Sağlık, bir toplumun en önemli gereksinimlerinin başında geliyor. “Her işin başı sağlık” ifadesi, belki de hiç olmadığı kadar gerçek bir karşılık buluyor artık.
Özellikle pandemide ve pandemi sonrasında yaşananlar, toplum sağlığının ne kadar önemli olduğunu, toplumun sağlık hizmeti almasının, sağlık hizmetine bedelsiz erişiminin, aşılamanın ve sağlığın en önemli aktörlerinin başında gelen hekim ve diğer sağlık emekçilerinin toplumsal rolünü ortaya koydu.
Bu, her ne kadar siyasal iktidar tarafından yeteri kadar kavranamasa da ya da görmezden gelinse de toplum, her dönemde yeni hastalık yapıcı etkenlerle karşı karşıya kalıyor, yüz yüze geliyor. Hekimler ve sağlık emekçileri ise hayatları pahasına, sağlık sisteminin aksamaması için kimi zaman tekil, kimi zamansa örgütlü bir şekilde mücadele veriyor.
Tüm bunlarla birlikte, Covid-19 pandemisi ardından ortaya çıkan yeni sağlık koşulları, başta ülkemiz olmak üzere tüm toplumların çıkarması gereken birçok ders olduğunu işaret etse de gerek aşı tereddütü veya benzer eğilimler, gerekse de halk sağlığı biliminin göz ardı edilmesi ve elbette ki mevcut sağlık sisteminin defoları, toplumun hastalıklarla mücadelesinde elini zayıflatan faktörler arasında yer alıyor. Ayrıca bu mücadeleye, neo-liberal sağlık paradigmasının halk sağlığını ikinci plana atan uygulamaları da damga vuruyor.
Şimdilerde bu yeni şartlar, sağlık emekçilerinin son derece olumsuz çalışma koşulları bir yana, farklı veçhelerde ve farklı coğrafyalarda kendisini bulaşıcı hastalıkların artışı ve yaygınlaşması şeklinde gösteriyor. Elbette ki, pandemi dönemindeki kapanma hali ve maske takma periyodu ardından gelen açılmanın da bu hastalıkların artmasını açıklayan nedenlerden biri olarak sivrildiğini de belirtmek gerekiyor.
Grafik: Ülkelere göre grip aşısı uygulama oranı – Avrupa (2023-2024)
Aşı Tereddütü Sürüyor, Toplumsal Salgın Hali Büyüyor
Öte yandan “bulaşıcı hastalıklar” olarak listelediğimiz rahatsızlıklar arasında en çok bilinen ve karşılaşılanların başında gelen grip, sadece ülkemizde değil, Avrupa’da da ciddi oranlarda yaygınlaşmış durumda.
Avrupa’dan gelen haberler, özellikle Covid-19 döneminde artış gösteren aşı tereddütlerinin de risk altındaki gruplar arasında düşen aşılama seviyeleri nedeniyle griple mücadele etme başlığında eksik kalındığını gösteriyor.
Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık’ta her yıl tahminen 27 bin 600 kişi gripten ölürken, hastanelerin servislerinin grip başta olmak üzere, Covid-19, norovirüs ve solunum sinsityal virüsü (RSV) dahil olmak üzere solunum yolu hastalıklarıyla boğuştuğunu gösteriyor. Ek olarak ise genellikle kış sonunda artış gösteren metapnömovirüsü (HMPV) ise Çin’deki bir salgın nedeniyle gündem olmuş durumda.
Özellikle Çin üzerinden toplumda var olan algı ve komplo teorilerinin de etkisiyle, bu yeni virüsün yeni bir küresel felakete neden olacağı iddiaları da sosyal medyada dolaşıyor. Ancak yine uzmanlara göre, bu yeni tür, uzayan, kronikleşen ve semptomları artan vakaların artışı da veri alındığında, Avrupa ölçeğinde ve ülkemizde görülen vakaları hatırlatıyor.
Bunlarla birlikte, Avrupa genelinde artan grip vakaları en çok 15 yaş altı çocukları ve 60 yaş üstü yetişkinleri etkiliyor. Fransa ve İspanya’daki hastaneler, influenza B’nin baskın olduğu başvuruların arttığını bildirirken, Macaristan, Belçika ve Romanya gibi ülkelerde de mevsimsel bir salgının etkin olduğu haberleri yaygın. Yunanistan’da ise vakalar yine “solunum yolu enfeksiyonu” olarak değerlendirilirken bu nedenle hastanede tedavi gören bir kişinin hayatını kaybettiği de bilinenler arasında. Aynı zamanda, ülkede grip nedeniyle birçok insan yoğun bakımda tedavi görmeye devam ediyor.
