Çin-ABD Rekabeti ve Ticari Çatışma: Önümüzdeki Dönemin Konseptinde Neler var? 

Küresel ekonomik göstergeler özellikle de 2. Trump dönemiyle birlikte yeniden hareketlenmeye başladı. 2025’in ilk günlerinde ortaya konan verilere göre, küresel ekonomide birçok başlık oldukça kırılgan ve aralarından bazıları gerilim/çatışma dinamiği olarak öne çıkıyor.

Bunlardan bir tanesi ve belki de en önemlisi olan Çin-ABD ekonomik gerilimi, önümüzdeki süreci belirleyecek gibi dururken, 2018’de gümrük vergileri marifetiyle başlayan Washington-Pekin “ticaret savaşının” ölçeği de büyüyebilir. 

Kısa bir süre önce konu hakkında The Economist’te bir yazı kaleme alan Asya İş Dünyası ve Finans Editörü Mike Bird, makalesinde Trump’ın seçilmesiyle birlikte yeni yılda savaşın şiddetleneceğini, ticaret kavgasının coğrafi olarak da metastaz yapacağını öne sürmüştü. Bird, yayımlanan yazısında “Ticaret savaşının etkilerinden kaçınmak, ister zengin ister yoksul olsun dünya genelindeki ülkeler için giderek zorlaşacak. Yeni Trump yönetiminin gümrük vergilerinden oluşan yüksek bir duvar örmesi halinde durum daha da kötüye gidebilir. Kimsenin kavgaya karışmama seçeneği kalmamış görünüyor” sözleriyle bir öngörüde de bulunuyor.

Küresel ölçekte, ekonomik ve siyasi hararet artarken ve ülkeler birbirlerine stres transfer ederken, biz de Fikir Gazetesi olarak konuyu gündemimize taşıdık. Dünya ekonomisi ve güncel, küresel ve ticari ilişkilerin ışığında, Çin ve ABD arasında var olan ve “kimi zaman esnese de etkisi kaybolmayan iktisadi gerilimi” masaya yatırdık. Son gelişmeler hakkında Fikir’in sorularını yanıtlayan gazeteci ve köşe yazarı Erkin Öncan yaptığı açıklamalarda, “ABD ve Çin çatışmasında gerilimin beklediğimizden kısa sürede artacağı” öngörüsünde bulunurken, Çin’in “sıcak savaşı erteleme” konseptinin önümüzdeki süreçte de etkin rol oynayacağını savunuyor.

Gazeteci Öncan, sorularımıza şu şekilde yanıt veriyor:

“Yeni Bir Ekonomik Tabloyla Karşı Karşıya Kalmamız Olası”

ABD’de Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte, birçok konu başlığı yeniden ele alınmaya başladı. Bunlardan birisi küresel ekonomi ve ülkeler arasındaki iktisadi rekabet. Sizce küresel açıdan yeni bir ekonomik tabloyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz var mı? 

Bildiğimiz gibi Trump, ekonomik ve toplumsal alanlarda atacağı adımlara ilişkin önemli fikirler veren ‘America First’ sloganıyla hareket ediyor. Siyasette önce Amerika, toplumsal meselelerde önce Amerika (Beyaz Amerikalılar), ekonomide önce Amerika…

Trump iktidarının ilk icraatlarının arasında USAID (Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı) yardımlarını kesmesi ve NATO üyelerine ‘en az yüzde 5 savunma harcaması’ dayatması, Trump’ın seçim politikasında sıkça dile getirdiği “Bütün yük ABD’nin omuzlarında” mesajlarıyla uyum gösteriyor. Trump, ABD’nin üzerindeki yük olarak tanımladığı ekonomik başlıkları, müttefiklerine bölüştürmek istiyor. Dolayısıyla, küresel açıdan Demokratlara kıyasla yeni bir ekonomik tabloyla karşı karşıya kalmamız çok olası. 

“Arktik ve Olası Yeni Ticaret Yolları Üzerinde Gerilimler Yaşanması Muhtemel”

Küresel rekabet denilince akıllara hemen Çin ile ABD arasındaki ilişkileri geliyor. Geçtiğimiz günlerde Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bir telefon görüşmesi  gerçekleştirdi. 2. Trump döneminin ilk günlerinde Çin ile ABD arasındaki ilişkilerin ve özellikle de ekonomik ve siyasi rekabetin akıbetine ilişkin bir öngörünüz var mı? Ilımlı bir tablo ile başlandı diyebilir miyiz? Ne çıkıyor çekilen ilk fotoğraftan?

