Latin Amerika’da Sol Belediyecilik VIII: Venezüela Komünleri

1989 yılında Ciudad Guayana’da La Causa Radical (Radikal Dava) tarafından başlatılan sol belediyecilik uygulamaları, yaklaşık on yıl süren bir deneyimin ardından 1990’ların sonlarına doğru sona ermiştir. 1998 yerel seçimleri, Radikal Dava’nın bölgedeki siyasi üstünlüğünü merkez-sağ eğilimli Demokratik Hareket Partisi’ne (Movimiento Democrático) kaptırdığı bir dönüm noktası olmuştur. Bu gerileme, birden fazla etkenin bir araya gelmesiyle şekillenmiştir.

Başlıca nedenler arasında parti içi bölünmeler, Hugo Chávez’in hızla yükselen politik etkisi, derinleşen ekonomik sorunlar ve artan siyasi rekabet öne çıkmaktadır. Özellikle 1997’de, partinin önemli figürlerinden Pablo Medina’nın Hugo Chávez’in Bolivarcı hareketine katılması, parti içindeki bölünmeleri derinleştirerek La Causa Radical’in siyasi gücünü ciddi ölçüde zayıflatmıştır. Chávez’in 1998’de devlet başkanı seçilmesi ise Venezüella sol siyasetinde köklü bir değişim yaratarak, Radikal Dava’nın hem ulusal hem de yerel düzeydeki etkinliğini büyük ölçüde azaltmıştır.

Bunun yanı sıra, ekonomik krizlerin giderek derinleşmesi ve Ciudad Guayana gibi sanayi merkezlerindeki belediyelerin mali kaynaklarının ciddi şekilde kısıtlanması, sosyal projelerin sürdürülebilirliğini tehlikeye atmıştır. Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, La Causa Radical’in yerel yönetimlerdeki etkisi zayıflamış ve Venezüella sol siyaseti, Hugo Chávez liderliğindeki Bolivarcı hareketin merkezinde yeniden şekillenmiştir.

Hugo Chávez’in 1998 yılında Venezuela devlet başkanlığına seçilmesiyle birlikte, Bolivarcı Hareket, merkezi yönetimden yerel düzeylere kadar kapsamlı ve radikal değişimlerin önünü açmıştır. Bu dönüşümün temel taşlarından biri, halkın doğrudan katılımını ve özyönetimi esas alan “komünler” adı verilen topluluk yapılarının inşası olmuştur. Chávez’in komünal devlet vizyonu, sosyalizmin tabandan, halkın aktif katılımıyla inşa edilmesini hedefleyen bir anlayışa dayanmaktadır.

Bu çerçevede, kooperatifler, komünitifler ve silahlı kolektifler önemli işlevler üstlenmiştir. Kooperatifler, ekonomik üretim süreçlerine odaklanırken, komünler bu ekonomik yapıya siyasi ve yönetsel katılım boyutunu ekleyerek daha bütüncül bir model sunmuştur. Komünitifler ise ekonomik ve siyasi yapıları daha ileri bir aşamada birleştirmeyi hedefleyen, halkın ekonomik ve toplumsal özerkliğini sağlamayı amaçlayan geniş kapsamlı bir yapı olarak tasarlanmıştır. Silahlı kolektifler ise, özellikle sağcı paramiliter güçlere karşı halkın özsavunma mekanizması olarak işlev görmüş ve Bolivarcı Devrim’in korunmasında kritik bir rol oynamıştır. Chávez’in komünal devlet projesinde yerel komünler sistemi merkezi bir rol oynasa da, Venezüella’nın içinde bulunduğu ekonomik, siyasi ve sosyal krizler bu yapıların gelişimini karmaşık ve zorlu bir sürece dönüştürmüştür. Bu kriz ortamı, projenin uygulanabilirliğini sınamış ve komünlerin sürdürülebilirliğini ciddi şekilde etkilemiştir.

Hugo Chávez’in iktidara gelişiyle birlikte Venezuela, “21. yüzyıl sosyalizmi” hedefi doğrultusunda kapsamlı reformlara sahne olmuştur. Bu reformların temel taşlarından biri olan 1999 Anayasası, halk egemenliğini güçlendiren ve yerel özyönetimi teşvik eden düzenlemeleriyle dikkat çekmiştir. Bu bağlamda, özellikle kırsal bölgelerde kurulan kooperatifler, halkın ekonomik bağımsızlığını artırmayı ve kendi kendine yetebilir bir toplumsal yapı oluşturmayı amaçlayan kolektif modeller olarak ön plana çıkmıştır.

