Bulaşıcı hastalıkların toplum içerisinde uzunca bir süredir kol gezdiği birçok insan tarafından dile getiriliyor.
İnsanlar hastalıkların uzun zaman içerisinde geçme eğilimi gösterdiğini, sürelerin uzadığını ve sıklıkların arttığını öne sürerken, Covid-19 sonrası dönemdeki “salgın korkusu” da buna ek bir “psikolojik travma”yı dayatıyor.
Peki, gerçekten de öyle mi? Bulaşıcı hastalıkların arttığı ve daha çok hastalandığımız bir dönemi yaşadığımızı iddia edebilir miyiz?
Fikir Gazetesi, bu konudaki merak edilenleri, bulaşıcı hastalıkların ve hastalık yapıcı etkenlerin dinamiklerini ve korunma yollarını Halk Sağlığı Uzmanı Hekim ve Emekli Öğretim Üyesi İlker Belek ile Aile Hekimliği Uzmanı ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hekim Emrah Kırımlı’ya sordu.
“Mevsimsellik Etkisiyle Bulaşıcı Hastalıklardaki Artış Normaldir”
Sözlerine “Bulaşıcı hastalıkların önemli kısmı mevsimlerle ilişkilidir. Örneğin solunum yolu enfeksiyonları sonbahar ve kış döneminde, ishal-kusmayla seyreden ve pek çok mikrobiyolojik etkenin neden olabileceği gastroenteritler ise yaz döneminde artar” diyerek başlayan Halk Sağlığı Uzmanı Hekim İlker Belek, son 5 yılın baş belası olan Covid-19’un tam bir mevsimsellik göstermese de en azından şimdilik, kış ve hatta yaz döneminde artış gösterdiğini izlediklerini söyledi. Belek, “Dolayısıyla içinde bulunduğumuz bu haftalar Covid -19 ve solunum yolu enfeksiyonlarının (influenza virüsünün neden olduğu grip de dahil) arttığı bir dönem. Kısaca, mevsimsellik etkisiyle bu sıralarda bulaşıcı hastalıklarda artış zaten beklenen ve normal olandır” diye konuştu.
“Bu Durumun Kronik Hastalık Boyutu da İhmal Edilmemeli”
“Öte yandan tablonun bir de kronik hastalıklarla ilgili boyutu var” diyerek açıklamalarını sürdüren Belek, “Örneğin kalp damar sistemi hastalıkları, kanserler, demans. Bunlar OECD ülkelerinde en çok ölüme yol açan hastalıklar ve görülme sıklıkları da artıyor. Bunun nedeni önemli oranda toplumların yaşlanması, ancak yaşlanma faktörünü elimine ettiğimizde bile kronik hastalık yükünde ve bunların yol açtığı ölümlerde artış olduğunu görüyoruz” dedi.
“Sosyoekonomik Nedenler de Hastalıkların Yaygınlaşmasında Etkilidir”
Emekli Öğretim Üyesi ve Hekim İlker Belek şunları aktardı:
“O halde toplumların daha çok kalp hastası, diyabet, kanser, demans olmasının demografik faktörler dışında da nedenleri var. İşte bunlar toplumsal, sosyoekonomik nedenler: Yoksulluk, işsizlik, gelir ve servet eşitsizlikleri, barınma koşullarının kötüleşmesi, sosyal güvenlik sistemlerinde ortaya çıkan yetersizlikler, iş ortamının kendisi (iş tatminsizliği, uzun ve düzensiz çalışma zorunluluğu), toplumsal dayanışma mekanizmalarının gerilemesi-çözülmesi gibi. Bu faktörler aynı zamanda bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşmasında da etkili”
Şekil: OECD liginde ölümlerin nedenlere göre dağılımı
Fikir Gazetesi’nin, “Hastalanma sıklıklarımızın ve hasta kalma sürelerimizin arttığını iddia edebilir miyiz? Süreci nasıl okumak gerekli? Yeni salgınlar mı bizi bekliyor?” sorusunu da cevaplayan Belek, dünyada genel olarak bulaşıcı hastalıklara bağlı hastalık yükünün yıllar içerisinde azaldığını ve bunun birkaç nedeni bulunduğunu söyledi.
