Türkiye Barolar Birliği (TBB), “Avukat İçin de Adalet” demek için “Büyük Savunma Mitingi” düzenledi. Ankara’da, 27 Nisan’da düzenlenen mitinge Barolar ile birlikte 81 ilden binlerce avukat katıldı. Avukatların meslek onurlarına ve emeklerine sahip çıkmak için yurdun dört bir yanından Ankara’ya gelerek düzenledikleri yürüyüş ve miting büyük ses getirdi. TBB Başkan Yardımcısı Avukat Ercan Demir, hâlihazırda yaşadıkları en büyük iki sorunun avukatlara yönelik şiddet ve ekonomik sorunlar olduğunu kaydediyor. Avukat Demir, temel ve esas sorunun ise yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü kavramlarında yaşanan aşınma olduğunu belirtiyor. Avukat Ercan Demir ile Büyük Savunma Mitingi’ni, avukatlara yönelik şiddet ile onların ekonomik sorunlarını, yargı bağımsızlığını ve çözüm yollarını konuştuk.
“AVUKATLAR, BAROLAR TEK YÜREK”
“Avukat İçin de Adalet” demek için 27 Nisan’da Ankara’da “Büyük Savunma Mitingi” düzenlediniz. Amacınız neydi ve miting beklentilerinizi karşıladı mı?
Avukatlık mesleği uzun bir süredir tehdit altında… Biz bunu çeşitli vesilelerle defalarca gündeme getirdik. Hâlihazırda yaşanan en büyük, iki sorun avukata yönelik şiddet ve meslektaşlarımızın ekonomik sorunlarıdır. Neredeyse her gün bir meslektaşımıza yönelik şiddet haberi geliyor. Darp ediliyor, bıçaklanıyor, kurşunlanıyor, öldürülüyoruz. Ekonomik sorunlar ise meslektaşlarımızın hiçbir sorumluluğu olmayan bazı yanlış politikalardan kaynaklı olarak giderek büyüyen bir çığ gibi geldi, bugüne dayandı.
Bugün Türkiye’de 190 binin üzerinde avukat bulunuyor. Her yıl sisteme 20 bin yeni meslektaşımız dâhil oluyor. Maalesef iyi bir hukuk eğitimi verilemiyor. Öte yandan mevcut ihtiyaçların ötesinde bir avukat sayısı söz konusu… Bütün bunlara masraflardaki büyük artış ekleniyor. Kira, stopaj, sosyal güvenlik primi, büyük şehirlerde bölünmüş adliyeler nedeniyle ulaşım masrafları… Bunlar meslektaşlarımızın bağımsız, serbest avukatlık yapmasının önünde en büyük engel… Çok sayıda meslektaşımız CMK görevlendirmelerinden elde edilen ücretlerle günü çevirmeye çalışıyordu ancak bu yıl açıklanan tarife o kadar düşük oldu ki, bu ücretlerle ne yurttaşların nitelikli bir adalet hizmetine kavuşması mümkün ne de meslektaşımızın bu kadar büyük sorumluluğu üstlenebilmesi…
Ama bütün bunların temelinde çok daha büyük ve esaslı bir sorun yatıyor: Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü kavramlarında yaşadığımız aşınma.
Avukatlık mesleği bu aşınmadan en çok etkilenen meslek grubudur. Hukuki öngörülebilirliğin olmadığı yerde avukatlık mesleğini icra etmek de mümkün değil. Yargıdaki hukukun üstünlüğüyle bağdaşmayan kararların sorumluluğunu müvekkiller ve yurttaşlar hukuk sistemine, kararı veren hâkimlere değil avukatlara yüklüyorlar. Bu nedenle mesleğimiz itibarsızlaşıyor.
Biz bu mitingi bu gerekçelerle gerçekleştirdik. Katılan avukat sayısından bağımsız olarak, mesleğim adına büyük bir gururla ifade etmek isterim ki, bu mitingin altında 81 Baronun imzası vardır. Bu her şeyden önemli… Avukatlar, Barolar tek yürek olmuştur.
Öte yandan mitinge katılım da beklenenin üstündedir. Anıttepe Parkı dolup taştı, mesajlar son derece net ve açık bir şekilde dile getirildi; kamuoyu da bu mesajların neler olduğunu anladı. Dolayısıyla beklentiler karşılanmıştır. Şimdi buradaki taleplerin daha güçlü şekilde takibi gerekiyor.
Avukatların özlük haklarından kaynaklanan sosyoekonomik sorunlar ve bunların çözüm yolları nelerdir?
Biz bu konuda ayrıntılı görüş ve çözümler dile getiriyoruz. Bugünkü Türkiye Barolar Birliği yönetiminin en önemli özelliği, sorunlar şunlardır deyip bırakmaması, çözüm usullerini de anlatmasıdır. Bakın 16 ayrı başlık altında topladığımız sorunlara kısa, orta ve uzun vadeli çözümlerimizi bir rapor hâline getirdik. Kanun tekliflerinin içeriklerine kadar hazırlıklarımızı yaptık. Bunları gerektiğinde ilgili makamlara iletiyoruz.
