Eğitim öğretimde 2024 yılında yaşanan sorunlar ve çözümleri üzerine gerçekleştirdiğimiz haber dosyamızda öne çıkan başlıklar arasında ilk sırada Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli uygulaması yer aldı.
Eğitimde 2024 Yılı İhtiyaçlar Karnesine dikkat çektiğimiz haberimizin konuğu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Genel Başkanı Kemal Irmak oldu.
Genel Başkan Irmak, eğitim sistemindeki sorunlara dair kapsamlı bir değerlendirme yaparak, 2024’ü “eğitim açısından utanç yılı ve karanlık bir yıl” olarak nitelendiriyor ve yaşanan sorunların 2025 yılında da devam etmesinden endişe duyduklarını belirtiyor.
“EĞİTİMDE LAİKLİĞE MEYDAN OKUNUYOR”
Kemal Irmak, 2024 yılı boyunca eğitimde laiklik ilkesinin ihlal edildiğini ve tarikat-cemaat bağlantılı derneklerin eğitim politikalarına müdahale ettiğinin altını çiziyor. İmam Hatip okullarına yönelik yatırımların arttığını ifade eden Irmak, “Öncelikle önümüzdeki 2025’in tüm toplum için sağlıklı bir yıl olmasını istiyoruz. Ama özellikle eğitim alanında 2024 yılında yaşadığımız problemleri bertaraf ederek yaşamak isteriz. Fakat yaşananlar yaşanılacakların biraz işareti gibi. 2024’ü eğitim açısından karanlık bir yıl olarak değerlendiriyoruz. Türkiye’nin birçok ilinde, ilçesinde Muğla’da, Bursa’da, İzmir’de, Batman’da birçok yerde, tarikat ve cemaat uzantısı dernek ve vakıfların talimatlarıyla öğretmenlere soruşturmalar açıldı, yerleri değiştirildi. Bu şunu gösteriyor. Milli eğitim politikalarının belirlenmesi çok büyük oranda milli eğitimin kendi içindeki kadrolardan ya da 5 şeydeki saraydaki eğitim bilim kurulu dışından farklı aktörlerle belirleniyor ki biz bu sorunları böyle her geçen gün derinlemesine yaşıyoruz. ÇEDES Projesiyle ile başlayan süreç aslında daha çok 2012 yılında hayata geçirilen, 4+4+4 eğitim sistemi ile başlamıştır. Buradan hareketle eğitimde bir dönüşüm süreci başladı. Okullarda dönüşümler gerçekleşti. Okul idarecileri çok büyük oranda değişti. Hükümete yakın bir sendikanın kadrolarından neredeyse Türkiye’deki okulların %80’i, %90’ının yönetimleri oluşturuldu. Okullarda istihdam edildiler. Anadolu Liseleri kapatıldı. Türkiye’de neredeyse yeni bir fen lisesi açılmazken 2012’de İmam Hatip Ortaokulları açılıp, fiziki anlamda yatırımların tamamı İmam Hatip Ortaokulları’na ve liselerine yapıldı. 2024 yılında da Bakan Yusuf Tekin’in göreve gelmesi ile beraber eğitimdeki gericileştirme, dinselleştirme hamleleri çok açıktan ve artarak devam etti. Biz bunu her defasında söyledik. Bu laikliğe, laik eğitime ve laik yaşama meydan okumadır. Ve gerçekten de bir meydan okumaya dönüştü.” değerlendirmelerinde bulunuyor.
“BAKAN TEKİN KENDİ LAİKLİK ANLAYIŞINI DAYATIYOR”
Irmak, laikliğin anlayışının kişiye göre değişmeyeceğine vurgu yapıyor ve Bakan Yusuf Tekin’in laiklik anlayışını eleştirerek, “Bakan Tekin, sizin laiklik anlayışınızla benim laiklik anlayışım farklı demeye başladı. Oysa laik dünyada, bir kutsal üzerinden hayatı tanzim etmek değildir. Devlet ve din işlerini ayırt etmektir. Birçok okulda namaz saatleri yayınlanıyor, çocuklara tebliğ ediliyor. Bu devletin inançlara, vatandaşların inançlara eşit yaklaşım ilkesini ortadan kaldırdı. Anayasaya ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı birçok iş yapıldı. Fakat buna ısrarla devam ediliyor.” ifadelerini kullanıyor.
“ÇEDES Projesiyle adeta Diyanet İşleri Başkanlığı, bir gölge Milli Eğitim Bakanlığı gibi görev yapıyor. Birçok eğitim çağındaki çocuklar yaz döneminde Türkiye’nin her yerinde yaz okulları açılarak oralara alınıyor. ÇEDES Projesinin tamamen ortağı durumundalar” diyerek eleştirilerine ve değerlendirmelerine devam eden Irmak, okullara manevi danışmanlık adı altında imamlar atanmasını, çocukların sınıflardan alınarak, bir yerlere götürülmelerine tepki gösteriyor.
