₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

İsrail’in İran’a saldırıları sürüyor: Ortadoğu’da savaş yeni mi başlıyor?


İsrail’in son hava operasyonu nükleer programları hedef alırken, İran’ın yanıtı ve ABD’nin rolü tartışma konusu

“Önleyici değil, tercih edilmiş bir savaş”

İsrail’in İran’a yönelik son hava saldırılarında üst düzey askeri yetkililerle birlikte, ülkenin nükleer programında yer alan isimlerin de hedef alındığı bildiriliyor. Uluslararası basında yer alan haberlere göre—özellikle dış politika uzmanı Richard Haass’ın Project Syndicate’te 14 Haziran 2025 tarihli analizinde belirttiği gibi—İsrail, İran’ın hava savunma sistemlerini zayıflattı, bazı nükleer tesisleri vurdu ve askeri altyapıya geniş kapsamlı bir darbe indirdi.

Netanyahu yönetimi bu operasyonu “önleyici bir saldırı” olarak tanımlasa da Haass’a göre bu, aslında klasik bir “önleyici savaş” örneği değil; daha ziyade, “önceden tercih edilmiş” bir askeri müdahale. Bu ayrım, hem uluslararası hukuk hem de diplomatik meşruiyet açısından önemli. Çünkü bir saldırının “acil tehdit”e karşı değil de, zaman içinde büyüyebilecek bir risk gerekçesiyle gerçekleştirilmesi, onu savunma değil, tercihe dayalı savaş kapsamına sokuyor. Ancak İsrail için bu ayrım anlamını yitirmiş durumda; geçmişte Irak (1981) ve Suriye (2007) nükleer tesislerine benzer saldırılar gerçekleştirmiş bir devlet için İran’a müdahale iç kamuoyunda geniş bir destek buluyor.

Zamanlama sorusu: Yeni bir istihbarat mı, siyasi hesap mı?

İsrail Başbakanı Netanyahu, İran’ın “zenginleştirilmiş uranyumu silaha dönüştürmeye yönelik adımlar” attığını söylese de, bu saldırının neden şimdi gerçekleştiği hâlâ açıklık kazanmış değil. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), İran’ın yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini ve denetimlere sınırlı erişim sağladığını uzun süredir bildiriyordu. Ancak ABD istihbarat birimleri, kısa süre önce İran’ın henüz nükleer silah üretme kararı almadığına kanaat getirmişti.

Haass’ın analizine göre saldırının zamanlaması, İsrail’in elinde yeni bir istihbarat olup olmadığını sorgulatıyor. Aynı zamanda İsrail’in iç siyasi krizlerle boğuştuğu bir dönemde, ulusal birliği sağlamaya yönelik bir dış askeri hamle olarak da okunabilir. İsrail kamuoyu, Gazze savaşı, yargı reformları ve laik-dindar ayrımı gibi konularda derin kutuplaşmalar yaşarken, İran tehdidine karşı genel bir fikir birliği mevcut.

ABD’nin rolü: Sessiz onay mı, mesafeli destek mi?

Amerikan yönetiminin saldırıdan haberdar olduğu ve İsrail’i bu hamleden vazgeçirmediği iddia ediliyor. Haass’a göre, Washington’un saldırıya yeşil ışık mı, sarı ışık mı yaktığı zamanla netleşecek. Ancak bu kez kırmızı ışık yanmadığı kesin. Her ne kadar Amerikan yetkililer “İsrail tek başına hareket etti” açıklamasında bulunsa da, İran’a yönelik muhtemel bir karşı saldırının ABD üslerini hedef almaması gerektiği yönündeki uyarılar, sessiz bir onay anlamına geliyor.

İsrail’e olası yeni operasyonlarında verilecek destek, İran’ın atacağı adımlara ve bölgedeki tansiyona göre şekillenecek. Nükleer müzakerelere dönülme ihtimali ise Trump ve Netanyahu’nun açıklamalarına rağmen şu anda oldukça zayıf.

Nükleer çifte standart: Orta Doğu’nun çıkmazı, Batı’nın ikiyüzlülüğü ve çözüm çağrısı