Şili’nin siyasi tarihi, 1973 yılında yaşanan askeri darbe ile köklü bir dönüşüm geçirdi. Salvador Allende hükümetinin devrilmesiyle birlikte Augusto Pinochet’nin otoriter rejimi başladı ve ülke, yalnızca siyasal baskının değil, aynı zamanda neoliberal ekonomik politikaların derin etkilerine maruz kaldı. Pinochet, serbest piyasa ekonomisine dayalı radikal reformları hayata geçirirken, devletin eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerdeki rolünü büyük ölçüde azalttı. Kamu hizmetleri özelleştirilirken toplumsal eşitsizlikler daha da keskinleşti; muhalif sesler, yerli halkların hak talepleriyle birlikte sistematik baskılarla susturuldu.
1980 Anayasası, bu neoliberal dönüşümü kurumsallaştırarak yalnızca ekonomik yapıyı değil, toplumsal muhalefeti de baskı altında tutacak bir çerçeve oluşturdu. Ancak, 1990’lı yıllarda burjuva demokrasisine geçiş çabalarıyla birlikte Pinochet’nin otoriter mirası sorgulanmaya başlandı. 2006’da başlayan öğrenci hareketleri, neoliberal eğitim sistemine karşı kitlesel bir halk direnişine dönüştü ve ücretsiz eğitim ile sosyal adalet taleplerini güçlü bir şekilde dile getirdi. Aynı dönemde, Mapuçe halkı da Coordinadora Arauco-Malleco (CAM) gibi örgütlerin öncülüğünde toprak haklarını geri kazanmak için direniş hattı oluşturdu.
2010’lu yıllara gelindiğinde, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler toplumun geniş kesimlerinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. 2011’de ikinci dalga öğrenci protestoları, neoliberal eğitim politikalarına karşı kapsamlı bir ayaklanmanın fitilini ateşledi. Öğrenci hareketleri, eğitim sisteminin adaletsiz yapısını sorgularken, Pinochet döneminde şekillenen anayasanın değiştirilmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirdi.
Bu toplumsal huzursuzluk, 2019 yılında toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlarla yeni bir boyuta ulaştı. Aslında bir ulaşım zammı gibi görünen mesele, yıllardır biriken öfkenin patlamasına neden oldu ve milyonlarca insanın sokağa dökülmesiyle sonuçlandı. Hükümet karşıtı bu büyük isyan dalgası, neoliberal politikaların yarattığı derin eşitsizliklere karşı halkın kolektif tepkisini temsil ediyordu. 2020 yılında gerçekleştirilen anayasa referandumu, Şili halkının Pinochet mirasını reddederek daha adil bir sistem talep ettiğini gösterdi. Ardından, 2021’de Gabriel Boric’in cumhurbaşkanı seçilmesiyle, sosyal adalet odaklı politikalar daha görünür hale geldi ve yeni anayasa yazım süreci, yerli haklarından toplumsal eşitliğe kadar birçok konuda önemli bir dönüm noktası oldu.
Bu dönüşüm sürecinde, Recoleta Belediyesi ve Valparaíso Yurttaş Hareketi, halkçı politikalar aracılığıyla toplumsal taleplere yanıt vermeye odaklanan en önemli aktörlerden biri oldu. 2012 yılında Şili Komünist Partisi’nden Recoleta Belediye Başkanı seçilen Daniel Jadue, halkın refahını önceleyen bir yönetim anlayışıyla dikkat çekti. Sosyal dayanışma projelerini ve toplumsal katılımı esas alan bu model, neoliberal politikaların aksine, toplumcu çözümler geliştirmeyi hedefliyordu.
