2025 Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Yıllık Toplantısı, 20-24 Ocak 2025 tarihleri arasında İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleştirildi.
Bu yılki toplantının temel teması olarak ise “Akıllı Çağ İçin İş Birliği” başlığı öne çıkartıldı. Hatırlanacağı üzere, Davos 2024’ün öne çıkan sloganlarından biri “Tahminler kader değildir” olmuştu.
Davos 2025’in ana temaları ve öncelikleri arasında ise “Büyümeyi yeniden hayal etmek, akıllı çağda endüstriler, insanlara yatırım yapmak, gezegeni korumak ve güveni yeniden inşa etmek” gibi gündemler öne çıktı.
WEF tarafından yapılan açıklamaya göre, bu yılki toplantılara 130 ülkeden 1600’ü şirket yöneticisi olmak üzere 2 bin 700 kişi katılım gösterdi. Foruma 60 ülkeden katılan hükümet ve devlet başkanları arasında Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy de bulunuyor. Ancak bu isimlerle birlikte, foruma katılacaklar arasında en dikkat çekici isim, Suriye’deki yeni rejimin HTŞ’li Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani oldu.
Riskler Raporunda Öne Çıkanlar
Öte yandan bu yılki toplantıda ise yine çatışma, çelişkiler ve belirsizlikler ağırlık kazanırken, yıllık toplantı öncesinde yayımlanan, “Küresel Riskler Raporu” da önemli veriler sundu.
Riskler raporunda, artan jeopolitik, çevresel, toplumsal ve teknolojik zorlukların istikrar ve gelişimi tehdit ettiği, giderek parçalanan küresel bir fotoğraf ortaya konarken raporda yer alan verilere göre, ekonomik riskler daha az ön plana çıkıyor ve fakat toplumsal ve jeopolitik gerilimler daha çok yer kaplıyor. Davos 2025 toplantısının ise sonuçları açısından dünya küresel ekonomisine nasıl yön vereceği de merak konusu.
Fikir Gazetesi, küresel ekonomi açısından önemli bir uğrak noktası olan Davos’u, Davos’un sonuçlarını ve dünyanın karşı karşıya olduğu risk ve tehditleri siyasal iktisatçı Ali Rıza Güngen ile tartıştı.
Fikir’in sorularına yanıt veren Güngen, raporun önemli çıktılarından birisinin uzun vadede istikrar beklentisinin neredeyse ortadan kalkmış olması” olduğunu söylerken “küresel bir karşı-hegemonik atılıma” ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. Akademisyen Güngen, Davos’un bir kazananı da olduğunu ifade ederken, bu kişinin ise “katılımı yemin töreni üzerine gelen, istediği şekilde tehditleri savuran Trump olduğunu” savundu.
Güngen’in sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:
“Küresel Sermaye ve Onların Elitleri Trump benzeri figürlerle Bir Arada Yaşamanın Yollarını Buluyor”
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) her yıl Davos’ta düzenlenen Yıllık Toplantıları öncesi hazırladığı Küresel Riskler Raporu yayımlandı. Raporda en çok dikkatinizi çeken başlıklar arasında neler var? Örneğin ekonomik başlıklar açısından nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Küresel açıdan sizce ne tür risk unsurlarıyla yanyana yaşıyoruz?
Raporda oldukça öne çıkan riskler biyoçeşitlilik kaybından, doğal kaynak kısıtlılıklarına, insan hayatını tehdit eden aşırı iklim olaylarından kirliliğe uzana çeşitli çevresel ve iklim kaynaklı riskler. Küresel Risk Algıları Anketine ve Dünya Ekonomik Forumu’nun tepe noktalardaki şirket temsilcileri ve politika yapıcılarından derlediği görüşler üzerinden biçimlendirdiği verilere dayanan bu risk raporu küresel sermaye temsilcilerinin de uzun vadede iklim ve çevre krizleri kaynaklı riskleri dert edindiklerini söylemeye izin veriyor.
Ancak dikkat çekici olan nokta daha başka bir nokta. Küresel sermaye temsilcilerinin iklim krizi vurgusu ve yeşil geçiş tartışmaları yeni değil. Bu raporda kanımca daha dikkat edilmesi gereken nokta uzun vadede istikrar beklentisinin neredeyse ortadan kalkmış olması. Bununla birlikte kısa vadede iklim krizleri kaynaklı değil de jeopolitik gerginlikler ve savaşlar kaynaklı olarak bir yoğunlaşmanın beklenmesi. Görüşlerin Trump’ın başkan seçilmesinden önce derlendiğini hatırlamak gerekli. Kanımca aynı ekonomik elitler aynı sorulara kısa vadede ABD’de değil ama başka bazı coğrafyalarda ekonomik çalkantıların da vurgulanması söz konusu olurdu.