Kooperatifler, halkın üretim ve tüketim süreçlerine kolektif olarak katılımını sağlayacak şekilde tasarlanmış ve Chávez dönemi boyunca hızla yayılmıştır. 1998 yılında yalnızca 762 kooperatif bulunurken, bu sayı 2001’de 1.000’e, 2002’de 2.000’e, 2003’te ise 8.000’e yükselmiştir. 2006 yılı itibarıyla SUNACOOP (Ulusal Kooperatifler Yüksek Kurulu) verilerine göre, 1,5 milyon üyeyi temsil eden 108.000’den fazla kooperatif kayıt altına alınmıştır (https://abstraktdergi.net/bolivarci-sosyalizmin-acmazlari/)

Bununla birlikte, Hugo Chávez, kooperatiflerin tek başına sosyalizmin inşası için yeterli olmadığını savunmuştur. Ona göre, kooperatifler kapitalist sistem içerisinde sömürüye açık hale gelebilir ve Mao’nun düşüncelerinden esinlenerek, bu yapıların bazen burjuvazinin kendini gizlemesi için bir araç olarak kullanılabileceği riskine dikkat çekmiştir. Bu kaygılar ışığında, kooperatiflerin ötesine geçen ve daha bütüncül bir ekonomik ve siyasal-yönetsel modeli temsil eden komünitiflerin geliştirilmesine öncülük etmiştir.

Komünitifler, yalnızca üretim ve tüketim süreçlerini yönetmekle kalmamış, aynı zamanda yerel halkın siyasi anlamda örgütlenmesini sağlayan yapılar olarak işlev görmüştür. Bu yapılar, ekonomik ve sosyal özerklik ilkesi temelinde, yerel düzeyde halkın kendi kendini yönetmesini mümkün kılacak şekilde tasarlanmıştır. Böylece, komünler ve komünitifler bir arada, hem sosyal örgütlenme hem de ekonomik üretim birimi olarak Chávez’in komünal devlet vizyonunun temel taşlarını oluşturmuş ve sosyalizmin tabandan inşasında kritik bir rol üstlenmiştir. Bu model, halkın hem ekonomik hem de siyasi katılımını güçlendirerek, sosyalist dönüşüm sürecinin daha derin ve kapsamlı bir şekilde hayata geçirilmesini hedeflemiştir.

Hugo Chávez’in komünal devlet vizyonu, özellikle 2007 yılında yapılan referandumda “komünal konseyler” önerisinin reddedilmesinin ardından daha da netleşmiş ve somut bir çerçeve kazanmıştır. Bu süreçte Chávez, Mao Zedong’un Çin’de halk komünleri aracılığıyla gerçekleştirdiği devrimci deneyimi derinlemesine incelemiş ve bu modeli Venezuela’nın koşullarına nasıl uyarlayabileceğini araştırmıştır. Chávez, benzer bir yapılanmayı Venezuela’da hayata geçirerek, komünlerin yeni sosyalist devletin temel yapı taşları olacağını öngörmüştür. Bu doğrultuda, yerel düzeyde ekonomik ve toplumsal örgütlenmenin sosyalizmin inşasında kilit bir rol üstleneceğine inanmıştır. 

Mao’nun fikirlerinin yanı sıra, İstvan Mészáros’un “komünal organik sistem” tezi de Chávez’in ideolojik altyapısına önemli katkılarda bulunmuştur. Mészáros, hem kapitalist hem de sosyalist devlet modelinin ötesine geçilmesi gerektiğini savunmuş ve bu doğrultuda, toplumun yerel düzeyde özyönetim organları aracılığıyla, uzun vadeli ve organik bir biçimde inşa edilmesini öngören bir yapı tasarlamıştır. Mészáros’un bu teorisine göre, komünler, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi özerkliğe sahip yerel yönetim birimleri olarak kurgulanmış ve bu yapılar, Venezuela’nın gelecekteki devlet modelinin temel taşları olarak görülmüştür. 

Mészáros’un fikirlerinden ilham alan Hugo Chávez, komünal organik devlet tezini ortaya koyarak hem kapitalist devlet modelinin hem de 20. yüzyıl sosyalist devlet anlayışlarının ötesine geçmeyi amaçlamıştır. Bu tez, ideolojik olarak Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe’ün “radikal demokrasi” teorisi ile Pierre-Joseph Proudhon ve Murray Bookchin’in anarşist düşünceleriyle paralellik göstermektedir. Komünal organik devlet modeli, komünlerin ve yerel özyönetim organlarının federasyonlar halinde bir araya gelmesini ve merkeziyetçi olmayan, tabandan inşa edilen bir devlet yapısının oluşturulmasını öngörmektedir. Bu model, toplumsal örgütlenmede halkın doğrudan katılımını esas alarak, hem ekonomik hem de siyasal süreçlerin demokratik bir şekilde yönetilmesini amaçlamaktadır. 

