Bahattin Yücel: Asıl Karşı Çıkılması Gereken, Kıyıların İşgali

Turizm sezonu yaklaşıyor. Son yıllarda salgın ve sonrasında ciddi krizler atlatan turizm sektörüne ilişkin tartışmalar gündemde. Bir yandan bu yıl gelecek yerli ve yabancı turist ekonomik beklenti yaratırken kıyıların işgali herkesin doğal ve tarihi güzelliklerden eşit biçimde yararlanmasının önüne geçiyor. Bütün bunların yanında geçen hafta Antalya’daki bir otelde yaşanan “milliyet farkı” tartışması da konunun başka bir yanını oluşturuyor.
Türkiye’de turizmle ilgili sormak istediklerimizi, iki dönem milletvekilliği görevlerini de yürütmüş, eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel’e sorduk.

Türkiye’nin ekonomik durumu pek iç açıcı olmadığı için sezon başlangıcında turizm sektöründen gelecek döviz girişi beklenti yaratıyor. Genel olarak turizm sezonu bu yıl Türkiye’de nasıl başlıyor? Ve temel sorun noktaları, yapılması gerekenler nelerdir?

Çok uzun bir cevap olur ama şöyle söyleyeyim, turizme sadece döviz getirici yönüyle bakılıyor. Ama Türkiye’deki bütün mal ve hizmetlerden, Türkiye’deki kültürel ilişkilerden, toplumsal yaşam biçiminden, standardından etkilenen bir alan turizm. Aslında tek başına bir sektör değil, tek disipline bağlı olarak yorumlanması da doğru değil. O yüzden hep böyle yanlış bir algı var. Yaz gelecek, turistler gelecek, arkasından döviz açığı da kapanacak. Buna Türkiye’nin cari açığı fazla verecek gibi birtakım uyduruk yargılarla yaklaşılıyor.
Aslında Türkiye’nin şu andaki sosyopolitik durumu, yurt dışında algılanması, iç barışla ilgili Türkiye toplumunda yaygın olan kanılar neyse turizm de o. Yani Türkiye’den bağımsız bir yorum yapılamaz. Birincisi bu. Türkiye nelerden etkileniyorsa Türkiye’de yaşayanlar, gelen turistler de Türkiye’ye gelmeden önce karar verirken aynı kaygıları taşırlar, bakarlar, ona göre gelirler.

Şimdi dünyada da turizmde ciddi bir değişiklik var. Pandemiden öncesi ve pandemiden sonrası diye ikiye ayırmak lazım. Pandemi süresinde turizm sektörü hayatta kalma çabası verdi. Aslında ayakta kalma konusunda başarı sağladılar. Fakat dünyada pandeminin ardından ortaya çıkan ciddi bir değişiklik var. Bu çok köklü bir değişiklik. Bu köklü değişikliğin temel nedeni insanların daha bireysel ve kendi kontrol edebilecekleri, hijyen koşullarını sağlayacakları bir tatil türüne yönelmelerini ortaya koydu. Bu tabii geçmişte tur operatörlerinin yapmış oldukları kitle turizm alışkanlıklarının sona ermesi demekti. Türkiye bunu iyi yorumlayabildi mi? Bence yorumlamadı. Bu arada ortaya yeni yeni ürünler çıktı. Biz ona ürün diyoruz.

TURİZMDE YENİ İMKÂNLAR

Bir tanesi, Airbnb diye bir kuruluş. Tek bir odası yok. Ama milyarlarca dolara ulaşan şirket değeriyle, Türkiye’de insanların kullanmadıkları zamanlarda, evlerini geçici bir süre için değerlendirmelerine yol açtı. Bu aynı zamanda o ülkenin özel yaşamına, günlük yaşamına karışabilecek yeni bir talep de yaratmıştı. İşte turist gelecek, sizin evinizin bulunduğu sokakta, bir apartmanda daireyi kiralayacak. Orada yaşayacak. Belli bir süre, üç gün, beş gün, bir hafta, çok daha uzun da kalmıyorlar zaten. Ama bu arada o evi kullanırken çevreden alışveriş edecek, yemeğini yapacak, içkisini içecek… Böyle yakın çevresini etkileyecek bir tür de gelişiyordu. Bu çok tuttu dünyada da. Hatta pandemiden önce bu şirket, büyük şehirlere seyahatler azalacağı için bir krize girebilir diye düşünülüyordu. Tam tersine ciddi yatırımlar alarak tatil yörelerine de girdi Airbnb. Ama Airbnb’nin tavsiye etmesi demek aynı zamanda o ülkenin de rahatlıkla gidilebilir, tek başına tatil yapılabilir ülke anlamına gelmesine yol açıyordu. Fakat Türkiye’de birdenbire bu Airbnb konusu belli kesimlerin tepkisini çekti ve alelacele bir yasa değişikliği ile bunu engellediler.
Uyduruk olduğunu açıklıkla ifade ediyorum. Çünkü şöyle bir gerekçe söylediler: Efendim, Ruslar bize çok geliyorlar ama oteller boş kalıyor. O yüzden girişimci Ruslar gelip burada evler kiralayıp gelen turistleri oraya taşıyorlar gibi. Anlamsız, hiçbir dayanağı olmayan bir yanlış algı yönetimiyle bu işi gidermeye çalıştılar. Ama şu oldu: Airbnb’nin başta yasaklanmasının ardından bu konuda rekabet edebileceğini düşündüğümüz -ki bir tanesi de bir siyasetçiye ait- bir rezervasyon sitesi var. O bunun çok iyi olabileceğini savunan bir görüş içerisinde geldi.

