Siyaset, toplumun karmaşıklığını yansıtan bir aynadır; temsil edilenlerin kimlikleri ve temsiliyet biçimleri, demokratik yapıyı şekillendirir. Ancak, demokratik süreçlerde eşitlik ve adaletin sağlanması, hâlâ mücadele edilen bir alan olarak önümüzde duruyor. Yerel seçimlere doğru ilerlerken, 81 ilin sokaklarında siyasetin renkleri bir kez daha boy gösterecek. Ancak, bu renkler arasında ne yazık ki eşit bir temsil göremiyoruz.
Kadınlar, siyasetteki varlıklarıyla hâlâ göz ardı edilen bir ses. Rakamlar, bu gerçeği acı bir şekilde ortaya koyuyor: Ak Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, DEM Parti, İYİ Parti, Zafer Partisi ve Türkiye İşçi Partisi olmak üzere 7 partinin 81 ilin ilçe ve beldelerinde çıkardığı adaylar incelendiğinde, kadın aday sayısı düşündürücü bir tablo çiziyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi alanlardaki potansiyellerini tam olarak kullanmalarını engelleyerek sistematik olarak güçsüzleştiriyor. Bu durum, demokrasinin gerçek anlamda işlemesini ve toplumun tüm kesimlerinin eşit temsiline dayalı bir yönetim biçimini engelliyor.
Ancak bu eksiklikler sadece sayılarla ifade edilemez. Siyasetteki bu eşit temsiliyet sorunu kadın körü kentleri doğuruyor. Dolayısıyla kadın körü kentler de, kadın körü politikalar üretiyor. Politikaların belirlenmesinde eşit katılım sağlanamıyor, kadın dostu politikalar üretilemiyor. Bu da toplumun yarısının ihtiyaçlarının ve perspektiflerinin göz ardı edilmesine yol açıyor.
Siyasetin cinsiyetini mercek altına almaya çabaladık. Yerel seçimlere doğru adım atarken, eşit temsil arayışı ve kadınların siyasi arenadaki sesini yükseltmeye devam etmek, demokrasinin daha kapsayıcı ve adil olmasını sağlamak için kritik bir adım. Bu dosya, sadece bir başlangıç; daha eşitlikçi ve kapsayıcı bir gelecek için attığımız adımların yalnızca bir yansımasıdır.
BAŞKENTTE SİYASİ SAHNE KADINLAR İÇİN BOŞ KALDI
Ankara, Türkiye’nin başkenti olmasının yanı sıra, ülkenin en önemli siyasi merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ancak iktidar partisi olan Ak Parti de ana muhalefet partisi olan CHP de, Ankara’nın hiçbir ilçesinde kadın aday göstermedi. Bu önemli şehrin hiçbir ilçesinde kadın adayın olmaması, kadınların siyasi karar alma süreçlerindeki eksik temsiline dair çarpıcı bir örnek sunuyor. Bu veri, Türkiye’nin siyasi manzarasında kadınların daha fazla temsil edilmesinin ve siyasi kararlarda etkin bir şekilde yer almasının acil bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguluyor.
TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ PARTİLERDE DURUM NE?
Aday listeleri yayımlanmış ve bütün ilçe ve beldelerin adayları siyasi partiler tarafından açıklanmış değil henüz. Fakat şu ana kadar düzenlenen aday tanıtım toplantıları ile medyaya yansıyan veya siyasi partiler tarafından ayrı ayrı açıklanmış olan ilçe ve belde adaylarını incelediğimizde, kadın adayların açıklanan adaylara oranı;
Ak Parti’de yüzde 1,66,
Cumhuriyet Halk Partisi’nde yüzde 8,77,
Milliyetçi Hareket Partisi’nde yüzde 1,29,
İyi Parti’de yüzde 9,25,
Zafer Partisi’nde yüzde 13,48,
DEM Parti’de yüzde 45,66,
Türkiye İşçi Partisi’nde ise yüzde 44,32.
Genel bir analiz yapacak olursak, veriler kadın temsiliyetinin siyasi partiler arasında önemli farklılıklar gösterdiğini ortaya koymaktadır. Sol/ sosyalist veya sosyal demokrat çizgide siyaset yapan partiler genellikle kadın adaylara daha fazla yer vermekte ve eşit temsiliyet noktasında diğerlerine kıyasla daha yüksek bir performans sergilemektedir.
