Dünya Ekonomisinin Hâli: Kaygılar, Beklentiler ve Çelişkiler

Dünya ve Türkiye ekonomisi son 15 yıldır enflasyonla ve ekonomik tıkanıklıklarla boğuşuyor. Oxfam’ın son analizinin de gösterdiği gibi, mevcut duruma derin ve kapsamlı bir yoksullaşma hâli de eşlik ediyor. 

Yoksullaşmanın karşı tarafında ise gün geçtikçe büyüyen bir servet birikimi ve yeni oluşan “milyarderler furyası” yer alıyor. Milyarderler arttıkça, küresel eşitsizlik ve fakirleşme de tavan yapıyor.

Dünya ekonomisinin 2024’ten 2025’e geçerken gösterdiği hâl ise kimi konularda kaygı verici cinsten. Özellikle ABD Başkanlığına yeniden seçilen Donald Trump üzerinden okunmaya başlanan ABD-Çin ticari rekabeti, Rusya-Ukrayna meselesi ya da küresel ekonomik çatışmaların yeni bir safhaya geçeceği ihtimali dünya ekonomisinin güncel konuları arasında sivriliyor. 

Bunlara ilave olacak şekilde, birçok iktisatçı, özellikle ABD’nin yeniden seçilmiş başkanı Donald Trump’ın henüz Beyaz Saray’a dönmeden bazı ülkeler için açıkladığı ilave gümrük vergilerinin 2025’te küresel büyüme açısından oldukça büyük ve negatif bir etki yapabileceğini öngörüyor. Trump’ın göreve başlar başlamaz yaptığı hamleler ise bu öngörünün gerçekleşebileceğine işaret ediyor. 

Hatırlanacak olursa, 2008 krizinin etkileri tam olarak atlatılamadan yaşanan Covid-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı, küresel ticareti ve büyüme hızlarını yavaşlatmış, dünyanın birçok yerinde yoksullukla mücadeleyi negatif olarak etkilemişti. Bu aşamada artan enflasyon, yoksullaşma ve gelir dağılımdaki büyük eşitsizlik küresel ekonominin makro sorunlarının en tepesine yerleşmiş durumda.

Öte yandan “yerli ekonomi” de ümit vermiyor. Dengelenemeyen ve sürekli artan enflasyon, dışa bağımlılık ve buna eşlik eden yoğun işsizlik ile fakirleşme vb. ise ciddi oranda ülke ekonomisini ve halkını hırpalar duruma geldi. Bu süreç hâlâ devam ediyor. Ayrıca 2023 yılında yaşanan deprem felaketi de ülkenin ekonomik fay hatlarını tetiklemiş ve ülkenin kırılgan yapısını ortaya çıkarmıştı. Meclis Deprem Komisyonu’nun yaptığı araştırmaya göre, depremin Türkiye’ye maliyetinin 148.8 milyar dolar olduğu tespit edilmişti.

Geçen zamanda ülke kariyerine hem yeni felaketler eklendi hem de ekonomi bu evrede toparlanmaktan uzak kaldı. Bu açıdan değerlendirilecek olursa, son iki yıl olduğu kadar, Türkiye’nin 2025 yılındaki ilk fotoğrafı da pek iyi görüntü vermiyor, ekonomik sancı ve sanrılar sürüyor.

Dünya’daki Ekonomik Tablo Bize Ne Anlatıyor?

Dünya ölçeğinde ekonomik tahliller yapan uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarından S&P, küresel ekonomik görünüme ilişkin yayımladığı raporda, küresel ekonominin 2025 yılına, nispeten iyi bir konumda başlayacağı ve dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3,3 ve gelecek yıl yüzde 3 büyümesinin beklendiğini açıkladı.

Covid-19 salgını sonrası enflasyonda beklenmedik bir şekilde yaşanan yükselişe karşı artan faiz oranının beklenenin aksine yavaşlamaya neden olmadığının not edildiği raporda, merkez bankalarının faiz oranlarını düşürdüğü ve ekonomide normalde sağlanması zor olan “yumuşak iniş” senaryosunun ulaşılabilir göründüğü aktarıldı.

Yine adı geçen raporda, dünya ekonomisinin yayılmacı ve başat güçlerinden ABD ekonomisinin, “iyi performans göstermeye ve küresel makro tabloyu istikrarlı tutmaya devam ettiğine” işaret edildi ancak bu durumun değişebileceği, yeni yönetimin politikalarının enflasyonu tetikleme ve finansal şartları sıkılaştırma/baskılama riski olduğu, bu durumun başta gelişmekte olan piyasalar olmak üzere diğer ekonomilere yansıyabileceği belirtildi. Ayrıca raporda, ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 2,7 ve gelecek yıl yüzde 2 büyümesinin beklendiği de vurgulandı.

ABD’de başkan seçilen Donald Trump yönetiminin daha göreve gelmeden makro-finansal dengeleri değiştirmeye ve küresel ekonomi için aşağı yönlü riskleri şimdiden artırmaya başladığına işaret edilen raporda, politikaların ne derecede uygulanacağının önemli bir bilinmeyen olduğu da not edilenler arasında yer alıyor. Bu açıdan değerlendirilecek olursak, piyasa ve borsayı, genel olarak ise ekonomiyi en çok dengesizleştirecek unsurlardan birisi siyasi süreçlerdeki belirsizlikler ve değişken dinamikler olacak. 

Diğer ülkelerin ekonomik büyüme beklentilerinin de yer aldığı raporda, Euro Bölgesi ekonomisinin bu yıl yüzde 0,8 ve gelecek yıl yüzde 1,2 büyüyeceği değerlendirmesi yapılırken, Çin ekonomisinin ise bu yıl yüzde 4,8 ve gelecek yıl yüzde 4,1 büyüyeceği tahmin edildi.

