Türkiye, birkaç gündür yine gazetecilere uygulanan bir baskı dalgasıyla karşı karşıya kalmış durumda.
Son günlerde üst üste yaşanan bazı gelişmelerin sonunda Halk TV’den üç gazetecinin, Seda Selek, Barış Pehlivan ve Serhan Asker’in gözaltına alınması tepkilere neden olmuştu. Ancak ardından yaşanan ve Halk Tv Genel Yayın Yönetmeni ile Programlar Müdürü’nün de dahil olduğu ‘ifade verme’ sürecinin ardından gazeteciler çeşitli cezai durumlarla karşı karşıya bırakıldı.
Operasyona Dönüşen Süreç Nasıl Başladı?
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Pazartesi günü “Turpun büyüğü” isimli bir basın toplantısı düzenlemiş, ve toplantıda hem kendisinin hem de CHP’li belediyelerin dava dosyasına giren bir bilirkişi ile aleyhinde hazırlanan kimi raporlardan bahsetmişti.
İmamoğlu henüz kürsüde, açıklama yapıyor olduğu sırada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İBB Başkanı hakkında soruşturma başlattı. Bilirkişinin hedef gösterildiği savunularak İmamoğlu’nun “yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ettiği” iddia edildi.
Ardından bilirkişi ile yapılan bir röportajın ses kaydının yayınladığı Halk TV’den üç gazeteci, göstermiş oldukları gazetecilik faaliyeti ve refleksi nedeniyle gözaltına alındı. Gazetecilerden Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek geceyi gözaltında geçirirken Sonra Halk TV’nin açıklamasında sorumluluğun kanalın Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve Programlar Müdürü Kürşad Oğuz’da olduğunun işaret edilmesi üzerine bu isimler de polis tarafından ifadeleri alınmak üzere gözaltına alındı. Mahkemeye sevk edilen gazetecilerde dördü adli kontrolle serbest bırakılırken, Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı.
“Bilirkişi, Bilinmez Bir Koruma Altındadır”
Öte yandan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yaşanan olay hakkında, bilirkişinin “bilinmez, büyük bir koruma altında olduğunu” vurguladı ve “Sen ne yaptın diye hiçbir yetkiliden soran yok. Bu yaşanan hukuksuzluk, garabet bir gazeteci için tutuklama gerektiren suçsa, hatırlatmak isterim. 31 mart 2019 seçimlerinin hemen öncesinde kırmızı bültenle aranan bölücü bir terörist, hem de devletin ve milletin vergileriyle çalışan kanalı olan TRT’ye çıkarılmıştı. Benim aleyhime rakibimin lehine demeç verdirildi. TRT’de bu şahsı konuşturanların başına hiçbir şey geldi mi?” ifadelerini kullandı.
Kısa Süre Önce de 6 Gazeteci Tutuklanmıştı
Ancak yaşananlar sadece bunlarla sınırlı değil. Yine kısa bir zaman önce İstanbul ve Van’da düzenlenen ev baskınlarında gazeteci Reyhan Hacıoğlu, Ahmet Güneş, Necla Demir, Welat Ekin, Vedat Örüç ile Rahime Karvar gözaltına alınmış ve daha sonra mahkemeye sevk edilen gazeteciler tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Bu defa da gazetecilerin tutuklanmasına yaptıkları “haber ve tartışma programları” gerekçe gösterilmişti.
Gazetecilerin ve Gazeteciliğin Geleceğinde Ne Var?
Fikir Gazetesi, yaşananların etkisi henüz sıcakken ve medya kurumları, dernekleri ile sendikaları yapılan hukuksuz tutuklamalara tepki gösterirken, konuyu Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Kıvanç El ile konuştu.