Yunanistan Ulusal Kamu Sağlığı Örgütünün (EODY) güncel haftalık raporlarından birine göre, grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarında kayda değer bir artış görülürken, raporda, 30 Aralık 2024 ile 5 Ocak 2025 tarihleri arasında ülkede laboratuvar sonuçlarıyla doğrulanmış grip nedeniyle 7 kişinin yoğun bakımda tedavi altına alındığı ve 1 kişinin hayatını kaybettiği açıklanmış durumda. Tüm bu yaşananlara rağmen, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin de ortaya koyduğu (ECDC) çalışmaya göre, bazı ülkeler bu yıl aşı yönergelerini genişletti ancak grip aşısı oranları Avrupa genelinde, özellikle de yaşlı yetişkinler ve sağlık çalışanları için düşüş gösteriyor.
Öte yandan Türkiye’deki bilgilere göre, bulaşıcı hastalıklar arasında Covid-19, mortalite hızı (ölümlülük, bir hastalığa bağlı ölümlerin toplam nüfusa bölünmesiyle elde edilir) açısından yine listenin başında yer alırken, halk arasında “verem” olarak bilinen tüberkülozun, bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölüm nedenleri arasında COVID-19’dan sonra ikinci sırada yer aldığı dikkat çekiyor. “Aşısı olan, dispanserler ile mücadele edildiği varsayılan” ve yeni olmayan bir hastalığın, adeta yeniden baş role oynaması halk sağlığı açısından soru işareti oluşturuyor. Bunun mutlaka yoksulluk, beslenme, hijyen ve sağlık sistemi açısından değerlendirilmesi gerekiyor.
Grafik: Türkiye’deki ölüm nedenlerinin değişimi (2022-2023)
Yine konu hakkında, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünden “Verem Eğitim ve Farkındalık Haftası” dolayısıyla alınan bilgiye göre, 2023 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 10.8 milyon kişiye tüberküloz tanısı konulurken, 1.25 milyon kişi bu hastalık nedeniyle hayatını kaybettiği de açıklananlar arasında. Tüberküloz, bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölüm nedenleri arasında Covid-19’dan sonra ikinci sırada yer alıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün tahminlerine göre ise tüberküloz ile küresel mücadele kapsamında uygulanan etkin tanı ve tedavi programları sayesinde 2000-2023 yılları arasında yaklaşık 79 milyon hayat kurtarıldı.
Tüm bu verilere yaslanarak denilebilir ki, hem aşı tereddütlerinin sürdüğü hem de pandemi sonrası “bağışıklıkta idmansız” kalmanın yarattığı problem, immün (bağışıklık) sistemimizi yeni bir durumla karşı karşıya bırakıyor ve kış aylarında “sıradan” karşılayabileceğimiz rahatsızlıkların hem uzun sürede hem de kimi zaman tekrarlarla geçirilmesi mümkün hâle geliyor. Yani hem hasta kalma süre ve sıklığımız artıyor hem de dolaşımda kalan hastalık yapıcı etkenlerle birlikte yaşam kalitemiz ve konforumuz düşüyor.
Listenin Başında Olanlar: HPMV Yeni Tehdit Olabilir mi?
Ancak bulaşıcı hastalıklar arasında ülkelere göre farklı hastalık yapıcı etkenler de çıkabiliyor. ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne (CDC) göre Çin’de ortaya çıktığı öne sürülen, HPMV virüsünün ilk olarak 2001’de tespit edilse de, ondan önce de on yıllardır aramızda olduğu tahmin ediliyor. HMPV’nin belirtileri grip veya soğuk algınlığına benziyor. Semptomlar arasında öksürük, ateş, burun tıkanıklığı ve nefes darlığı yer alıyor. Bazı kişiler hastalığı diğerlerinden çok daha ağır geçirebiliyor.