ABD dış politikasını düşündüğümüzde, Demokratların kabaca Baltık/Ortadoğu odaklı, Trump’ın ise tamamen Asya Pasifik odaklı bir politika geliştirme niyeti zaten biliniyor. Trump, yemin törenine dahi davet ettiği Çin’e karşı elbette yine “Ticaret Savaşı” kartını oynayacaktır. Ancak işler bu sefer daha farklı yürüyebilir. Zira Elon Musk faktörü, Trump’ın büyük Çin pazarına açılmaya ya da açılmaya teşebbüs etmesine etkisi olacaktır. Şimdilik iki taraf da diplomatik düzeyde iyi niyet beyanlarında bulunuyor. 

Öte yandan, Çin-ABD ilişkilerinde ABD’nin kadar Çin’in de değişmeyen dış politika ilkelerinin önemli bir etkisi olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Çin’in uluslararası ilişkiler bağlamında Komünist Parti liderliğinde çizdiği rota, ne olursa olsun askeri ya da ekonomik anlamda “sıcak çatışmayı erteleme” eğilimine sahip. Dolayısıyla Çin, ABD’de kim iktidara gelirse gelsin öncelikle anlaşma, ‘bir arada gelişme’ söylemini öne çıkarıyor. 

Yeniden Trump iktidarında da Çin yönetimi, bir önceki Trump yönetiminin Ticaret Savaşları’na dönmemek için elinden geleni yapacaktır. Ancak ben kişisel olarak, ABD-Çin çatışmasında gerilimin beklediğimizden kısa sürede artacağı öngörüsünü paylaşıyorum. Bu gerilimin birinci adımı, Trump’ın ‘deliliği’ olarak lanse edilen ancak bir emperyalist ülke olarak ABD’nin gözünü dikmesinin çok ‘mantıklı’ olduğu Arktik ve olası yeni ticaret yolları üzerinde yaşanacak.

“Çin Açısından Dengenin Sağlanabileceği Bir Yol Görmüyorum”

Çin-ABD ekonomik rekabetinde biliyoruz ki önemli gerilim alanları var. Ancak burada ekonomik başlıklar öne çıkıyor. Örneğin, gümrük vergisi, ithalat verileri, yabancı sermayenin Çin’e yatırımındaki artış… Bunlar Çin’i ekonomik açıdan destekleyen gelişmeler ve ABD’nin ya da diğer küresel aktörlerin huzurunu da kaçırabilecek cinsten. Sizce küresel ekonomik dengenin sağlanması için hangi hamleler öne çıkacak? Buradaki hangi aktör, kim ya da ne bir denge unsuru hâline dönüşebilir? Dengesizlik hali bir sıcak çatışmaya kapı aralayabilir mi?

Yukarıda da değindiğim gibi, Çin yönetimi olası bir sıcak savaşı ertelemek için elinden geleni yapmaya devam edecektir. Ancak, dengeleme meselesine gelirsek, ben Çin açısından dengenin sağlanacağı bir yol göremiyorum. ABD açısından düşündüğümüzde, Çin’in artan gücünü ‘dengeleyebilecek’ tek ülke Hindistan ve bu ülkeyle geliştirilecek ilişkiler. (ki bir süredir Çin’den Hindistan’a kayan bir Batı sermayesi var) Ancak BRICS üyesi Hindistan’ın da kısa vadede bir denge unsuru olarak öne çıkması pek mümkün görünmüyor. 

“Musk’lı Yönetim, Rakip Araç Firmalarını Avrupa Pazarından Silmeye Çalışacaktır”

Son dönemlerde bazı güncel gelişmeler de gerçekleşti ekonomik alanda. Biliyoruz ki Çin, son dönemde ve küresel piyasada giderek daha fazla ağırlığa sahip oldu. Hatırladığım kadarıyla, Xi Jinping yıl sonu konuşmasında Çin´in ilk kez bir yıl içinde on milyondan fazla hibrit ve elektrikli araba ürettiğini aktarmıştı. Hatta ilginç bir örnek, Almanya´ya elektrikli arabaların yüzde 40´ı da Çin´den geliyor. Küresel ekonomide bir AB-Çin yarışından ziyade bir ‘konsensüs’ sağlanmış olabilir mi?

Avrupa’nın böyle bir konsensüse ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ekonomik açıdan. Ancak bir yandan araçlar başta olmak üzere Çin menşeli ürünlere yönelik tarifeler de arka arkaya geliyor. Avrupa bu konuyu tartışmaya devam ediyor ve bu tartışmada Trump faktörü de Çin mallarının Avrupa’ya erişimi konusunda olumsuz etkiye sahip olacaktır. Özellikle elektrikli araçları düşündüğümüzde, Musk’lı bir ABD yönetiminin rakip araç firmalarını Avrupa pazarından silmek için elinden geleni yapacağını öngörüyorum.