Bununla birlikte, sağcı partiler arasında kadın temsiliyetinin düşük seviyelerde seyrettiği gözlemlenmektedir. Özellikle Ak Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi gibi sağcı partiler, kadın adaylara sınırlı fırsatlar tanımakta ve eşit temsiliyete daha az önem vermekte görünmektedir.
Kadınların siyasette daha fazla yer alması, farklı perspektiflerin ve deneyimlerin politika yapım süreçlerine yansımasını sağlayarak daha kapsayıcı ve adaletli kararlar alınmasına yardımcı olabilir. Bu bağlamda, kadın temsiliyetinin artırılması ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması, siyasi partilerin ve toplumun genel bir önceliği olmalıdır.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ, SİYASETTE DE KADINLARA ÇELME TAKIYOR
Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) İzmir Şube Başkanı Banu Önkol, kadınların önündeki en büyük engellerden birinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu şu ifadelerle vurguluyor:
“Toplum tarafından kadınların omuzlarına yüklenen toplumsal roller; sosyal hayatta olduğu gibi siyasette de aktif olabilmeleri, var olabilmeleri açısından çok ciddi bir engel. Küçük bir örnek vermek gerekirse, seçim sürecinde kadın adayları düşünelim. Kadın, aday olacak; donanımı, ekonomisi, bu anlamda her açıdan yeterliliği var ama seçim dönemi bir anne… Çocuğu sınava girecek ve diyor ki: ‘Benim çocuğumun sınav yılı ve ben onunla daha çok vakit geçirmeliyim. Ona daha rahat bir ortam ayarlayabilmem gerekiyor her anlamda. Dolayısıyla bu dönem aday olamayacağım.’ Aynı örneği bir erkek üzerinden düşündüğümüzde, bir babayla karşılaştırdığımızda; bir erkek için çocuğunun sınav zamanında aday olup olmaması, siyasete girip girmemesi için bir engel yok. Toplum bu rolü tamamen kadının omuzlarına yüklüyor. Erkek şunun rahatlığında: Eşim var; çocuklara da o bakıyor, benimle de o ilgileniyor. Ben siyasi arenada rahatlıkla, istediğim gibi boy gösterebilirim.”
“BİZİM DE SİYASET YAPMAMIZ KADAR DOĞAL NE OLABİLİR Kİ?”
Siyasi parti kanunlarının revize edilmesi gerektiğini vurgulayan Önkol, kadınlarla erkeklerin hayatı bir arada yaşadıklarını ifade ederek “Bizim de siyaset yapmamız; bizim de kendi hayatımızla ilgili, yaşamımızla ilgili, sosyal hayatla ilgili kanunlara karar verilirken de orada söz sahibi olmamız kadar doğal ne olabilir ki? Ben bir kadın olarak, kendimi savunabilirim. Ben nasıl yaşamak istediğimi ve nasıl özgür olabileceğimi, kendimi ifade edebilirim. Örneğin, kadına yönelik şiddete ilişkin kanunlarla ilgili oylamalar yapılırken karar mekanizmalarının çoğunluğu erkek. Bizimle ilgili kanunlar çıkıyor ve bu kanunları çıkaranlar, bunlarla ilgili düşünenler yine erkekler. Medyada kadına yönelik şiddet konuşuluyor, siyasette kadın hakları konuşuluyor; çoğunluk yine erkekler… Haklarımız üzerine bizim konuşmamız gerekir. Çünkü bunu en iyi kadın ifade edebilir. Çünkü bizi biz anlatabiliriz.” dedi.
