Barınma krizi, küresel çapta büyüyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Artan nüfus, yükselen konut fiyatları ve ekonomik eşitsizlikler, milyonlarca insanı güvenli ve uygun fiyatlı barınma imkanlarından mahrum bırakıyor. Geride bırakacağımız 2024 yılı barınma hakkı noktasında ülkemiz adına da zorlu bir yıl olarak akıllarda kalacak gibi görünüyor.
Peki yeni gelen yılda barınamayan yurttaşları ne bekliyor? Temel bir insan hakkı olan barınma hakkının sağlanması noktasında kamu otoritesinin yapması gerekenler neler?
Ülkemizde ‘Barınamayanlar’ın oranı artan enflasyon, ekonomik kriz neticesinde her geçen gün yukarı tırmanıyor. Ülkemizde barınma krizi bu yıl daha da artı ve asgari ücretlilerin, emeklilerin, öğrencilerin ve hatta memur kesimin bile başlıca sorunları arasında yer almaya devam etti. ‘Barınamayanlar’ arasına memurlar ve farklı sosyal sınıflar, statülerden çalışanlar da eklemlenmeye devam ediyor.
YENİ ASGARİ ÜCRET İLE BARINMAK VE GEÇİNMEK MÜMKÜN MÜ?
Milyonlarca çalışanın merakla beklediği 2025 yılı asgari ücret görüşmeleri sonuçlandı. İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun gerçekleştirdiği 4. toplantının ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan yeni asgari ücreti duyurdu. Mevcutta 17 bin 002 TL olan net asgari ücret, yüzde 30’luk bir artışla 22 bin 104 TL’ye yükseltildi. Bakan Işıkhan, yapılan zammın çalışanların yaşam koşullarını iyileştirmek ve enflasyonun etkilerini hafifletmek amacıyla belirlendiğini ifade etti. Yeni ücret, 1 Ocak 2025 itibariyle geçerli olacak. Yeni asgari ücret tutarı hem yurttaşlardan hem de sivil toplum örgütlerinden tepkilerle karşılandı. Yapılan zam ile ne barınmak ne de doymak pek mümkün görünmüyor eleştirileri yapılırken, sokağa çıkarak tepkilerini dile getirenler polis müdahalesiyle karşılaşıyor.
EMEKLİLERE NE VERECEK?
Yeni asgari ücret sonrasında emekli maaşlarında nasıl bir artış olacağı konusu da gündeme geliyor. Uzmanlar asgari ücretin 22 bin 104 TL olması sonrasında, emeklilere %17 enflasyon farkı çıkacağını, refah payı ile birlikte bu oranın %25’e tamamlanacağını belirtirken, en düşük emekli maaşının da 15 bin TL seviyesine yükseleceği tahmininde bulunuyor. Şimdi gözler AKP Hükümetinin emekli maaşlarına ilişkin düzenlemesine kilitlendi.
AÇLIK VE YOKSULLUK VERİLERİ ARTIŞTA!
Yurttaşların en büyük giderleri arasında ilk sırada ev kiraları yer alıyor. Yeni asgari ücret ile bir çalışanın yaşanabilir bir konutun kirasını ödemesi neredeyse imkansız… Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Kasım 2024 enflasyon verilerine göre; ekonomik koşulların giderek zorlaştığı ülkemizde, açlık ve yoksulluk sınırlarının oranları giderek yükseliyor.
Dört kişilik bir ailenin yalnızca temel gıda harcamalarını karşılamak için ihtiyaç duyduğu aylık gelir (açlık sınırı) 20 bin 432 TL olarak belirlendi. Gıda harcamalarına ek olarak, barınma, giyim, sağlık, eğitim gibi diğer temel ihtiyaçlar da dahil edildiğinde hanenin yoksulluk sınırı 66 bin 553 TL’ye yükseliyor.
Bekâr bir çalışanın yaşamını sürdürebilmesi için gereken aylık maliyet ise 26 bin 527 TL olarak hesaplanıyor. Mutfak enflasyonu ise aylık %3,03 artarken, yıllık bazda %49,31’e, yıllık ortalamada ise %68,07’ye ulaşıyor.