Irmak, “Bu toplanmalarda çok ayrıştırıcı bir dil kullanarak, ‘sizin ailenizde hangi dualar daha çok okunur, hangi dini vecibeler yerine getirilir’ ifadelerinin kullanıldığı duyumları alıyoruz. Bunu yapmayan, seküler yaşamdan yana olan çocuklara karşı da ayrımcı bir dil kullanılıyor. Bakan Tekin’in attığı her adım, Türkiye’nin bir arada yaşama ve kaynaşma farklı yaşam ve inanç biçimlerine saygı içerisinde bir toplum oluşturmaya dinamit koyan yaklaşımlar içerisindedir. Laiklik tartışmasıyla da bunu açığa çıkardı. Ona göre laiklik bütün din ve ritüellerin eğitimin her kademesinde yer almasıdır. Bu din ve ritüeller dedikleri de hanefi sünni mezhebinin inanç ritüellerinden ibarettir. Bu laiklik değildir, bu direkt aslında bir tür dini yaşamın hayata geçirilmesidir. Aslında cihatçı bir bakanla karşı karşıyayız.” diyor.
“21’İNCİ YÜZYIL TÜRKİYE’SİNDE ÇOCUKLAR OKULA AÇ GİDİYOR”
Eğitim-Sen Genel Başkanı Irmak, özellikle yoksul kesimlerin eğitimden dışlandığını ve taşımalı eğitime getirilen kısıtlamalar nedeniyle kız çocuklarının eğitime erişiminin zorlaştığını vurguluyor. “Birçok çocuk okulu terk etti. Çocuklar aç okula gidiyor. Gününü aç geçiriyor. Bu, 21. yüzyılda utanç verici bir durum. Tasarruf tedbirlerinde birçok yoksul çocuk eğitim alanının dışında kaldı.” tespitinde bulunuyor.
“MESLEKİ EĞİTİMDE ÇOCUK SÖMÜRÜSÜ ARTTI”
Irmak, Mesleki Eğitim Merkezlerinde (MESEM) yaşanan sorunlara da dikkat çekerek, çocukların organize sanayi bölgelerinde işçi gibi çalıştırıldığını ve bunun çocuk işçiliğini meşrulaştırdığını belirtiyor.
“İnşaatlarda, marangozhanelerde çalıştırılan çocuklar hayatlarını kaybediyor. Bu, eğitimin özünden uzaklaştırıldığı bir durumdur. Mesemlerde çok ciddi problemler oldu” diyerek açıklamalarına devam eden Kemal Irmak şunları ekliyor: “Bakan, mesleki eğitim hakkındaki açıklamalarımızı hep kamuoyunu yanıltıcı bir şekilde yorumluyor. Meslek eğitimi istemiyormuşuz gibi. Hayır. Meslek eğitimi bu ülkenin en önemli eğitim parametrelerinden birisidir. Ama meslek eğitimi çocukların sektörün ihtiyaçlarını karşılayacağı bir eğitim süreci değildir ki onlar bu dili kullanıyorlar. ‘Sektörün ihtiyaçlarını kullanacak ara elemanları oluşturmak istiyoruz’ deniliyor. Olabilir, sonuçta o alanda çalışacaklardır ama bu süreç; çocukların organize sanayi bölgelerinde, işletmelerde bir işçi gibi çalıştırılması, çocuk sömürüsüne maruz kalmaları, çocuk işçiliğinin meşrulaştırıldığı bir şekilde olması ve çocukların okul ikliminden giderek uzaklaşması olarak gerçekleşmemelidir. Şu anda meslek liselerine giden çocukların oranında neredeyse %30 oranında düşüş var. Bu liselere gitmek başta cazip geliyor. Ancak oralarda çalıştırılıyor, azarlanıyor. İnşaata götürülüyor.İnşaattan düşüp ölen çocuklarımız oldu. Marangozhanede çalışırken sıkışıp ölenler oldu. Dokuzuncu kattan düşüp ölenler oldu. Derken artık çocuklar bundan da belli bir süre sonra vazgeçerek ve tamamen okuldan kopuyorlar.”
“TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ POZİTİF BİLİMLERE SAVAŞ AÇTI”
Eğitim-Sen Genel Başkanı Irmak, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin eğitimde pozitif bilimlere karşı bir savaş açtığını söylüyor ve şunları ekliyor: “Bu model, dini eğitimin önünü açmayı hedefleyen gerici bir anlayışın ürünüdür. Eğitimin felsefesi boşaltılmış, bilimsel yaklaşım rafa kaldırılmıştır. Eğitim alanında ülke iflasın eşiğine gelmiş durumdadır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin uygulamaları şimdi yeni yeni ortaya çıkıyor. Aileler eğitilecek, okul öncesinde çocuklar için tek tek kayıt tutulacak, her etkinlik için aile çağırılıp eğitim verilecek deniyor. Bir taraftan da eğitimcilerin çok ciddi bir şekilde yükünü de arttıran bir şeye dönüştü. Sadeleştirme adı altında birçok eğitim unsurunun içi boşaltılmıştır. Eğitim zinciri koparılmış durumdadır. Hal böyle olunca, çocuğa yazma okuma öğretilmeden, hadi şunu oku demeye benzeyen bir model ortaya çıkarılmıştır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, pozitif bilimlere karşı örtük bir savaş açtı, dini eğitimin önünü büyük oranda açan bir son altın vuruştur. Ama bununla da yetinmiyorlar. 99 okula – 99 sayısının seçilmesi de ayrıca bir ironik- imam atanıyor. Bizim açımızdan bu mevcut Bakan Tekin, bir bakan gibi görev yapmıyor. Kendisine özel olarak bazı odaklarca özel olarak verilen görevleri yerine getirmek üzere kendisine bir misyon biçmiştir. Doğal olarak da böyle bir Bakan’ın bizim açımızdan, ülke eğitimine, ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarabilecek en önemli alan olan eğitim alanına dair yaptığı hiç olumlu bir katma değeri yoktur.”