“Düşük Gelirli Ülkelerin Hastalık Yükü Çok Daha Fazla…”
Halk Sağlığı Uzmanı Hekim İlker Belek, bu hastalıkların bir kısmından aşıyla korunmanın artık mümkün olduğunu değerlendirirken, beslenme, barınma, sanitasyon (hijyen için gerekli olan koşulların sağlanması ve korunması) gibi koşulların yıllar içinde gelişmesinin de bu süreçte önemli rol oynadığının altını çizedi. Belek, “Ancak bu bakımdan ülke grupları arasında hala önemli farklılıklar mevcut. Örneğin düşük gelirli ülkelerdeki bulaşıcı hastalık yükü yüksek gelirli ülkelerdekinin en az 5-6 katı. Son yıllarda bulaşıcı hastalık yükünü artıran Covid-19 oldu. Öyle ki Covid-19 özellikle 2020’de tüm ülkeleri hemen hemen aynı şiddette etkiledi. Bu durum, salgının ilk dönemlerinde gerek hastalığın tedavisi, gerekse aşı konusundaki bilgisizliğimize-yetersizliğimize bağlıydı. Şu anda Covid-19 artık eski şiddetini yitirmiş olsa da, toplumların aşıya geliştirdikleri karşıtlık bu önlenebilir hastalığın dalgalanmalarla varlığını sürdürmesinin nedeni” ifadelerini kullandı.
“Yoksul Bireyler Birçok Açıdan Dezavantajlı”
Öte yandan bulaşıcı hastalık geçirme sürelerinin uzadığına ilişkin somut bir veri olmadığını vurgulayan Belek, “Ancak, düşük gelirli bireylerin, beslenme, barınma olanaklarının kötülüğü, eğitim düzeylerinin düşüklüğü ve sağlık okuryazarlıklarının geriliği nedeniyle hastalıklarla baş etme bakımından zorluk yaşadığını söylemek yanlış olmaz” değerlendirmesinde bulundu.
“Salgınlar Her Zaman Gündemimizde Olacak”
Salgınlar hakkında da konuşan Hekim İlker Belek, “Çok farklı mikrobiyolojik etkenlere bağlı olarak salgınlar hep dünyanın gündeminde olacak. Bildiğimiz ve şu ana kadar şiddetli bir salgına yol açmamış etkenler salgın yapacak, ayrıca bugün bilmediğimiz etkenlerin salgınlarıyla da karşılaşacağız” ifadelerini kullanırken, mikrobiyolojik etkenlerin de kendi olağan yaşam döngüleri bulunduğunu, bu döngü içerisinde mutasyon gibi değişik mekanizmalarla sürekli evrimleştiklerini ve bu mikroorganizmaların toplumların bu etkenlere karşı dayanıklılığında bir gedik yakaladıklarında patlayıcı bir tarzda çoğalarak, salgınlara yol açtıklarını anlattı.
“Bu, Doğanın Rutin Bir Döngüsüdür; Şaşacak, Panikleyecek Bir Şey Yok”
“Bu döngü insan toplumlarını da içine alan doğanın rutin döngüsü, şaşacak, panikleyecek bir durum olmamalı. Bilim dünyası bu döngüye karşı önlemler almalı, siyasi otoriteler de bu önlemleri zamanı geldiğinde hayata geçirmeli. İşte temel sorun burada başlıyor” diyerek sözlerini devam ettiren Belek, şu tespitleri yaptı:
“Şimdiye dek salgın yapmamış mikrobiyolojik etkenlerin salgın yapar hale gelmesinin bir önemli nedeni bu etkenlerin, geçirdikleri mutasyonlarla, hayvanlardan insanlara bulaşma yeteneğini kazanması. İnsanların, hayvanların doğal yaşam alanlarının içine girmesi, doğanın ekonomik nedenlerle yağmalanması da bunun nedeni. İşte bu nokta salgınların önlenmesi için, yaşam tarzı ve kalkınma modeli bakımından, global ölçekli, doğayla dost, tüketim kalıplarını buna göre yeniden düzenleyen, kâr etmeyi değil, eşitliği, birlikte kalkınmayı öne çıkaran, toplumsal refahı dünyanın tüm bireyleri arasında eşit şekilde dağıtan makro dönüşümlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini gösteriyor”
“Grip Aşılamasında Dünya Genelinde Bir Problem Yaşanıyor”
Öte yandan Gazete Fikir’in, Avrupa’daki birçok sağlık uzmanının, ülkelerin bu yıl grip aşısı yönergelerini genişlettiğini, ancak aşılama oranlarının optimal seviyenin altında kaldığını belirttiğine vurgu yapması ve Türkiye’deki aşı tereddütünü sorması üzerine sözlerini kaldığı yerden sürdüren Belek, özellikle grip hastalığının bağışıklık sistemi zayıf, yaşlı kişilerde ölümcül seyredebilen bir hastalık olduğunu ancak aşısının olduğunu ve bu aşının oldukça da koruyucu olduğunu hatırlattı.