Ancak, bu modelin hayata geçirilmesi, hem bürokratik engeller hem de ekonomik zorluklar nedeniyle beklenen hızda ilerleyememiştir. Pratikte, yapısal sorunlar ve devlet mekanizmasındaki direnç, teorinin dönüştürücü potansiyelini sınırlamış ve hedeflenen komünal devlet modelinin uygulanmasını zorlaştırmıştır. Bu nedenle, Chávez’in güçlü ideolojik vurgularına rağmen, komünal organik devlet vizyonu büyük ölçüde bir teori olarak kalmış ve uygulamada istenen kapsamda hayata geçirilememiştir.

Hugo Chávez’in Aló Presidente adlı televizyon programında komünal projelere ilişkin yaptığı açıklamalar, halkı bu süreçte aktif rol almaya davet eden etkili bir propaganda aracı işlevi görmüştür. Özellikle 11 Ocak 2009 tarihli programında, komünlerin sosyalizmin yerel düzeyde inşasında üstleneceği kritik rolü ayrıntılı bir şekilde ele almış ve komünleri, “sosyalizmin adım adım, taş taş üstüne inşa edileceği yapılar” olarak tanımlamıştır. Bu açıklamalar, Chávez’in komünal devlet vizyonunu halkla paylaşarak bu sürece geniş bir katılım sağlama çabasını yansıtmaktadır.

Bunun yanı sıra, bakanlar kurulunda yaptığı konuşmalarda, valilere komünlere daha fazla yetki devretmeleri gerektiğini açıkça dile getirmiş ve yerel özerkliklerin güçlendirilmesinin bu sürecin başarıya ulaşması için zorunlu olduğunu vurgulamıştır. Ancak, 2010 yılında yaptığı bir başka programda, komünlerin hala tam anlamıyla hayata geçirilememiş olmasından duyduğu hayal kırıklığını sert bir şekilde ifade etmiş ve “Komünler nerede? Ayda mı yoksa Jüpiter’de mi?” şeklindeki eleştirileriyle hükümetin bu projeleri uygulamadaki yavaşlığını açıkça hedef almıştır.

Hugo Chávez’in vizyonunda, 21. yüzyıl sosyalizminin yeni yapısı, yalnızca komünal meclislerden değil, aynı zamanda silahlı kolektiflerden oluşan çok yönlü bir yapı olarak tasarlanmıştır. Bu öz savunma birimleri, Bolivarcı Devrim’in korunmasında ve halkın güvenliğinin sağlanmasında kritik bir rol üstlenmiştir. Devrimin kazanımlarını muhafaza etme amacıyla oluşturulan bu kolektifler, özellikle sağcı paramiliter gruplar ve suç örgütlerine karşı halkı korumak üzere örgütlenmiştir.

Caracas’ın batısındaki Catia gibi işçi mahallelerinde faaliyet gösteren Tupamarolar ve Francisco de Miranda Cephesi gibi silahlı kolektifler, mahalle güvenliğini sağlamanın ötesine geçerek çeşitli sosyal projelere de öncülük etmişlerdir. Uyuşturucu rehabilitasyon programları, spor etkinlikleri ve sağlık hizmetleri gibi faaliyetler, bu kolektiflerin yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve sosyal refah alanlarında da aktif birer aktör haline gelmelerini sağlamıştır.

Bu yapılar, halkın silahlı milislerle kendi mahallelerini savunmasına olanak tanırken, aynı zamanda sosyalist dayanışmanın somut bir ifadesi olarak işlev görmüştür. Chávez’in sosyalist vizyonunda silahlı kolektifler, sadece savunma ve güvenlik unsurları değil, aynı zamanda sosyalizmin yerel düzeyde inşasında aktif birer toplumsal öge olarak konumlandırılmıştır.

2016 yılı itibarıyla, Venezüella’da 1.620 komün ve 46.566 komünal konsey aktif olarak faaliyet göstermektedir. Bu yapıların çoğu, özellikle kırsal bölgelerde, ekonomik dayanışma ve özyönetim ilkelerine dayalı işlevler görmeye devam etmiştir. Bugün, Nicolás Maduro yönetimi altında, Venezuela’da 3.000’in üzerinde komün hâlâ faaliyet göstermekte olup, her ne kadar ulusal düzeyde devrimci bir yapı haline gelememiş olsalar da, yerel halkın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamada kritik bir rol oynamaya devam etmektedirler.

