₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

24 Kasım’a bir not | Kutlama değil, hatırlatma: Öğretmenler Günü ne zaman kutlu olur?

Bazen bir gün, takvimde bir tarih olmaktan çıkar; eşit paylaşılmayan hakların yükünü yeniden hatırlatır. 24 Kasım, çoğu zaman bir tebriğin arkasına gizlenen daha temel bir soruyu gün yüzüne çıkarıyor: Bir toplum, eğitim hakkını piyasaya devrettiğinde öğretmenliğin anlamı nasıl değişir?

Çünkü bugün bizler, kamusal bir görevin taşıyıcıları olmaktan çıkarılıp bir piyasanın “çalışanı” hâline getiriliyoruz. Çocukların eşit eğitim hakkı, okulların tabelaları arasında bölünüyor; bizim emeğimiz ise sözleşme sürelerine, performans beklentilerine, bir sonraki yılın belirsizliğine sıkıştırılıyor.

Eğitimden söz edenler çok, ama yükünü taşıyanları görmek isteyen az. Özel okulda, kursta, dershanede ya da adı değişse de özü aynı kalan kurumlarda çalışan öğretmenlerin hikâyesi de bu yüzden benzer: Güvence yerine pazarlık, sınıf kapısından taşan mesai, evin salonuna uzanan sorumluluklar ve emeğin değersizleştirildiği bir düzen. Ve her yıl tekrarlanan o sessiz bekleyiş: ‘Acaba gelecek yıl burada olacak mıyım?

Biz öğretmenler için asıl yıpratıcı olan, yalnızca düşük gelir, uzun mesai, belirsiz sözleşmeler değil; yaptığımız işin kamusal değerinin sistemli biçimde törpülenmesi.
Kamusal değer törpülendikçe ve eğitim bir hak olmaktan uzaklaştıkça, öğretmenlik de bir meslek değil bir “hizmet sağlayıcısı” rolüne indirgeniyor. Öğrencinin hakkı metalaştıkça, öğretmen de o metanın görünmez işçisi oluyor. Eğitimin piyasaya terk edildiği yerde çocuklar ‘müşteri’, öğretmenler ‘hizmet sağlayıcı’ haline getiriliyor. Oysa eğitimin özü tam tersi olmalı. Aynı kamusal hakkın iki öznesi yan yana durmalı. Çocukların doğuştan sahip olduğu eğitim hakkı ne zaman metaya dönüşse, öğretmenin emeği aynı anda görünmezleşir. Eğitim, ancak bu iki hak aynı masada savunulduğunda yeniden kamusal bir anlam taşır.

Bu yüzden asıl soru bence şu:

Öğretmenler Günü gerçekten ne zaman kutlu olur?

Öğretmenin emeği “fedakârlık” adıyla romantikleştirilmediğinde;
Sınıfın kapısı bir işletme kapısı gibi açılmadığında;
Öğretmen geleceğini patronun insafına değil, hukuka ve güvenceye emanet ettiğinde;
Eğitim piyasaya değil, kamusal hakka göre örgütlendiğinde;
Ve en önemlisi, öğretmenler birbirine yaslanıp örgütlü bir güç haline geldiğinde…

O gün, işte o gün, kutlanacak bir Öğretmenler Günü gelir.

Bugün hâlâ gelmedi; ama gelebilir.

Çünkü kamusal olan, yukarıdan lütufla değil, tabandan dayanışmayla kurulur. Hakları için birlikte duran biz öğretmenlerin olduğu bir ülkede, çocukların da hakları güvende olur. Ve işte ancak o zaman, “Öğretmenler Gününüz kutlu olsun” cümlesi, bir temenniden değil, bir gerçeğin içinden söylenir.

Öğretmen gözüyle tatilden sınıfa: Oyun, rutin ve güvenli alanın önemi

Yuva: Konuşmadan yan yana oturabileceğin bir kitap

Öğretmenler Birleşiyor: Sözleşmeli Kölelik Düzenine Hayır

Kazkafanın Kitabı üzerine: Bir başkasının kaleminden kendini yazmak

Trajediyi Sıradanlıkla Harmanlayan Kitap: Tanrı ve Memeli Hayvanlar

Etiketler: #KamusalEğitim, #ÖğretmenHakları, #EğitimHaktır, #EğitiminTicarileşmesi, #EğitimPolitikası, #EğitimdeAdalet #24KasımÖğretmenlerGünü