“BOOKİNG” TARTIŞMASI

Ve bu arada bir başka şey daha yaptılar: Booking.com. Bu site, dünyada normalde tur operatörlerinin yapmış oldukları kitle turizminin alternatif olarak gelişen ama aynı zamanda tarifeli uçan fakat çok düşük fiyatlı uçabilen havayolu şirketlerinin de etkisiyle insanların diledikleri zaman kolaylıkla tatil yörelerine gidebilmelerine imkân sağlıyordu. Ve tabii rekabet koşulları içinde tatil yöreleri başta olmak üzere booking.com ve benzeri siteler üzerinden rezervasyonlar yapılıyordu. Türkiye’de bunu da yasakladılar. Turizm bakanımız çıktı dedi ki: “Bu dijital kapitülasyondur. Bizim buna izin vermemiz mümkün değildir.” Oldu bittiye getirdiler.

Bu açıkçası, kısıtlayıcı, serbest rekabeti engelleyen, standart denetimini objektif kurallara göre yapmayı beceremeyen ama yasaklarla kendilerine gelir ve kâr sağlamayı düşünen, tasarlayan bir kesimin ülke turizmine atmış olduğu kazıktır. Ben açıklıkla söylüyorum bunu çünkü bu bir gerçek. Maalesef Türkiye açısından iyi olmadı.

Şimdi bunun yeni bir örneğini görüyoruz. Bir şikayet var, yabancılar geliyorlar ama Türk vatandaşlarına tatil yapmak haram gibi saçma sapan bir istekle ve insanlara biraz da popülizm yaparak gerçeği gizlemeye çalışıyorlar. Bir, her ülkede her online satış yapan site ya da tur operatörü, belirli pazarlar için farklı fiyat uygulayabilir. Mesela ben size bir şey söyleyeyim, iPhone kullanıyorsanız, iPhone’un Amerika’daki fiyatı 1000 dolarsa, Avrupa’daki 1100 eurodur, Türkiye’ye geldiği zaman ikisinin toplamı kadardır.

“MİLLİYET FARKI” MESELESİ

Şimdi her pazarda farklı fiyat uygulanabilir. Bu normal, alıcı ve satıcı varsa. Yeter ki siz vadedilen hizmetin standartlara uygun olup olmadığını kontrol edebilecek bir mekanizmayı kurun. Ve bu yasaklardan da kendinize kâr payı çıkartmaktan vazgeçin. Şimdi Türkiye’de yapılan şikayet de şu. En sonunu söyleyeyim size. Booking.com adlı bir şirkette, İngiltere’deki sitesinden Avrupa Birliği yurttaşı bir Rumen iki kişilik bir oda satın alıyor. Antalya’yı aradı. Otele girdikleri zaman bu Rumen’in yanında bir de erkek arkadaşı var. Rumen’in bu erkek arkadaşının Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olduğunu görünce olayı şınırından çıkardılar. Şöyle yaptılar: Rumen’e demişler ki, “Siz evet Avrupa yurttaşısınız, İngiltere’den aldınız ama siz İngiltere’de oturmuyorsunuz. O yüzden size İngiltere’de uyguladığımız fiyatı uygulayamayız. Bir pazar farkı vermemiz lazım.”

Vermişler efendim o parayı da. Sonra bunu orada otelin görevlisi, ki o da tecrübesiz değil aslında orada da büyük bir hata var, buna tanım olarak “milliyet farkı” demiş. Onun üzerine bizimkiler ayağa kalktılar; efendim işte, Türklere pahalı otel, işte yabancılara ucuz, biz yabancıların kölesiyiz. Asıl karşı çıkılması gereken şey bu değil, söylüyorum, Türkiye’nin bütün kıyılarını kapattılar, denize girebilecek yerleri neredeyse. Hele Güney Ege’de, Ege’nin kuzeyi de dâhil buna, Antalya kıyılarında insanların dünyanın her tarafında olduğu gibi parasız denize girebilecekleri yer neredeyse kalmadı.