Halk Sağlığı Uzmanı ve Emekli Öğretim Üyesi Belek, şöyle devam etti:
“Avrupa ülkelerinin hemen hepsi, Türkiye de dahil, riskli grupların (0-5 yaş çocuklar, bağışıklık sistemi zayıf bireyler, 65 yaş üzerindeki yaşlılar) aşılanmasını öneriyor, bazı ülkeler ise aşı programının kapsamını çalışan nüfusu da içerecek şekilde genişletiyor. Dolayısıyla 65 yaş üzeri nüfusun tamamının gribe karşı aşılanmış olması gerekiyor. OECD ortalaması ise yüzde 55 kadar. Grip aşılamasında dünya genelinde sorun olduğunu söyleyebiliriz. Durum böyleyken ülkelerin grip aşılama oranları arasında büyük farklılıklar var. Örneğin OECD ülkelerinde, en riskli durumdaki 65 yaş üzeri nüfus için bile durum şöyle. Aşağıdaki grafik Türkiye’nin durumunun son derece kötü olduğunu gösteriyor”
Grafik: Bazı OECD ülkelerinde 65 yaş üzeri nüfusta grip aşılama oranı
“Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi ise 2023-2024 dönemi için 65 yaş üzerindeki nüfusta grip aşılama oranının ülkelere göre yüzde 12-78 arasında değiştiğini ve yalnızca iki ülkenin yüzde 75 oranını geçtiğini belirtiyor. Merkez ayrıca Covid-19 sonrası dönemde grip aşılama oranlarının düşüş eğilimine girdiği konusunda da uyarı yapıyor” diyen Hekim İlker Belek, son yıllarda giderek artan aşı karşıtlığı ve tereddütünün, grip aşılamasında hedefe ulaşılamamasında kritik olduğunu hatta aşı karşıtlığıyla çocukluk dönemi aşılarının reddi gibi bir sorunun bile ortaya çıktığını savundu.
Grafik: Türkiye’de Aile Hekimlerine İnfluenza Benzeri Hastalık Şikayetleri ile Ayaktan Başvuran Hastalardan Alınan Solunum Yolu Numunelerinin Pozitiflik Yüzdesi
“Aşı Tereddüt ve Karşıtlığında Siyasi Görüşler Önemli”
Aşı tereddüt ve karşıtlığında politik görüşlerin önemli olduğunu bilmek gerektiğini kaydeden Belek, “Bu bakımdan en çarpıcı veriler 2 partili siyasi yapıya sıkıştırılmış ABD’den geliyor. ABD’de Cumhuriyetçiler’in ancak yüzde 52’si çocukluk dönemi aşılarını önemli ve çok önemli bulurken, oran Demokratlar’da yüzde 93’e yükseliyor. Aşı karşıtları, aşı konusunu genel politik gericiliklerini güçlendirmek bakımından özel olarak kullandılar. Dolayısıyla aşı karşıtlığı genel olarak gericiliğin yükselmesiyle doğrudan ilişkili. Araştırmalar aşı tereddüt ve karşılığını yenmede en önemli aktörün sağlık çalışanları olduğunu gösteriyor” saptamasında bulundu.