Uzmanlar, yüksek enflasyon ve düşük gelir seviyelerinin halk üzerindeki yükünü artırdığına dikkat çekiyor, bu duruma karşı acil ekonomik reformların gerektiğini vurguluyor.
TÜİK’in Kasım ayı 2,24 oranındaki aylık enflasyon artışı açıklamasının yanısıra İstanbul Ticaret Odası (İTO) aylık enflasyon artışını %3,07, ENAG ise %4,06 olarak açıkladı. Açıklanan oranlar arasındaki farklılık ile ilgili tartışmalar da bitecek gibi görünmüyor.
SİYASAL İKTİSATÇI MUTLU: BARINMA KRİZİNİN AĞIRLAŞMASININ NEDENİ NAS POLİTİKASIDIR!
Fikir Gazetesi 44. Sayısı’nda, Türkiye’nin ekonomi, sağlık,beslenme, gıda güvenliği, eğitim, barınma, şiddet, adalete erişim ve toplumsal güven ortamı gibi konularda 2024 Yılı karnesini ve ihtiyaçları çıkardı. Haber dosyamızın Barınma Krizi başlığındaki konuğu barınma krizinin nedenleri, geçmişi bugünü ve yeni yılda nasıl bir seyir izleyeceğine ilişkin sorularımızı yanıtlayan isim Siyasal İktisat Uzmanı İnan Mutlu oldu.
Mutlu, barınma krizinin ana nedenlerinden, krizin ekonomik büyüme ile ilişkisine, bir türlü çözülemeyen ve derinleşen barınma krizinin kamu otoritesince çözülmesine ilişkin ne gibi adımlar atılabileceğine, barınma krizinin gelir dağılımı eşitsizlikleri ile ilişkisine, barınma krizinin çözümü noktasında yerel yönetimlerin sorumluluğunun olup olmadığına, barınma hakkının temel insan hakkı olarak görülmesinin önemine ve devletin bu sorumluluğunu yerine getirip getirmediğine ilişkin verilerle yanıt verdi.
“AVRUPA’DA KONUT FİYAT ARTIŞINDA LİDERİZ!”
Siyasal İktisatçı Mutlu, barınma krizinin 2015 yılı sonrasındaki 10 yıllık sürecine ilişkin değerlendirmede bulunarak, Türkiye’de konut fiyatlarının yaklaşık 17 katına çıktığını, Avrupa’da bu artış oranında lider olduğumuzu vurguluyor.
2021-2024 yılları arasındaki 4 yıllık süreçte ise konut fiyatlarının 6,5 kat arttığını belirten İnan Mutlu, AKP Hükümetinin, Nas politikasının bu sorunun büyümesi üzerinde etkisinin çok net görüldüğüne de işaret ediyor.
BARINMA KRİZİ VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDA NASIL BİR İLİŞKİ VAR?
İnan Mutlu, öncelikle barınma krizinin nedenlerini ve bu sorunun ekonomi ile ilişkisini açıklayarak sözlerine başlıyor: “Mevcut yaşadığımız barınma krizinin temel nedeni konutun bir barınma aracı olmaktan çıkıp metalaşması ve bir yatırım aracı haline dönüşmesi. Barınma krizinin en net göstergesi ev sahipliği oranlarında son 10 yıldır yaşanan gerileme. 2014 yılında yüzde 60’larda olan ev sahipliği oranları, 2023 sonunda yüzde 53’lere geriledi. Avrupa ülkeleri arasında bu oranla en sonlardayız. Birçok Avrupa ülkesi, özellikle doğu Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 90 seviyelerinde. Konutun metalaşmadığı, sosyal konutların yaygın olduğu eski Sovyet ülkeleri barınma sorununu ciddi oranda çözmüş görünüyorlar.
AKP iktidarı döneminde inşaat sektörü ekonomik büyümenin itici gücü olarak görüldü. Böyle görüldüğü ölçüde de konut fiyatlarında düzenli artışlar yaşanması kaçınılmaz hale geldi.”
BARINMA KRİZİ NEDEN AĞIRLAŞTI?