Burada ilginç bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Küresel sermaye ve onların elitleri Trump benzeri figürlerle bir arada yaşamanın ve onların kararlarından fayda sağlamanın yollarını çok hızlı buluyorlar. Eşitsizlik veyahut toplumsal kutuplaşma bir risk faktörü olarak beyan edilse dahi, bu uzun vadede ve daha az önemli bir konuma indirilmiş bulunuyor.
“Eşitsizlik Verilerinin Davos Katılımcıları İçin Ne Kadar Sorun Edildiği Tartışmalı”
İncelediğimiz kadarıyla bu yılki araştırma sonuçlarında ekonomik riskler daha az ön plana çıkmış gibi görünüyor. Buna karşın küresel ekonomik durum toplumsal ve jeopolitik gerilimlerle bağlantılı olarak kaygı üretmeyi de sürdürüyor. Ancak Davos öncesi yayımlanan Oxfam raporu da ekonomik eşitsizliklerin günbegün arttığını ortaya koydu. Bu tabloyu nasıl yorumlarsınız?
Küresel sermaye elitleri ve temsilcileri bir gösteri dalgası ya da karşı-hegemonik bir proje yokluğunda ülke içi ve ülkeler arası eşitsizliklerin yaratacağı huzursuzlukların yönetilebileceğini düşünüyor olmalı. Bizim açımızdan kaygı verici olan eşitsizlik verilerinin, Davos katılımcıları açısından büyük bir sorun teşkil etmeyebileceğini anlamamız gerek.
Bununla birlikte raporda kısa vadede devletler arası savaşlar ve jeopolitik gerginlikler ile uzun vadede çevre felaketlerine yönelik artan bir vurgu görüyoruz. Ben Davos elitleri açısından Rusya’nın Batı blokunca çevrelenememesi, Filistin’de soykırımın daha sonra yaratacağı etkiler (soykırımın değil de onun yarattığı şok dalgasının sonuçlarının) ve genel olarak 1945 sonrası dünyanın bazı ilkelerinin sözlükten kalkmış görünmesinin daha büyük bir kaygı yarattığını düşünüyorum. Vade uzadığında ise hemen devreye sürüklendiğimiz iklim krizi girmiş oluyor.
“Davos’un Bir Kazananı Var, O da Donald Trump”
Davos, “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” temasıyla yıllık toplantısını düzenledi. Peki, bu yılki toplantıda hangi konular öne çıktı? Bunun da ötesinde Davos’un sizce bir kazanan ya da kaybedeni var mıdır bu sene?
Davos’ta öne çıkan konular oldukça çeşitli; yapay zeka kullanımının yaratacağı dalgalanmadan finans sektöründe birleşmelere kadar çok çeşitli gündem maddeleri olduğunu biliyoruz. En fazla öne çıkan maddeler arasında ikisini saymak gerek. Ukrayna’nın yeniden inşası küresel elitler, bilhassa Avrupalılar açısından en önemli husus. ABD Başkanı Trump’ın söyleminin dev şirketlerin stratejilerini nasıl etkileyeceği ise bir diğer konu. Trump’ın konuşmasından çok fazla ipucu edinemedik, ancak ABD’de aldığı kararlar ile küresel şirketlerin sosyal sorumluluk altında marka değerini korumak için marjinalleştirilmiş topluluklarla dayanışması ya da hakkaniyetli işe alım ve yatırım öncelikleri belirlemeleri gibi uygulamaların hızla değişebileceğini anlıyoruz.
Davos’un kazananı, katılımı yemin töreni üzerine gelen, istediği şekilde tehditleri savuran Trump oldu.
Çin ile ABD Arasındaki Gerilimin Seyri Ne Olacak?
Yine Davos’ta Çin ile ABD arasındaki ekonomik gerilimler de önemli yer tuttu. Bu süreç Davos’un sonrasında da kendisini gösterecek gibi. Ancak Avrupa’nın da hem 2. Trump dönemi hem de ticari tehditlere ilişkin bir hazırlığı var. Sizce Davos, bu küresel güçler arasında katmerlenecek yeni bir ticari savaşı mı müjdelemiş oluyor?