“ASIL KIYILARIN İŞGALİNE KARŞI ÇIKILMALI”

Kurulan birtakım vakıflara oraların valilikleri böyle akla hayale gelmeyecek kiralama sözleşmesiyle verdiler. Onlar o vakıflarda buralardan para kazanmaya çalışıyor. Örnek istiyorsanız Ölüdeniz, Gökova, çok örnek çıkabilir bu şekilde. İşte Ayvalık çevresindeki plajlar. Şimdi burada asıl karşı çıkılması gereken şey budur.

Bu arada kıyılarda şimdi yeni bir şey çıktı: Beach Club tabii. Türkçe yetmediği için durumu anlatmaya, biraz da böyle özelleştirilmiş oluyor… Buraları kiraladılar, birtakım insanlar doğadan para kazanarak anayasal hakkımızı engelliyorlar. Burada kimse karşı çıkmıyor, hiç ses çıkartmıyorlar. Mesela Turizm Bakanımızın buna karşı çıkmasını çok beklerim ben.
O yapılmadığı için şimdi böyle insanların kafasını karıştıran bir algı yönetimi yapılıyor. Yoksa Türkiye’de Türk vatandaşlara pahalı, ucuz diye herhangi bir şey yok. Ama bir de şu var: Bazı siteler ve tur operatörleri bir sezonluk yeri kapatırlar, o kapattıkları odalarla ilgili de toplam geceleme garantisi verirler, binlerce geceleme garantisi olur. Bunları tutturamazlarsa aradaki farkı da öderler zaten. Bir tür tazminat gibi.

O yüzden onların normalde kapıdan geçerken benim aldığım fiyattan daha uygun, daha ucuz fiyat almaları doğaldır. Şimdi bunu da o göz ardı ederek işi böyle anlamsız, polemik konusuna getirdiler. Bunun aslında turizm sektörüne bir yararı da yok. Burada asıl yapılması gereken şey, serbest rekabeti açıp, internet düzenden online satış yapan siteler dâhil, onların çalışmalarını, yürütmelerini Türkiye’deki gibi -ki bizim bakanımız buna dijital kapitülasyon dedi, bu sitelerin çalışmalarını açmak. Kanuni döneminde verildi, Cumhuriyet döneminde kaldırıldı gibi böyle düşünceyle, bence çok fazla zeki olmayan birtakım tanımlarla bu işi yaptılar. Şimdi halktaki tepkiyi gidermek için topu başkalarına atmaya çalışıyorlar, bizim futbolcuların deyimiyle. Halkın tepkisi de şu: Halk zaten sabit gelirle, bırakın tatile gitmeyin, deniz kenarına gidecek halleri yok. O yüzden bu polemikten kurtulması lazım.

Peki yerel yönetimlerin bu konuda yapabilecekleri nelerdir? Buna yönelik bir tavsiyeniz olur mu?

Yani bir yetkileri yok belediyelerin ama bence yetkileri olmadığı gibi niyetleri de yok. Yoksa büyükşehir olan yerlerde kıyılarla ilgili belediyeler bence gerekli girişimleri yapabilir. Çok zor değil o belli yerlere taşınabilir tuvaletler koyarsınız, duşlar koyarsınız, büfeler koyarsınız, çöp kutuları koyarsınız ve bunları sürekli denetlerseniz insanlar parasız bu hizmeti almaktan çok hoşnut olurlar ve oraya gelirler. Yunanistan böyle yapıyor.

Yunanistan kıyılarında her yerden denize girebilirsiniz, adalarda özellikle. Niye onlar yapıyorlar, biz yapmayalım ama biz tamamen kapattık. Birtakım özel vakıflara verdik, özellikle Muğla’da çok kötü oldu bu. Bir vakıf kurdular, her tarafı onlara verdiler.
Ölüdeniz öyle. Hepsinden vazgeçtiğim Göcek, Türkiye’nin en önemli yatla ziyaret edilen koylarıdır. Göcek koylarının bu hizmetini de bir özel şirkete verdiler. Yani bu, kıyıların halka kapatılması anlamına geliyor ki, ben bizim sektörden de bununla ilgili hiç tepki görmedim, duymadım. Niye yapmazlar bilmiyorum.

 

“İklim Dayanıklığı Geri Çekilmek Demektir”

 

Ormanda “Orman Kanunları” İşlemesin

 

Çevre Bilinci: Doğanın Korunması ve Sürdürülebilirlik