Her birini burada ayrı ayrı anlatmak mümkün değil ama çok hızlı birkaçını dile getireyim: Sosyal güvenlik prim muafiyeti süresi artırılmalıdır, avukatlık hizmetlerinde KDV düşürülmelidir, stajyer avukatlara kamu bütçesinden ücret ödenmelidir, kamu avukatlarının özlük haklarına ilişkin sorunlar kanun düzeyinde çözülmelidir, deprem bölgesinde avukatlara kredi imkânı tanınmalı çeşitli muafiyetler sağlanmalıdır, CMK Tarifesi TBB Avukatlık Asgari Ücret Tarifesiyle eşitlenmelidir. Bu ve buna benzer çok sayıda talebimiz, her biri için hangi düzenlemede ne şekilde değişiklik yapılması gerektiğine dair çözüm önerilerimiz mevcuttur.
“AVUKATIN SESİ KESİLİRSE, YURTTAŞIN NEFESİ KESİLİR”
Avukatların görevleri sırasında uğradıkları şiddet de bir başka sorun olarak ortaya çıkıyor. Savunmanın önünde bir anlamda engel oluşturan bu sorunun boyutunu ve çözüm yollarını anlatabilir misiniz?
Buna ilişkin de ayrıntılı bir proje taslağımız mevcut… Kamuoyunda farkındalık yaratmaktan kolluk tarafından doğrudan somut olarak sağlanacak korumaya varana, faillere yönelik cezalandırma politikalarına varana kadar atılabilecek adımlar var.
Avukata yönelik şiddet, yalnızca avukatın can güvenliği sorunu değil, aynı zamanda yurttaşın savunma hakkı sorunudur. Çünkü avukatın sesi kesilirse, yurttaşın nefesi kesilir.
Bir ülkenin hukuk sisteminde yargı bağımsızlığının en önemli konular arasında olduğu ortak kabul gören bir görüş olsa gerek. Bir davanın adil ve hakkaniyetli sonuçlanabilmesi için de yargının bağımsız olması gerekiyor. Ülkemizde yargı bağımsızlığı ne durumda?
Size mevcut tabloyu anlatmaya gerek yok sanırım. Şu kadarını söyleyeyim, çeşitli “aidiyetlerin” yarışması nedeniyle Yargıtay Başkanlık seçiminin sona erdirilemediği bir durumdayız. Daha ötesi var mı? HSK’daki yürütme etkisi sonlandırılmış değil, hâkimlik için coğrafi teminat yok, genel hâkimlik teminatı ise kâğıt üzerinde… Bugün Türkiye’deki hakimlerin yarıdan fazlası beş yılın altında kıdeme sahip… Dolayısıyla çeşitli dış etkilere daha açık durumda…
Savunma ve yurttaş açısından yargının bağımsızlığı ne anlama geliyor?
Yukarıda da ifade etmeye çalıştım; yargı bağımsız değilse, hukuki öngörülebilirlik de yoktur. Yargı bağımsızlığının zıddı, yargının çeşitli güçlere bağımlı olmasıdır. Bu güçler bazen siyasi güçlerdir, bazen askeri güçlerdir, bazen ekonomik güçlerdir vs. Sıradan yurttaş bu güçlere zaten hiçbir zaman sahip olamayandır. Dolayısıyla yargının bağımlılığı yurttaşı doğrudan etkiler. Depremde evi yıkılır, ölür; maden göçüğünde kalır; işinden çıkarılır; kiracısı olduğu evden çıkarılır; siyanürlü maden atığının altında kalır; malı mülkü elinden alınır… Hiçbir hakkı güvence altında olmaz. Dolayısıyla yurttaş için yargı bağımsızlığı, aslında bir hayat memat meselesidir.
“YENİ ANAYASA DEĞİL, MEVCUT ANAYASAYA UYMA İHTİYACI VAR”
Türkiye’de yeni anayasa tartışmaları yapılıyor ama mevcut anayasaya da uyulmuyor. AYM’nin TİP Milletvekili Şerafettin Can Atalay kararına uyulmaması buna bir örnek. Bu yönüyle TBB’nin yeni anayasa tartışmalarına yaklaşımı nedir?
TBB’nin anayasa tartışmaları bakımından yaklaşımını başkanımız Erinç Sağkan ifade etti: Bugün Türkiye’de yeni anayasa değil, mevcut anayasaya uyma ihtiyacı var. Daha çok ihlal edilecek bir anayasa için ülkenin enerjisini de kaynaklarını da boşa harcamaya gerek yok.
Çok fazla siyasi değerlendirme yapmayı tercih etmiyorum ama şunu da şahsen ifade etmek isterim; anayasa değişikliği talepleri veya söylemleri, esasen bir siyasal krizin varlığına ilişkin itiraftır. Yirmi yılı aşkın süredir ülkeyi yöneten, anayasayı defalarca değiştiren hatta hükümet sistemini değiştiren siyasi iktidar, bunca yıllık politikalarının, çeşitli iş birliklerinin iflas ettiğini, yeni bir siyasal denkleme ihtiyaç duyduğunu bu şekilde itiraf ediyor, bunun için de bütün ülkeyi peşinden sürüklemek istiyor. Ancak öyle görünüyor ki, yeniden heyecan yaratacak bir denklemi veya eşitliği ülkenin önüne koyabilme kapasitesini de kaybetmiş durumda…
(*) Söyleşiyi yapan: Namık Alkan
Prof. Korkut Boratav: Şimşek’in Politikaları Çok Daha İnsafsız…
Derya Kömürcü: Koşullar İktidar Değişikliği İçin Oldukça Müsait