Kıvanç El, Fikir’e yaptığı açıklamada, artık üzerine konuşulabilecek bir tablo bile olmadığını söylerken, bir haber, röportaj ya da adı ne ise bunun dahi ‘yasadışıymış^gibi bir muameleye maruz kaldığını söyledi. ÇGD Genel Başkanı El’in sorularımıza verdiğiyanıtlar şu şekilde:
“Artık Bir Gerekçeye Bile İhtiyaç Duyulmuyor, Ortada Konuşulabilecek Bir Tablo Yok”
Gerçekten de gazetecilik ve gazeteciler ciddi bir basınç altında. Vardığımız noktada ne yaşadığımızı özetlemek ister misiniz? Gazeteciler ne ile karşı karşıyalar? Özellikle de son birkaç günde yaşananlardan sonra…
“Biz daha neyi yaşamayız dedikçe onu maalesef ki yaşıyor durumdayız. Geçmişte de çok gözaltılar, tutuklamalar oldu. Bu, ne ilk ne de son olacak belli ki. Ama her birinin artık dozu ya da içeriği başkalaştı.Geçmişte yorumlar ya da paylaşımlar üzerinden çeşitli bahaneler uyduruluyordu. İşte, ‘terör örgütü propagandası’ yaptı, dezenformasyon gibi şeyler öne çıkarılıyor. Tabi, bunları da savunmak asla mümkün değil. Ama en azından bir gerekçeye oturtuyorlardı. Şimdi ki tablo ise daha vahim. Bir haber yapıyorsunuz, sanki bu yasadışıymış gibi bir durum ortaya çıkarılıyor ve aynı kurumdan 5 kişi bir anda bir operasyonla karşı karşıya kalıyor. Neredeyse ‘örgüt kurmaya’ bağlayacaklar. Örgütlü bir şekilde haber yapılıyor, denilecek neredeyse. Yani artık yorumlayabilecek ya da üzerine konuşulabilecek bir tablo yok ortada”.
Ne yazık ki mesleğimiz hem yasal düzenlemelerle hem de siyaset kurumunun tamamı ve ağırlıklı olarak iktidar tarafından baskı altında. Anayasa’da çok açık bir şekilde basın özgürlüğü varken yargı kurumları tarafından mesleğimiz yıpratılıyor, hedef alınıyor.
“Bu Yaşananlar Sadece Gazetecilik Problemiymiş Gibi Algılanıyor, Oysaki Öyle Değil”
Bu son yaşananların ardından Medya Dayanışma Grubu bir açıklama yayımladı. Onun bir bileşeni olarak ÇGD’nin, böylesine yoğun siyasi bir baskı dalgasında önlem alma, eylem planı yapma gibi bir faaliyeti olabilir mi?
“Biz bir meslek örgütüyüz. Biz ancak meslektaşlarımıza bu konuda susmamaları ve tepki göstermeleri çağrısında bulunabiliyoruz. dünkü açıklamamızda da vurgulamıştık. Bu, sadece bir gazetecilik problemiymiş gibi algılanıyor. Sanki gazeteciler bir şey yapıyor, gazeteciler kendini savunuyor. Bunun böyle olmaması gerekli. Bu bizim problemimiz değil. Biz o haberi ya da haberleri kamuoyunu bilgilendirmek için yapıyoruz. Mesleğin özü de bu değil mi? Kamu çıkarı, halkın haber alma hakkı için bunu yapıyoruz. Ama hedef olan biziz. Aslında doğal olarak görünen hedef biziz. Ancak bir de görünmeyen hedef var. Bu hedef de o haberi alanlar ve doğal olarak görünen hedef ses çıkartıyor. Tam anlamıyla bunu yapıyor mu peki? Elbette ki eksiklikler var. Ama görünmeyen hedef yani halk, kamu ne yazık ki bu konuda tam olarak beklenen dayanışmayı sergiliyor mu? Burada bir soru işareti var diyebilirim”.
“Barış Pehlivan, Bilirkişiyi Aradığında ‘Ben bakkalım, Terziyim’ Diye aramadı
Peki, gerçekten de basın özgürlüğünün ve habere erişim hakkının bu denli tahribata uğratıldığı yeni bir istibdat döneminde, gazeteciler olarak halkın haber hakkını nasıl savunacağız?
