Heyecan, Hararet, Hesap: “Biz Bitti Demeden” Biten İlk Maçlar ve Sonrası

EURO 2024’te ilk maçlar tamamlandı. Gruplarda oynanacak ikinci maçların küçük bir kısmıysa yeni başladı ve oynanan karşılaşmalar bize bir şey anlatmayı deniyor gibi. Artık takımlar turnuvaya ısındıkça heyecan, hararet ve hesaplar da artacak. 

Yapılan ilk maçlar neticesinde, ülkeler ve takımlarının kadro yapıları, taktiksel dizilişleri ya da genel durumlarına ilişkin birçok gösterge, izleyenlere bir şeyler ima etti; turnuvanın favorilerine ve gelecek maçlara ilişkin yeni hayaller ve tahminler üretmemizin önünü açtı. 

Ve elbette, burada yanıldıklarımız ve tuhaf bulduklarımız da var. Hırvatistan bunlardan biri. 2022 Dünya Kupası’nda üçüncülük kürsüsüne çıkan Hırvatların, ilk iki maç sonunda 1 puanda kalması ve 2’nci maçta Arnavutluk’tan uzatmada yediği gol, bir depresyon emaresi gibi duruyor. Hırvatların son maçı artık bir ‘akıbet’ maçı olacak. 

Öte yandan turnuva öncesi doğal favorilerin birçoğunda ciddi bir değişim olduğunu söylemek de hâlâ zorlama sayılabilir. Ancak futbol canlı bir süreç, olduğu yerde kalmıyor elbet.

Büyük ölçekli futbol turnuvalarında hep olur. Öncelikle turnuvanın düzenlendiği ülke “taraftar ve ev sahipliği” kontenjanından “avantajlı” addedilir. Bu, her zaman yanlışlanan bir şey değil. Hele ki Almanya gibi, futbol turnuvalarında her zaman öne çıkmış, bir turnuva takımı olarak belleklerde iz bırakmış bir futbol devinin, Dünya Kupası’nda aldığı 4, Avrupa Şampiyonası’nda ise toplam 3 kupası varsa, o sizi tabiatıyla favori yapacaktır. 

Tahmin etmek zor değil, bu ve benzer takımların turnuva sonunda kupa kaybetmesinin etkisi, kazanmasından daha büyük infial yaratır.

Bu tartışmaların gölgesinde, gruplarındaki ikinci maçlarında Almanya ile Macaristan arasında oynanan müsabakada, Almanların, kaptan İlkay Gündoğan’ın bir gol, bir asistlik performansıyla Macarları eli boş göndermesi, Almanlara şampiyonluk yolunda özgüven getirirken, yeni bir rekoru da müjdelemiş oldu. Almanya, grup aşamasında kendi gol rekorunu kırdı. Macarların ise iki maç sonunda sıfır puanda kalması biraz şaşırtıcı bir durum. Özellikle eleme maçlarında ve hazırlık karşılaşmalarında formu yüksek Macar takımından beklenen, kesinlikle bu değildi.

Almanya hâlâ “doğal favori” olarak öne çıkıyor. Özellikle İskoçya ile oynadığı ve farklı galip geldiği maçtan sonraki övgüler, Alman futbol aygıtının turnuvada iyi işler yapabileceğinin sinyali olarak algılanmış durumda. Ancak hâlâ çok erken ve  turnuvanın zorluk derecesinin tam randımanlı bir artış gösterdiğini söylemek biraz zor. Aynı zamanda İskoçya’nın da verdiği ilk görüntü, Almanya ile kıyaslanmasının pek rasyonel olmayacağını da gösterdi. Macaristan karşısındaki Alman galibiyeti bu nedenle de bir veri sayılabilir.

Düşünmüştüm, bu oyunlarıyla Almanya sınavında mahkum bir görüntü veren İskoçlar, gruptan çıkmak için amiyane tabirle İskoç savaş efsanesi “William Wallace”ı aratmayan bir ivme yakalamak zorunda diye…

İskoçlar, bahsi geçen mücadele azmini, ikinci maçlarında İsviçre karşısında gösterdiler. Cesaretle rakibinin üzerine giden ve daha dinamik, bütünlüklü bir fotoğraf veren İskoçya’nın İsviçre’den 1 puan alması, umutların 23 Haziran’daki Macaristan maçına havale edilmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak, İskoçların akıllarda yer eden keyifli tezahüratı “No Scotland no party”nin (İskoçya yoksa parti de yok) etkisi devam edecek mi sorusunun cevabını ise son maçta öğreneceğiz.

YENİLER, ‘EN’LER VE DEĞİŞMEYENLER ARASINDA NELER VAR?

Futbol şampiyonası açılış maçı için oldukça farklı geçen ve 5-1 ile sonuçlanan Almanya-İskoçya müsabakasında Alman teknik direktör Julian Nagelsmann en genç çalıştırıcı olarak öne çıkarken, bu sene Bayer Leverkusen’de, mübalağa etmeden dersek, ‘harikalar yaratan’ Alman futbolcu Florian Wirtz ise 21 yaş 42 günlükken İskoçya’ya karşı bulduğu golle, turnuva tarihinde açılış golünü atan ve Almanya adına Avrupa Şampiyonası’nda fileleri havalandıran en genç futbolcu olmayı başardı. 