“HİÇ KADIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI OLMAMASINI BİR KENARA KOYUYORUZ, KADINLAR YILLARDIR ADAY BİLE GÖSTERİLMEMİŞ”
Önkol, KADER olarak ‘fermuar sistemi’ni savunduklarını belirtirken, İzmir örneği üzerinden yerel siyasette de bir fark yaratılmadığına dikkat çekti. Büyükşehir Belediye Kanunu çıktığından bu yana İzmir’de hiçbir büyükşehir belediye başkanının kadın olmadığını vurgulayan Önkol, 31 Mart’ta gerçekleşecek yerel seçimlere ilişkin İzmir’deki adaylıkları şu sözlerle değerlendirdi:
“Bu dönem özellikle İzmir’de meclis üyesi aday adaylığında ve belediye başkanlığı aday adaylığı konusunda kadınlar çok ciddi bir ilgi gösterdiler ve kadın aday adayların sayısı çok ciddi rakamlara ulaştı. Fakat listeler açıklandığında, meclis üyeliği için seçilebilir sıralarda o kadar da çok kadın olmadığını gördük. Evet, ilçe belediye başkanlığı için tüm siyasi partilerden kadınlara çok daha fazla yer verildi. Fakat İzmir’in 30 tane ilçesi var. Biz eşitlik istiyorsak; 15 ilçede kadın olmalı, 15 ilçede erkek olmalı. Büyükşehir belediye başkanımızın kadın olmama meselesini bir kenara koyuyoruz, kadınlar yıllardır büyükşehir için aday bile gösterilmemiş. Bu yıl İzmir’de 3 siyasi partiden büyükşehir belediye başkan adayı kadın. Bu bizim ve kentimiz için güzel bir gelişme aslında. Yeterli mi? Asla değil ama güzel bir gelişme.”
“SORUMLULUKLAR KADINA, YETKİ ERKEKLERE”
Türkiye yerel seçimlere doğru ilerlerken, siyasi arenada eşit temsilin yer edinemediğini bir kez daha görüyoruz. Açıklanan adaylar arasında yer alan kadın oranı, kadınların siyasetteki varlığının ne kadar sınırlı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İletişim uzmanı ve yazar Ayşen Şahin, siyasetin eril dilinden, kadınların siyasetteki temsiline kadar birçok konuda önemli değerlendirmelerde bulundu. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kadınların karar mekanizmalarına katılmalarının önündeki temel engellerden biri olduğunu ifade eden Şahin, Stanford Üniversitesi’nden Psikolog Carol Dweck’in sözlerine işaret etti:
“Toplum bir kadının göz önünde, kitleler önünde bir zafer kazanması için adil olmayan beklentiler koyup hepsinden toplam bir mükemmellik arıyor. Imposter fenomeni üzerine çalışmalar yapan Stanford Üniversitesi’nden Psikolog Carol Dweck’in bir sözü var: ‘Akıllı kadınlar genellikle mükemmelliği başarıyla eş anlamlı görür.’ Diyor. Çünkü akıllı kadın, toplumun onda hata arayacağının farkında. Bir kadının siyasette etkin olabilmesi için toplumun öğretilmiş, makbul kadın sınırlarının hepsinde muazzam olması icap ediyor. İyi eş, mükemmel anne, muazzam hatip, şık giyim, bitmez enerji, güler yüzlülük ve dozunda, kontrollü bir öfke, lider karakteri, saha tecrübesi, bilgi, birikim, kürsüye ve ekrana yakışırlık, temsiliyet gücü, zekâ…
Soruyorum hepsine sahip kaç erkek siyasetçi tanıdık bu hayatta? Ya da bu özelliklere sahip erkekler tarafından yönetilen ülke böyle mi olurdu gerçekten?”
“KADINA BİR ‘HATASIZLIK’ SINAVI DAYATILIYOR”
Öte yandan siyasetin eril dilinin yekten değişmesi gerektiğini dile getiren Şahin, kadınlara dayatılan ‘hatasızlık’ sınavından söz etti:
“Siyasetin dili yekten değişmeli o ayrı ama aslında eril dille mücadelede nahiflik değil alaycılık, mizah daha güçlü bir silah, karşıtının uç noktasıyla ortaya çıkmak. Kadınlarda da fazlasıyla bulunan bir özellik.
Ama o üslup işte, dayatılan makbullük sınırından taşıyor. Kadının liderliğini, önderliğini topluma kabul ettirebilmek için önce ona çizilen sınırları, tabuları yıkmak gerekiyor. Bu da o aslında güç olmaması gereken “güçlü kadın” olmayı dayatıyor. Siyaseti sadece güçlü erkekler yaparmış gibi kadına bir “güçlü olma, yılmazlık, mükemmellik, hatasızlık” sınavı dayatılıyor. Bir erkeğin aktif siyaset sebebiyle bir ay eve uğramaması dünyanın en normal sayılan tutumu iken kadından, bir erkek kadar sahada dolaşıp, kampanya yürütüp sonra eve gelip çocuğuyla ilgilenip, evini derleyip toparlaması ve destekleri için eşine minnet göstermesi bekleniyor. Burada bekar, çocuksuz kadın ya da bekar annelerden bahsedemiyoruz bile çünkü önce karşılarına kocasız ve çocuksuz olmak eksiklik (!) gibi çıkarılabiliyor. Makbul değiller bir nevi.