“Önce Amerika” sloganı ile kendi yaldızlı çağını yaratma peşinde Trump Davos’ta Avrupa ülkelerinin ya da NATO üyelerinin gümrük uygulamalarından muaf olmayacağını tekrarladı. Tek taraflı biçimde ticari ilişkiler ya da askeri projelerde ABD patikasında yürümeyenler için ufak çaplı şoklar hazırlanıyor. Davos zirvesinin kendisi değil ancak son yıllardaki gelişmeler yeni bir ticaret savaşının koşullarını olgunlaştırdı. Bu savaşın çok aşamalı biçimde yürüyeceğini, bütün önlemlerin tek seferde seferber edilmeyeceğini öngörebiliyoruz.
Daha ilginç olan nokta tedarik zincirlerini ve daha zor erişilen metalara erişimi güvence altına almak için devlet müdahalesinin biçim değiştirmeye devam edecek olması. Orta vadede Çin ve küresel Güneyin birçok bölgesi arasında yeniden güçlenen ticari ilişkiler yanı sıra süregiden bloklaşmanın katmerlenmesi olası. Trump’ın kendi iç sesi değil de Çin-ABD karşıtlığındaki bloklaşmanın seyri ABD’nin kendi müttefikleriyle gireceği ticaret savaşlarının ufak çaplı muharebeler seviyesinde mi kalacağını yoksa daha sarsıcı gelişmelere mi yol vereceğini belirleyecek.
“Küresel Bir Karşı-Hegemonik Atılıma ve Yeni Hamlelere İhtiyaç Var”
Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda bir araya gelen liderler, özellikle Trump’ın ABD’de yeniden iktidara gelmesiyle birlikte, Avrupa’nın ekonomik ve düzenleyici stratejilerini yeniden gözden geçirmesi için acil çağrıda bulunmuş oldu. Davos sürecinin küresel ekonomi ve ticareti nasıl etkileyeceğini öngörüyorsunuz? Dünya yeni bir sıkışma ya da çatışmaya mı gebe?
Avrupa yeşil geçiş gündemi kadar üretkenlik düşüşü nedeniyle de stratejilerini gözden geçiriyor. Son yıllarda devletin girişimci ve düzenleyici rolünü öne çıkartan çeşitli önerilerin Avrupa’da teknokratik ve neoliberal çevrelerde de dikkat alındığını belirtmek çok yanlış olmaz. Ancak küresel kapitalizmin depresif eğilimlerinden oldukça muzdarip, hem demografik değişim hemde kendi kurumsal konfigürasyonları açısından oldukça kırılgan bir konuma sürüklenmiş bir devletler topluluğundan bahsediyoruz Avrupa dediğimizde. Davos kendi başına süregiden tartışmalara bambaşka bir renk verebilecek, yepyeni stratejileri öne çıkartabilecek bir zirve niteliği sergilemedi. Ancak Dünya’nın yeni çatışmalara gebe olduğunun ve küresel elitlerin bu çatışmaların gidişatı konusunda kaygılı olduğunun teyidi işlevi gördü.
“Bir Felaketler Çağının İçinden Geçiyoruz”
Sadece Davos’u değil, ama genel olarak küresel yönetişim kurumlarında devam eden krize atıfta bulunursak şunu söyleyebiliriz: Kısa vadede jeopolitik gerginlikler ve uzun vadede iklim krizine ilişkin yenilikçi bir öneri ortaya atılamıyor. Örneğin Davos’ta hem risk raporlarında hem de Dünya Ekonomik forumu yayınlarında sıkça vurgulanan çok taraflılık (ya da zaman zaman bazı sorunların çözümü için az sayıda devletin birlikteliğiyle uluslararası tepkilerin verilebilmesi) önerileri mevcut dönemde işlemiyor/işleyemez. Küresel meydan okumalara ya da iklim kriz gibi krizlere karşı çözüm getirme değil de bu krizlerin az tahribat yaratacak şekilde yönetilmesi arzusunun anlamı sonuçlar vereceği kanaatinde değilim.
Kısacası bir felaketler çağının içinden geçiyoruz, uluslararası kurumlar ve küresel yönetişim ağları bu sorunları çözebilecek kapasiteye sahip değiller, dertleri de pek bu değil ve dolayısıyla önümüz daha karanlık. Küresel bir karşı-hegemonik atılıma, Davos zirveleri benzeri toplantıların getirdiği çözümsüzlükleri aşacak hamlelere ihtiyaç bulunuyor.
Gelirler Arası Uçurum, Yoksullaşma, Eşitsizlik: OXFAM Raporu Neyi Gösteriyor?
Çin-ABD Rekabeti ve Ticari Çatışma: Önümüzdeki Dönemin Konseptinde Neler var?
Mülteci-Der’in Göçmen Raporunun İşaret Ettikleri: İhtiyaçlar ve Çözüm Önerileri