Bu açıdan turnuvanın ev sahibi olan ve açılışı yapan takıma doyurucu bir parantez açmak gerekliydi.

Öte yandan şampiyonanın ilk maçlarında kimi rekorların tarih olmasına kimi oyuncuların da yükselişlerine tanıklık ettik.

Türkiye’nin Gürcistan’ı 3-1’lik skorla mağlup ettiği maçta kritik bir gole imza atan Real Madrid’li Arda Güler, 19 yaş 114 gün ile Avrupa Şampiyonası tarihinde çıktığı ilk maçta gol atan en genç oyuncu rekorunu kırmış oldu ve Cristiano Ronaldo’ya ait olan rekoru tarihe gömdü. 

Ronaldo demişken, “6 turnuvada da yer almayı başaran”, ilerleyen yaşına rağmen bu şampiyonada da boy gösteren Ronaldo’nun ve ülkesi Portekiz’in de kimi otoriteler için turnuva favorisi ilan edildiğinden de bahsetmek gerekli. Ronaldo için söylüyorum, Portekiz’e bakınca gelmiş geçmiş en önemli oyuncuların başında yer alan bir futbol ikonu ve daha önce EURO 2004, 2008, 2012, 2016 ve 2020’de mücadele eden tecrübeli bir futbolcu, turnuva tarihinde en çok maça çıkan (26) ve en fazla gol atan (14) bu sporcuyu görüyorsak, onu anmadan geçmenin de bir sınırı var, diyebiliriz sanıyorum.

Her ne kadar Türkiye’nin de içerisinde olduğu grupta Çekya’yı zorlukla geçen Portekiz, iyi kadro yapısıyla ihtimaller arasında kendisine de yer bulabiliyor. Ancak futbol bu ve biz futbolda favorilerin başarısı kadar, ismi geçmeyen ülkelerin başardıklarını da not ediyoruz. 1992’de Danimarka’yı ve 2004’te Yunanistan’ı hatırlıyoruz.

Türkiye için ayrı bir not eklemeden de geçmek olmaz. İlk maçını kazanan Milli Takım için ilk maçı kazanmak ne kadar motive edici olsa da kronikleşebilecek sorunlar arasında olan savunma zaafiyeti ve istikrarsızlığın nüksetmesi bir “ihtimal” olarak kenarda duruyor.

Maçı o gözle seyrettiğimizde, attığımız güzel goller kadar, bir savunma takımı olduğu açık olan ve Yunanistan gibi bir ülkeyi eleyerek gruplara gelen Gürcistan’ın bulduğu pozisyonları da tartışmak gerekli. O nedenle Türkiye’nin zayıf halkasının savunma olduğu bir gerçek. Bunu kaleci mevkiinden başlayarak savunma dörtlüsü diye özetlemek de mümkün fakat yine de savunmanın yalnızca “savunma oyuncularıyla” yapılamayacağı da bir futbol hakikati… 

Portekiz ve Çekya maçları bu anlamda yeni bir test ve zaaflar hiç istenmedik momentlerde ortaya çıkabilir. Türkiye’nin ayakları yere basmalı. Çünkü kalemizi hâlâ iyi savunamıyoruz. Bunu gol attıktan sonra yaşadığımız toplu telaşa bakarak ve verdiğimiz pozisyonları etüt ederek anlamak mümkün.

Ek olarak, ben pek görmedim, pek kimse de değinmedi sanıyorum. Ayaklar bassın, futbola odaklanalım diyoruz, demeliyiz ancak maça dair bir anekdot da karşılaşma başlamadan okunan milli marşlar esnasında öne çıktı. Türkiye’ye destek veren taraftarlar, Gürcistan ulusal marşını ıslıkladı, yuhaladı. Skordan ziyade, sportif ahlakla bağdaşmayan, cehalet üreten, saygısız tutumu eleştirsek ve mahkum etsek, kanımca turnuvada daha saygıdeğer bir pozisyona yerleşebilirdik.

Öyle olmadı ve yine sınıfta kaldık.

Bu nedenle bu söz, eski Fransız Milli futbolcu ve Gürcistan Milli Takımı Teknik Direktörü Willy Sagnol’a kaldı: 

“Muhteşem bir atmosfer vardı ancak Türk taraftarlar, Gürcistan Milli Marşı’nı neden ıslıkladı anlayamadım. Gürcistan milleti onlara her zaman saygılı olmuştur.”

NE İZLEDİK? “DEVŞİRDİK DE BİRAZ DA MÜDAFAA ETSEK…”

Futbolla devam edelim. Turnuvanın henüz başlangıç evresinde olsak da bizi hem şaşırtan hem de artık şaşırmaktan vazgeçtiğimiz başka gelişmeler de yaşanmadı değil. Bunlar 14 Temmuz’da nihayetine erecek turnuvada farklı saiklerle yaşanacak ve bu bir falcılık değil. Her şampiyona kendi öyküsünü dayatıyor nasılsa… 

Bana kalırsa, üzerinde pek durmamış olsak da milli takımlarda bir “millilik” gündemi de öne çıkıyor. Artık birçok ulusal takım, devşirme futbolcu oynatıyor ve başka ülkelerden olsa da yeni bir futbolcu kapma yarışması dikkat çekiyor. Bu yeni olmasa da artık ölçek ziyadesiyle ve biçimsizce şişti ve bu, bir futbol politikası hâlini aldı.