“Kişisel Hijyen, Sağlıklı Su ve Gıda Tüketimi Olmazsa Olmaz…”
Yine Fikir’in “hastalıklardan nasıl korunmak gerektiğine” ilişkin sorduğu soruyu da yanıtlayan Hekim İlker Belek, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için bireysel önlemlerin şüphesiz ki önemli olduğunu, aşısı olanların aşılarını yaptırmalarını, riskli dönemlerde solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için maske takılması gerektiğini ve genel olarak kişisel hijyene dikkat ederken temiz-sağlıklı su ve gıda tüketilmesi gerektiğini tavsiye etti.
“Eğer Bulaşıcı Hastalık Yükünü Azaltacaksanız, Önce Genel Yaşam Koşullarını Sağlıklı Kılmanız Şart”
“Ancak bu önlemlerin bulaşıcı hastalıklardan korunmak için yeterli olmadığını, bu önlemlerin yerine getirilebilmesinin makro ölçekli değişiklikleri gerektirdiğini” vurgulayan Dr. İlker Belek, ilgili otoritelere düşen önemli görevler bulunduğunu, ancak bunlardan yalnızca “teknik” işler olarak algılanmaması gerektiğini söyledi.
“Gıda ve su hijyeni için ilgili kurumlar (sağlık ve çevre bakanlıkları, yerel yönetimler) görevlerini yerine getirmeli, aşısı olanlar için Sağlık Bakanlığı aşıyı temin etmeli, ülke siyasi otoritesi ulusal aşısını geliştirmek için çalışma yürütmeli gibi. Bu gibi konularda bile çok önemli sorunlar var. Örneğin bizde Sağlık Bakanlığı artık Covid-19 aşısı ithal etmiyor, üretimi konusunda ise zaten hiçbir çabası söz konusu değil. Zira bulaşıcı hastalık yükünün azaltılabilmesi için öncelikle genel yaşam, çalışma ve barınma koşullarının sağlıklı hale getirilmesi gerekir. Konut ve çalışma koşulları sağlıksızsa bulaşıcı hastalıkları kontrol etmek zorlaşır. Bu ise gelir dağılımın düzeltilmesini ve toplumsal-ekonomik kalkınmayı zorunlu kılar”.
“Kapitalist Sistemde Bulaşıcı Hastalık Mücadelesi Zor”
Öte yandan “Halk sağlığını korumak için eşitlikçi, halk sınıflarının sağlık gereksinimini öne alan toplumsal kalkınma şarttır, bu da üretim ve bölüşüm koşullarıyla, yani içinde yaşanılan sosyoekonomik formasyon yapısıyla ilişkilidir” tespitini yapan Belek, “Kapitalist üretim tarzında, gelişme olanakları herkes için eşit olmadığından, bulaşıcı hastalık mücadelesi zordur. Okulların sınıfları kalabalıksa solunum yolu hastalıkları tam olarak kontrol edilemez. Aynı şekilde kalabalık hanelerde solunum yolu enfeksiyonları istatistiksel olarak anlamlı derecede daha sıktır” ifadelerini kullandı.
