₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Newroz’un tarihi ve kültürüne dair

Newroz, Anadolu, Mezopotamya, Orta Asya ve çevresindeki pek çok halk tarafından “baharın gelişinini” kutlamayla anılan bir gün olarak öne çıkıyor.

21, 22 ve 23 Mart günlerinde kutlanan Newroz, birçok kültürde de önemli bir yer tutuyor.

Newroz, çok bilinen ve öne çıkarılan haliyle, baharın gelişi ve doğanın uyanışını simgeleyen, Orta Doğu, Orta Asya ve Balkanlar’da birçok halk tarafından kutlanan önemli bir bayram. 

Özellikle Kürt, Fars, Afgan, Azeri, Türkmen ve bazı diğer halkların kültürel kimliğinde önemli bir yere sahip olmakla birlikte bu gün, etimolojik açıdan da farklı şekillerde kullanılıyor. Aslında, binlerce yıllık geçmişe sahip olan Newroz, sadece mevsimsel bir bayram değil; aynı zamanda özgürlük, direniş ve yeniden doğuşun sembolü olarak da kabul ediliyor ve kimi halklar için oldukça siyasi ve tarihsel anlamlara sahip.

Newroz’un kökenleri, antik Pers medeniyetlerine kadar uzanıyor. Örneğin, İran’da Newroz, resmi bayram olarak ve yaklaşık iki hafta süren tatil dönemiyle birlikte, aile ziyaretleri ve geleneksel yemeklerle kutlanıyor. Farsça kökenli bir kelime olan “Newroz”, “yeni gün” anlamına gelirken miladi takvime göre ise 21 Mart günü kutlanıyor ve gece ile gündüzün eşitlendiği ilkbahar ekinoksunu tasvir ediyor.

Öte yandan Newroz’u bir ‘bahar bayramı’ ya da baharı müjdeleyen bir gün olarak tasvir etmek de oldukça eksikli. Ancak buna rağmen bu günün, yani Newroz’un özellikle Kürt halkı açısından farklı bir içeriğe sahip olduğunu söylemek gerekiyor.

Çünkü bu gün,  yalnızca baharın gelişi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma, barış, umut ve özgürlüğü de simgeliyor. Kutlamalar, doğanın yeniden doğuşunu, eski yılın geride bırakılıp yeni bir başlangıç yapılmasını ifade ediyor.

Kürt halkı için ise aynı zamanda Newroz, bir kimlik arayışını da temsil ediyor. Direniş ve özgürlük mücadelesinin sembolü anlam kazanan Newroz, 1980’li yıllardan itibaren ülkemizde sadece bir bayram olarak anılmaktan çıkarak, aynı zamanda siyasi bir anlam da üstleniyor. Bu gün, ülkenin de siyasi gerilimlere gebe iklimine paralel olarak o günlerden bu yana toplumsal taleplerin dile getirildiği bir gün olarak sivrilmiş durumda. 

Araştırmacı Mehmet Tayanç’ın (2015) çalışmasında tarif ettiği üzere,1980’li yıllara gelindiğinde bir somut ayrım noktası ortaya çıkıyor. Kürt halkı için Newroz kutlamaları da Kürtlerin Türk siyasal sistemine karşı kolek if yanıtını şekillendirmede önemli bir rol oynamaya başlıyor. Özellikle bu dönemden sonra Newroz, Kürt kimliğinin ana hatlarını gösteren, toplumsallaştıran ve yeniden üreten temel bir kültürel mecra konumunu da alıyor. 

Ek olarak, Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, Newroz gibi icat edilmiş geleneklerin ulusla, milliyetçilikle ve ulus-devlet ile yakından bağlantılı olduğunu belirtiyor.

Öte yandan Türk yazar ve anayasa hukuku profesörü Server Tanilli ise Newroz’un Kürt halkı için önemini “Cumhuriyet Bayramı nasıl bizim kimliğimizse, Newroz da Kürt halkının” sözleriyle dile getiriyor.

Yine araştırmacı Benedict Anderson’a göre ise “Kürt kimliğinin kültürel yansıtıcısı olarak Newroz, öncelikle kolektif bir eylemi rutinleştirmiş olup yok olmak üzere olan bir kültürün tekrar hayat bulmasını sağlamıştır. Bu açıdan kimi başlıklarda birbirinden haberi olmayan, birbirini tanımayan ancak bunun yanında ortak pek çok şeye sahip olan “hayali bir cemaatin” oluşması oluşmasını da mümkün hâle getiriyor.