“Yapay Zeka Rekabeti Çoktan Başlamış Durumda”

ABD Başkanı Donald Trump’ın ekonomiyi canlandırma ve vergileri düşürme vaatleri, yükseliş sağlarken, Çin tarifelerine yönelik ılımlı açıklamalar da piyasaları bir miktar rahatlattı gibi. Ancak Çin’in yapay zeka sektöründeki hızlı yükselişi, ‘henüz kesin konuşmak için’ erken olsa da ABD’nin bu alandaki üstünlüğüne gölge düşürebilir gib…

Ancak son tahlilde, Çinli küçük bir yapay zeka şirketi olan DeepSeek’in global başarısı, ABD’nin teknoloji sektöründe sahip olduğu üstünlüğün Çin tarafından sorgulanmasına neden oldu diyebiliyoruz. ABD ise bunu ekonomik ve ticari bir şekilde engellemeye çalıştı, çalışıyor. Sizce Çin ve ABD arasında yapay zeka yarışı başlıyor diyebilir miyiz?

Çin ve ABD arasındaki yapay zeka rekabeti, sadece iki ülke arasındaki bir yarış değil, aynı zamanda bu teknolojiye yön verecek bir mücadele ve Çin bu konuyu çok ciddiye alıyor. 2017’de yayımlanan “Yeni Nesil Yapay Zeka Geliştirme Planı” ile Çin, 2030 yılına kadar yapay zeka alanında dünya lideri olmayı hedefliyor ve bu hedef kapsamında özel sektörün değil doğrudan devlet desteğinin bulunması, üretim ve teknoloji geliştirme gibi konularda Çin için önemli bir avantaj. Bu savaşın çoktan başladığını söylemek mümkün.

“Çin Modelini Takip Etme Eğiliminde Artış Yaşanabilir”

Öte yandan sormak istediğim bir durum daha var. Küresel ekonomik hegemonya mücadelesi sürerken, Çin’in hizmet ticareti büyüklüğünün 2024 yılında hızlı büyüme kaydettiği ve rekor kırdığı haberleri de dolaşıyor. Bu küresel ekonomik güçler arasında nasıl karşılanacak sizce?

Çin’in ekonomik büyümesi dijital dönüşüm, yeşil politikalar ve üretim alanlarında yükseliyor. Bunun en büyük küresel etkisi, Çin modelini takip etmeye meyilli ülkelerin sayısının artması olacaktır. Zira Çin, Batı’nın ‘borç tuzağı’ gibi eleştirilerine rağmen ‘kazan-kazan’ politikasını belirli bir düzeye kadar uygulayabilen, daha da önemlisi, ‘hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayan’ tutumuyla, gelişmekte olan, iç siyasi karışıklık potansiyeline sahip ve ABD/AB şüpheciliğinin yaygın olduğu ülkelerde karşılık bulan politikalar yürütüyor. 

Bu, özellikle Afrika ve Latin Amerika ülkeleri açısından albenisi olan bir politika.

“Çin İçin Önümüzdeki Dönemdeki Ana Konsept, Sıcak Savaşı Erteleme Fikridir”

Son olarak, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025 yıllık toplantısı, 20-24 Ocak günlerinde İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleştirildi. Buradaki ekonomik tartışmalar ve tablo geleceği ne kadar etkileyecek? Dünyanın büyük ekonomileri için buradan çıkan ilk sonuç ne oldu?

Davos’taki tartışmalarda, küresel ekonomi açısından en çok dikkat çeken unsurlardan biri, dijital ekonominin hızla yükselmesi ve yapay zeka gibi ileri teknolojilerin ekonomik sistemleri dönüştürme potansiyeliydi. Küresel ekonominin büyümesinin yavaşladığı bir dönemde, Çin’in sürdürülebilir kalkınma ve yeşil ekonomi üzerine yaptığı vurgular bu açıdan önemli. 

Özetle söyleyebiliriz ki Çin, her alanda dünya liderliğine oynarken, kendi planını sekteye uğratabilecek en büyük tehlike olan sıcak savaşı ertelemeye çalışıyor. Bence önümüzdeki dönemin ana konsepti olmaya devam edecek.

Gelirler Arası Uçurum, Yoksullaşma, Eşitsizlik: OXFAM Raporu Neyi Gösteriyor?

Dünya Ekonomisinin Hâli: Kaygılar, Beklentiler ve Çelişkiler

Siyasi ve Ekonomik Sıkışmanın Kıskacında: Davos Dünyaya Ne Vadediyor?

Gazeteciler Halkın Haber Alma Hakkını Nasıl Savunacak?