Öte yandan CDC’ye göre, virüs her yaş grubundan insanda zatürre ve bronşit gibi üst ve alt solunum yolları hastalıklarına yol açabiliyor. Fakat bunlar en çok çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf kişilerde görülüyor. Virüsün kuluçka süresinin 3-6 gün arası olduğu, hastalığın ortalama süresinin ise diğer solunum yolları hastalıklarının bir benzeri olduğu, hastalığın şiddetine göre değişebildiği düşünülüyor.
Yine CDC’ye göre, HMPV vakaları ılıman iklimlerde en çok kış sonu ve bahar başı artış gösterirken, HPMV’nin çıkış rotası olduğu iddia edilen Çin’in Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Ciakun, geçen yılın son aylarından bu yana artış gösteren insan metapnömovirüsü (HMPV) ve diğer hastalıklara ilişkin açıklamalarda bulunma ihtiyacı duydu. Bu tür viral enfeksiyonların “bilinmeyen hastalık” olmadığını söyleyen Guo, “(Enfeksiyonları) Bu şekilde tanımlamak, bilimsel gerçekliğe karşı gelmek ve halkı paniğe sevk etmektir” derken, “Kış, Kuzey Yarımküre’de solunum yolu enfeksiyonlarının en yoğun olduğu mevsimdir. Şu anda Çin’deki solunum yolu enfeksiyonlarının yoğunluğu geçen yılın aynı dönemine göre daha düşüktür” diye konuştu. Çin’in yetkili birimleri aynı zamanda bu hastalığın yeni bir varyant olmadığını da vurguluyor.
Bunların yanı sıra, HPMV haricinde, başka hastalıkların da gündeme geldiği biliniyor. Morbidity and Mortality Weekly Report dergisinde yayımlanan son çalışmada, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC)’nden bilim insanları Francisella tularensis’in neden olduğu nadir bir bakteriyel hastalık olan tulareminin demografik kalıplarını, coğrafi dağılımını ve görülme sıklığını inceledi. Bu hastalık, böcek ısırıkları, kontamine yiyecek veya su ve solunum gibi çeşitli yollarla insanları infekte edebiliyor. ABD’nin kimi eyaletlerinde görülen ve antibiyotiklerle tedavi edilebilmesine rağmen “tularemi”, özellikle tanının geciktiği olgularda önemli sağlık sorunlarına da yol açıyor.
Kimi kadim hastalıklar ve onların etkeni olan virüs ve bakteriler vb. ise evrim sürecinin de etkisiyle “direnç kazanmayı ve mutasyon geçirmeyi” sürdürüyor.
2025’te Yeni Bir Salgın Riski Var mı?
Yeni yılın ilk aylarında sağlık açısından yeni komplo teorileri ve dünyanın sonuna dair kehanetler de yine ortaya saçılıyor. Ancak özellikle sosyal medyada alıcı bulan kimi hurafelere karşın, bilimsel gerçekler ve araştırmalar da dünyanın her zaman olduğu gibi hastalıklara ve doğa olaylarına açık olduğunu tespit etmiş durumda.
Örneğin, maymun çiçeği, sıtma ve kuş gribi salgınları özellikle 2023 ve 2024’te birçok kez endişe konusu olurken, uzmanlar 2025’te hangi hastalıkların ciddi boyutta kriz yaratabileceğine kafa yoruyor.
Bununla ilgili olarak, Nottingham Trent Üniversitesi’nden Mikrobiyal Biyoenformatik Doçenti Conor Meehan, The Conversation‘da kaleme aldığı makalede, kuş gribinin, 2025’teki sağlık gündeminin önemli bir bölümünü işgal edebileceğini yazıyor. Doç Dr. Meehan, “Bir influenza virüsü şu anda büyük endişe yaratıyor ve 2025’te ciddi bir sorun olma eşiğinde. Bu, bazen ‘kuş gribi’ olarak da adlandırılan influenza A’nın alt türü H5N1,” ifadelerini kullanıyor. Ortaya konan bilgiye göre, bu virüs, şu anda hem yaban hayatında hem de kümes hayvanları arasında hızla yayılıyor. Son dönemde ABD eyaletlerinde bu virüse ineklerde, Moğolistan’da ise atlarda da rastlandı. Hayvanlar arasında vakaların artması, virüsün insanlar arasında da yayılabileceğine yönelik endişeleri artırıyor.