“Her şeyi geçiyorum. Daha gözaltının ilk saatlerinde gazeteciler bile şu tartışmayı açıyor. O ses kaydı öyle mi alınır, böyle mi alınır? İşte, şöyle alınsaydı, böyle olmazdı gibisinden diyaloglar. Bakın, bunlar tartışılabilir, tartışılamaz demiyorum. Ama bunun zamanı ve yeri o an değildir. Yani bu bizim meslek için de meslektaşlarımız için de konuşulabilir, eleştirilebilir. O başlığı şöyle atmışsın, böyle olmamalı diye; biz de konuşuyoruz. Mesela, bir kaynaktan üç gazeteci bilgi alıyor. Kaynak ‘kayıt dışı’ diyor, konuşan üç kişiden ikisi yazmazken, biri iki gün sonra yazıyor. ama biz onun için ‘onu gözaltına alın, tutuklayın’ demiyoruz değil mi? Bu mesleki içinde tartışılır, bu etik tartışılır. Barış Pehlivan da bilirkişiyi aradığında telefonda, ‘ben mahalle muhtarı ya da ben bakkal, ben Barış Pehlivan mı diye aramıyor. Ben Halk Tv’den Barış Pehlivan’ diye arıyor’. Yani telefonun karşısındaki de kiminle, ne konuştuğunu biliyor. Keza yıllardır yargı içerisinde deneyimsiz bir kişi de değil. Yazmayın da demiyor. O ses kaydı şöyle mi verilir, böyle mi verilir. Bu tartışılır.
Ayrıca bu, haberin verilme biçimidir. Bu biçim tartışılır ama sanki buradaki yasadışı bir kayıtmış gibi davranılıyor. Sanki Barış Pehlivan bilirkişinin evine girmiş, bir dinleme cihazı yerleştirmiş ve oradan elde ettiği kayıtlarla bunu yayımlamış! Öyle bir tartışma yürütülüyor ki şok içinde izliyorum, sanki yasadışı bir şekilde telefonuna böcek yerleştirmiş de… Telefonu açıyor, ben gazeteciyim, sizin adınız geçiyor, ne diyorsunuz diye soruyor. Çok açık şekilde sorusunu soruyor. Kaldı ki bu söz hakkıdır. Eğer Halk Tv ya da başka herhangi bir kanal sizin bir haberde adınızı geçiriyorsa, ‘neden diğer tarafa sormadın’ diyerek eleştirmemiz gerekiyordu. Ama burada ‘neden diğer tarafa sordun ve bunu böyle yayımladın’ diye bir tartışma var. Bazı gazeteci meslektaşlarımız da bunu tartışmaya açıyor.
“Gazeteciler Adli Kontrole Sevinecek Hâle Düşürüldü”
Haberin veriliş biçimi vb. her şey tartışmaya açılabilir ama burada tartışmayı yapabilecek olan kaynak, gazeteci ve gazeteci meslektaşlarımızdır. Bunu bir bahane olarak gösterip operasyon dalgası yaratmak çok kabul edilebilir bir şey değil. Bir gazeteci şu an tutuklu. Şunu da belirtmek isterim. Tutuklanınca, sonra serbest bırakılınca ‘oh, ne güzel’ diyoruz ama yurt dışına çıkış yasağı var, imza şartı var. Yani bunlar da gazetecinin hürriyetini, özgürlüğünü kısıtlayan konulardır. Bunları da göz önüne almak gerekiyor. Biz artık neredeyse adli kontrole sevinecek hâle düştük, ne yazık ki…”
Gazetecilik Mefhumu ve Kolektif Hafızamız: 10 Ocak’tan Hangi Dersler Hatırlanıyor?
Çalışan Gazeteciler Günü’nde Medyanın Halet-i Ruhiyesi: ‘Yoksullaşma, İşsizlik, Örgütsüzlük…’