Yaşam Derneği (Ekoder) tarafından düzenlenen ve AB proje desteği veren Sivil Düşün Derneği’nin katkılarıyla Bursa Nilüfer’de Karaman Dernekler Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen Agroekoloji ve Kadın Çiftçiler Paneli’nin düzenleyicileri ve katılımcıları ile görüşerek, agroekoloji tarımı, kadın çiftçilerin organik tarım alanında yaşadıkları zorluklar ve talepleri, agroekolojik tarımın Türkiye’deki durumu ve geleceği üzerine bir haber dosyası hazırladı.
Haber dosyamızda Ekoder Başkanı, Ziraat Yüksek Mühendisi Arca Atay, Maksudiye Adapazarı Sakarya’dan, Sakarya Küçük Üretici Dayanışma Ağı (SAKÜDA), Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Yönetim Kurulu Üyesi Berin Ertürk ve Kozkayı Köyü Eskişehir Tepebaşı’ndan, Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği Başkanı Münevver Kepenek ile görüşerek agroekolojik tarım, kadın çiftçiliğinin dünü bugünü ve geleceği üzerine konuştuk.
“AGROEKOLOJİK TARIM GİDEREK DAHA ÖNEM KAZANIYOR!”
Profesyoneller agroekoloji ve sürdürülebilir kentsel tarımın gelecekteki gıda ihtiyaçlarımızı karşılamak, yoksulluk ve eşitsizliği azaltmak için etkili bir araç olduğuna, kadın çiftçilerin gıda güvenliğine ve organik tarıma daha çok önem verdiğine işaret ederek şunları vurguluyor: “Günümüzde herkesin sağlıklı gıdalara erişebildiği ve çiftçilerin iklim değişikliğinin getirdiği artan zorluklara uyum sağlayıp daha dirençli hale geldiği , sürdürülebilir gıda üretimi ve tüketim alışkanlıklarına yönelik önemli bir sistem değişikliğine ihtiyaç olduğu aşikardır. Sanayileşmiş tarımı destekleyen politikalardan uzaklaşıp , küçük çiftçilerin ve yerli halkların bilgilerine dayanan agroekolojik olarak sağlam tohum ve gıda sistemlerinin yaygınlaştırılmasını ve desteklenmesini sağlamak zorundayız.”
EKODER: “AGROEKOLOJİ, ÜRETİMİ ENDÜSTRİYEL GIDA SEKTÖRÜNÜN ELİNDEN KURTARMAYI HEDEFLİYOR!”
Ekoder Başkanı Arca Atay’a agroekolojinin tanımını, agroekolojik tarımı, sorunları, geleceğini, yapılması gerekenleri sorduk. Agroekoloji ve sürdürülebilir kentsel tarımın, gelecekteki gıda ihtiyaçlarımızı karşılamak için birer yol olup yoksulluk ve eşitsizliği ele almak ve azaltmak için etkili bir araç olduğunu ifade eden Atay şöyle devam ediyor: “Bu araca ilave olarak gıda egemenliğini sağlama, kararlı, kimyasalsız, besleyici gıda kaynaklarını üretme , daha fazla tarımsal biyoçeşitliliği teşvik etme ve çiftçilerin ve üreticilerin tohum bağımsızlığına yönelik hareketlerinde şirket tohumlarından ve tarım kimyasallarından kurtulmalarını sağlamak için yaratacağı fırsatlar agroekolojinin kapsama alanı içindedir.”
“YAPTIĞIMIZ BİRÇOK İŞİN AGROEKOLOJİ OLDUĞUNU ÇOK SONRADAN ÖĞRENDİK”
Yerel ya da yerelleşmiş tohumların önemine, geleneksel tarım ve gıdanın oluşumu, biyolojik çeşitliliğin korunması, küçük aile işletmelerinin desteklenmesi, ekolojik koşullarda üretimler yapılması, endüstriyel tarım, gıda endüstrisi, ve pestisitlere , GDO’lara karşı çıkılması, permakültüre ve adil ticarete önem verilmesi konularına değinen Atay şunları ekliyor: “Türkiye’de de bu durumlar çok yeni olaylar değil. Mesela biz Ekoder olarak, yaptığımız bir sürü işin aslında “Agroekoloji” pratikleri olduğunu çok sonradan öğrendik. Zira Agroekoloji, tohumdan başlayarak , onun bitkisel üretime yani doğa ve ekolojik sistemi gözeten bir tarım sistemi üzerinden sağlıklı gıdaya dönüşmesi ve canlılar tarafından tüketilmesine kadar ki geniş yelpazede yer alır. Gıda egemenliğinin temel unsurları olan ne ekip dikeceğine, ne üreteceğine kapitalist sistemin değil kendinin karar vereceği bir üretici-çiftçi kitlesi ile, ne yediğini bilme hakkını, ne yiyeceğine karar verme hakkını kullanan, sağlıklı gıdaya ulaşmaya çalışan tüketici kitlesine yardımcı olmayı hedefler.”
AGROEKOLOJİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE NASIL BİR ROL OYNAR?
Agroekolojik tarım sistemleri, küçük ölçekli ekolojik çiftlik uygulamaları, organik tarım, permakültür, onarıcı tarım, biyodinamik tarım, doğal tarım gibi yaklaşımları içerirken kısa tedarik zincirleri; tarım ve gıda kooperatifleri, gıda toplulukları, topluluk destekli tarım,kent bostanları, köylü ya da üretici pazarları gibi üreten ve tüketenlerin bir arada bulunduğu üretim ve dağıtımı esas alıyor.
Agroekolojinin, tarımsal varlıkların korunması için su, hava, toprak ve tarımsal işgücü kaynaklarının ekonomik ve sürdürülebilir olmasını hedeflediğine dikkat çeken Arca Atay ile ayrıca iklim değişikliği ve sera gazı azaltımı konuları açısından agroekolojinin önemini sorduk.
Atay, “Agroekoloji tarım sistemleri ile iklim değişimi ve sera gazı azaltımına katkı verilmiş biyoçeşitliliğin azalmasının da önüne geçilmiş olunur. Agroekolojinin desteklediği sürdürülebilir gıda sistemlerinde ; tedarik zincirleri kısa olup, gıda üretiminin endüstriyel gıda sektörünün elinden kurtarıp çevreye ve sağlığa önem veren küçük ölçekli yerel üreticilerce yürütülmesi hedeflenir” diyor.
“SANAYİLEŞMİŞ TARIMI DESTEKLEYEN POLİTİKALARDAN UZAKLAŞILMALI!”
Tarımın kaderinin şirketlerin eline terk edildiği, çiftçi eylemlerinin yapıldığı günümüzde sağlıklı gıdaya erişmenin mümkün olup olamayacağını sorduğumuz Atay son olarak şunları vurguluyor: “Günümüzde herkesin sağlıklı gıdalara erişebildiği ve çiftçilerin iklim değişikliğinin getirdiği artan zorluklara uyum sağlayıp daha dirençli hale geldiği , sürdürülebilir gıda üretimi ve tüketim alışkanlıklarına yönelik önemli bir sistem değişikliğine ihtiyaç olduğu aşikardır. Sanayileşmiş tarımı destekleyen politikalardan uzaklaşıp , küçük çiftçilerin ve yerli halkların bilgilerine dayanan agroekolojik olarak sağlam tohum ve gıda sistemlerinin yaygınlaştırılmasını ve desteklenmesini sağlamak zorundayız.”
SAKÜDA: AGROEKOLOJİ TEMİZ VE SAĞLIKLI GIDA ÜRETMENİN YOLU!
SAKÜDA’dan Berin Ertürk de haber dosyamızda sorularımızı yanıtlayarak agroekolojinin önemine vurguda bulunuyor. Ertürk, çağımızda yaşadığımız çevreye en çok zarar veren, iklim krizinin derinleşmesine en çok katkıda bulunan unsurlardan birinin endüstriyel tarım olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Bitkisel ve özellikle hayvansal üretim bir yandan doğal kaynakları hoyratça sömürürken, öte yandan sağlıksız ürünleri ile bugün ciddi bir sorun haline gelen gıda krizine yol açmakta. Gezegenimiz üstünde yaşayan canlıları besleyebilecek kadar gıda üretiyor aslında ve bu gıdayı üreten hala büyük oranda küçük aile işletmeleri. Endüstriyel tarım ise gıda değil hammadde üretiyor – gerek gıda sanayine gerekse diğer sanayi kollarına. Sonuç olarak dünyada 2 milyon kişi açlıkla boğuşurken, 2 milyon kişi obez. Çöpe giden gıda da cabası.”
Endüstriyel tarımın yaygınlaştırılmasından, küçük tarım işletmelerinin nasıl etkilendiği sorumuzu yanıtlayan Berin Ertürk, “Çoğu önce ‘küçük sanayiciler’ olmaya çalıştılar, sermayeleri yetmeyince de ya topraklarını kiraya vermek ya da ‘sözleşmeli çiftçilik’ yalanı ile kendi topraklarında şirketlerin çalışanı haline geldiler. Bu sürecin sosyal yaşamda önemli yansımaları oldu. Çiftçinin bağımsızlığını ve çiftçiliğin meslek olarak saygınlığını yitirmesi, kadın emeğinin niteliksiz işgücü haline gelmesi; kadınların ve gençlerin tarımdan kopması gibi…” tespitlerinde bulunuyor.
Agroekoloji tarımsal faaliyetini ekolojik sistemin bir parçası olarak görerek sistemin bütünlüğüne zarar vermeden temiz ve sağlıklı gıda üretmenin yolu olduğunu söyleyen Ertürk son olarak, Ekoder tarafından düzenlenen panele Vicdan Karabudak’ın da yer aldığı üç kadın çiftçi olarak deneyimlerini paylaştıklarını ve agroekolojinin tarım için, gıda için, toplum için doğru seçenek olduğunu anlattıklarını belirtiyor ve “Katılımcılara ilham olmuştur az da olsa diye düşünüyorum” diyor.