Yine verilere göre, son dönemde söz konusu hastalık yapıcı etkenle ilgili olarak, ABD’de 61 insan vakası kayda geçmiş durumda. Vakaların çoğu çiftçilerin enfekte sığırlarla temas etmesi veya insanların çiğ süt içmesinden kaynaklandı. Önceki iki yılda Amerika’da sadece iki vaka kayda geçmiş olmasına rağmen, 2024 senesi kuş gribi vakalarında önemli bir artış söz konusu oldu. Virüs kaynaklı ölüm oranı ise yüzde 30 civarında görülüyor.
Meehan, açıklamalarında, “Kuş gribi hızla halk sağlığı yetkililerinin öncelikliler listesinde yukarılara tırmanıyor” diye konuşuyor. Öte yandan, H5N1 kuş gribinin insandan insana bulaştığına dair henüz bir kanıt söz konusu değil. Kayda geçen vakalarda virüsün hayvanlardan insanlara bulaştığı anlaşılılırken, mevcut durum, virüsün insanlarda bir pandemiye neden olma olasılığını büyük ölçüde azaltıyor.
Gündemden Düşmeyen Hastalık: Kuş Gribi
Doç. Dr. Meehan, kuş gribinin insandan insana geçmesini zorlaştıran faktörlere de değiniyor. Bilim insanına göre bu durum büyük ölçüde virüsün hücresel düzeydeki işleyişinden kaynaklanırken, yaygın influenza virüslerinin insanı enfekte etmek için hücrelerin dışındaki ‘siyalik reseptörler’ adı verilen moleküler yapılara bağlanmak zorunda olduğunu da belirtiyor.
İnsanlara adapte olmuş influenza virüsleri bu siyalik reseptörleri çok iyi tanıyor ve bu da hücrelerimizin içine girmelerini kolaylaştırıyor. Sonuçta bu virüsler insanlar arasında rahatça yayılabiliyor” değerlendirmesini yapan araştırmacı Dr. Meehan, “Bunlar insan reseptörlerine tutunurken bazı uyumsuzluklar yaşar. Bu nedenle, mevcut haliyle H5N1 insanlara kolayca yayılamaz” ifadelerini kullanıyor.
Öte yandan yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, söz konusu virüsün genomunda meydana gelen tek bir mutasyonun, H5N1’i insandan insana yayılma konusunda geliştirebileceğini ortaya koyarken, bu durum da Covid-19 pandemisinden yorgun ve yılgın çıkan insanlığı endişeye sürüklüyor.
Yine de bilim insanı Meehan, “Bu kuş gribi türü bu değişimi yaşarsa ve insanlar arasında yayılmaya başlarsa, hükümetler salgını kontrol etmek için hızlı hareket etmeli” diyerek insanlığı, ulusal ve küresel sağlık kurumlarını şimdiden ikaz ediyor.
Tüm bunlarla birlikte, yeni yılın ilk ayında ABD’den gelen bilgiler kuş gribi kaynaklı ilk ölüm vakasını teyit ederken, insanlık için yeni yılın sağlık ve salgınlar açısından neler getireceği de sırrını koruyor.
Ancak son tahlilde, yeni hastalıkların türemesinden ziyade olası durumlara karşı insanlığın kolektif birikiminin alacağı önlemler, göstereceği küresel dayanışma ve yeni hastalık, salgın ya da pandemileri hangi sağlık düzeninde karşılayacağı hâlâ belirleyici.
Yoksa sınırsızca özelleştirilen, ticarileşen, eşitsiz hâle getirilen ulusal “sağlık” sistemlerinin, yeni hastalıkları alt etmesi için daha kaç insanın ve sağlık emekçisinin yitirilmesi gerektiği ihtimali ürkütücü olmayı sürdürüyor.
Diğer haberleri de okuyabilirsiniz:
İnsanlığın ‘Hastalıklarla’ İmtihanı: Yeni Bir Salgınlar Çağında mı Yaşıyoruz?
İnsanlığın ‘Hastalıklarla’ İmtihanı: Yeni Bir Salgınlar Çağında mı Yaşıyoruz?
Daha Çok Hastalanıyoruz Ama Neden: Hangi Bulaşıcı Hastalıklar Kapıda?
Daha Çok Hastalanıyoruz Ama Neden: Hangi Bulaşıcı Hastalıklar Kapıda?
HEYAD: “Çöken Sağlık Sistemi İçinde Hastalanmaya Korkuyoruz!”
HEYAD: “Çöken Sağlık Sistemi İçinde Hastalanmaya Korkuyoruz!”