Okul kapandı. Üç arkadaş yaz boyunca iki hafta tatil yapıp, sonra çırak olarak çalışmaya başlayacağız. Herkes bu sene futbol ile yatıp kalkıyor. Hem oynamayı çok seviyoruz hem de tuttuğumuz takımlara kalpten bağlıyız. Mahallemizde yazılı olmayan bir kural vardır. Her evde, dükkânda iki takımın bayrağı asılır. Fırıncı Dursun abi hariç, genelde herkes üç büyükleri tutar. Sadece o Trabzon spor bayrağının yanında Altay sporu asar…
Nedim abi Beşiktaşlı o da İzmir takımlarından Altay’ı tutuyor. Ben aileden Galatasaraylıyım, fakat mahallede futboldan anlamayan iki kişi varsa bir ben diğeri Tahsin abi…
Nasıl oldu, hangi ara oldu bilmiyorum ama Nedim abi Ali’yi de Beşiktaşlı yapmış. Mıstık Fenerli, keyfine diyecek yok. Lig bitmek üzere onun tuttuğu takım lider. Beşiktaş ve bizimle arasında çok fazla puan farkı var.
Ali ile Mıstık sürekli kavga ediyor. Ben çok hâkim değilim ligdeki duruma, Seyfettin abiden aldığımız oyuncu kartları da olmasa futbolcuları bile tanımıyordum. Dedim ya aileden Galatasaraylıyım… O nedenle aralarındaki münakaşaya çok giremiyorum. Tahsin abinin penceresinin önünde konuşuyoruz. Mutlaka bizi duyuyordur. Çünkü biz onun kasetçalarından, bütün mahalleye dinlettiği müzikleri duyuyoruz. Bir gün anneme;
“Tahsin abi ne dinliyor?” diye sordum.
“Devrim şarkıları” dedi. O dönem bu şarkılar bize çok ama çok uzak…
Bizimkiler yine maç nedeniyle tartışıyorlar. Yok faul verilmemiş, o pozisyon penaltıymış… Biriktirdiğimiz futbolcu kartları ile oynamak bu sene bir türlü nasip olmadı. Hayır anlamıyorum bunlar geçen sene de aynı takımları tutuyorlardı. Güzel güzel oynuyorduk. Şimdi ne oldu diye kendi kendime sorarken cevabı pencereden kafasını uzatan Tahsin abi verdi;
“Ergenler! çok gürültü yapıyorsunuz. Okuduğumu anlamıyorum,” dedi. Bizi biraz uzaklaştırmak için bir kâse uzattı.
“Mandıraya gidin bana bir kilo yoğurt alın,” dedi. Mahallede bir büyüğümüz bizden bir şey isterse hemen yaparız. Kâseyi kaptığım gibi;
“Tahsin abi hangi mandıradan alıyorsunuz?” dedim. Mahallede üç tane mandıra vardı.
“Bisikletçi Zühtü Dayıyı biliyor musun?” dedi.
“Evet, biz onu çok sevmeyiz. Kendisi çok kazıkçı Ali Dayıya gidiyoruz,” dedim.
“Ali Dayı yoğurtçu mu?” dedi.
“Hayır bisikletçi, biz ondan kiralıyoruz, yarım saati…”
“Efe sana mandırayı tarif ediyorum. Zühtü Dayının yanı hemen.”
“Tahsin abi devrimciler senin gibi top sakal mı bırakıyor?”
“Alt tarafı bir kâse yoğurt alacaksın, sorgu memuruna döndün,” dedi.
Koşarak Mandıraya gidip yoğurdunu aldık. Bizi eve davet etti. Neriman teyze yemek yapıyordu. Yoğurdu ona verdim.
“Yavrum, aç mısınız?” dedi.
“Sağ ol Neriman teyze aç değiliz” dedim.
“Size limonata vereyim. Yeni yaptım,” dedi. Limonataları alıp Tahsin abinin ve çocukların yanına geçtim.
Tahsin abi önündeki kitabı açıp bize tam bir şeyler anlatmaya başlayacaktı,
“Abi sen hangi takımı tutuyorsun?” dedim.
“Beşiktaş,” dedi. Hepimiz şok. Biz onun bir futbol takımını tutacağını düşünmemiştik.
“Neden Beşiktaş?” dedim. Ali hemen,
“Erkek adam renkli takım tutmaz,” dedi. Tahsin abi güldü.
“Beşiktaş devrimcilerin takımıdır,” dedi. Hepimizin kafası karıştı. Aklımızda deli sorular. Nedim abi ve Ali ne zaman devrimci olmuştu?
“Ali sen Beşiktaş’ın ‘Gücüne güç katmaya geldik’ marşını biliyor musun?” dedi. Ali hayır anlamında kafasını salladı.
Tahsin abi elindeki kitabı bıraktı. Yandaki defterden bir sayfa kopardı. Daktilosuna yerleştirdi. Bir şeyler yazıp Ali’ye uzattı. Elindeki kitabı bize gösterip, ‘Gölgede ve Güneşte Futbol/Eduardo Galeano’ “Biraz büyüyün hepinize bu kitabı okutacağım,” dedi.
Haftalar sonra lig bitti. Fenerbahçe şampiyon oldu. Herkes seviniyor. Ali hüzünlü, dokunsan ağlayacak. Tahsin abinin penceresinin önünde oturuyoruz. Tahsin abi pencereden yavaş yavaş yükselen bir sesle,
“Gücüne güç katmaya geldik. Formanda ter olmaya geldik. Beşiktaş seninle ölmeye geldik…” Ali günlerdir bu marşı ezberliyordu. Haliyle bizde ezberledik. Ali olduğu yerden kalktı, ben de kalktım marşa devam ettik.
“Sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler. Halayla türkülerle sevdi bu kalpler. Yıldızlar tutuştu siyah beyazla. Marşlarımız ağlasın kartal aşkıyla. Beşiktaş seninle ölmeye geldik. Beşiktaş…”
Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu Beşiktaş marşıyla kutladık. Babaannemin dediği gibi Cin conlu, fenerli, kartallı güzel bir kutlama oldu.
Tahsin abiye gelince, Eduardo Galeano’nun ilk okuduğumuz kitabı o değildi.
“Gölgede ve Güneşte Futbol” kitabını severiz çünkü biz de okul bahçelerinde tozun toprağın ve güneşin altında çok top oynadık.
Kutlamalar bitti. Evlere dağılıyoruz. Yüzümde tebessüm, dilimde tatlı bir Beşiktaş marşı, birden ‘Efe kendine gel sen Galatasaraylısın, bu yaştan sonra devrimci mi olacaksın’ dedim. Sonra Babaannem gibi üç kere tövbe edip dilimi ısırdım…