Recoleta’nın en yenilikçi projelerinden biri, 2015 yılında başlatılan Halk Eczanesi (Farmacia Popular) oldu. Bu proje, ilaç fiyatlarındaki fahiş kâr marjlarını kırarak, düşük gelirli kesimlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırdı. Büyük ilaç tekellerinin karlarını %3000’e varan oranlarla şişirdiği bir ortamda, belediye ilaçları toplu alımlarla temin ederek, halkın uygun fiyatlarla ilaçlara ulaşmasını sağladı. Kısa sürede büyük bir başarı kazanan bu model, ülke genelinde 345 belediyeden 170’i tarafından örnek alınarak uygulanmaya başlandı.
2016 yılında Recoleta Belediyesi, düşük gelirli vatandaşların göz sağlığı hizmetlerine erişimini sağlamak amacıyla benzer bir projeye imza attı. Uygun maliyetli optik hizmetleri sunan bu girişim, gözlük fiyatlarını erişilebilir kılarken, sağlık hizmetlerinin yalnızca ekonomik gücü yetenler için değil, tüm toplum için ulaşılabilir olması gerektiği fikrini pekiştirdi.
Recoleta’nın dikkat çeken bir diğer hamlesi ise 2017’de başlatılan Halk Kitapçısı (Librería Popular) oldu. Bilgiye erişimi sınıfsal bir ayrıcalık olmaktan çıkarmayı hedefleyen bu girişim, piyasa fiyatlarının çok altında kitaplar sunarak eğitim ve kültürel materyallerin herkes tarafından ulaşılabilir olmasını sağladı. Yalnızca bir kitap satış noktası olmakla kalmayan bu proje, aynı zamanda toplumsal etkileşimin merkezi haline geldi.
Konut krizine karşı 2016 yılında başlatılan sosyal konut projeleri, Recoleta Belediyesi’nin bir diğer öncelikli politikası oldu. Halkın Emlak Ajansı öncülüğünde hayata geçirilen bu projeler, kira fiyatlarındaki spekülasyona karşı düşük gelirli ailelere uygun fiyatlı kiralık konutlar sağlamayı amaçlıyordu. Ancak merkezi hükümetten yeterli finansman sağlanamaması nedeniyle geniş çaplı bir etki yaratmakta zorlandı. Buna rağmen, bu girişimler konutun temel bir hak olduğu anlayışını pekiştirerek, neoliberal barınma politikalarına güçlü bir alternatif sundu.
Daniel Jadue yönetimindeki Recoleta, halkçı politikalarıyla büyük destek kazansa da, yerel yönetimlerin güçlü merkezi vesayet yapısı ve özel sektörle rekabet etmesini kısıtlayan düzenlemeler nedeniyle ciddi engellerle karşılaştı. Merkezi hükümetin belediyelere sınırlı bütçe ve yetki tanıması, bu başarılı projelerin ülke çapında yaygınlaşmasını zorlaştırdı. Bununla birlikte, Jadue, belediye merkezli politikaların ölçeğini büyütmenin gerekliliğini vurgulayarak, iktidarın yalnızca yerel yönetimlerde değil, devlet düzeyinde de ele geçirilmesi gerektiğini ifade etti.
Recoleta Belediyesi’nin deneyimi, sosyalist politikaların yerel düzeyde nasıl uygulanabileceğine dair kritik bir model sundu. Sağlık, eğitim, kültür ve barınma gibi temel alanlarda hayata geçirilen projeler, çok kültürlü ve çok dilli bir yönetim anlayışıyla şekillendi. Her ne kadar merkezi hükümetin kısıtlamaları ve neoliberal politikaların baskısı nedeniyle bu projelerin geniş ölçekte uygulanması zorlaşsa da, Recoleta deneyimi alternatif bir yönetim biçiminin mümkün olduğunu gösterdi.
Latin Amerika’da Sol Belediyecilik X: Otoriter Neoliberalizm ve Sol Belediyecilik
Latin Amerika’da Sol Belediyecilik IX: Direnişin Asi Şehri El Alto
Latin Amerika’da Sol Belediyecilik VIII: Venezüela Komünleri