Newroz anlatısının kökenlerinde neler yer alıyor? 

Tarihsel olarak bakıldığında, özellikle de 70’li yıllarda, Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın (DDKO) etkisiyle Newroz, yok sayılan/görmezden gelinen Kürtçe ve Kürt kültürü ile yoksul Kürt emekçilerini de kapsayan önemli günler arasında başa yazılıyor. 1900’lü yılların ilk dönemlerinde, İstanbul’da sınırlı sayıda insanı bir araya getiren Newroz, Devrimci Doğu Kültür Ocakları tarafından örgütlenerek 1970’li yıllarda yeni bir içerikle sahneye çıkıyor. Gecikmeden vurgulamak gerekiyor ki, hareketin kurucularından Mazlum Doğan’ın 1982 Newroz’unda Diyarbakır Cezaevi’nde bedenini yakarak yaşamını yitirmesi, Newroz’ların simgeleşmesini sağlıyor. 

Akademisyen Yücel Demirer’in (2012) aktardığına göre, 1970’lerin ortalarına gelindiğinde Kürtler de tarih bilinci ve kimlik duygusu geliştirme yönünde yeni bir arayış ve biçimi, Newroz ile su yüzüne çıktığı görülüyor. Bununla birlikte, devlet politikalarına bir yanıt olarak o sıralarda çoğunlukla öğrenci ve genç aktivitelerden oluşan Kürt siyasi liderliği de Newroz’u bir Kürt etnik anlatısı olarak kullanmaya başlıyor ve bu durum gittikçe de yaygınlık kazanıyor. 

Ek olarak, Newroz’un tarihsel anlatısının kökeni olan Demirci Kawa Destanı’nda da Newroz’un ortaya çıkış koşulları tasvir ediliyor. Anlatıya göre, zalim bir kral olan Dehak, sahip olduğu hastalıktan ötürü her gün iki Kürt gencini öldürmek zorunda kalıyor. Dehak’ın bu zulmüne karşı koyanlar, zaman içinde dağlara sığınarak saklanıyor ve  21 Mart günü yakılan Newroz ateşiyle birlikte kralın sarayı ele geçiriliyor. Demirci Kawa’nın öncülüğünde Kürtler özgürlüklerini direnip savaşarak elde ediyor. 

Belirtmek gerekir ki Newroz, Kürt illerinin o dönemki ekonomik ve siyasi ilişkileri dolayısıyla adeta “1 Mayıs İşçi Bayramı” gibi bir bağlamda ele alınıyor ve  Kürt halkının en büyük aydınlarından biri Musa Anter  ise Newroz’u “İnsanlık tarihinin en eski özgürlük bayramı” olarak ifade ediyor:

“Bugün yeni gündür, Newroz’dur. Bayramımızdır bizim. Bayramımızdır ki zulmedilen ve sömürülen halkın zulme ve sömürüye karşı Demirci Kawa’yla kazandığı zafer sonucu kutlanmaya başlanan, insanlık tarihinin en eski özgürlük bayramıdır.”

Newroz’un Nevruz’a dönüştürülme çabası…

1990’ların ikinci yarısında Türk sağı ve egemen anlatı, Newroz’un karşısına Nevruz’u koydu ve Newroz’u “ateş üzerinden atlanılan, baharın gelişinin kutlanmasına” indirgediği bir içerikle yeniden propaganda etti. Ancak Kürt halkı için, daha önceden de bahsettiğimiz üzere Newroz, bir ‘bahar bayramı’na sıkışacak/sıkıştırılacak bir gün olmadı.

1996 yılında Newroz, ideolojik olarak teslim alınmak isterken, dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Newroz’un kelime olarak “Nevruz” olduğunu ve aslında bir “Türk bayramı” olduğunu söylüyor. Bu açıdan Türk ve Kürt halkı karşı karşıya getirilirken, ortaya suni bir “rekabet” çıkartılıyor. 90’lı yıllar ve 2000’lere gelen takvimde, bir kardeşlik sembolü olması gereken Newroz, ayrışma/ayrıştırma eksenine yerleştiriliyor. 

Sonuç olarak ise bugünlere uzanan bir halk geleneği olarak Newroz, halkların kardeşliği fikrini esas alan ve emekçi figürünü öne çıkaran bir içerikle kutlanmayı fazlasıyla hak ediyor. 

Atilla Türker ile söyleşi: Futbolun arka bahçesinde neler oluyor?

Manşet, fotoğraf ve afişlerde Newroz…