ESKİŞEHİR KADIN ÇİFTÇİLER DERNEĞİ: ÇİFTÇİLİKTE KADIN GÜVEN UNSURUDUR!
Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği Başkanı Münevver Kepenek dosyamıza konuk olan bir diğer isim oldu. Kepenek ile kadın çiftçilerin tarım alanındaki önemini konuştuk ve agroekolojik tarımın geleceğine yönelik fikirlerini sorduk. Kepenek, susuz tarım gerçekleştirdiğini, agroekoloji; organik tarımla uğraştığını belirterek kendi çiftçilik deneyimini kadın çiftçilere aktardığını ve dayanışma anlayışıyla tarımsal üretimde bulunduğunu söylüyor.
Organik tarımın kamu otoritesi tarafından desteklenmesinin önemli olduğuna işaret eden Kepenek tarımsal üretimde kadın üreticilerin var olması ve sayılarının daha da artması için nelere ihtiyaç olduğuna yönelik sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Tarımsal üretimde kadın bir güven unsurudur bana göre. Kadının ürettiği ürünün organik üretim açısından daha güvenilir olduğunu düşünüyorum. Kamunun hem organik tarımı hem de kadınların tarımsal üretime üretici olarak katılımlarını fazlasıyla desteklemesi gerektiği kanaatindeyim. Bu anlamda belirgin destekler gördüğümüz kadarıyla yok. Gıda güvenliği ve geleceğimiz için bu desteklerin sağlanması gerekiyor.”
“BİYOÇEŞİTLİLİĞİ GÜVENCE ALTINA ALMAK İÇİN ÇİFTÇİLİĞE BAŞLADIM”
Köylü çiftçi bir ailenin çocuğu olan ve çocukluğundan itibaren tarımla uğraşmayı hayal eden, Arkeoloji-İktisat-Tarım alanlarında akademik eğitim aldığını, kadın çiftçiliği konusunda gelişmek için sosyoloji alanında da akademik eğitim gördüğünü belirten Münevver Kepenek, ailesinde susuz, ilaçsız şekilde tarım yapan kimsenin olmadığını belirtiyor ve arkeoloji bölümünde yüksek lisans yaparken ilk tarıma alınan buğdaylar üzerinde çalıştığı bilgisini veriyor.
“Dünya üzerindeki biyoçeşitliliğin giderek azaldığını tarımda tek çeşit tohumların olduğunu görmeye başladım. Biyoçeşitliliğin azaldığını görünce elimizde mevcut olanları korumanın önemini kavradım. Bu bizim aynı zamanda yemek kültürümüzü de etkileyen bir şeydir. Yaptığım tarımsal üretim şeklinin yapılabilir olduğunu çevreme göstermek önceliğim oldu” diyerek sözlerini sürdüren Kepenek, kadın çiftçilere yönelik yaklaşımından şöyle bahsediyor: “Çiftçi kadınların tarımsal üretime katılma şekillerini değiştirmeye çalıştım. Bunu da onlara siz bunu yetiştirin çok güzel diyerek değil o ürünü satabilecek ortamı da yaratmaya çalışarak gerçekleştirmeye çalıştım. Kendi bilinilirliğimi de devreye sokarak tüketici ile üreticileri buluşturdum. Öncelikle kendi aileleri ve çocukları için öncelikle bu işi yapsınlar.Tüketiciler de bu türde üretim yapan insanları desteklemeleliler. Yerel tohum kullanan, ilaçsız tarım yapan kişilere destek vermeliler. Topluluk destekli tarımın geliştirilmesini istiyoruz.”
“ÇİFTÇİLİK ASLINDA BAŞLI BAŞINA KADIN MESLEĞİDİR”
Neolitik dönemde insanlar tarıma başladığında kadınların ekip biçtiğini vurgulayan Başkan Kepenek, kadınların tarımsal üretimdeki varlıklarının önemini şu cümlelerle açıklıyor: “Çiftçilik aslında başlı başına bir kadın mesleğidir. Kadın çiftçi denilince sıra dışı bir şeymiş gibi algılanıyor ama tam tersi. Kesinlikle gelecek vaat ediyor. Kadın çiftçilerin ürettiği çiftçiler daha güvenilir olabilir. Agroekolojik bir üretim, temiz doğaya saygılı bir üretim. Ve artık bilinçli anneler, genç anneler tarafından bu tür gıda ürünleri artık çok tercih edilen ürünler olduğu için toplumumuzdaki bu tüketici kadınların bu tür üretici kadınları destekleyerek sayıları artıracağını ve var olanların da gelişmesine katkı sağlayacağına inanıyorum.”