Fakat her ne kadar yukarıda bahsi geçen şekilde komünler halkın ihtiyaçlarına yönelik bir çözüm sunmayı ve yerel düzeyde katılımcı demokrasi yoluyla sosyalizmi inşa etmeyi amaçlasa da, farklı sol kesimlerden ciddi eleştiriler de almıştır. Bu eleştiriler, komünlerin Chávez’in ideallerine uygun bir şekilde işleyemediği ve toplumsal dönüşümdeki etkinliğinin sınırlı kaldığı yönündedir. Komünal yapılar, halkın ekonomik ve siyasi özerkliğini güçlendirme iddiasına rağmen, hem iç hem de dış faktörler nedeniyle istenilen başarıya ulaşamamıştır.

Kapitalizm ve sosyalizm arasında bir “Üçüncü Yol” izlemeyi savunan ancak daha sonra ideolojik çizgisini sosyalizme kaydıran Hugo Chávez’in “komünal devlet” vizyonu, ülkedeki ekonomik çöküş, ABD destekli darbe girişimleri ve siyasi krizler nedeniyle tam anlamıyla hayata geçirilememiştir. Bürokratik engeller, yerel komünlerin özerkliğini kısıtlarken, merkezi hükümetin artan müdahaleleri de bu organların bağımsızlığını zayıflatmıştır. 2010’lara gelindiğinde Venezuela, dünya petrol fiyatlarının 2014’te hızla düşmesiyle derinleşen ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Chávez’in 2013’teki ölümünden sonra Nicolás Maduro, komünal devlet vizyonunu devam ettirmeye çalışsa da, ekonomik ve siyasi krizler bu yapıları ciddi şekilde zora sokmuştur. Kırsal bölgelerde komünler kısmen varlığını sürdürebilmiş olsa da, kentlerdeki komünler ve kooperatifler finansman sorunları nedeniyle işlevselliğini büyük ölçüde yitirmiştir.

Chávez’in devrimci söylemleri başlangıçta geniş bir destek bulmuş olsa da, zamanla ortaya çıkan ve “Boli-burjuvazi” olarak adlandırılan zengin elit kesim, sosyalist ilkelerin yozlaşmasına dair eleştirileri artırmıştır. Devletin kaynakları üzerindeki merkezi kontrol, bürokratik yolsuzluklara zemin hazırlamış ve bu durum, komünler de dahil olmak üzere toplumsal reformların etkisini zayıflatmıştır. Hem Chávez hem de Maduro dönemlerinde, bu yozlaşma ve bürokratik uygulamalar, komünal projelere olan inancı sarsarak hareketin taban desteğini önemli ölçüde zayıflatmıştır. Simon Planas Komünü’nde 2017 yılında yaşanan olaylar, merkezi hükümet ile komün yönetimleri arasındaki çatışmayı açıkça göstermektedir. Komünlerin adayı Angel Prado’nun seçim zaferinin Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) tarafından kabul edilmemesi, komünal özerklik ile merkeziyetçi kontrol arasındaki gerilimi ve bu yapılar üzerindeki baskıyı somut bir şekilde ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, Venezuela’daki komün sistemi, sosyalizm hedefini gerçekleştirme konusunda yeterli başarıyı elde edememiş; ABD emperyalizminin müdahaleleri, derin ekonomik krizler, yolsuzluk ve bürokrasinin yerel yapılara artan müdahaleleri, bu yapıları etkisiz hale getirmiştir. Komünlerin kuruluşundaki devrimci vizyon, halkın özyönetimini sağlamayı hedeflese de, uygulamada bu ideal tam anlamıyla hayata geçirilememiştir. Komünal sistemin geleceği, yalnızca Venezuela’nın ekonomik koşulları ve emperyalizme karşı mücadelede yaşanacak dalgalanmalara değil, aynı zamanda solun iktidardayken sınıf savaşımını sürdürme ve Mao’nun işaret ettiği bürokrat burjuvaziye karşı mücadele etme kararlılığına bağlıdır. Bu süreçte en büyük zorluk, iktidardayken de devrimci ideallerden sapmadan ilerlemektir.

Latin Amerika’da Sol Belediyecilik VII: Pembe Dalga ve Sol Belediyecilik

Latin Amerika’da Sol Belediyecilik VI: Venezüela – Ciudad Guayana

Latin Amerika’da Sol Belediyecilik V: Uruguay – Montevideo