Türkiye’de barınma krizinin her zaman var olduğunu ancak son dönemde bu krizin giderek ağırlaştığını vurgulayan Mutlu şunları ekledi: “Barınma krizi Türkiye’de hep vardı ancak son dönemde bu krizin ağırlaşmasının birinci nedeni hükümetin uyguladığı nas politikasıydı. Faizlerin düzenli biçimde düşürülmesi, insanların yatırım aracı olarak gördükleri konuta yönelmelerine neden oldu ve konut fiyatları ciddi hızla arttı. 2015 sonrası son 10 yıla baktığımızda, Türkiye’de konut fiyatları yaklaşık 17 katına çıktı. Avrupa’da bu artış oranında lideriz. 2021-2024 arasındaki 4 yılda konut fiyatları 6,5 kat arttı. Nas politikasının etkisi çok net görülüyor. Sonrasında 2023 yılında yaşanan Kahramanmaraş depremleri de hem konut fiyatlarının hem kira fiyatlarının artmasına neden oldu. İktidarın kentleri depremlere hazırlamak için 20 yıldır kılını kıpırdatmamasının bedelini çok acı biçimde ödedik maalesef.”
DEVLET, YURTTAŞLARIN BARINMA HAKKINI SAĞLAYABİLİYOR MU?
Barınma hakkının bir temel insan hakkı olarak görülmesine vurguda bulunan Mutlu, devletin barınma sorununa karşı uygun fiyatlı, sosyal konut projeleri ile çözüm üretmesi gerekliliğine dikkat çekerek, “Ülkemizde konut hakkı, anayasada da yer buluyor. Anayasanın 57’inci maddesi, “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler” diyor. Peki, devlet bu anayasal görevini yerine getiriyor mu?” sorusunu soruyor ve verilerle yanıtlıyor.
“TOKİ ASIL İŞLEVİNİ YERİNE GETİRMİYOR!”
Türkiye’de sosyal konut üreterek dar gelirli yurttaşlara yönelik projeler üretmesi amacıyla kurulan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) AKP iktidarında da süper yetkilerle donatılmış bir kurum olduğunu ifade eden İnan Mutlu, TOKİ ne yapıyor diye baktığımızda, asıl işlevini yerine getirmediğini söylemenin mümkün olduğunu belirterek şunları söylüyor: “2003-2022 yılları arasında TOKİ, 1 milyon 103 bin 499 konut üretmiş. Bunların yalnızca 157 bin 112’si, yani yüzde 14’ü, alt-yoksul gelir grubuna yönelik. 2022 yılında ekonomik krizin en ağır hissedildiği yıl, üretilen 64 bin 780 konutun sadece 1 477’si – yüzde 2,2’si- alt ve yoksul gelir grubuna yönelik.
Son 20 yılda üretilen konutların, 530 bin 433’ü dar ve orta gelir grubu için üretilmiş. Yaklaşık yüzde 48’i. Bunun da doğru olduğunu kabul etsek bile, TOKİ’nin ürettiği toplam konut içerisinde dar ve orta gelirli ve alt-yoksul gelir grubu için üretilenlerin payı yüzde 62. 20 yılda orta gelir ve altı grup için üretilen toplam konut sayısı söylendiği gibi 1 milyonları filan aşmış değil, sadece 687 bin. 85 milyon nüfusu, yaklaşık 5 milyon yabancının yaşadığı bir ülke için bu rakamlar son derece yetersiz. Bu nedenle ev sahipliği oranı da düzenli bir biçimde düşüyor. Kirada oturanların oranı düzenli bir biçimde artıyor.”
BARINMA KRİZİ DÜŞÜK GELİRLİLER ÜZERİNDE NASIL BİR ETKİ YARATIYOR?
