₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Barış ekonomisi: Türkiye için yeni bir başlangıç mümkün mü?

FİKİR TV’de yayınlanan “Başka Bir Ekonomi Fikri” programında, FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz ile Dresden School of Management’ta ders veren akademisyen Dr. İlhan Döğüş, Türkiye’de barış süreciyle birlikte ortaya çıkan iktisadi, toplumsal ve siyasal dönüşüm olanaklarını kapsamlı biçimde değerlendirdi. Program boyunca barışın yalnızca bir siyasal çözüm değil, aynı zamanda bir toplumsal eşitlenme, zihinsel yenilenme ve ekonomik yeniden inşa süreci olduğu vurgulandı.

Silahların susması yeter mi: Negatif barışın imkanları ve sınırları

Dr. İlhan Döğüş, Türkiye’nin içinde bulunduğu dönemi “negatif barış” olarak tanımladı. Silahların sustuğu fakat toplumsal güven, eşit yurttaşlık ve demokratik hukuk düzeninin henüz inşa edilmediği bu evre, barışın ancak ilk basamağı olabilir. Negatif barış, silahsızlanmanın sağlandığı ancak adaletin ve tanınmanın tesis edilmediği kırılgan bir zemini ifade ediyor. FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz, bu evrenin toplumsal hafızada yarattığı etkiyi hatırlatmak için Abdullah Öcalan’ın barış çağrısının açıklandığı gün verilen toplu fotoğrafı örnek gösterdi. Bu fotoğrafın, çağrılarla sınırlı kalmayan, fiili bir sürecin başlangıcı olduğunu vurgulayan Büyükyılmaz, aynı zamanda ana akım medyanın bu çağrının Kürtçe açıklamasını sansürlemesinin, barışın dilini bile görünmez kılmaya çalıştığını ve bunun toplumsal güvensizliği derinleştiren bir müdahale olduğunu ifade etti.

Eşitlenme korkusu: Barışın önündeki sınıfsal ve siyasal direnç

Barışın önündeki engeller yalnızca silahlar ya da siyasi iradelerle sınırlı değil. Dr. Döğüş’e göre bu süreç aslında bir “eşitlenme” krizi. Egemen sınıflar ve devlet içindeki bazı klikler, bugüne kadar sahip oldukları ayrıcalıkları kaybetme korkusuyla barışa direnç gösteriyor. Barış, yalnızca Kürt halkının değil, tüm toplumun demokratikleşmesi anlamına geldiği için, bu dönüşümün önüne geçmek isteyen güç odakları, savaşın sürmesini bir meşruiyet gerekçesi olarak kullanıyor. Döğüş bu noktada “güç oyununun bedeli” kavramını hatırlatarak, ekonomik refahı dahi feda etmeye razı bir politik kibirle karşı karşıya olduğumuzu belirtiyor. Büyükyılmaz ise barışa en fazla ihtiyaç duyanların savaşın gerçek bedelini ödeyenler olduğunu vurguladı. Köyleri yakılmış, dili yasaklanmış, kimliği bastırılmış bir halkın barış talebinde ısrar etmesinin bütün toplum için hem bir onur vesilesi hem de bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Barışın ekonomik bedeli ve fırsatı: 14 bin dolar mı, 19 bin dolar mı?

Dr. İlhan Döğüş, savaşın Türkiye ekonomisine maliyetini çarpıcı verilerle ortaya koydu. 1984’ten itibaren çatışmaların sürdüğü yıllarla çatışmasız dönemleri karşılaştırarak yaptığı hesaplamaya göre, Türkiye’nin kişi başı milli geliri bugün 14 bin dolar değil, 19 bin dolar seviyesinde olabilirdi. Bu fark yalnızca ekonomik büyüme değil, aynı zamanda bölgesel kalkınma, yatırım güvenliği ve sosyal refah açısından da önemli kayıplar anlamına geliyor. Savaşın sürdürülmesinin yalnızca güvenlik değil, makroekonomik istikrar açısından da büyük bir tehdit olduğunu vurgulayan Döğüş, “En büyük yapısal reform barışın kendisidir” dedi. Bu reform, sadece kamu maliyesi açısından değil, eğitimin niteliği, iş gücünün verimliliği ve teknoloji üretimi gibi alanlarda da stratejik dönüşüm anlamına geliyor.

Kayak merkezleri değil: Birlikte yaşanacak bir ülke

FİKİR Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükyılmaz, barışın ekonomik değerinin salt yatırımlarla değil, yaşamın niteliğiyle ölçülmesi gerektiğini vurguladı. Barışı “sürülecek yeni bir tarla” değil, “birlikte yaşanacak yeni bir ülke” olarak tahayyül etmek gerektiğini belirtti. Cudi’ye tatil köyü, Gabar’a kayak merkezi gibi projeler, eğer yerel halkın iradesini, doğasını ve toplumsal dokusunu gasp ederse barışa değil sömürüye hizmet eder. Barış sürecinin ekonomik politikalarla desteklenmesi gerektiğini ancak bu politikaların sadece yatırım değil, adalet ve eşitlik temelli olması gerektiğini ifade eden Büyükyılmaz, “Burası bir kazanç alanı değil, ortak hayat alanı olarak düşünülmeli” dedi.

Zihniyet devrimi: Barış sürecini yeniden kurmak

Programın sonunda DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın açıklamasına yer verildi. “Barışı inşa etmek, toplumun hassasiyetlerine göre hareket etmek ve kutuplaştırıcı dilden uzak durmak hepimizin görevi” diyen Bakırhan’ın sözleri, yalnızca siyasetçilere değil tüm yurttaşlara yöneltilmiş bir çağrıydı. Dr. İlhan Döğüş, barış sürecinin sürdürülebilir olması için sadece siyasal değil zihinsel bir dönüşüm gerektiğini vurguladı. Kürtler dahil, herkesin geçmişteki alışkanlıklarını sorgulaması, yeni bir toplumsal birlikteliğin dilini kurması gerektiğini ifade etti. Barışın tesisi, ancak devletin yurttaşına bir tehdit değil, bir eşit olarak baktığı yeni bir cumhuriyet tahayyülüyle mümkün olabilir. Bu dönüşüm, yalnızca barışın değil, yeni bir ülkenin kurulmasının da önünü açacaktır.

Başka bir ekonomi politikası mümkün mü?