“Bulaşıcı Hastalıkların Artış Nedeni Belli: Kapitalist-Emperyalist Sistem Sorunun Merkezinde…”
Halk Sağlığı Uzmanı ve Emekli Öğretim Üyesi İlker Belek sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Bulaşıcı hastalıklar gerek ülkelerin içindeki, gerekse ülkeler arasındaki ulaşım olanaklarının artması ve göçler, bu göçlere yol açan sosyoekonomik sorunlar (savaş, ekonomik geri kalmışlık, vb) nedeniyle bugün hızla yayılma potansiyeli kazanmıştır. Bu kısır döngüyü kırmanın tek yolu hem ülkeler içinde hem de global ölçekte eşitlikçi kalkınmanın olanaklarını yaratmaktır. İşte bu bakımdan kapitalist-emperyalist sistem sorunun merkezindedir. Zira yoksulluğun, yoksunluğun ve savaşların nedeni bu sistemdir. Dolayısıyla bulaşıcı hastalıkları ve salgınları önlemek bu sistemle, sosyalizm perspektifli siyasi mücadeleyi gerektirir”
“Kızamık, Verem, Boğmaca Yeniden Yükselişte…”
Yine Fikir’in sorularını yanıtlayan Aile Hekimliği Uzmanı ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hekim Emrah Kırımlı ise yaptığı açıklamada önemli ayrıntılara değindi. “Özellikle COVID sonrası bir salgınlar çağı döneminde olduğumuz konusunda görüşler yaygınlaşıyor ve bu kavramsallaştırma yaygınlaşmış durumda” diye konuşan Kırımlı, şunları ifade etti:
“Bunun nedenlerinden birisi, geçen yüzyılın ikinci yarısında yaygın bağışıklama hizmetleri, temiz suya erişim, beslenme ve barınma koşullarındaki gelişmeler ile bulaşıcı hastalıkların dramatik olarak azalmış olması. Ancak eşitsizliklerin artması, aşı tereddütünü artıran bilim dışı yaklaşımlar ile sağlık alanındaki bu kazanımlar kaybedildi. Yoksulluğun yaygınlaşması, barınma ve beslenme sorunlarındaki artış ile toplumsal yapı bulaşıcı hastalıkların kolayca yaygınlaşabileceği bir ortam haline geldi. Aşılama konusundaki eksikliklerin de eklenmesiyle kızamık, verem, boğmaca gibi hastalıklar yeniden sağlık gündeminin önemli bir sorunu oldu”
Grafik: Türkiye’deki kızamık vaka sayılarının son dönemdeki artışı (2018-2023)
“Bireyler Daha Uzun Süreli Grip Belirtileri Deneyimliyorlar”
Sözlerine, “Elbette tedavilerin ve hastalıkların erken tespitinin gelişmesi ile geçmiş dönemlerde tedavi imkanları kısıtlı olduğu ve ölümcül olabilen hastalıkların artık tedavileri mümkün olabiliyor. Bu nedenle kronik hastalıklar daha uzun sürüyor” diyerek devam eden Hekim Kırımlı, bugünlerde mevsimsel bir grip salgını içerisinde olduğumuzu vurguladı. “Hastalığın bu seneki seyrinin biraz daha uzun süreli belirtiler içerdiği için hastalanan kişiler, rahatsızlıklarının daha uzun sürdüğünü tecrübe ediyorlar” diye konuşan Kırımlı, Covid-19’un da benzer biçimde, toplumda görülmeye devam ettiği için bu kişilerin de bir haftayı bulan şekilde hastalık belirtilerini yaşadıklarını ve şu anki durumun bu seneki hastalıkların seyriyle ilişkili olduğunu kaydetti.
Grafik: TÜİK’e göre, Türkiye’deki sağlık harcamalarının değişimi (2014-2023)
“Çok Sayıda Yurttaş, Bakanlık Bilgilendirme Yapmadığı İçin Aşı Olamadı”
“Ülkemizde uzun süredir kim, nerede, ne zaman ve nasıl grip aşısı olabileceğini bilemiyor. Bakanlık her sene farklı bir uygulama yapıyor” diyerek aşı gündemine de değinen Aile Hekimliği Uzmanı ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hekim Emrah Kırımlı şöyle konuştu:
“Pek çok hastamız e-nabız üzerinden bilgilendirileceğini zannederek aşı sırası bekledi. Geçen senelerdeki uygulama bu şekildeydi ancak bu sene hastalara bu bilgilenme yapılmadı ve pek çok kişi bu nedenle aşı olamayacağını sandı. Oysa ülkemizde de bu sene daha geniş bir grup için aşı hakkı tanımlandı ve aşılama çalışmaları daha erken başladı. Bunun dışında COVID salgını döneminin de etkisi ile aşı tereddütü çok yaygınlaştığı için hastalarımızın bir kısmı aşı olmak istemedi. Bir kişinin aşı olması için hekimine başvurması reçetesinin yazılması, reçetelenen aşı için eczaneye gitmesi, eczaneye depodan aşı gelmesi, aşı gelince hastanın tekrar eczaneye giderek aşıyı alması ve bu aşı ile yeniden aile sağlığı merkezine giderek aşısını olması gerekiyor”.