Turnuvanın ilk maçları boyunca da birçok farklı kökenli oyuncuyu başka milli takımlar için ter dökerken gördük. En önemli örneklerden birisi ise Almanya’nın kaptanlık verdiği İlkay Gündoğan olarak öne çıktı. Almanya kadrosunda Emre Can ve Deniz Undav gibi Alman kökenli olmayan oyuncular da rotasyonda olmayı sürdürüyor. 

Futbol da sermayenin emperyalist yayılımının müstesna bir kalemi olarak  örgütleniyor ve futbol endüstrisinin yeni modellemesinde bunlar var. Pek tabii, başka örnekler de dikkat çekiyor. Mesela, Fransa uzun zamandır sömürgelerinden göçmen futbolcu devşiriyor, Hollanda da keza öyle. Bazen de bu bir ‘sanayi’ hâlini alıyor. Bir örnek, İtalya kadrosundaki Retegui, Arjantin ile İtalya arasında gerilime neden olurken, Arnavutluk ile İsviçre kadro mühendislikleriyle dikkat çekiyor. 

Bu durum, ülkelerin altyapısal eksikliklerini ve futbol kapitalizminin özelliklerini  vurgulamak açısından da kıymetli bir tartışma konusu.

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda şu ana kadar marjinal bir sürpriz yaşandığını söyleyemiyor olsak da bazı karşılaşmalar akıllarda yer etmiş durumda. Hırvatların, ikinci maçlarında son dakikada aldıkları beraberlik dışında ilk maçta da Slovenya’ya karşı kazanamaması ya da Belçika’nın Slovakya’ya mağlubiyeti tartışılabilir olsa da genel olarak ikinci maçlar kimi ülkeler için “turnuvaya tutunma” maçları hâlini alacak. Sonrası ise küçük prestijler…

Bunların yanı sıra favoriler zorlansa da ve hatta kimileri iyi futbol sergilemese de puan kaybı yaşamadılar ve gollü bir turnuva başlangıcı oldu. Ancak futbolun sadece “hücumdan” ibaretmiş gibi bir görüntü vermesi ve bireysel hataların gözle görülür artışı futbolun bütünlük gözeten yapısı adına eksi bir puan. Çünkü turnuvanın ilk etabında 12 maçta 34 kez fileler havalandı; maç başına ortalama 2,84 gol ortalaması yakalandı. 

Oysaki futbol “topla” oynanıyor olsa da topsuz oyunda yaptıklarınız, markaj ve pozisyon alma bilginiz, topun arkasında ‘nasıl’ durduğunuz ve bunları hangi taktiksel setlerle ele aldığınız ikinci plana alınacak olgular değil. 

Çok uzatmadan, sirenler, ‘savunmalar’ için çalıyor.

GELECEK MAÇLARDA BİZİ NE BEKLİYOR: “PUAN YA DA PUANLAR ALMAK…”

Bu turnuvanın ilk ve enleri arasında Arnavut oyuncu Nedim Bajrami de ayrı bir parantezi hak ediyor. Çünkü Bajrami, İtalyan savunmasının tarihsel savunma anlayışına leke sürecek cinsten bir ‘taç atışı’ hatasını değerlendirdi. Futbolcu, 23. saniyede bir gol buldu ve en hızlı gol rekorunu ele geçirdi.

Bu, Arnavutluk için grup maçları sonunda neyi değiştirir bilinmez ama artık bir Arnavut futbolcu “en”ler arasında yer almayı şimdilik hak etti. Arnavutluk’un ikinci maçında Hırvatistan’dan son dakikada 1 puanı kurtarması ise ülke adına son maçların anlamını oldukça büyütmüş olmalı.

Yeni başladık derken, turnuva hızla akıyor ve artık sırada ikinci maçlar var. Ve bu etapta, dişli futbol ülkelerinin birbirlerine meydan okuyacağı karşılaşmalar da olacak. İki özel örnekle bu bahsi de kapatalım: Hollanda Fransa ile İtalya da İspanya ile karşı karşıya gelecek. Bunlar ismi büyük ve merak uyandıran müsabakalar…

Son olarak, “bizi turnuva boyunca neyin beklediğine” ilişkin geleneksel soruyu ise reddedip, şunu ilave edeyim istiyorum:

Meşin yuvarlak, ne şımarıklığı kabul eder ne de müneccimliğe pabuç bırakır.

O zaman biz de şunu sormuş olalım: Zaten bildiğimiz için değil, öngöremediğimiz için izlemiyor muyuz?

Sporda Şiddet: Nasıl Önlenecek?

Türkiye Süper Komedi Ligi ve Gazozuna Oynayan Efendiler