Barınma krizinin, düşük gelirli gruplar üzerinde nasıl bir etki yarattığı ve bu durumun gelir dağılımı eşitsizliklerini nasıl derinleştirdiğine yönelik sorumuzu yanıtlayan İnan, “Düşük gelir gruplarında ev sahipliği oranı yüzde 40’ların altına geriliyor. Dolayısıyla çoğu yoksul için barınma krizi, aslında yüksek kira artışları nedeniyle hissediliyor. Nas politikaları kira fiyatlarının da uçmasına neden oldu. 2021’den beri kira fiyatları 5 kattan fazla arttı. Dar gelirli aileler gelirlerinin yarısından fazlasını kira olarak ödemek zorunda kalıyor. Bu da çok ciddi bir yoksullaşma demek. Gelir dağılımı demişken, tüm bu fiyat artışlarına rağmen konut satışlarındaki artışı da yorumlamak gerekiyor. Türkiye toplumu artık sadece siyaseten değil, ekonomik olarak da kutuplaşmış durumda. Bir taraf en temel gereksinimlerine ulaşamazken, diğer taraf tüketimine hız kesmeden devam edebiliyor. Ekonomik kriz varsa bu konutları kim alıyor? Sorusunun yanıtı da aslında biraz burada yatıyor. Ev sahibi olmayanların alamadıkları çok açık.” diyor.
BARINMA KRİZİNİN ÇÖZÜMÜNDE DEVLET MÜDAHALESİNİN ROLÜ NEDİR?
Siyasal İktisatçı İnan Mutlu, “Barınma krizinin çözülmesinde devlet müdahalesinin rolü nedir ve serbest piyasa koşullarında bu kriz nasıl devam eder?” sorumuza
devletin, barınmayı temel bir insan hakkı olarak görmesi ve sosyal konut yapımını üstlenerek, kooperatifleşmeyi teşvik etmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
“Metalaşmanın antitezi az çok bellidir” diyen Mutlu, “Devlet sosyal politikalarla yüksek fiyat artışlarının önüne geçmeli ancak bunu mevcut iktidardan beklemek hayalcilik olur. Serbest piyasa koşullarında bu krizin derinleşmekten başka yönü yok. Ev sahipliği oranları daha da düşer ve fiyat artışlarının önüne geçilemez.” yorumunda bulunuyor.
BARINMA KRİZİNDE YEREL YÖNETİMLERİN SORUMLULUĞU VAR MI?
Barınma krizinin, yerel ve merkezi yönetimler arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediği, yerel yönetimlerin barınma politikalarının, merkezi hükümetin ekonomik tercihlerinden nasıl farklılaşabildiği ve yerel yönetimlerin bu alanda sorumluluğu olup olmadığı sorumuza yanıt veren İnan Mutlu, yerel yönetimlerin kaynakları ve yetkilerinin, merkezi hükümete göre çok kısıtlı olduğunu, bu sorunun yerel yönetimler üzerinden çözülemeyeceğini, ancak kriz hafifletilebileceğini söylüyor.
“Yoksul ailelere kira desteği, kentsel dönüşümü kolaylaştıran politikalarla bu sorun hafifler. Yapı kooperatiflerinin yerel yönetimler eliyle teşvik edilmesi de bir yol olarak görülebilir” diyor.
“KİRA DAVALARI ARTIK CEZA MAHKEMELERİNİN KONUSU HALİNE GELDİ”
İnan son olarak “2024 yılında tırmanışa geçen barınma sorununun çözülmesi, toplumsal eşitsizlikleri nasıl dönüştürür? Barınma hakkı üzerine yapılan politikalar, sosyal sınıflar arasındaki çatışmaları nasıl şekillendirir?” sorumuzu yanıtlayarak,
son dönemde, kira davalarının maalesef hukuk mahkemelerinin konusu olmaktan çıktığını, ceza mahkemelerinin konusu haline geldiğini ifade ediyor.
Ev sahibi-kiracı uyuşmazlıkları nedeniyle şiddet olaylarının arttığına dikkat çeken Mutlu, “Türkiye her geçen gün daha fazla Latin Amerika ülkelerine benzemeye başladı. Gelir adaletinde yaşanan uçurumun törpülenebilmesi için mutlaka sosyal konut projelerinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Bu sorunun tek çözüm noktası bu. Sorunu hafifletecek farklı geçici çözümler düşünülebilir ama son kertede Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok. Barınmayı bir insan hakkı olarak görerek uygun konut inşa etmek.” şeklinde vurguda bulunuyor.