Bu uzun işlemler nedeniyle birçok kişinin aşısını olamadığını, Sağlık Bakanlığı’nın da aşı konusunda bilgilendirme yapmadığı için daha çok kişi aşı olabilecekken aşıya ulaşmadığını anlatan Hekim Kırımlı,” Hastalarımız biliyordur, aynı ev içinde aşısını olanlar bu aralar yaygın olan hastalığa karşı daha dirençliler ve daha az sorun yaşayarak bu salgın dönemini atlatıyorlar. Yapılması gereken aşıların sağlık kurumlarına gönderilmesi ve burada ihtiyacı olanların kolayca aşı olabilmeleriydi. Bu olmadığı için pek çok kişi aşı olamadı ve hem sağlık çalışanları hem de yurttaşlarımız için ek iş yükü ve meşakkat oluştu” dedi.
“Hastalıktan Korunmak İçin Aşı Olmak Kritik…”
Mevsimsel grip salgını içinde olduğumuzu ve bundan korunmamızın ilk yolunun ekim-aralık ayları içinde aşı olmaktan geçtiğinin ve seneye bu aşılarımızı olmamızda fayda olduğunun altını çizen Hekim Kırımlı, “Bunun dışında hastalık solunum yoluyla bulaşıyor. Covid-19 zamanından bildiğimiz üzere maske ve mesafe kuralları bizi koruyacaktır. Özellikle sağlık kurumlarına gittiğimizde maske takmak bizi koruyacaktır. Kalabalık toplu taşıma araçları gibi kapalı alanlarda da maske takmak faydalı olacaktır. Eğer kendimiz hastaysak da yapmamız gereken başka kişilere hastalığı bulaştırmamak için dikkatli olmak, ek hastalığımız varsa sağlık kurumuna başvurup gerekli tedavi önerilerini almak faydalı olacaktır” tavsiyesinde bulundu.
Grafik: Dünyada Influenza alt tiplerine göre pozitif numune sayısının değişimi (2018-2024)
“Bizi Hasta Eden Virüs Değil; Ona Uygun Ortamı Yaratan Toplumsal Koşullardır”
Aile Hekimliği Uzmanı ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Hekim Emrah Kırımlı, sözlerini şöyle noktaladı:
“Ancak ilk sorunuz hala yerindedir. İnsanlar kalabalık işyerlerinde, kalabalık toplu taşıma araçlarında, kalabalık evlerde ağır koşullarda çalışırken ve ekonomik krizin altında ezilirken kim kendini gripten koruyabilir ve korunma önerilerini nasıl uygulayabilir? Bu kişilere gripten korunmaları için yapacaklarını söylemek, yaşadıkları ağır koşullar altında ek bir yük daha anlamına gelecektir. Bizi hasta eden toplumsal koşullar, eşitsizlikler çözülmeden sorunu ve çözümü bireye yıkmak hastalıklarımızın en temel nedenidir. Bu nedenle de kendimizi hastalıklardan korumak istiyorsak toplumsal bir yaklaşımla ve sağlığı hak gören bir anlayışla sunulan bir sağlık hizmetine ihtiyacımız var. Bunu sağlamadan salgınlardan ve salgınlar çağından çok daha uzun süre bahsedeceğiz. Bizi hasta eden virüs değil ona uygun ortamı yaratan toplumsal koşullardır. Çabalarımızı hastalıkları yaratan ve besleyen bu toplumsal koşullarla mücadeleye ayırmalıyız. İhtiyacımız olan şey vitaminler değil. Onlara erişebilmek…”
Diğer haberleri de okuyabilirsiniz:
HEYAD: “Çöken Sağlık Sistemi İçinde Hastalanmaya Korkuyoruz!”
HEYAD: “Çöken Sağlık Sistemi İçinde Hastalanmaya Korkuyoruz!”
Daha Çok Hastalanıyoruz Ama Neden: Hangi Bulaşıcı Hastalıklar Kapıda?
Daha Çok Hastalanıyoruz Ama Neden: Hangi Bulaşıcı Hastalıklar Kapıda?
Post-Pandemi Dönemde Bulaşıcı Hastalıklar Toplumu Esir mi Alıyor?
Post-Pandemi Dönemde Bulaşıcı Hastalıklar Toplumu Esir mi Alıyor?