Düşünün Yeliz’in vekillik yaptığı meclise girmeye değer bulunmayarak listelere alınmayan kadınların sayfalar süren vasıflarını. Yerel seçimlerde de aynı sonuç.”
“TOPLUM, KADININ HER BAŞARISINDA BİR ERKEK İZİ ARIYOR”
Çoğu partinin kadın adayları, kazanma ihtimali düşük il ve ilçelerden gösterdiğini belirten Şahin, toplumun kadın siyasetçilere yönelik algısına şu sözlerle dikkat çekti:
“Çoğu parti; kadın adayları, kazanma ihtimali düşük ya da kaybetme ihtimali yüksek il ve ilçelerden gösterdi. Yani kadın kazanırsa partinin vizyonerliğinin sonucu olacak, kaybedilirse kadın kaybetti denecek. Banko belediyede kadın aday kaç tane var?
Toplum; kadının her iddiasında, hamlesinde, başarısında bir erkek izi arıyor. Ya babadan ya kocadan. Kendi başına, otonom, özgür karar veremez, kariyer inşa edemezmiş gibi.
Örneğin Aylin Kotil’in eski eşinin, adı olmadan anılmaması gibi. Kadın adamı boşamış, hayatından çıkarıp atmış daha ne yapsın? En yan yana anılmak istemediğin insanın adı üzerinden siyasette hatırlatılmak aslında insana yapılabilecek psikolojik bir zorbalık. Ama o kadar kolay yapılıyor ki…
Sadece siyasette değil, iş yaşamında da akademide de sosyal yaşamda bile bu böyle. Tüm sorumluluklar kadına, yetki erkeklere.”
‘ARKA BAHÇEMİZDE –MIŞ GİBİ YAPABİLECEK KADINLAR…’
Şahin ayrıca, kadınların siyasette daha aktif rol alması için atılan adımların karşısında sıklıkla duyulan bir cümle olan ‘Biz de istiyoruz kadınlarımız gelsin, siyaset yapsın ama talep yok’ ifadelerini bir sözleşmeye benzeterek eleştirdi. Bu cümlenin ‘Biz bildiğimiz düzende devam ederken, yollarına taşlar dizsek, önlerine duvarlar örsek de hırsı yüksek, tabu devirebilecek, kendisini rezil etmemiz riskini alabilecek, ailesini ihmal etti diye vicdanına oynasak, evlatların sana hasret kaldı diye çocuğuyla sınasak dahi yılmayacak, sözünü kessek de, söz vermesek de, angaryaya koşsak da rozeti söküp atmayacak, düzenimize çomak sokmadan arka bahçemizde -mış gibi yapabilecek kadınlar, yürekleri yetiyorsa buyursunlar, o kadar da aleni reddetmeyecek, gizli yıldırma politikalarımızı deneyeceğiz, aşarsa ne ala’ şeklinde okunması gerektiğini dile getiren Şahin; “Bu sözleşmenin altına imza atmaya yanaşmamak, kadınların suçu mu şimdi? Sözleşmenin maddelerini değiştirmek, bu tavır ve tutumu değiştirmek gerekmez mi?” dedi.
“BİZ KADINLAR, BU VASIFLARLA TUTUNUYORUZ HAYATA”
İlçe ve beldelerdeki açıklanan kadın aday oranlarını değerlendiren Şahin, veriler ışığında cinsiyet eşitliğinin doğru politika ile çok hızlı şekilde sağlanabileceğini belirterek, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Önemli olan kararlı olmak, sınırları kaldırmak ve hatta belki de yalnızca kadınlara gölge etmemek, yollarını kesmemek dahi yeterli. Kadına bildiği gibi yapma imkânı, olduğu gibi kabul edilme şansı verilse, akışında hiçbir sorun kalmayacak.
Ülke; erkeklere göre çok daha dirayetli, yılmaz, kararlı, yetkin ve çalışkan kadınla dolu. Çünkü biz kadınlar, gündelik hayatta dahi, başa gelen her durumda, bu vasıflarla tutunuyoruz hayata.”