Bunlara ilave olarak, küresel ekonomide enflasyonun “düşme” eğilimi göstermesi de bekleniyor. Büyüme oranlarının yüzde 3 bandında seyredeceği öne sürülürken toparlanma hâlinin bölgeler ve ülkeler arasında önemli farklılıklar gösterebileceğini de vurgulamak gerekli. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Çin gibi bölgelerde büyüme hızının yavaşlaması beklenirken, enerji krizi, emlak sektörü, azalan iç talep gibi göstergeler de kritik başlıklar olarak öne çıkıyor. Buraya bir not da AB’nin ‘motor güçleri’ arasında sayabileceğimiz Almanya için. Son iki yılda resesyona (durgunluk) giren ülkenin de takip edilmesi oldukça önemli görünüyor.

Beklentiler ve Majör Belirsizlikler: Bir Doktrinler Savaşı mı Bizi Bekliyor?

2025 yılında Donald Trump’ın ABD’de yeniden başkan seçilmesi, küresel ekonomide önemli belirsizlikleri beraberinde getirecek gibi duruyor. Trump’ın geçmişte olduğu gibi gümrük vergilerini artırma, ticaret politikalarını daha korumacı bir yaklaşımla yeniden şekillendirme ve ‘Önce Amerika’ (America First) doktrinini tekrar hayata geçirme vaatleri, küresel ticaret üzerinde ciddi olumsuz etkiler de yaratabilir. Ve özellikle buna, Çin’in “savaştan kaçınma” merkezli bir doktrinle ve sahada vereceği karşılıklar, ticaretin dolaşımını ve yeni arayışları da beraberinde getirecek.

ABD’nin özellikle Çin ve Avrupa Birliği (AB) gibi büyük ekonomik aktörlerle olan ticari ilişkilerinde, yeni tarifelerin ve ticaret kısıtlamalarının gündeme gelmesi bir ekonomik çatışma hâlini bile doğurabilir. Ayrıca, Trump yönetiminin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi çok taraflı kurumlara karşı mesafeli tutumu ve ikili ticaret anlaşmalarına öncelik verme stratejisi, küresel ticaret sisteminin mevcut dengesini daha da kırılgan hale getirebilir. Yine Trump’ın Grönland, Kanada, Panama, Meksika vb. gibi ülkelere karşı irredantist bir tutum almasının önemli ticari nedenleri de bulunuyor.

Örneğin, ABD’nin mineral ve petrol yatakları bakımından zengin ve konum olarak ise deniz taşımacılığı açısından stratejik öneme sahip Grönland’a yönelik ilhakçı tutumunu değerlendirilecek olursak, bunun ekonomik bir arka plana sahip olduğu da görülebiliyor. Arktik Okyanusu’nun son dönemde iklim krizinin de etkisiyle erimeye yüz tutması, ortaya yeni ticari yollar ve imkanlar çıkarmış durumda. Buranın ABD tarafından kapsanması, hem yeni yolları ve kaynakları ABD’nin hizmetine sunacak hem de Rusya’ya karşı bir bariyer de örülmüş olacak. Buraların da küresel ekonomik aktörlerin bir çatışma sahasına dönüşme riski bulunuyor.

Çatışmanın sıcak hâle gelip gelmeyeceğini ise o momentteki mevcut koşullar ve koşulların dozajı belirliyor olacak.

Yine hatırlanacak olursa, Eski ABD Başkanı Harry Truman da, 1946’da, zengin uranyum, altın, petrol ve gaz rezervlerine sahip Grönland’ı satın almak için Danimarka’ya 100 milyon dolarlık altın teklif etmişti. Bu açıdan Danimarka’nın korumasını üstlendiği ve güvenliği için daha çok kaynak ayırma kararı aldığı Grönland başta olmak üzere ABD’nin “ilhaklar meselesi” bir süre daha tartışılacak gibi duruyor.

Bunların yanı sıra dünyanın ‘karşı’ kıyısında önemli bir ekonomik güç olarak sivrilen  Avrupa Birliği’nin ise 2025 yılında ticaret politikaları konusunda zorluklarla karşılaşabileceği de  dile getiriliyor. Özellikle Çin ile olan ilişkilerde, elektrikli araçlar ve yeşil dönüşüm sürecine yönelik dönük konular öne çıkabilir. Çin’in AB pazarına düşük maliyetli elektrikli araç ihracatını artırması gibi gelişmeler, Avrupa’daki otomotiv endüstrisi üzerinde baskı yaratmayı sürdürüyor.

Son tahlilde ise küresel açıdan bakıldığında, ekonomik gerilim başlıkları ve daralmanın sürdüğü tespiti yapılabilir. 

Finansal piyasalardaki durgun gidişat ve bunu etkileyen tüm bu faktörler, dünya ekonomisinde büyüme hızını yavaşlatabilir ve ekonomik işbirlikleri süreçleri de sekteye uğrayabilir. Dünyanın 2025 yılındaki genel ekonomik fotoğrafı, yeni bir ekonomik çatışma görüntüsü verebileceği kadar, yeni bir fotoğraf da ortaya çıkarabilir. Bu da hiç kuşkusuz ki ekonomik kavganın büyümesi ve işlerin daha da kızışması anlamına gelecek.

Gelirler Arası Uçurum, Yoksullaşma, Eşitsizlik: OXFAM Raporu Neyi Gösteriyor?

Çin-ABD Rekabeti ve Ticari Çatışma: Önümüzdeki Dönemin Konseptinde Neler var? 

Siyasi ve Ekonomik Sıkışmanın Kıskacında: Davos 2025 Dünyaya Ne Vadediyor?